“Beslenme Rehberi: Kilo Verme İpuçları ve Su Tüketiminin Önemi”

Et, süt, yumurta yok: Bilim insanları kilo vermenin en etkili yolunu buldu

Yeni yayımlanan bir bilimsel araştırma, bitkisel temelli beslenmenin zayıflama sürecinde Akdeniz diyetine kıyasla daha başarılı olabileceğini ortaya koydu. “Frontiers in Nutrition” adlı hakemli dergide yer alan dört aylık çalışmaya göre, tamamen bitkisel bazlı ve düşük yağ içeren bir diyete geçmek, vücutta asit üretimini belirgin şekilde azaltıyor. Bu düşüş, kilo kaybıyla doğrudan ilişkilendiriliyor.

Araştırmayı yürüten bilim insanları, geleneksel Akdeniz diyetinde yer alan balık, kümes hayvanları, süt ürünleri ve yumurtayı tamamen beslenmeden çıkararak vücudun asit yükünde nasıl bir değişiklik olduğunu inceledi. Bulgular, vegan beslenmenin, bu tür hayvansal gıdaların neden olduğu enflamasyonu azalttığını ve bunun da kilo kaybını kolaylaştırabileceğini gösterdi.

“Et, Süt ve Yumurtadaki Asit Yükü Kilo Alımını Tetikliyor”

Araştırma ekibinden Dr. Hana Kahleova, hayvansal gıdaların diyetle alınan asit yükünü artırdığını ve bunun da vücutta iltihaplanmayı tetikleyerek kilo alımına katkıda bulunabileceğini belirtiyor.

Dr. Kahleova, “Et, yumurta ve süt ürünleri gibi asit oluşturan besinlerin tüketimi, vücutta daha yüksek düzeyde iltihaplanma yaratabilir. Bu durum, kilo alımıyla yakından ilişkilidir” ifadelerini kullandı.

Ancak hayvansal ürünlerin, koyu yeşil yapraklı sebzeler, kırmızı orman meyveleri ve baklagiller gibi bitkisel kaynaklı gıdalarla değiştirilmesi hem zayıflamaya yardımcı olabilir hem de bağırsak mikrobiyotasının dengelenmesine katkı sunabilir.

Vegan ve Akdeniz Diyeti Karşılaştırıldı

Çalışmaya katılan 62 aşırı kilolu yetişkin, rastgele iki gruba ayrılarak 16 hafta boyunca ya Akdeniz diyetini ya da az yağlı vegan diyeti uyguladı. Bu süreci takiben dört haftalık bir geçiş dönemi yaşandı ve ardından gruplar diyetleri değiştirerek diğer beslenme şeklini yine 16 hafta boyunca sürdürdü.

Katılımcıların beslenme kayıtları detaylı bir şekilde analiz edilerek, yedikleri gıdaların vücutta oluşturduğu net asit üretimini gösteren “diyet asit yükü” hesaplandı.

Uzmanlar, et, balık, yumurta ve peynir gibi ürünlerin vücutta daha fazla asit üretimine neden olduğunu ve bu asidik ortamın kronik iltihaplanmayla ilişkili olduğunu tespit etti.

Bitkisel Beslenme Daha Alkali: Daha Düşük Kan Basıncı ve İnsülin Duyarlılığı

Araştırma sonuçları, bitkisel temelli diyetlerin daha alkali özellik gösterdiğini ve bunun kilo kaybının yanı sıra insülin duyarlılığında artış ve kan basıncında düşüş gibi olumlu etkilerle bağlantılı olduğunu ortaya koydu. Vegan diyette asit yükünün belirgin şekilde azaldığı gözlenirken, Akdeniz diyeti uygulayan grupta benzer bir değişim saptanmadı.

Bilim insanları, bu alkalileşmenin yalnızca kalori alımındaki farklardan değil, doğrudan bitkisel beslenmenin etkisinden kaynaklandığını belirtiyor. Vegan diyet uygulayan katılımcıların ortalama 5 kilogram kadar kilo verdiği; buna karşılık Akdeniz diyeti uygulayan grupta anlamlı bir kilo kaybı yaşanmadığı bildirildi.

Alkalileştirici Gıdalar Öne Çıkıyor

Araştırmacılar, daha fazla alkalileştirici gıda tüketilmesini öneriyor. Bunlar arasında brokoli, ıspanak, pancar, kuşkonmaz, sarımsak, havuç ve lahana gibi sebzelerin yanı sıra, kırmızı orman meyveleri, elma, kiraz, kayısı ve kavun gibi meyveler yer alıyor. Ayrıca mercimek, nohut, bezelye, fasulye ve soya gibi baklagiller ile kinoa ve darı gibi tahılların da alkalileştirici etki sağladığı ifade ediliyor.

Sonuç olarak araştırmacılar şu önemli çıkarımı yapıyor:

Vegan beslenmenin vücut asit yükünü azaltan alkalileştirici etkisi, kilo kaybını destekleyen bağımsız bir mekanizma olabilir.

Source: Haber Merkezi


Su tüketimi ruh halini dengelemeye ve stresi azaltmaya yardımcı oluyor

Yaz aylarının başlamasıyla birlikte artan sıcaklıklar, vücudun su ihtiyacını önemli ölçüde etkiliyor.

Artan terleme ve vücut ısısı regülasyonu, yaz aylarında su ihtiyacının başlıca artış nedenleri arasında yer alıyor.

Fiziksel faydalarının yanı sıra ruhsal açıdan da olumlu etkileri olan su tüketimiyle ilgili uzmanlar, AA muhabirine değerlendirmede bulundu.

Özellikle yaz aylarında susamayı beklemenin doğru olmadığını belirten İstanbul Aydın Üniversitesi VM Medical Park Florya Hastanesi Nefroloji Bölümü Uzm. Dr. Merve Aktar, susama hissi ortaya çıkmadan düzenli aralıklarla su içmenin dehidrasyonu (Vücut suyu eksikliği) önlemenin en etkili yolu olduğunu vurguladı.

Yetişkinler için ideal su miktarının günde 2,5 ila 3,5 litre arasında değiştiğini dile getiren Aktar, su ihtiyacının yaşa, aktivite düzeyine ve özel durumlara göre farklılık gösterdiğini kaydetti.

Aktar, çay, kahve gibi içeceklerin su yerine geçmeyeceğine değinerek, “Kafein içeren içecekler, vücudun su kaybetmesine neden olabilir. Kafein, her 100 miligram için vücuttan 150 mililitre su atılımına neden olur. Bu nedenle, 1 fincan Türk kahvesi sonrası 2 bardak su içilmesi önerilir. Su yerine geçmezler, aksine vücudu daha fazla suya ihtiyaç duyabilirler.” ifadelerini kullandı.

Vücudun susuz kaldığını anlatan belirtiler

Suyun genel sağlığa faydalarıyla ilgili değerlendirmede bulunan Aktar, “Eklem ağrılarını önler ve hareket kabiliyetini artırır. Vitamin ve minerallerin hücrelere ulaşmasına yardımcı olur. Böbreklerin ve karaciğerin toksinleri temizlemesine destek olur. Cildin daha genç ve canlı görünmesini sağlar. Kabızlığı önler ve sindirim sisteminin düzenli çalışmasına katkıda bulunur.” dedi.

Aktar, vücudun susuz kaldığını gösteren bazı erken belirtiler olduğunu söyleyerek, “Konsantrasyon bozukluğu, baş ağrısı, kas krampları, koyu sarı idrar, ağız kokusu, kabızlık, ani ruh hali değişimleri gibi işaretleri fark ettiğinizde hemen su tüketiminizi artırmalısınız.” diye konuştu.

Uzun süreli ve yetersiz su tüketiminin böbrek hastalığı riskinde artış ve taş oluşumuna, kardiyovasküler problemlerde potansiyel artışına, genel morbidite ve mortaliye riski gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini aktaran Aktar, su ve zihinsel performans ilişkisiyle ilgili şunları kaydetti:

“Su eksikliği zihinsel performansı doğrudan etkileyebilir. Yayınlanan son çalışmalar, hafif dehidrasyonun bile bilişsel fonksiyonlar üzerinde belirgin etkileri olduğunu ortaya koymuştur. Dikkat ve konsantrasyon düşüşü, hafıza ve öğrenme süreçlerinde potansiyel etki, ruh hali ve bilişsel esneklik üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir.”

Aktar, su tüketiminin ruhsal sağlık için de önemine dikkati çekerek, “Kronik dehidrasyon, anksiyete riskinde yüzde 30 artışa neden olabilir. Depresyon belirtilerinde yüzde 25 şiddetlenme görülebilir. Uyku kalitesinde yüzde 40 düşüşe yol açabilir. Yeterli su, ruh halini dengelemeye ve stresi azaltmaya yardımcı olur.” dedi

Su içmeyi unutanlara ipuçları

Aktar, yoğun iş temposunda su içmeyi unutmanın yaygın bir durum olduğunu belirterek, “Ofis çalışanları her e-posta bildiriminde 3 yudum su içebilir, toplantı başlangıçlarında su molası verebilir ya da bilgisayar ekranına su damlaları etiketi yapıştırabilir. Bunları hatırlatıcı görevi görebilir. Teknolojiden ve yaratıcılıktan faydalanarak su tüketimini artırmak mümkündür. Akıllı bilekliklerle titreşimli uyarılar ayarlamak, her su içişte sanal bitkilerin büyüdüğü bitki yetiştirme uygulamalarını kullanmak, renk değiştiren termostatlı bardakları kullanmak, su içtikçe açılan kilitli telefon uygulamaları denemek de tüketimi destekleyebilir.” ifadelerini kullandı.

Yeterli su alımı mental yorgunluğu azaltır

Liv Hospital Vadistanbul Hastanesi Beslenme ve Diyetetik Uzmanı Diyetisyen Safiye Keskin de, susama hissine bağlı kalmanın doğru olmadığını, planlı su tüketimini önerdiğini, saat başı 1 bardak su içme alışkanlığının geliştirilmesi gerektiğini söyledi.

Uzun süreli susuzluğun vücuda etkilerine ilişkin Keskin, “Kronik yetersiz sıvı alımı böbrek taşı, kronik böbrek hastalığı riskini artırır. Dışkı yumuşaklığı azalır ve kabızlığa neden olur. Su, cilt hücrelerinin elastikiyetini ve nemini korur. Dehidrasyon, cildi mat, kuru ve solgun gösterir. Beynin yaklaşık yüzde 75″i sudan oluşur. Yeterli su alımı mental yorgunluğu azaltır, algılama, karar verme, dikkat süresi gibi bilişsel fonksiyonları optimize eder. Yeterli su tüketilemediğinde reaksiyon süresi uzar, bellek kapasitesi düşer, zihinsel yorgunluk artar. Ofis ortamında çalışanlar veya öğrenciler için çalışma masasında su bulundurmak, molalarda su içmek hidrasyonun sürdürülebilirliğini sağlar.” ifadelerini kullandı.

Su hatırlatıcı uygulamalar, görsel hatırlatıcılar ve suyu limon, çubuk tarçın ya da meyve dilimleriyle lezzetlendirmenin su içmekte zorlananlara yardımcı olacağını söyleyen Keskin, 1,5-2 litrelik su şişelerini gün boyunca bitirmeyi hedeflemenin de önemli olduğunu belirtti.

Keskin, serinlemek amacıyla çok soğuk su tüketimine ilişkin, “Ilık ya da oda sıcaklığında su tercih edilmelidir. Aşırı soğuk su, hızlı içildiğinde mide krampları ortaya çıkabilir ve hassas kişilerde migreni tetikleyebilir. Boğaz enfeksiyonları riski artabilir.” dedi.

Suyun, ruhsal sağlıktaki önemine de dikkati çeken Keskin, “Dehidrasyon, anksiyete, stres toleransı düşüklüğü ve huzursuzluk gibi psikolojik semptomlarla ilişkilidir. Su içmek, özellikle farkındalıkla yapıldığında meditatif bir etki yaratabilir.” diye konuştu.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source: