Asker olmadan bu işin üstesinden gelinemez
17 Ağustos 1999’da Gölcük Depremi olduğunda, Emniyet Asayiş Yardım Planı (EMASYA) protokolü yürürlükteydi. Bu protokol; polisin yetersiz kaldığı durumlarda, toplumsal olaylar ile yangın, deprem, sel gibi doğal afetlerde, valiliğin gerekli görmesi hâlinde askerden yardım alınmasını sağlıyordu. Yani, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) birlikleri, sivil otoritenin emrinde kalarak, üstlerinden emir beklemeksizin müdahaleye mecbur kılınmıştı.
Bu kapsamda TSK’nın “Doğal Afet Yardım Planı” (DAFYAR) da bulunuyordu. Bu plan doğrultusunda, olası bir depremde tüm birliklerin nereye, nasıl, hangi malzemelerle müdahale edeceği; seyyar sahra hastanelerinin nereye kurulacağına kadar her ayrıntı belirlenmişti. Planların her yıl eğitimleri ve tatbikatları yapılırdı.
MÜDAHALE OLANAĞI KALKTI
EMASYA Protokolü, 2010 yılında, sözde “Balyoz Darbe Planı”na zemin hazırladığı gerekçesiyle yürürlükten kaldırıldı. DAFYAR planları da böylece ortadan kalktı. Hâlen yürürlükte bulunan Türkiye Afet Müdahale Planı ise 2022’de yürürlüğe girdi. Bazı bakanlıklar “Ana çözüm ortağı” olarak belirlenirken, Milli Savunma Bakanlığı (Genelkurmay Başkanlığı) ise yalnızca ‘Destek Çözüm Ortağı’ olarak konumlandırıldı. Bunun sonucu olarak TSK organize ve hazır bir şekilde doğal afetlere müdahale etme imkânını büyük ölçüde kaybetti. 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremde de bu durum gün yüzüne çıktı.
Konu hassas. Nitekim DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu, TSK bünyesinde “Doğal Felaketlerle Mücadele Kuvvetler Komutanlığı” kurulması yönünde yasa teklifi verdi. Böyle bir birim kurulması halinde kesin buna da bir kulp takarlar. Konunun önemi ortada. 1997-2002 yılları arasında yaşanan bütün doğal afetlerde afet yönetimi, koordinasyonu görevini yürüten dönemin Devlet Bakanı Hasan Gemici, doğal afetlerde sorumluluk ve koordinasyonunun İçişleri Bakanlığı’na bağlı AFAD’a verildiğini hatırlattı, “Halen yürürlükte olan Türkiye Afet Müdahale Planı’nda (TAMP) Milli Savunma Bakanlığı’nın ana çözüm ortakları arasında yer almaması büyük bir zafiyettir” diyor.
MİLLİ GÜVENLİK VE BEKA SORUNU
Nitekim 6 Şubat 2023’te yaşadığımız Pazarcık Depremi’nin ilk günlerinde bu yüzden arama kurtarma, barınma, iaşe, güvenlik vb konularda son derece yetersiz kalınmıştı. Yeni düzenleme yapılmadı, olabilecek büyük bir depremde aynı sorunların yaşanması kaçınılmazdır. Türkiye için doğal afetler ve depremin milli güvenlik ve beka meselesi olduğunu belirten Hasan Gemici, şunları anlattı:
“Ukrayna-Rusya üç yıldır savaşıyor, ölen insan sayısı 60 bin, İsrail iki yıldır Gazze’yi bombalıyor ölen insan sayısı 40 bin civarında. Oysa biz 6 Şubat 2023 depreminde bir günde 54 bin insanımızı kaybettik, 11 ilde 320 bin bina ve işyerlerimiz yıkıldı. Bu da bir savaş halidir. Olası bir İstanbul büyük depremi sonrasındaki insan kayıplarımız ve ekonomik yıkımın ülkemizi nasıl zayıflatacağı, fakirleştireceği ortada. Bu durumu fırsat bilecek bazı ülkeler pusuda bekliyor. Bundan büyük milli güvenlik sorunu olabilir mi?”
O ANLAYIŞ KALKTI
1959 yılında çıkarılan ve halen yürürlükte olan 7269 sayılı Afet Yasası, sonra çıkarılan mevzuat ve uygulamalar hep doğal afetlerin bir milli güvenlik sorunu konsepti anlayışında geliştirilmişti. Yasanın yedinci maddesi “Doğal afet bölgesindeki garnizon ve birliklerin, üstlerinden talimat beklemeksizin il valisi ya da ilçe kaymakamlığı emrine girmesini” öngörüyordu. Başbakanlık Kriz Kurulu’nun iki üyesi Başbakan ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteriydi.
Başbakanlık Kriz Koordinasyon Kurulu, Başbakanlık Müsteşarı başkanlığında bütün bakanlıkların müsteşarlarından oluşuyordu. Bu şekilde yukarıdan aşağıya çok etkin bir şekilde irade ve inisiyatif kullanılıyordu. Şimdi bu irade ve inisiyatifin, İçişleri Bakanlığı’na bağlı AFAD tarafından aşağıdan yukarı doğru kullanılması bekleniyor. Milli Savunma Bakanlığı’nın 211 sayılı iç hizmet yönetmeliğine göre bütün garnizonlar bölgelerinde bir doğal afet olduğunda neler yapacaklarına dair Deprem Afet Yardım (DAFYAR) projesi kapsamında birlikleri eğitir ve afete karşı mücadele eğitimleri verir, tatbikatlar yapılırdı. Bunlar unutuldu.
ASKER OLMADAN, OLMAZ
17 Ağustos depreminin ilk saatlerinden itibaren illerde kurulan kriz masalarının çalışmalarını içeren raporları Başbakanlığa ulaşmıştı. Asker, her aşamasında bulunuyordu. Büyük bir afette asker olmadan olmayacağını yetkililerimiz bilmiyor mu? Hasan Gemici, şunları anlatıyor:
“Pazarcık depreminde yaklaşık 320 bin bina yıkıldı. 70 bine yakın bina enkaz haline geldi. Her binanın önüne bir insan dikilse 420 bin insan gerek. Şu anda AFAD’ın merkez dahil personel sayısı 8 bine yakın. Dünyanın hiç bir ülkesi muhtemel bir afet için 200-300 bin insanı hazır tutamaz. Bu yüzden en örgütlü ve eğitimli güç olan silahlı kuvvetlerin etkin bir şekilde işin içinde olması gerekir.”
Bir felaket halinde silahlı kuvvetler bünyesindeki helikopter filomuz ve uçakları ulaşımda, tank taşıyıcılarımızı iş makineleri nakliyesinde kullanmaktan, sahra çadırları, hastane, seyyar tuvalet, mutfak vb imkanlarını mensuplarının yönetim, sevk ve idare kabiliyetlerini, arama kurtarma, lojistik ve diğer hizmetlerde değerlendirmeyi tekrar düşünmek ve afet müdahale planlarımızı buna göre yapmak için daha fazla gecikmeyelim. Tehlike topraklarımızda.
Her deprem ve sarsıntı sonrası jeolojik ve jeofizik bilimsel tartışmalarla oyalanmayı bırakıp deprem öncesi, deprem sırası ve deprem sonrası yapılacak işlerle ilgili konularda somut adımlar atmalıyız.
Source: Saygı Öztürk