Anayasa da bir yere kadar
Zaman zaman bu köşede yeni anayasa mevzusuna dair yazılar yazıyorum, kendimce nasıl bir anayasanın hazırlanması gerektiğini anlatıyorum. Sosyolojiden, tarihten, toplumun kültüründen, dininden örnekler veriyorum. Fakat şimdi hepinizin huzurunda itiraf ediyorum. Ben aslında Ortadoğu denilen bu coğrafyada işlerin öyle ileri yasalardan ziyade büyük ölçüde yöneticilerin kişiliğine, karakterine, zihniyetine bağlı olduğuna inanıyorum. Bakarsın en zalim yasaları bulunan bir ülkede iyi bir adam, zalim yasalar yerinde durduğu halde, pek ala adil bir yönetim sergileyebiliyor. Ya da son derece eşitlikçi, özgürlükçü yasaları bulunan bir ülkenin de yöneticisinin zihniyetinden dolayı bazı konularda akıl almaz bir despotizme kayabiliyor. Mesela bizim ülkemiz. Bir darbe anayasasıyla yönetiliyor hala. Ama kim söyleye bilir ki bu ülke, Kenan Evren zamanındaki gibi bir despotizmle yönetilmektedir? Biz biliyoruz ki Cumhurbaşkanı Erdoğan”ın kişiliğinden dolayı aynı anayasa yürürlükte olduğu halde, Kenan Evren döneminin pür-Kemalist yönetiminin tam tersi sayılacak bir yönetim anlayışı egemendir. Doğal olarak bu sadece bizim ülkemize veya Ortadoğu coğrafyasına özgü bir durum değil. Hür dünyanın lideri, inanç ve düşünce hürriyetinin merkezi ve bilumum çağdaşlığın bayraktarı olarak bilinen, lanse edilen ABD”nin bugünlerde nasıl bir endişe kaynağı olduğunu görüyorsunuz değil mi?. Çünkü ne yapacağı belli bir olmayan Trump gibi bir başkan seçilmiş. Bir önceki başkanlık döneminde sergilediği yönetim anlayışı da büyük ölçüde bu endişeyi körüklemektedir kuşkusuz. Demek ki toplumsal düzenin niteliğinin şahıslara bağlı olması realitesi, sadece Ortadoğu coğrafyasına özgü değildir. Önceki ABD başkanları Latin Amerika ülkeleri, Ortadoğu halkları, Müslümanlar vs için endişeye sebep olurken, yeni başkan artık Kanada, Meksika ve hatta Danimarka için de endişe kaynağı olabiliyor. Kanada”yı topraklarına katmayı, koca bir adayı Danimarka”dan almayı ciddi ciddi düşünüyor. Panama kanalının adını Amerikan kanalı yapacağım diye tutturuyor. Şimdi de Gazze halkını Mısır”a, Ürdün”e süreceğini, bu ülkelerin liderleri kesin bir dille reddettikleri halde, hem de Gazzelilerin fikrini sormadan- hoş sorsa da alacağı cevap belli- bunu kesin olarak yapacağını söylüyor. Dünya endişelenmesin de ne yapsın. Ya da yasalar, anayasalar bir yere kadar, asıl olan yöneticilerin kişilikleri, zihniyetleri, demeyelim de ne diyelim.Yönetimin adil veya zalim olmasının büyük ölçüde yöneticinin kişiliğine bağlı olması sırf günümüze de özgü değil. Sasani döneminde İran”ının hangi sapkın cahiliye yasalarıyla yönetildiğini üç aşağı beş yukarı biliyoruz. Ama peygamberimizin (s.a.v) “Ben adil kralın zamanında dünyaya geldim” diyerek bu İslam öncesi şahlardan Enuşirvan”ı kast ettiğini de biliyoruz. İslam dininin doğduğu günden bugüne kadar birçok Müslüman ülke İslam şeriatını uyguladığını söylemiş, söylemektedir. Ama çok iyi biliyoruz ki tamamen adaletten ibaret İslamî yasaların benimsendiği, egemen kılındığı ülkelerde bile bazı sultanların, yöneticilerin tutum ve zihniyetlerinden dolayı korkunç zulümler yaşanmıştır. Emevî devleti döneminden adil yönetim namına sadece Ömer b. Abdulaziz”in adı aklımıza geliyor mesela.Peygamberimizin İslam dinini yaymaya başlarken bir devlet ve anayasa ilan etmeden önce uzun yıllar sadece ileride kurulacak devleti yönetecek kişileri tevhid üzere yetiştirmesinin sebebi de budur. Çünkü bir devlet kurup onun için en mükemmel yasalar da hazırlasan, yöneticinin zihniyeti buna uygun değilse, bu son derece adil yasalar gölgesinde korkunç zulümlerin yaşanmasına engel olamazsın.
Source: Vahdettin İnce