Çanakkale”den İstiklale; Türk”ün varoluş şifreleri
Her ayın kendine has bir güzelliğinin olmasından daha doğal ne olabilir? Söz konusu mart ayı olunca onun kültürümüzde müstesna bir yeri olduğu tartışma götürmez bir hakikattir. Bu kutlu ay gelince yüreğimiz iki büyük heyecana mayalanır zira.
Bunlardan ilki, martın cemrenin toprağa düşme ayı olmasıdır ve bu durum bize gümbür gümbür gelmekte olan bahar mevsimini müjdeler.
Atalarımız “mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” gibi bu aya dair yaşanmış zorlukları dile getiren hikmetli sözler sarf etse de mart ayına direnenler için en büyük ödül, şüphesiz bahar mevsimine kavuşmaktır.
Mart ayının yüreğimizi mayaladığı ikinci heyecana gelince bu da yakın tarihte bu ay içinde 18 Mart Çanakkale Zaferi ile 12 Mart İstiklal Marşının Kabulü gibi millet olarak iki hayati dönüm noktasını idrak etmemizdir. Bahsi geçen iki gurur verici hadise, mart ayını bizim için yüzyılın hemen başında var oluşumuza, küllerimizden yeniden doğuşumuza ve devlet olarak kuruluşumuza esaslı bir yurt yapmıştır.
Bu sebepledir ki mart ayı, Çanakkale Zaferinden İstiklal Marşımızın kabul edilişine kadar Türk Milletinin yeni yüzyılda varoluşunun şifrelerini içermesi açısından hayati bir öneme sahip.
Çanakkale Zaferimizin üzerinden 110 yıl, İstiklal Marşımızın kabulünün üzerinden ise 104 yıl geçti. Bir asrı aşan bu koca yılları biz kimi zaman puslu gözlerle kimi zaman da yanlış kulvarlarda yeni çağa yürüyüşün şifrelerini aramakla geçirdik. Oysa herkesin olduğu gibi milletimizin geleceğinin şifreleri de kendi tarihinde gizliydi. Geçmişimizi karalayarak, milletimizin şanlı tarihini yaftalayarak nereye gidebilirdik ki? Tıpkı ağacın köklerinde olduğu gibi bir millet kendi toprağına ne kadar sağlam tutunabilirse ancak o kadar güçlü olabilirdi zira ve bir ülke ancak sağlam bir tarih bilincine sahip olduğu zaman kendi geleceğine sağlam adımlarla ilerleyebilirdi.
Bugün ufkumuzdaki yapay sisler ile gözlerimizdeki suni puslar dağıldı ve son yıllarda hiç olmadığı kadar kendi tarihi kulvarımıza dönmeyi başardık.
Dün Çanakkale bizim için dünyanın sınırlarını yeniden çizdiren kutlu bir zaferi ifade etmişti. Bugün aynı ruhla etkin bir diplomasi yürüterek yakın çevremizden gönül coğrafyalarımıza ve oradan kardeş coğrafyalara kadar uzanan devasa bir coğrafyanın meseleleriyle hemhal olmaya başladık. Öyle ki bu coğrafyalarda yaşanan her gelişme artık bizim de gündemimizde doğrudan yer alıyor.
Dün Çanakkale, vatanımız için yeni bir dönüm noktası olmuştu.
Orada büyük bir millet şaha kalkmış, Yiğit Mehmetçikler yüreklerinde filizlenen vatan aşkı ve sarsılmaz imanlarıyla dünyanın süper güçlerine meydan okumuştu. Bugün genç mühendis ve teknisyenlerimiz üretmeye başladıkları savunma sanayi ürünleriyle ülkemize dayatılan yaptırım ve ambargoları kırıp parçalamanın yanında bu alanda ülkemizi dünyada söz sahibi bir konuma yükseltmeyi başardılar.
Dün Çanakkale ruhunun tesiriyle Seyit Onbaşı’nın 276 kiloluk top mermisini sırtladığı yerde bugün gencecik mühendislerimiz 36 ton kalkış kapasitesine sahip Milli Muharip Uçağımız KAAN’ı maharetle omuzlayıp göklere kanatlandırıyor. Yine dün Müstecib Onbaşı’nın Çanakkale’de birçok denizaltıyı boğazın azgın sularına gömüşüne nazire edercesine bugün savunma sanayi kuruluşlarımız ele ele vererek savaş gemileri, firkateynler, denizaltılar, torpidolar ve her türlü insanlı-insansız deniz aracını üretiyor.
Dünyanın en pahalı toprakları bizim topraklarımızdır.
Çünkü bu toprakların her karışı ecdadımızın kanlarıyla sulanmıştır. Ve şehitlerimiz bu topraklar için canlarını mallarını, gözlerini kırpmadan feda etmişlerdir. Bu yüzden Çanakkale”de her Türk vatandaşından bir parça vardır. Hiç hatırdan çıkarmamalı ki geçmişini unutan milletler dağılmaya ve parçalanmaya mahkûmdur. Birlik ve beraberlik içinde olan milletlere gelince, onlara hiçbir güç boyun eğdiremez.
Bugün hem Çanakkale’nin hem de milletimizin ortak duygusunu terennüm eden yeniden diriliş ve var oluş belgesi olan İstiklal Marşı’mızın işaret ettiği ruhla Terörsüz Türkiye”nin temelleri atılıyor, tam bağımsız yarınların kaldırım taşları döşeniyor.
İstiklal Marşı bizim için milletimizin öz benliğini, değerlerini, yüceliklerini, güzelliklerini dile getiren milli bir yemindir adeta. Bu marşta tarihimizin, medeniyet ve milletimizin binlerce yıllık hafızası canlı tutulmuş, geleceğe dair hedef ve umutlarımız gür bir sedayla dile getirilmiştir. Milletimizin tarihin en trajik günlerini yaşadığı, korku ile ümit ve ümitsizliğin, zafer ile sevincin ve hüznün birbirine karıştığı yeis günlerinde “Korkma” diye haykıran yiğit bir sesin bugüne ulaşan yankısıyla güçlü yarınlar için korkmadan önemli adımlar atılmakta, pek çok alanda geleceğe dair umutlar yeşertilmektedir.
Ülkemizin bütün renklerinin sırt sırta vererek kazandığı Çanakkale Zaferi ile bu aziz milletin ölüm-kalım çağının özgürlük ve kahramanlık destanı olan İstiklal Marşımızın gür ışığı önümüzü aydınlatmaya devam ediyor.
Bugün Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nda omuz omuza vererek kahramanlık destanı olduğu kadar birlik ve beraberlik destanı da yazan Giresun’dan, Elazığ’dan, Van’dan, Yozgat’tan, Şanlı Urfa’dan, Erzurum’dan ve ülkenin her bir vilayetinden evlatlarımız şehitliklerimizde kucak kucağa yatıyorlar. Tarihin kırılma noktalarında bu zaferleri birbirimize kenetlenerek elde ettik.
Eğer yarınları da yeni zaferlerle taçlandırmak istiyorsak bu ruhu diri tutmaktan başka çaremiz yok.
Mürsel Gündoğdu/Haber7
Source: M Yazilari