Anormal doğum tartışması!

Anormal doğum tartışması!

Konuyu biliyorsunuz…

Sivassporlu futbolcular, Fenerbahçe ile evlerinde oynayacakları maç öncesinde, Sağlık Bakanlığı’nın yürüttüğü kampanya için hazırlanan “DOĞAL OLAN NORMAL DOĞUM” pankartını taşıyınca saçma sapan tepkiler geldi.

“Normal doğum”, hatta “evlilik” karşıtı feminist grupların başını çektiği kampanyalar işte…

Evet, doğal olan normal doğum.

Nesine karşı çıkmalıysa bunun!

Ne var bunda?

Kimilerinin Hazret-i Ali’ye, kimilerinin ise Mustafa Kemal’e atfettiği bir özdeyiş:

“Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir!”

Aynı zamanda bilimdir.

Hem ilim hem de bilim; “Doğal olan normal doğum” diyor.

İlim, bilim karşıtı zihniyet dünyası ise…

“Kim nasıl doğurursa doğursun, kime ne?”

“Kadınların nasıl doğuracağını kadınlara bırakın!”

“Köle miyim sana ben, ay sana ne sana ne!”

Pek Muhterem Özgür Özel de “laf ebesi” kıvamında girmez mi muhabbete:

“Kardeşim, kadının kaç çocuklu olacağı, doğuracaksa nasıl doğuracağı, nasıl büyüteceği, kadının nasıl giyineceği, ne yiyeceği, ne içeceği, ne kadar güleceği kadının bileceği iştir!”

Hoppalaaaa!

Kimsenin kimseye zorla doğum dayattığı filan yok.

Bununla birlikte “sağlıklı olanı” söylemek, hem insanlığın hem de hekimliğin gereği.
İsteyen istediği gibi doğurur ya da doğurmaz!

Taşınan pankart “normal” olanı gösteriyor.

İlmî olanı gösteriyor.

Bilimsel olanı gösteriyor.

Kadın sağlığı için yararlı olanı gösteriyor.

Bebek sağlığı için yararlı olanı gösteriyor.

Ülke sağlığı için yararlı olanı gösteriyor.

Hekimlerin dediği de bu:

Normal doğum birçok yönden avantajlı…
Doğum normal ise, anne daha çabuk toparlanıyor, ameliyat olmadığı için kanama ve enfeksiyon riski daha az oluyor.
Normal doğumda annede hastalık, sakatlık, ölüm riski sezaryenle doğuma göre çok daha az oluyor.
Bebek için faydalı olanı da normal doğum.
Bebeğin solunumu daha hızlı başlıyor, daha az nefes problemi yaşıyor.
Annenin doğum kanalında bulunan ve bağırsak, bağışıklık sistemi için çok değerli olan bakteriler bebeğe geçiyor.

Bebeği “normal” yolla dünyaya getirmek, annenin doğum sayısını sınırlandırmıyor!

-Normal doğumlar, “epidural anestezi” ile çok konforlu bir şekilde gerçekleştiriliyor.

Hem bebek, hem anne, hem aile, hem de ülke sağlığı açısından “normal doğum” çok daha iyi.

“Anormal doğum”, acil durumlar dışında tavsiye edilmeyen bir yöntem.

Şöyle bir sorumuz var.

‘Mecbur kalınmadığı halde bebek için daha riskli, daha az sağlıklı olan yöntemi seçmek gibi bir hak mı olurmuş?’

Gerçekler ortada ama birilerindeki dert başka.

Bir zihniyet ki, bize yıllar yılı “nüfus azaltmayı” tavsiye etti.

Bunun için bedavadan “kısırlaştırma” (vazektomi) kampanyaları düzenledi.
Bedavadan “malzeme” dağıttı!

O zamanın “bir kısım medyası ya da “kartel medyası” bu işe iyice abandı.
İstediler ki nüfus artış hızımız iyice yavaşlasın.

Durma noktasına gelsin.

Yaşlanalım.

Rekabet edemez hale gelelim!

Ne yazık ki…

Bugünkü tablo hiç parlak değil!

Sayın Cumhurbaşkanı’na “varoluşsal tehdit” dedirtecek kadar kötü hatta!

Birileri “nüfus artış hızımızı” frenlemek istiyordu ya…

Bugün karşımızda duran tablo, tam da onların istediği gibi.

Sayın Erdoğan, “En az 3 çocuk!” dedi, olmadı.

Tehditlere, tehlikelere dikkat çekti, olmadı.

Bir türlü olmadı.

Bugün artık…

Gençlerimizin büyük bölümü evlenmek istemiyor.

Evlenenler de çocuk yapmak istemiyor ya da bir, hadi bilemedin en fazla iki çocuk istiyor.

Boşanmalar da rekor üstüne rekor kırıyor.

Nüfus artış hızımızın normalleşmesinin önünde, “hane halkı geçim sıkıntısı” engeli var.
“Ev ekonomisiyle alâkalı” engeller var.

Aile hayatımıza dair mevzuatın “Anadolu Ruhu”na, “Anadolu İrfanı”na değil de…

Batıyı batma noktasına sürükleyen “AB Zihniyeti”ne yaslanması gibi bir büyük engel var.

“Kadın ille de çalışmalı, mutlaka çalışmalı, kadın istihdam oranı ille de arttırılmalı!” bakış açısı var.

Birçok olumsuzluk var.

Bunlarla birlikte “sezaryenle doğum” oranlarının çok yüksek olması da var.
O kadar ki…

İngiliz’in BBC’si, kendilerini gayet memnun eden bir haber koymuş:

“Sezaryenle doğumlarda dünya genelinde önemli bir artış görülüyor. Ancak, Türkiye hali hazırda dünyada en çok sezaryen ameliyatının yapıldığı ülke konumunda.”

Birinciymişiz yani, anormal doğum alanında…

ÖZEL HASTANELERDE NİÇİN BÖYLE?

Bizdeki doğumların üçte ikisi “anormal doğum.”

Bu, “tüm hastaneler”in oranı.

Peki, hangi hastanelerde ne kadar anormal doğum oluyor?

Devlet Hastanelerinde: Yüzde 61,

Üniversite Hastanelerinde: Yüzde 75,

Özel Hastanelerde: Yüzde 78.1!

Tablo ilginç değil mi?

Devlet hastanelerindeki “anormal doğum oranları”, ABD, OECD ve AB’dekilerin çok üstünde…

Üniversite hastaneleriyle özel hastanelerdeki durum ise büsbütün korkunç!

Bu nasıl oluyor dostlar?

Sizce, bilhassa özel hastaneler “anormal doğum”u niçin bu kadar abartıyor?
Bu durumun sebeplerinin tam olarak ortaya konulması gerekmez mi?

Devlet hastanesine düşersen, normal doğum yapma ihtimalin çok daha yüksek.
Öbür taraflarda ise…

Sezaryenle doğum “kesin” gibi!

Niçin böyle?

Bu işin sorumluları kimler?

Denetimler nasıl gidiyor?

Bir dolu soru var işte.

Neyse ki, bu “anormal doğum” işine bir fren koyuldu geçtiğimiz günlerde…

Ayaktan Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel sağlık Kuruluşları Hakkındaki Yönetmelik’te, “Tıp merkezlerinde plânlı sezaryen yapılamaz.” İfadesi yer aldı.

Bu sayede, normal doğum oranlarının biraz olsun artmasının yolu açıldı.

Amma da memlekette yaşıyoruz değil mi; azınlıkta kalan gürültücü bir grup, işi iyice köpürtüyor ve anormal doğumu sosuyla savunuyor!

Tıp otoritelerinin, kadın için de bebek için de “sıkıntılı” olduğunu ve ancak mecbur kalındığı takdirde başvurulması gerektiğini söylediği uygulamanın yaygınlaşmasını savunuyor!

Amma acayip insanlar, azizim!..

ESÂS TAMAM DA, YA USÛL?

Bir de söylemeden geçemeyeceğim…

Onca maç varken, mesela her yerde “kadınlar arası maçlar” varken, bu pankart işi için “Sivas’taki erkek maçının” seçilmesi pek de parlak fikir değildi galiba.

İyi işleri, istismarın önünü mümkün olduğunca kesecek yöntemlerle yapmakta fayda var.
Mecelle Kuralı:

“Usûl esâsa mukaddemdir.”

Yani, “Usûl esastan önce gelir!”

Bazı davalar “esastan” değil, “usûl”den kaybedilir malûm!

Serdar Arseven / Haber7

Source: Serdar Arseven