Yüzüklerin Efendisi
Size bir yüzükten bahsedeceğim. Yüzüklerin Efendisi’nden…
Ama ondan önce, buzul, çorak arazilerden, bitmeyen geceler, yakmayan güneşten oluşan, tarım, hayvancılık, turizmin sıfır olduğu bir ülkenin mucizesini anlatmak isterim.
Finlandiya, 5.5 milyon nüfuslu bir ülke. Bu 5.5 milyon kişi 300 milyar dolar gelir üretiyor. Türkiye 87 milyon nüfusu ile 1.1 trilyon dolar üretti öyle kıyaslayın. (2023 verisi)
Finlandiya vatandaşlarının yıllık ortalama geliri 35 bin dolar. Emekli maaşları da 2 bin 200 dolar… 2011 yılından bu yana her yıl dünyanın refahı en yüksek 4’üncü ülkesi olarak öne çıkıyor. Güneşin ısıtmadığı, kayalık topraklara çapanın dahi işlemediği bu küçük buzullar ülkesi nasıl gelişti, merak ettim.
2’nci Dünya Savaşı sonrası Finlandiya, bizzat kendi saldırıya uğramasına rağmen komşusu Sovyetler Birliği’ne savaş tazminatı ödemek zorunda kaldı. Bu tazminat, ağır makineler, gemiler ve trenler şeklindeydi. Ama gel gör ki, ağır sanayi bölgesini Sovyetlere kaybetmişti. Tazminatları ödemeye başlamak için Finlandiya önce yeni endüstriyel zincirler inşa etmek zorunda kaldı.
Bu, pratikte herkesin 1.5 işi olduğu, yani günde 8 saat yerine 12 saat çalışması anlamına geliyordu. O dönem vatandaşlar üzerine ev yapıp evlenebilsin diye araziler neredeyse bedavaya verildi. Finlandiya kapalı ekonomiydi. Haliyle yatırımları özel sektör değil devlet yaptı. Sanayi yatırımları bir bölgede toplanmak yerine ülkenin her köşesine dağıtıldı. Bu yeni endüstrilerin, vasıflı, eğitimli işgücüne ihtiyacı vardı, bu yüzden eğitim sistemi sil baştan ele alındı.
Finlandiya’nın eğitim sistemi dünyanın en iyisi oldu. Eğitim bedava. Çocuklar 7 yaşına kadar okula başlamak zorunda değil. Okulda dersler bizdeki gibi 7 saat değil, 4 saat sürüyor. 4 saatlik okullara 75 dakika teneffüs koyuyorlar ki çocuklar toplum içinde vakit geçirsin, sosyalleşsin, spor yapsın. Öğrenciler haftada sadece 2 saat 45 dakikalarını ev ödevine ayırıyor. Türkiye’de bu rakam 4 saat 15 dakika. Öğrenciler sadece lise sonda, üniversiteye girerken hayatlarında bir kez sınava giriyor. Üniversiteler de parasız.
Finlandiya Marshall yardımı almadı. Tüm savaş tazminatlarını ödedikten sonra, ülke muazzam kapasitesi ile dünyaya açıldı. 1970’lerde devlet kâğıt fabrikaları kurdu, kuzeyin ormanları dünyaya kâğıt üretti. Ve 1990’larda Nokia ile ülke ekonomisi, kâğıttan elektroniğe dönüştü. Gerçekten kâğıttan kaplan oldular. Bugün bu sistemin meyvelerini, startup dünyasında adını duyuran 6 bin 500 Fin teknoloji şirketiyle topluyorlar. Adamlar oyun, artırılmış gerçeklik (AR), uzay-uydu teknolojileri, lojistikte lider.
Bu ekosistemin dinamosu Finlandiya’nın en kuzeyindeki Oulu şehri. Şehir, Kuzey Kutup Dairesi’ne 100 km, Silikon Vadisi’ne ise dünyalar kadar uzakta. Nokia’nın bu kasabaya yaptığı yatırımlarla bir teknoloji üssüne dönüşmüş. 200 bin kişi yaşıyor.
Ama ne 200 bin kişi! Hani şu ‘300 Spartalı’ filmindeki gibi… Oulu şu an dünyayı etkileyen sağlık teknolojilerinin kalbinin attığı bir girişim merkezi…
Son icatları olan Oura; uykunuzu, nefesinizi, stres seviyenizi, kalp, tansiyon, egzersizinizi ölçen, hatta hasta olup olmayacağınızı önceden tahmin eden teknoloji harikası bir yüzük.
Bir tür akıllı saat. 300 ve 500 dolarlık versiyonları var. Sağladığı kapsamlı sağlık hizmetleri içinse isteyenler ayda 6 dolar abonelik ücreti ödüyor.
2013’te mütevazı bir bağışla kurulan şirket, 2024’te tam 5.2 milyar dolarlık bir firmaya dönüşmüş. 2.5 milyon ‘akıllı’ yüzük bugün insanların parmağında. Hollywood oyuncularından NBA yıldızlarına, Cristiano Ronaldo’dan Mark Zuckerberg’e herkes bu yüzüğü takıyor. ABD Savunma Bakanlığı gibi dev müşteriler, yüzüğün ne kadar ciddi bir iş olduğunu çoktan anlamış durumda. Yüzüğü cephedeki askerlere uyarlıyorlar.
Dünya teknolojide özellikle de yapay zekâda devrim üstüne devrim yaparken biz hâlâ dijital çağın kapısında bekliyoruz. Üreten değil, tüketen konumundayız. Yapay zekâ yarışını da kaçırırsak geleceğin dünyasında figüran olmaktan öteye geçemeyiz.
Source: Güney Öztürk
Bilim insanları suyun kökenini buldu! Milyarlarca yıl önce de varmış… Peki gezegenimize nasıl ulaştı?
Portsmouth Üniversitesi”nden bilim insanlarına göre, su ilk olarak Büyük Patlamadan 100 ila 200 milyon yıl sonra süpernova patlamalarının enkazında oluştu. Bu bulgular, Dünya”da yaşam için gerekli malzemelerin daha önce düşünülenden milyarlarca yıl önce mevcut olduğunu gösteriyor. Bilgisayar simülasyonları kullanan araştırmacılar, suyun evrendeki ilk yıldızlar ölüp süpernovalara dönüştüğünde oluşmuş olabileceğini söylüyor. Bu patlamaların ürettiği oksijen soğuyup çevredeki hidrojenle karıştığında, geride kalan madde kümelerinde su oluşabildi. Bu yoğun, tozlu çekirdekler aynı zamanda ilk gezegenleri oluşturacak malzemenin de en olası kökenleridir. Dr. Daniel Whalen ve ekibi makalelerinde şunları söyledi: “Simülasyonlarımız, Büyük Patlamadan 100-200 milyon yıl sonra evrende yaşam için birincil bir bileşenin zaten mevcut olduğunu ortaya koymanın yanı sıra, suyun muhtemelen ilk galaksilerin temel bir bileşeni olduğunu göstermektedir.” Kimyasal formülü H2O olan su iki bileşenden oluşur; hidrojen ve oksijen.Hidrojen, helyum ve lityum gibi diğer hafif elementlerle birlikte Büyük Patlamadan sonraki ilk birkaç dakika içinde aşırı ısınmış parçacıklar denizinin soğuyup atomlar halinde kümelenmesiyle oluşmuştur. Ancak oksijen atomları o kadar büyüktür ki bu şekilde oluşamazlar.Bunun yerine, oksijen ve diğer ağır elementlerin yıldızlar tarafından yaratılan nükleer reaksiyonlarla oluşması gerekiyordu. Büyük Patlamadan yaklaşık 100 milyon yıl sonra yani yaklaşık 13,7 milyar yıl önce, ilkel hidrojen ve helyum bulutları yerçekimi kuvveti altında bir araya geldi.Yoğunlaştıkça, çekirdekteki basınç sonunda o kadar büyük hale geldi ki, gaz bulutlarını yıldızlara dönüştüren ve kozmosa ilk ışığı getiren nükleer füzyon reaksiyonlarını başlattı. Sonunda bu yıldızlar hidrojen yakıtlarını tüketerek kendi içlerine çöktüler ve muazzam süpernovaları tetiklediler.Kısa sürede yaklaşık 1.000.000.000°C sıcaklığa ulaşan bu patlamalar, hammaddeyi hidrojen ve helyum atomlarından oksijen de dahil olmak üzere daha büyük moleküllere kaynaştırdı. Nature Astronomy dergisinde yayımlanan makalelerinde araştırmacılar, biri Güneş”in 13 katı kütleye sahip bir yıldızdan, ikincisi ise Güneş”in 200 katı kütleye sahip bir yıldızdan kaynaklanan iki süpernova patlamasının ardından neler olacağını modellediler.Bu simülasyon, birinci ve ikinci süpernovanın sırasıyla 0,051 güneş kütlesi oksijen ve 55 güneş kütlesi oksijen ürettiğini gösterdi. Patlamadan sonra hidrojen ve oksijenden oluşan bir bulut, yıldızın kalıntılarını çevreleyen muazzam bir haleye yayılır ve burada birleşerek suya dönüşmeye başlar. İlk başta, halenin düşük yoğunluğu su seviyelerinin oldukça düşük kalması anlamına gelir, ancak halenin yerçekimi altında bir araya gelmeye başlamasıyla su seviyeleri dramatik bir şekilde artmaya başlar. 30 ila 90 milyon yıl sonra küçük süpernova bir güneş kütlesinin yüz milyonda biri ila milyonda birine eşdeğer su üretmiştir. İkinci büyük patlama ise sadece 3 milyon yıl sonra 0.001 güneş kütlesinde su üretmiştir.Eğer bu su şiddetli galaksi oluşum sürecinden sağ çıkabildiyse, o zaman ilk galaksilerin temel bileşenlerinden biri olabilir. Bu bulguyu özellikle ilginç kılan şey, suyun Dünya gibi yaşanabilir gezegenlere nasıl ulaştığını açıklayabilecek olmasıdır. Suyun en bol şekilde oluştuğu yoğun “moleküler bulut çekirdekleri”, gezegenleri oluşturmaya devam eden toz bulutları ve güneşimiz gibi düşük kütleli yıldızlar olan protogezegensel disklerin muhtemel kaynağıdır. Bu disklerin bazılarında su seviyesi neredeyse bugün evrenin herhangi bir yerinde olduğu kadar yüksek olabilir.Araştırmacılar şunları söyledi: “Bu diskler, ilkel su ile yoğun şekilde zenginleştirilmiş olmalıydı; kütle oranları Samanyolu”ndaki CC süpernova çekirdeğindeki dağınık bulutlardakilerden 10-30 kat daha büyüktü ve günümüzdeki Güneş Sistemi”ndekilerden sadece birkaç kat daha düşüktü.” Büyük miktarda su ve düşük kütleli bir yıldızın oluşma olasılığının yüksek olması, sıvı suya sahip gezegenlerin bu ilk süpernova patlamalarının ardından oluşabileceği ihtimalini gündeme getiriyor.Bu, yaşam için kilit bir koşul olan suyun bilim insanlarının düşündüğünden milyarlarca yıl önce sağlanmış olabileceği anlamına geliyor.
Source: Hurriyet.com.tr