3 şehrin arasında yer alıyor! Türkiye”nin el değmemiş bölge! Koruma altına alınmalı
Diyarbakır”da sönmüş yanardağ Karacadağ eteklerinde yer alan, üç tür balığın yaşadığı yaklaşık 2 metrekarelik su kaynağı ziyaretçilerden ilgi görüyor.Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa sınırında yer alan 1957 rakımlı sönmüş yanardağ Karacadağ”dan çıkan lavların oluşturduğu 120 kilometrelik bazalt plato birçok canlı türü için yaşam alanı olma özelliği taşıyor.Doğa tutkunlarına doğal yapısıyla farklı bir yürüyüş keyfi yaşatan plato, doğal kaynak sularıyla da serinletiyor.Platonun Diyarbakır”ın Çınar ilçesinin kırsal Leblebitaş Mahallesi mevkisinde, etrafı taşlarla örülü yaklaşık 2 metrekarelik su kaynağı bulunuyor.Akademisyenler Karacadağ”dan gelen kaynak suyuyla beslenen doğal akvaryumda, sarı balık, tatlısu kefali ve kaya balığının yaşadığını tespit etti.Üç balık türünün yaşadığı su kaynağı, Karacadağ bölgesinde yaşayanlar ile bölgeden geçen ziyaretçilerden de ilgi görüyor.SU ALTINDAN YAPILAN ÇEKİMLERDE AYRI BİR DÜNYA Ziyaretçilerden Aydın Karaboğa, AA muhabirine, yoldan geçerken içmek için kaynaktan su aldıklarını, ziyaretçilerin bu balıklara zarar vermediğini söyledi.Sürekli bu yolu kullanıyoruz. Bu gölün suyu da çok güzel. Kaynak suyu olduğu için içiliyor. Yazın su buz gibi oluyor. Bu balıklar da hep bu boydalar. diyen Karaboğa, gölün çevresinin temiz tutulmasını istediklerini belirtti.Doğa fotoğrafçısı Murat İçer de bölgeyi sürekli gezdiğini, doğada fotoğraf çekerken balıkların yaşadığı bu alanı gördüğünü anlattı.Balıkların fotoğrafını sosyal medyadan paylaştığını, bunun üzerine bölgeye ziyaretçi ilgisinin arttığını anlatan İçer, şunları kaydetti:Buradaki balıklar hep aynı boyda, büyümüyorlar ama küçük balıklar da var. Doğal akvaryum görünümünde olan bu göl su altından yapılan çekimlerde ayrı bir dünya. Suyu çok berrak olduğu için çok net görüntü alabiliyoruz. Diyarbakır-Şanlıurfa yolunu kullanan vatandaşlar burada mola verip dinleniyor, su ihtiyaçlarını gideriyorlar ama maalesef burada çevre kirliliği de var. Vatandaşlardan burayı temiz kullanmalarını istiyoruz.BURALARIN KORUMA ALTINA ALINMASI, ÇOK TEMİZ TUTULMASI LAZIM Dicle Üniversitesi (DÜ) Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Satar, Karacadağ bölgesinde farklı endemik türlerin yanı sıra bölgeye has canlı türlerinin de yaşadığını söyledi.Karacadağ eteklerinde çok farklı bitki ve canlı türleri var. Dünyada sadece burada yaşayan bazı hayvan türleri var. Buranın ekoturizme kazandırılması lazım, bu canlılara sahip çıkmamız lazım. diyen Satar, görüntülenen balıkların çok temiz sularda yaşayan balık türleri olduğunu ifade etti.Satar, Burası kirletilmemiş bir bölge. Buraya dikkat çekilmesi, buraların kirletilmemesi lazım. Buraların koruma altına alınması, çok temiz tutulması lazım. diye konuştu. DİCLE NEHRİ SİSTEMİNDE YAŞAYAN TÜRLER GÖÇ ETMİŞ DÜ Fen Fakültesi Biyoloji Bölümünde Dr. Öğretim Üyesi Tarık Çiçek de doğal akvaryum görünümündeki suda üç balık türünün yaşadığını tespit ettiklerini söyledi.Balıkların bulunduğu suyun Dicle Nehri ile bir bağlantısının olduğunu dile getiren Çiçek, şöyle konuştu:Dicle Nehri ile birleşen bir yer gibi görünüyor ve “sarı balık”, “tatlısu kefali” ve “kaya balığı” türleri yaşıyor. Dicle Nehri sistemi içerisinde yaşayan türler zamanla dere ve çay yoluyla bu pınarın ya da kaynağın bulunduğu yere göç etmişler ve burada yaşıyorlar. Burası balıkların üremesi, yavru balıkların büyümesi için önem arz ediyor.
Source: Gazetevatan.com
Soyu 10 bin yıl önce tükenmişti: Laboratuvarda yeniden hayat buldu
ABD merkezli genetik araştırma şirketi Colossal Biosciences, soyu binlerce yıl önce tükenmiş korkunç kurtlara benzeyen üç genetiği değiştirilmiş yavru kurdun doğduğunu açıkladı.Şirketin bilim insanları, bu yavruların şu anda açıklanmayan güvenli bir lokasyonda gözlem altında olduğunu duyurdu.Araştırmacıların yaptığı açıklamaya göre, üç ila altı aylık yaşlarındaki kurt yavruları uzun beyaz tüylere, güçlü çenelere ve yaklaşık 80 kiloluk bir vücut ağırlığına sahip. Olgunlaştıklarında bu ağırlığın 140 kiloya ulaşması bekleniyor. Yavrular, soyu 10 bin yıl önce tükenen, gri kurtlara göre çok daha büyük ve güçlü olan korkunç kurtları fiziksel olarak andırıyor.“KORKUNÇ KURTLARIN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİNİ TAŞIYOR”Proje kapsamında, fosil örneklerinden elde edilen antik DNAlar üzerinde çalışan araştırmacılar, 13 bin yıllık bir diş ve 72 bin yıllık bir kafatası parçası gibi fosil materyalleri inceledi. Ardından canlı gri kurtlardan alınan kan hücreleri, CRISPR teknolojisiyle 20 farklı genetik bölgede değiştirildi. Bu genetik materyal, evcil köpeklerden alınan yumurtalara aktarıldı ve taşıyıcı köpek anneler aracılığıyla doğum gerçekleştirildi.Colossal’ın baş bilim insanı Beth Shapiro, elde edilen yavruların genetik olarak korkunç kurtlara tam anlamıyla denk olmadığını, ancak onların fiziksel özelliklerini taşıdığını belirtti. Şirketin baş hayvan bakım uzmanı Matt James ise bu kurtların, vahşi doğada dev bir geyiği avlamayı öğrenemeyeceklerini, çünkü yaban hayatı ortamında yetişmediklerini vurguladı.Bağımsız bilim insanları ise projenin potansiyelini kabul etmekle birlikte, dikkatli olunması gerektiği konusunda uyarıyor. “ÇALIŞMALAR, BİREBİR GERİ GETİRMEYE YETMEYECEK”Buffalo Üniversitesi’nden biyolog Vincent Lynch, “Şu anda yapılabilen, bir şeyi yüzeysel olarak başka bir şeye benzetmek” diyerek bu tür çalışmaların, soyu tamamen tükenmiş türleri birebir geri getirmeye yetmeyeceğini ifade etti.Colossal ayrıca, ABD’nin güneydoğusunda kritik tehlike altındaki kızıl kurt popülasyonunu desteklemek amacıyla dört kızıl kurdun da klonlandığını açıkladı. Bu hamleyle genetik çeşitliliğin artırılması ve türün korunması hedefleniyor.Montana Üniversitesi’nden yaban hayatı uzmanı Christopher Preston, bu yöntemin diğer klonlama tekniklerine göre daha az invaziv olduğunu belirterek, Yine de kan alınması için hayvanın sakinleştirilmesi gerekiyor. Bu da oldukça hassas bir işlem dedi.Şirketin CEO’su Ben Lamm, projeyle ilgili ABD İçişleri Bakanlığı yetkilileriyle temas kurulduğunu, İçişleri Bakanı Doug Burgum’un çalışmayı “bilimsel mucizenin heyecan verici bir dönemi” olarak nitelendirdiğini belirtti.Ancak uzmanlar, geçmişi geri getirme çabasının sınırları olduğunu ve bu tür girişimlerin ekolojik denge açısından uzun vadeli etkilerinin dikkatle değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor.
Source: Dış Haberler Servisi