Alışmak
Türkiye, AKP iktidarında, anayasanın ikinci maddesinde ifadesini bulan demokratik, laik, sosyal hukuk devleti özelliğini yitirmiş olmasına rağmen, halk kitlelerinin buna etkili, örgütlü ve bütüncül bir tepki veremiyor olması, halkın gerçekten daha iyi bir yaşamı hak edip etmediğini de tartışma konusu haline getirebiliyor. Bu durum, yaşamı boyunca halk için mücadele verenlerin mücadele direncini de kırabiliyor, onların zaman zaman, “Halk ne hali varsa görsün, bu tepkisiz halk için mücadele vereceğime, fedakârlık yapıp bedel ödeyeceğime, kendim için mücadele veririm, daha iyi” biçiminde düşünmesine neden olabiliyor. Halk, kendisinin ezilmesine ve sömürülmesine, ahlak, erdem ve adalet duygusunun yok edilmesine, olağanüstü durumların olağanlaşmasına alıştıysa ve bu durumu kanıksadıysa, o halkın kurtulması olanaksızdır. Dünyada adaletin ve özgürlüğün, halkın etkili, örgütlü ve bütüncül tepkisi ve mücadelesi olmadan elde edildiğine dair tek bir örnek bile yoktur! “Armut piş, ağzıma düş” tembelliği ve korkaklığı ile halkın kurtulması olanaksızdır. Bazı şeylerin kendi kendine değişeceği beklentisiyle ve hayal perestliğiyle halk kurtulmaz. Halkı kurtaracak olan halktır! Halkın kurtulmak için bir kurtarıcı araması ve beklemesi de saçmalıktır. İnsanlık tarihinde adalet ve özgürlük her zaman, bedel ödenerek, mücadele verilerek elde edilmiştir. Bölük pörçük ve anlık tepkilerle, dilekler ve temennilerle, halk kendisi için bir gelecek inşa edemez. Rahatının bozulmasını ve sorumluluk almayı göze alamayan bir halk, adaleti de özgürlüğü de hak etmez, ömür boyu köle olarak yaşamaya mahkûm olur. Bu mahkûmiyeti sağlayan da halkın kendisidir. Halk böylece kendi kendisini köleliğe mahkûm eder. *** Kurtuluş Savaşı’nın lideri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Aydınlanma devrimlerinin öncüsü Mustafa Kemal Atatürk , “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyerek, adalet ve özgürlük yolunda ölümü göze almıştı. Türkiye böyle bir lider ortaya çıkartmıştır, ancak Türk halkının büyük çoğunluğu hâlâ Atatürk’e layık olmayı başaramamıştır. Atatürk’e ve onun bu vatan, bu halk için gösterdiği fedakârlıklara ve harcadığı emeklere layık olmak, Atatürk bayrakları asmakla, ulusal bayramlarda marşlar söylemekle, “ben Atatürkçüyüm, ben Kemalistim” demekle olmaz. Atatürk’e layık olmak eylemle olur, Atatürk gibi olmakla olur, Atatürk gibi yaşamakla olur! Atatürk her ne kadar Türk milletinin zeki, çalışkan ve cesur olduğunu ifade etmiş olsa da, bu ifadesinin kendi kuşağıyla sınırlı olduğunu veya fazlasıyla iyimserlik içerdiğini veya geleceğe yönelik bir amacın ve hedefin dışavurumu olduğunu söylemek daha gerçekçi olur. Aksi bir durum söz konusu olsaydı, Türkiye bugünlere gelmezdi, çok daha ileri bir yerde olurdu! Siyasetçilerin halka yeterli ve etkili bir biçimde öncülük edemedikleri doğrudur. Ancak halkın da artık, sorumluluğu sürekli siyasetçilerin üzerine atmak yerine, sorumluluk üstlenmesi gerekmektedir. Kendi anayasasına, demokrasiye, laikliğe, sosyal devlete, hukuk devletine sahip çıkamayan bir halk, şikâyet etme ve söylenme hakkını da kaybeder. Kötü olan şeylere alışmak ve kötü olan şeyleri kanıksamak, kaderciliğin, miskinliğin, hiççiliğin bir başka biçimidir. *** Bu nedenlerle, halk için mücadele verenlerin, halkın kötü olan şeylere alışmasına da alışmaması, umutsuzluğu aşması, halk için mücadeleye devam etmesi gerekir. Ancak bu mücadelenin başarıya ulaşması halkın uyanmasıyla olanaklıdır. Halkın gücünden bağımsız bir biçimde bireysel çabaların sonuç vermesi olanaksızdır. Bireysel çabalarla, belli başlı kişilerin karşılıklı olarak egolarını tatmin etmelerinin ötesine geçilemez. Toplumsal mücadele, bireyciliği de, bireyi de aşan bir konudur.
Source: Örsan K. Öymen