“Beslenme Trendleri 2025: Aralıklı Oruç, Akdeniz Diyeti ve Daha Fazlası!”

Aralıklı oruç mu, akdeniz diyeti mi?

Yılın en çok konuşulan beslenme trendleri arasında kıyasıya bir rekabet var: Aralıklı oruç mu, yoksa Akdeniz diyeti mi? Herkesin cevabı farklı, ama bilimsel veriler bazı ipuçları veriyor. Kilo kontrolü, kalp sağlığı ve enerji düzeyi açısından hangi yöntem öne çıkıyor, birlikte bakalım! BESLENME ALIŞKANLIKLARINDA YENİ BİR DÖNEM Sağlıklı yaşam trendleri 2025’te de hız kesmeden devam ediyor. Özellikle kilo verme, metabolizmayı hızlandırma ve genel sağlığı iyileştirme konularında iki yöntem öne çıkıyor: Aralıklı oruç ve Akdeniz diyeti. Her ikisi de farklı mekanizmalarla çalışsa da benzer hedeflere ulaşıyor. Peki hangisi daha etkili? Bu sorunun yanıtı, kişinin yaşam tarzına, sağlık durumuna ve hedeflerine göre değişkenlik gösterebiliyor. ARALIKLI ORUÇ NEDİR, NASIL UYGULANIR? Aralıklı oruç (intermittent fasting), günün belirli saatlerinde yemek yeme prensibine dayalı bir beslenme düzenidir. En yaygın uygulama şekli 16:8 modelidir; bu yöntemde bireyler 16 saatlik açlık sürecini takip eder ve kalan 8 saatlik dilimde öğünlerini tüketir. Bunun dışında 5:2 modeli gibi alternatifler de mevcut. Aralıklı orucun temel amacı, vücudu uzun süre aç bırakarak insülin seviyelerini düşürmek ve yağ yakımını teşvik etmektir. Bu süreçte hücre yenilenmesi artar, inflamasyon azalır ve enerji seviyesi yükselir. Araştırmalar, aralıklı orucun sadece kilo kaybı değil, aynı zamanda diyabet, kalp hastalıkları ve Alzheimer gibi kronik rahatsızlıklara karşı da koruyucu etkileri olabileceğini gösteriyor. ARALIKLI ORUCUN AVANTAJLARI VE DEZAVANTAJLARI Aralıklı orucun en büyük avantajı, kalori hesabı yapmadan doğal olarak daha az yemek yemeyi teşvik etmesidir. Ayrıca, gün içinde yemek hazırlamakla uğraşmamak kişiye zaman kazandırabilir. Ancak bu beslenme biçimi herkes için uygun değildir. Özellikle diyabet hastaları, hamile kadınlar ve yoğun fiziksel aktivite yapan bireyler için dikkatli bir şekilde uygulanmalıdır. Bazı kişiler aralıklı oruç sırasında enerji düşüklüğü, baş ağrısı, sinirlilik gibi geçici yan etkiler yaşayabilir. Bu yüzden yöntemi uygulamadan önce bir uzmana danışmak önemlidir. AKDENİZ DİYETİ NEDİR, HANGİ BESİNLERİ ÖNE ÇIKAR? Akdeniz diyeti, İtalya, Yunanistan ve İspanya gibi Akdeniz ülkelerinin geleneksel beslenme alışkanlıklarına dayanır. Ana teması; taze sebze ve meyveler, zeytinyağı, tam tahıllar, baklagiller, balık ve ölçülü miktarda kırmızı şarap tüketimidir. Bu diyette kırmızı et ve işlenmiş gıdalara çok az yer verilir. 2025 yılında hala en çok önerilen diyetlerden biri olan Akdeniz diyeti, hem sürdürülebilirliği hem de kalp dostu içeriğiyle dikkat çekiyor. Uzun vadede kilo kontrolüne yardımcı olmasının yanında, kolesterolü dengeleyici ve antioksidan bakımından zengin olmasıyla öne çıkıyor. AKDENİZ DİYETİNİN ARTILARI VE EKSİLERİ Akdeniz diyeti, esnek ve keyifli bir beslenme biçimidir. Zeytinyağı gibi sağlıklı yağlar, taze sebzeler ve lifli gıdalar sayesinde hem sindirim sistemi desteklenir hem de bağışıklık sistemi güçlenir. Üstelik bu diyetin lezzetli olması da sürdürülebilirliğini artırır. Öte yandan, bazı bireyler için Akdeniz diyeti ekonomik olarak pahalı olabilir. Özellikle kaliteli zeytinyağı, taze balık ve organik ürünler bazı bölgelerde kolay erişilebilir değildir. Ayrıca, kilo verme süreci aralıklı oruca kıyasla daha yavaş ilerleyebilir. 2025 YILINDA HANGİ YÖNTEM DAHA ÇOK TERCİH EDİLİYOR? 2025 yılında yapılan çeşitli araştırmalara göre, aralıklı oruç gençler ve yoğun çalışan bireyler arasında daha popüler hale gelmiş durumda. Zaman kısıtı nedeniyle yemek hazırlamaya fazla vakti olmayanlar, aralıklı orucu daha pratik buluyor. Özellikle mobil uygulamaların da bu süreci desteklemesiyle birlikte, takip edilmesi daha kolay hale gelmiş. Akdeniz diyeti ise daha çok orta yaş ve üzeri bireyler tarafından tercih ediliyor. Kalp sağlığına olan olumlu etkileri, yaşla birlikte artan kronik hastalık riskine karşı bir güvence gibi görülüyor. Ayrıca aile bireylerinin birlikte uygulayabileceği bir diyet olması da tercih sebebi. HANGİSİ SİZE UYGUN? Aralıklı oruç ve Akdeniz diyeti, farklı yaşam tarzlarına hitap eden iki ayrı yöntem. Eğer hızlı kilo vermek, gün içinde belirli saatlerde yemek yemek sizin için uygunsa aralıklı oruç daha cazip olabilir. Ancak sağlıklı ve sürdürülebilir bir diyet arıyorsanız, Akdeniz diyeti uzun vadeli başarı vaat ediyor. Her iki yöntemin de bilimsel temellere dayandığını ve uzmanlar tarafından önerildiğini unutmamak gerekiyor. Önemli olan, kişinin kendi ihtiyaçlarına, alışkanlıklarına ve sağlık durumuna göre en uygun olanı seçmesidir. Bunun için de uzman bir hekime başvurulması gerekir.

Source: Habertürk


Dünyanın en acı maddesi bulundu

Almanya”daki Leibniz Gıda Sistemleri Biyolojisi Enstitüsü”nde görev yapan bilim insanları, acı tadın gizemlerini aydınlatabilecek önemli bir keşfe imza attı.Araştırmacılar, Amaropostia stiptica adlı raf mantarından üç kimyasal bileşik çıkardı. Bu maddelerin, insan dilindeki acı tat reseptörlerine olan etkisi incelendi.Bu üç bileşikten biri olan oligoporin D, oldukça düşük miktarlarda bile acı tadı tetikleyebiliyor. Öyle ki, sadece 1 gramı 106 küvet dolusu suya karıştırılsa bile hâlâ acı tat veriyor.ZEHİRLİ DEĞİL, SON DERECE ACIAraştırmaya göre, bu bileşikler zehirli değil; ancak tatları son derece acı. Bu bulgu, tat algımızın nasıl çalıştığına dair önemli bilgiler sağlıyor.Bilim insanları, bu gibi doğal acı bileşiklerin sadece ağızda değil, mide, bağırsak, kalp ve akciğerlerde de bulunan acı reseptörlerini etkileyebileceğini belirtiyor. Ancak bu sensörlerin vücudun diğer bölgelerindeki rolü hâlâ tam olarak bilinmiyor.Araştırmanın ortak yazarı Dr. Maik Behrens, bu tür çalışmalar sayesinde acı tat reseptörlerinin nasıl çalıştığına ve neden evrimleştiğine dair daha net bilgiler elde edilebileceğini söylüyor.Dr. Behrens şu açıklamayı yaptı:”Ne kadar çok acı bileşik ve reseptör verisi toplarsak, yeni maddeleri tanımlamak ve etkilerini tahmin etmek o kadar kolay olur.”Bilim insanları, her acı maddenin zehirli olmadığını, aynı şekilde her zehirli maddenin de acı olmadığını hatırlatıyor.Örneğin, köygöçüren mantarı gibi son derece zehirli bazı türlerin tadı neredeyse hiç acı değildir.

Source: Özgürbayrak


Araştırmalar da destekliyor: Zayıflama iğneleri gibi etki ediyor! Hepimiz yemeklerimizi böyle mi yemeliyiz?

Yiyecekleri doğru sırayla yemenin kan şekerinin aniden yükselmesini önlediği, böylece ani açlık krizlerini, yorgunluğu ve Tip 2 diyabeti azalttığı iddiası internette sizin de karşınıza mutlaka çıkmıştır. Bu görüşü savunanlar, önce sebzeleri, ardından protein ve yağları, son olarak da karbonhidratları yemek gerektiğini belirtiyor. Peki besin sıralaması ya da yemek sıralaması adı verilen bu durum nasıl bir fark yaratıyor? Konuyla ilgili geçmişte yapılan araştırmalar, söyle bir sıralama yapmanın Tip 2 diyabet hastalarında ya da halk arasında gizli şeker dediğimiz prediyabet durumundaki kişilerde, kan şekeri seviyelerini düzenlemeye yardımcı olabileceğine işaret ediyor. Ancak New York”ta bulunan Weill Cornell Hastanesi”nde görev yapan ve yemek sıralaması üzerine çalışmalar yürüten Dr. Alpana Shukla, The New York Times”a yaptığı açıklamada, bu grubun dışındakiler için durumun bu kadar net olamayabileceğini söyledi. Dr. Shukla, Ama yine de bu yöntemi denemek için sebepler var dedi. Öncelikle araştırma sonuçlarına bir bakalım… Uzmanların aktardığına göre, yemek sıralamasına ilişkin çalışmalarda görülen faydalar küçük ancak sonuçlar oldukça tutarlı. Örneğin 2023 yılında bu alanda yapılan 11 çalışmanın değerlendirildiği bir meta analizde, karbonhidrat zengini yiyecekleri yemeğin sonuna saklayıp sebzelerden ve proteinlerden sonra yiyenlerin kan şekeri düzeylerinin, karbonhidratları en başta yedikleri zamanlara kıyasla çok daha düşük olduğu görüldü. Dr. Shukla ve meslektaşları da 2019 yılında gizli şekeri olan 15 kişi üzerinde bir çalışma gerçekleştirildi. Katılımcılara derisiz ızgara tavuk, salata ve ekmekten oluşan bir menü verildi ve bu gıdaları üç ayrı günde üç ayrı sırayla yemeleri istendi. İlk gün önce ekmeği 10 dakika sonra tavuğu ve salatayı yiyen katılımcılar, ikinci gün önce tavuk ve salatayı ardından ekmeği, üçüncü gün de önce salatayı ardından tavuk ve ekmeği yedi. Araştırmacılar katılımcıların kan şekeri düzeylerini yemekten önce ve 30″ar dakika aralıkla yemekten sonraki 3 saat boyunca ölçtü. Sonuçta katılımcıların tavuk ve salatayı ekmekten önce yedikleri durumda, yemek sonrası kan şekeri düzeylerinin en başta ekmeği yedikleri öğüne kıyasla yaklaşık yüzde 46 daha düşük olduğu tespit edildi. Araştırmacılar bu farkın sebebinin ne olduğu konusunda emin değil. Dr. Shukla, Öne çıkan teorilerden biri, yağları, lifleri ve proteinleri önce yemenin midenin boşalmasını geciktirdiği ve vücudun karbonhidratlardan gelen şekeri emmesini yavaşlattığı yönünde dedi. Amerikan Diyabet Vakfı”nda sağlık programlarından sorumlu başkan yardımcısı olarak görev yapan Barbara Eichorst da Tip 2 diyabetli ya da prediyabetli kişilerin sebzeleri ve proteinleri önce yemesinin mantıklı olduğunu zira karbonhidratların aksine sebzelerin ve proteinlerin kısa sürede şekere dönüşüp kan şekerinde ani glikoz artışlarına neden olmadığını ifade etti. Oxford Üniversitesi”nde araştırmalarını sürdüren klinik diyetisyen Nicola Guess ise Tip 2 diyabetli kişilerde kan şekerindeki bu düşüş etkisinin belli diyabet ilaçlarıyla kıyaslanabilir düzeyde olduğuna işaret eden sınırlı araştırmalar da mevcut dedi. Ancak yine de kesin bir şey söyleyebilmek için daha fazla araştırma yapılması gerekiyor. O halde akla şu soru geliyor: Hepimiz yemeklerimizi bu şekilde mi yemeliyiz?Araştırmalar, diyabetli olmayan kişilerde de karbonhidratları yemeğin en sonunda yemenin, ani kan şekeri yükselişlerini azaltabileceğini gösteriyor. Ancak uzmanlar, sağlıklı kişilerin kan şekerlerini böyle bir hassasiyetle yönetmesine gerek olmadığını belirtti. California Üniversitesi Sağlık Merkezi”nde endokrinoloji uzmanı olarak görev yapan Dr. Vijaya Surampudi, Sağlıklı bir insanın vücudu kan şekerini, yemek yedikten sonraki birkaç saat içinde normal seviyesine indirir dedi. Öte yandan İtalya”da Pisa Üniversitesi”nde yemek sıralaması üzerine çalışan iç hastalıkları uzmanı Dr. Domenico Trico ise, Proteinler, yağlar ve lif zengini sebzelerin sindirim süresi basit karbonhidratlardan daha uzun olduğu için, karbonhidratları sona saklamak, daha uzun süre tok kalmanıza yardımcı olabilir dedi. Araştırmalar ayrıca yemekleri bu şekilde yemenin glukagon benzeri peptit 1 ya da kısaca GLP-1 adı verilen tokluk hormonunun üretimini artırdığına işaret ediyor. (Bu tür çalışmaları yakından takip edenlerin bileceği üzere zayıflama iğnesi olarak bilinen diyabet ilaçları da bu hormonu taklit ediyor.) Dr. Surampudi, GLP-1 sindirimi yavaşlatıyor ve beyninize aç olmadığınızı söylüyor dedi. Ancak bazı uzmanlar iğneyle verilen yüksek dozlara kıyasla yemek sıralamasıyla sağlanan düşük seviyede GLP-1 artışının, tokluk hissinde çok fazla etki yaratabileceğine şüpheyle yaklaşıyor. Yine de Dr. Shukla ve Dr. Surampudi, yemeklerden sonra yorgunluk hissedenlere önce sebzeleri ve proteinleri yemenin yardımcı olabileceğini söyledi. Dr. Shukla, Üstelik bazı araştırmalar karbonhidratları yemeğin sonuna sağlamanın sebzelerle ve proteinle doymayı ve besin değeri düşük kalorisi yüksek basit karbonhidratları daha az yemeyi sağlayabildiğini gösteriyor dedi. Sonuç olarak yemek sıralaması, sık sık gündeme gelen sağlıklı yeme stratejilerinden biri ve çok fazla kafaya takılması gereken bir durum değil. Zira bu tür trendleri çok fazla ciddiye almak kişilerde kaygı yaratıp yeme bozukluklarına yol açabiliyor. Dr. Trico, Bu şekilde yemek kolayca yapabileceğiniz bir şeyse yapın. Ama kolay değilse o zaman amacınız kaliteli besinler tüketmek olsun dedi. Dr. Guess ise Her yemekte bol bol sebze tüketmek, neyi hangi sırayla yediğinize odaklanmaktan daha önemli diye konuştu.

Source: Hurriyet.com.tr