“Biyoloji Haberleri – Endemik Türler ve Hijyen Tartışmaları”

Sazlıkların yakılması endemik türleri tehdit ediyor

Erişmiş, sazlıkların yakılmasının hem Anadolu kurbağası gibi yalnızca bu bölgede yaşayan türlerin yaşam alanlarını daralttığını hem de metan gazı salımıyla insan sağlığını tehdit ettiğini ifade etti. ENDEMİK TÜRLER TEHLİKEDE Eber Gölü, Türkiye’nin en büyük 12. gölü olmasının yanı sıra birçok endemik bitki ve hayvana ev sahipliği yapıyor. Göldeki sazlık alanlarda yaşayan diğer canlılara da dikkat çeken Erişmiş, “Kaplumbağa türleri nesli tehlike altında. Kuşlar artık bu bölgeye uğramıyor. Sazlıkları yaktığınızda ayrıca azot biriktiren mikroorganizmaları yok ediyorsunuz. Bu da suyun oksijen miktarını azaltıyor, metan gazı çıkışını artırıyor” dedi. Sazlıkların pek çok alanda kullanıldığını vurgulayan Erişmiş, kamışların özellikle yalıtım, dekorasyon ve pipet üretimi gibi çeşitli alanlarda değerlendirilebileceğini belirtti. Eber Gölü’nün, tektonik kökenli bir buzul çağı gölü olduğuna dikkat çeken Erişmiş, bölgenin sadece ekonomik değil, ekolojik olarak da korunması gereken bir alan olduğunu vurguladı. Erişmiş, ayrıca Eber Gölü’ndeki endemik türlerin koparılması veya toplanmasının biyokaçakçılık kapsamına girdiğini hatırlatarak bunun cezasının 557 bin 212 TL olduğunu da belirtti.

Source: Bülent Ecevit


Uzun süredir tartışılıyor… Gerçekten tuvaletten daha kirli mi? Bilim insanları yanıtladı

İnsan derisi, çoğunluğu bakteri olmak üzere milyarlarca mikroorganizmaya ev sahipliği yapar. Sakallar ise bu mikropların çoğalması için eşsiz bir ortam sunar.

Araştırmalara göre, sakallar yoğun ve çeşitli mikrobiyal popülasyonlara sahiptir. Bu da onları hijyenik açıdan şüpheli hale getirir. Öyle ki Washington Post, bazı tuvaletlerin ortalama bir sakaldan daha az mikrop barındırdığını bildirdi.

Ciltteki mikrop yoğunluğu, vücut bölgesine ve ortamdaki sıcaklık, nem, pH ve besin varlığına göre değişiklik gösterir. Sakallar genellikle sıcak ve nemli bir ortam oluşturur.

Gıda kalıntıları ve yağlar bu bölgede birikerek mikroorganizmaların çoğalması için uygun koşullar yaratır. Özellikle ellerin sıkça yüze temas etmesiyle yeni mikropların sakala taşınması da kaçınılmazdır.

Sakal hijyeniyle ilgili endişeler, 50 yıl öncesine kadar uzanıyor. Erken dönem araştırmalar, yüz kıllarının bakteri ve toksinleri yıkamadan sonra bile tutabildiğini ortaya koymuştu. Bu bulgular, sakalların bakteriyel rezervuarlar olarak enfeksiyon riski taşıdığı fikrini doğurdu.

Özellikle hastanelerde sakalların enfeksiyon yayma riski oluşturup oluşturmadığı tartışmalı bir konu. Bir araştırma, sakallı sağlık çalışanlarının yüzlerinde daha fazla bakteri bulunduğunu gösterdi. Hatta başka bir çalışmada, erkeklerin sakallarındaki mikrop yoğunluğunun köpek tüylerinden fazla olduğu görüldü.

Ancak bu görüşe karşı çıkan araştırmalar da var. Bazı çalışmalar, sakallı ve traşlı sağlık çalışanları arasında mikrobiyal koloni açısından anlamlı bir fark bulunmadığını belirtti. Aynı araştırmada, sakallı doktorların Staphylococcus aureus gibi tehlikeli bakterileri taşıma oranının daha düşük olduğu ifade edildi. Ayrıca, sakallı cerrahların maske taktığında hastalarına enfeksiyon bulaştırma oranında bir artış gözlenmedi.

Öte yandan, kötü bakım görmüş sakallar cilt tahrişlerine, enfeksiyonlara ve nadiren de olsa parazit istilasına yol açabilir. Uzmanlar, sakalların her gün yıkanmasını, nemlendirilmesini, düzenli taranmasını ve kesilmesini öneriyor.

Sonuç olarak sakal, ne kadar hijyenik olduğunuzla doğrudan bağlantılı. Günlük bakım ve doğru temizlikle, sakallar göründüğü kadar kirli olmayabilir.

Source: Haber Merkezi