Balparmak’a Uluslararası Propolis Ödülü
Brezilya’nın Sao Paulo eyaletinde düzenlenen 4. Uluslararası Propolis Konferansı’nda, Balparmak AR-GE Merkezi’nin propolis konusundaki araştırmaları ödüle layık görüldü. Konferansta yapılan 54 bilimsel sunum arasında, Balparmak Analitik AR-GE Müdürü Dr. İsmail Emir Akyıldız’ın araştırması, “Propolis Konusundaki En İyi Sözlü Sunum” ödülünü kazandı. Balparmak Yönetim Kurulu Başkanı Özen Altıparmak da sektöre uluslararası katkılarından dolayı “Onur Ödülü” ile onurlandırıldı.
PROPOLİS ARAŞTIRMALARINA YOĞUN İLGİ
Arı ürünlerine yönelik bilimsel çalışmaların paylaşıldığı konferans, Uluslararası Propolis Araştırma Grubu tarafından iki yılda bir düzenleniyor. Geçtiğimiz yıl İstanbul’da Balparmak’ın ev sahipliğinde gerçekleşen etkinlik, bu yıl Brezilya’nın Ribeirao Preto şehrinde yapıldı. Konferansta 24 farklı ülkeden bilim insanları, propolisin bağışıklık sistemi üzerindeki etkileri, kimyasal bileşenleri ve antimikrobiyal özellikleri üzerine çalışmalar sundu.
Türkiye’yi temsilen konferansa katılan Balparmak AR-GE ve Kalite Direktörü Dr. Emel Damarlı liderliğindeki ekip, propolisin kimyasal yapısı ve ekstraksiyon teknikleri üzerine iki sunum gerçekleştirdi. Dr. İsmail Emir Akyıldız’ın “Farklı botanik orijinlerdeki propolis örneklerinin kimyasal parmak izlerinin hedefsiz metabolomik yaklaşımlar ile belirlenmesi” başlıklı sunumu, konferansa en fazla bilimsel yayınla katkı sağlayan Sao Paulo Üniversitesi tarafından ödüllendirildi.
PROPOLİS KULLANIMI ARTIYOR
Balparmak AR-GE ve Kalite Direktörü Dr. Emel Damarlı, propolisin antiviral ve antibakteriyel etkilerinin bilimsel olarak kanıtlandığını, son beş yılda kullanımının %50 oranında arttığını belirtti. Balparmak, bu alandaki çalışmalarını Apitera markası altında propolis içeren ürünlerle sürdürüyor.
Balparmak’ın 45 yıldır bal ve arı ürünlerinin doğallığını koruma ve arıcılık sektörünün sürdürülebilirliğini sağlama yönünde çalışmalar yürüttüğünü belirten Damarlı, propolisin bu ürünler arasında özel bir yere sahip olduğunu vurguladı. Konuşmasını, Uluslararası Bilim Kurulu’na teşekkür ederek sonlandırdı.
Source: Haber Merkezi
Tsunami uyarısı: Yarım saat vaktimiz olacak
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından Tarihi Havagazı Fabrikası”nda düzenlenen İzmir Afet Koordinasyon Çalıştayı”nda deprem, tsunami ve volkanik patlamalara ilişkin sunum gerçekleştirdi.İzmir”in doğal afet tehlikelerinin sadece deprem ve tsunami ile sınırlı olmadığını belirten Sözbilir, “Dünyada gözlemlenen tüm doğal afetler belli zamanlarda İzmir”de de etkili olabiliyor. Son dönede yeni bir afet türü olarak, volkanik patlama tehlikesi de ortaya çıkmış durumda. İzmir İl Afet Risk Azaltma Planı”na, volkanik patlamayı da eklemek gerekiyor. Volkanik bir patlama olduğunda ne tür önlemler alabiliriz, bununla ilgili çalışmaları da yapmamız gerekiyor.” diye konuştu.Sözbilir, Ege Denizi”ndeki son depremlerin Santorini Adası”nın kuzeyinde yaşandığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:”Bu bölgede çok sayıda volkan var. Geçmişte 5-6 kez püskürmeler gerçekleşmiş, bunları depremler izlemiş ve ardından tsunami ve volkan patlaması gerçekleşmiş. Bunlar, Afrika levhasının Anadolu levhasının altına dalmasıyla oluşuyor. Bu evrimsel bir süreç, dalma-batma olayı sürdükçe bölgede binlerce yıl deprem, volkan patlaması ve tsunami olacak.”Santorini”de milattan önce 1600 yılındaki patlamanın 6 büyüklüğünde bir deprem oluşturduğunun tahmin edildiğini, volkanın tekrar patlaması halinde atmosfere büyük miktarda kül ve gaz yayılacağını anlatan Prof. Dr. Sözbilir, bunun hava kirliliğine, tarım alanlarının zarar görmesine ve çeşitli çevresel sorunlara yol açabileceğini kaydetti.Sözbilir, Ege Bölgesi”nde yaşanacak bir tsunaminin yaklaşık yarım saat içinde kıyılara ulaşabileceğini belirterek “Önce deprem, ardından tsunami yaşanıyor. İkisi aynı anda olmuyor çünkü tsunaminin bir varış süresi var. Bizim en az yarım saat vaktimiz olacak. Bir tsunami olduğunda ne yapmamız gerektiğini biliyorsak bir sorun yaşamayacağız. Kıyıdan karaya, deniz seviyesinden yukarıya doğru gitmemiz gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Source: Www.star.com.tr
70 türde 300 binden fazla su kuşu tespit edildi
Avrupa, Kuzey Afrika, Arap Yarımadası ve Asya nın batısının içinde bulunduğu Batı Palearktik olarak adlandırılan bölgede her yıl belirlenen tarihlerde su kuşu sayımı eş zamanlı yürütülüyor. Doğa Araştırmaları Derneğinin, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü adına yürüttüğü kış ortası sayımı, bu yıl Adana, Mersin, Osmaniye ve Hatay daki 15 sulak alanda 17-22 Ocak tarihlerinde gerçekleştirildi. Göçmen kuşların Türkiye deki önemli dinlenme ve beslenme alanlarından olan Doğu Akdeniz de biyolog ve uzmanlarca yapılan sayımda, 70 türden 311 bin 945 su kuşu tespit edildi. Adana da 54 türden 282 bin 508, Mersin de 42 türden 14 bin 737, Hatay da 32 türden 6 bin 196 ve Osmaniye de 29 türden 8 bin 504 su kuşu gözlemlendi. En fazla su kuşu, 48 türden 251 bin 135 ile Adana daki Akyatan Lagünü nde sayıldı. Akyatan Lagünü nü, 28 türden 14 bin 772 ile Adana daki Yumurtalık Lagünü ve 38 türden 12 bin 48 ile Mersin deki Göksu Deltası takip etti. Sayımda en fazla gözlemlenen tür, 157 bin 926 ile sakar meke, 35 bin 477 ile çamurcun ve 23 bin 303 ile flamingo oldu. 70 TÜRDE 311 BİN 945 BİREY SAYILDI Doğa Koruma ve Milli Parklar 7. Bölge Müdür Yardımcısı Hilmi Çatal, su kuşlarının biyoçeşitliliğin izlenmesi ve takibi açısından çok önemli olduğunu söyledi. Bu kapsamda her yıl Doğa Araştırmaları Derneğinde görevli uzmanların katılımıyla kış ortası su kuşu sayımını gerçekleştirdiklerini belirten Çatal, Bu yıl da Bölge Müdürlüğümüz sorumluluk sınırlarındaki Adana, Mersin, Hatay ve Osmaniye olmak üzere 4 ildeki 15 ayrı sulak alanda, 70 türde 311 bin 945 birey sayıldı. Bunlardan en çok öne çıkan sakar meke, çamurcun ve flamingo diye konuştu. Çatal, söz konusu türleri doğada gözlemleme imkanı bulamayanların, geçen yıl hizmete açılan Çukurova Bioçeşitlilik Tanıtım Merkezi ni ziyaret edebileceğini, burada sadece su kuşu türlerinin değil, Çukurova Deltası nın her türlü biyoçeşitlilik unsurlarının birebir replikasını yakından görebileceğini ifade etti. ORTALAMA RAKAMIN ÜZERİNDE BİREY SAYISI SÖZ KONUSU Doğa Araştırmaları Derneği biyologlarından Güler Bozok da sayımlarla su kuşu popülasyonlarının yıllık değişimlerini izlemeyi ve küresel nüfusları hakkında bilgi sahibi olmayı amaçladıklarını belirtti. Ayrıca sayımlarla ekosistem sağlığı hakkında veri topladıklarını ve sulak alanların korunması için bilimsel altyapı oluşturduklarını anlatan Bozok, bu yılın rakamlarının henüz netleşmediğini ancak Türkiye de genel olarak 1,5-2 milyon civarında su kuşu sayıldığını vurguladı. Doğa Koruma ve Milli Parklar 7. Bölge Müdürlüğünün Türkiye nin su kuşu popülasyonun en fazla olduğu bölgelerin başında geldiğine dikkati çeken Bozok, bu yıl Adana, Mersin, Hatay ve Osmaniye de toplam 311 bin 945 birey kuş gözlemlendiğini belirtti. Bozok, 2025 yılı verilerinin önceki yıllara göre bazı alanlarda artış, bazı alanlarda ise azalma gösterdiğinin altını çizerek, Son 10 yılı göz önünde bulundurduğumuzda ortalama rakamın üzerinde bir birey sayısı söz konusu. Tüm alanlar için dalgalanma söz konusu olmaktadır. İklim şartları bu dalgalanmayı en çok etkileyen unsurdur. 2025 yılı verileri, önceki yıllardaki bazı dalgalanmaların yanı sıra, tür bazında farklılıklar olduğunu da göstermektedir diye konuştu. Sulak alanların, göçmen kuşlar için kritik yaşam alanları olmaya devam ettiğini vurgulayan Bozok, şunları kaydetti: Ancak habitat tahribatı, su seviyelerindeki değişimler ve insan kaynaklı baskılar kuş popülasyonlarını doğrudan etkilemektedir. Kaçak avcılıkla mücadele ve sulak alanların korunması konusundaki çabaların artırılması, kuş popülasyonlarının sürdürülebilirliği açısından büyük önem taşımaktadır. Elde edilen veriler, hem ulusal hem de uluslararası ölçekte sulak alan yönetimi politikalarına rehberlik edebilir. Özellikle Doğu Akdeniz deki alanlarda habitat kayıplarının önlenmesi için koruma önlemlerinin hızla uygulanması gerekmektedir.
Source: Habertürk
Tarihi Ulu Cami”nin minaresinde 5 yıldır “eğilme” gözlenmedi
Uluanak Mahallesi Fevzi Çakmak Caddesi üzerinde bulunan ve Selçuklu Devleti döneminde 2″nci Kılıçarslan”ın oğlu Kudbeddin Melikşah tarafından 1196 ile 1197 yılları arasında yaptırılan, Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesindeki tarihi Ulu Camii”nin 35 metre yüksekliğindeki minaresi, zemin ile uç noktası arasındaki 117 santimetre eğikliği ile dikkat çekiyor.
828 yıllık geçmişe sahip tarihi yapının gün geçtikçe eğildiği ve yıkılma ihtimali bulunduğu iddialarına rağmen son 5 yılda yapılan ölçümlerde eğimin devam etmediği tespit edildi. Minare, iç kısmından geçirilecek 40 metrelik 8 çelik halatla desteklenecek. Ulu Camii”nin eğri olan minaresinin ayakta kalması için planlanan güçlendirme projesi de ödenek bekliyor.
EĞİM SABİT OLARAK 117 SANTİM GÖZÜKÜYOR
Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Vakıflar Bölge Müdürü Cemal Karaca, “Minaredeki eğim halen 117 santimetredir. Son 5 senedir yapılan teknik inceleme ve izlemelerle de bu sabit olarak 117 santimetre olarak gözüküyor. 2023 yılında 6 Şubat”ta Kahramanmaraş merkezli depremlerden sonra da inceleme yapıldı ve bunda bir değişiklik olmadığı ortaya çıktı. Minarenin projesi hazır ve her şeyi onaylandı. Ödenek çıktığı zaman minarenin güçlendirme yapımına başlanacaktır. Üzerinde çok kıymetli bilim adamları yorum yaptılar ve kanaat beyan ettiler.
İçerisinden geçirilecek olan 40 metrelik 8 tane çelik halat zemine kadar inecek ve minarenin devrilmemesi temin edilecek. Üzerindeki yazılar geçmişten günümüze kadar deforme olmuştu. Biz o yazıları da yeniden ortaya çıkardık. Dünyaca meşhur hattatların tespitleriyle yapıldı. Şu anda minaremiz ihaleye hazır hale getirildi. Bu çalışmayı uzman, seçkin bir mimariyle uğraşan kişilerin alması çok önemli. Böylece minare aynı şekliyle korunacak. Ümit ediyorum ki daha nice yıllar insanlığa hizmet edecektir” dedi.
“İNŞALLAH KIYAMETE KADAR MUHAFAZA EDERİZ”
Minarenin eğimiyle ilgili yapılan yorumların gerçeği yansıtmadığını belirten Karaca, “Bunun yaz ve kış değiştiği söyleniyor, zaman zaman rüzgara bağlı olarak da insan yanılabilir. Çünkü minare kendi içerisinde sallanıyor. Bunlar da izlendi. Bu izlenimlerden bizim elde ettiğimiz veri budur. Restorasyon yapılırken, yine çalışmalar devam edecektir. İnşallah bu minaremizi kıyamete kadar muhafaza ederiz. Dışarıdan minare ince görülüyor olabilir ama duvarları 80 santimetre kalınlığındadır. İçerisinden merdivenle çıktığımız alan çok dardır” diye konuştu.
Source: