“Çevre Bilimleri Güncesi – Afet Yönetimi, Kıyı Hazırlıkları ve Ekolojik Duyarlılık”

AFAD Başkanı Pehlivan, Afet Riski Azaltma Küresel Platformu programında konuştu

AFAD”dan yapılan açıklamaya göre, GP2025 kapsamında gerçekleştirilen Bakanlar Yuvarlak Masa Oturumu”na katılan Pehlivan, Okul Güvenliği konusunda ülke beyanında bulundu.Pehlivan, yaptığı konuşmada, dünya üzerinde ülkelerin çözüm üretmesi gereken pek çok problem olduğunu belirtti.Sürdürülebilir küresel kalkınma için zorluklar oluşturan bu durumun, ülkelerin miras bırakacağı nesillere güvenli ortam sağlama ihtiyacını arttırdığını vurgulayan Pehlivan, Bundan dolayı nitelikli ve donanımlı nesillerin yetiştiği mekanlar olan okulların güvenliği öne çıkmaktadır. ifadelerini kullandı.Pehlivan, Türkiye”de 6 Şubat 2023″te, 9 saat arayla 7,7 ve 7,6 büyüklüklerinde iki yıkıcı deprem yaşandığını hatırlatarak, söz konusu depremlerde 30 Avrupa ülkesinden büyük bir coğrafyada yıkım ve hasar oluştuğunu vurguladı.Asrın felaketi olarak adlandırılan bu depremlerde, okulların afete karşı güvenli olmasının öneminin bir kez daha anlaşıldığına işaret eden Pehlivan, şunları kaydetti:7,6 büyüklüğündeki ikinci ve şiddetli deprem, öğle saatlerinde, normalde öğrencilerin çoğunun okulda olduğu saatte yaşandı. Deprem, bina içinde bulunmayı gerektiren çok soğuk bir kış günü gerçekleşti. Depremler yaklaşık 40 bin binayı yıktı, 200 binden fazla bina ağır hasar gördü. Ancak, depremin vurduğu 11 ildeki 15 bin 799 okul binasından sadece 60″ı hasar aldı.YEREL YÖNETİMLERİN FARKINDALIĞI ARTIRILMAKTADIRPehlivan, depremden etkilenen illerde, şu ana kadar 692 proje ile 10 bin 580 yeni derslik yapıldığını, 370 proje kapsamında ise 5 bin 884 dersliğin inşasının devam ettiğini bildirdi.AFAD ve Milli Eğitim Bakanlığının işbirliğiyle Her Okula Bir Afet Farkındalık Eğitmeni projesini yürüttüklerine değinen Pehlivan, proje kapsamında 140 bin okulda eğitim verdiklerini anlattı.Pehlivan, 16 milyon nüfuslu İstanbul”da, 2006 yılından itibaren İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP) yürütüldüğüne işaret ederek, okul, hastane, yurt ve kamu binalarının proje ile güçlendirildiğini dile getirdi.Türkiye”nin, BM okul güvenliği programında Lider Ülke olarak yer aldığını vurgulayan Pehlivan, Düşük maliyetli deprem gözlem sistemleri yapı sağlığı izlenmekte, yerel yönetimlerin farkındalığı artırılmaktadır. Bu işbirliği bölgesel dayanaklılığı da güçlendirmektedir. Türkiye”nin, bölgemizin ve dünyamızın okullarının daha dirençli ve güvenli olması için gereken çalışmaları yerine getirmeye devam edeceğiz. değerlendirmesinde bulundu.

Source: Hurriyet.com.tr


Kıyı kentleri ve belediyeleri yaza hazır mı?

Yaz ayları ve deniz mevsimi yaklaşıyor. Geçmiş yıllarda deniz mevsiminde en çok yaptığımız haberlerin başında, kıyılarda yaşanan işgal konuları var. Bu mevsimde, Ege’nin ve Akdeniz’in kıyı kentleri ilgi odağıdır. Buralarda yer alan plajlar, doğal olarak yaz aylarında cazip hale gelir. Rantçı kimi çevreler de buraları kontrol etmek için ellerinden geleni yaparlar. Deniz kıyıları kamuya ve dolayısıyla halka aittir. Yurttaşlar bu kıyılardan ve plajlardan özgürce yararlanmalıdır. Ama gelin görün ki hayatın gerçekleri farklıdır. Geçtiğimiz yılın yaz mevsimi; birçok kıyı kentinde, 31 Mart yerel seçimi sonrası göreve gelen başkanların ilk sezonuydu. Dolayısıyla yeterince hazırlıklı değillerdi. Ama artık bu yaz mazeretleri kalmadı. Onlardan daha etkili kamusal kıyı politikaları ve uygulamaları bekliyoruz. KIYILAR HALKINDIR Ülkemizin birçok kıyısında olduğu gibi Ege ve Akdeniz bölgelerinde de son yıllarda sıkça protesto gösterileri yapılıyor. Anayasa ve yasalar gereği, kıyıların halka ait olduğu ve yurttaşların bu kıyılardan özgürce denize girmesi gerektiği vurgulanıyor. Anayasa ve yasalar ne yazarsa yazsın, hayatın pratiğinde yaşananlar maalesef yasalarda yazıldığı gibi olmuyor. Kıyı kentlerinde yaşayanlar binbir türlü kısıtlama ve zorlukla karşılaşıyorlar. Muğla yöresinde kıyılarla ilgili uygulamalarda hep karşımıza çıkan ve adını sıkça duyduğumuz MUÇEV, son dönemde adını değiştirdi. Yeni adı Kıyı Yönetim ve Çevre Koruma A.Ş. oldu. Biz kıyılarla ilgili uygulamaların şirketlerin keyfine bırakılmaması gerektiğini düşünüyoruz. RANT OYUNLARI Kıyılarda rantsal girişimlerin ve hamlelerin en çok görüldüğü kentlerin başında Muğla yöresi geliyor. Bodrum, Marmaris, Fethiye, Köyceğiz, Milas gibi önemli ve büyük ilçelere sahip olan Muğla, birçok çevrenin ilgi odağı oluyor. Aynı zamanda ticari rant amaçlı birçok girişim de bu bölgede yaşanıyor. ‘Kentimiz çok güzel ama kıyılar talan ediliyor’ diyen Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras, buralardaki sorunların altını çiziyor. Kıyılarda yetkinin bakanlıkta olduğuna vurgu yapan Aras, belediyelerin bir halk plajı yapmak için bile bakanlıktan izin almak zorunda olduğuna dikkat çekiyor. Başkan Aras’a göre, halkın özgürce kullanması gereken kıyılar özel şirketlere devredilmemeli. ORTAK TAVIR VE TUTUM Biz, deniz kıyılarında, özellikle CHP’li belediyelerden ve başkanlardan halkçı uygulamalar bekliyoruz. Bu uygulamalar, aynı zamanda onların ve partilerinin sosyal politikalarıyla da uyumlu olacaktır. Zaten birçok birçok başkan ve yerel yönetici, gerek seçim döneminde ve gerekse çalışma programında bunların sözünü vermişti Bu tutumun, politikaların ve uygulamaların, CHP’li belediyelerde ortaklaştırılmasının ve ortak bir anlayış haline getirilmesinin yararlı olacağını düşünüyoruz. Böylece sosyal demokrat yerel yönetimlerde bütüncül bir politika hayata geçirilmiş olacaktır. HALKÇI YAKLAŞIM Kıyı kentlerindeki ortaklaşma, yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcılığı tarafından hazırlanacak yönergelerle ve buluşmalarla sağlanabilir. Ayrıca Ege Belediyeler Birliği, Kıyı Ege Belediyeler Birliği gibi oluşumlardan yararlanılabilir. Örneğin hiçbir CHP’li belediye, denetimindeki plajı ve kıyı işletmesini, özel şirketlere ve kişilere ihale etmemelidir. Bu duruş ortak tutum haline gelmelidir. Kıyılarda bulunan plajlarda bir başka önemli sorun şezlong ve şemsiye ticaretidir. Belediyeler, kendilerine ait plajlarda, bu hizmeti mümkünse ücretsiz ya da sembolik ücretlerle vermelidir. Plajlarda fahiş fiyat uygulamalarının önüne geçilmelidir. Kıyı kentlerde yaşayanlar, özellikle CHP’li belediyelerden kamucu bir yaklaşım ve halkçı uygulamalar bekliyor. *** Ege’de yükselen çevre mücadelesi 5 Haziran ‘Dünya Çevre Günü’ydü. İçinde bulunduğumuz hafta da ‘Çevre Koruma Haftası’ olarak biliniyor ve kutlanıyor. Biz de bu bağlamda, Ege ekimizi ağırlıklı olarak bu konulara ayırdık. Önemsediğimiz ve sıkça gündeme getirdiğimiz kıyıların işgalden korunması ve herkesin denizden özgürce yararlanması konularını da, bir anlamda çevre mücadelesi kapsamında değerlendirmek gerekiyor. ARTAN ÇEVRE SORUNLARI Ege ve Akdeniz kıyıları başta olmak üzere ülkemizin kıyı kentleri ve yöreleri, rantsal girişimlerin ve çıkar amaçlı müdahalelerin odaklaştığı alanlar haline geliyor. Tarım alanları da bu müdahalelerden nasibini alıyor. Birçok yörede görülen betonlaştırma hamleleri giderek daha da çoğalıyor. Kırsalda sanayi tesisleri, santraller, madencilik faaliyetleri, doğayı tahrip ediyor. Geçici çıkarlar için, kamusal alanlar yağmalanıyor ve tarımsal faaliyet alanları yok ediliyor. Yasalar, yönetmelikler, kurallar yok sayılıyor. Özellikle Ege’de, Akdeniz’de çevre sorunları her geçen gün fazlalaşıyor. ÇEVREYİ SAVUNMAK Çevre sorunları ve müdahaleleri arttıkça, ister istemez çevreyi savunma mücadeleleri de öne çıkıyor. Kazdağları’ndan Bakırçay yöresine, Gediz ve Küçük – Büyük Menderes havzalarından Muğla ovalarına kadar uzanan geniş bir coğrafyada, çevreyi savunmak ve çevre mücadelesi vermek yerel gündemin başat konusu haline geliyor. Tabii doğayı, çevreyi, yeşili savunmak her zaman o kadar da kolay olmuyor. Çevreciler birçok yerde sert müdahalelere uğruyorlar. Ağaçlarını, topraklarını, ırmaklarını savunmak için, baskılara, saldırılara göğüs geriyorlar. SİYASAL VE TOPLUMSAL DİNAMİK Bütün bu gelişmeler, günümüz koşullarında, çevrecileri ve çevre mücadelesini, önemli bir siyasal ve toplumsal dinamik haline getiriyor. Çevre konuları, artık siyasetin ve toplumsal mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır. Başta ana muhalefet CHP olmak üzere, muhalif partiler ve toplumsal hareketler, bu gerçekliği göz ardı etmemelidir. Sol ve sosyal demokrat siyaset, bu gelişmelere koşut yeni bir örgütlenme biçimi yaratmak ve mücadele hattı oluşturmak zorundadır. Önümüzdeki süreçte gündeme gelecek CHP’nin program çalışmalarında, bu konulara ve örgütlenmelere de önemli yer ayrılmalıdır. Muhalefet partilerinin merkezlerinde ve örgütlerinde, çevre mücadelesi birimleri ve çalışma grupları oluşturulmalıdır. Çevre günü ve çevre koruma haftasında, bütün bu konulara bir kez daha dikkat çekmek istedik. Çünkü bu tür örgütlenmelerin, çabaların ve çalışmaların; etkin biçimde, öncelikle yine Ege’de hayata geçirilebileceğini düşünüyoruz. *** Kütüphaneler zinciri Kütüphaneler kurmayı kendisine misyon edinen emekli eğitimci – yazar Recai Şeyhoğlu’nun çabalarını, zaman zaman sayfalarımıza ve köşemize taşıyoruz. Çünkü kitabı, okumayı ve kütüphaneleri önemsiyoruz. Bu anlamlı çabalara büyük değer biçiyoruz. Değerli dostumuz Şeyhoğlu, yine boş durmuyor. Kütüphaneler zincirine yeni halkalar ekliyor. Bu bağlamda yeni bir kütüphaneyi de Bergama Lisesi’nde oluşturdu. Kütüphaneler zincirinin 63. halkası olan kütüphanenin açılışına, Bergama Belediye Başkanı Tanju Çelik ile gazeteci-yazar Öcal Uluç’un da aralarında olduğu kitap dostları katıldı. Şimdi sırada CHP Tire ilçe örgütünde ve Köprübaşı ilçesinde açılacak kütüphaneler var. Recai Şeyhoğlu, kütüphane sayısını artırmaya, kütüphaneler zincirine yeni halkalar eklemeye kararlı görünüyor. Biz de bu güzel girişimleri için kendisini içtenlikle kutluyoruz. Şeyhoğlu’na göre: içinde bulunduğumuz koşullarda, Shakespeare – Dostoyevski – Haruhi Murakami ile, Nazım Hikmet – Orhan Kemal – Sabahattin Ali – Fazıl Hüsnü Dağlarca – Sait Faik Abasıyanık ve benzeri şair ve yazarlarla buluşmaya daha çok ihtiyacımız var.

Source: Mehmet Şakir Örs


Skandal karar, kurban kesimi yasaklandı! Gerekçe hayvanlardaki kıtlık oldu

Fas’ın başkenti Rabat’ta yasak nedeniyle kurbanlık alamayan vatandaşlar, dini bir vecibeyi yerine getiremeyecek olmanın burukluğu içinde bayrama hazırlanıyor. Bu skandal karar, ülkede son yıllarda artan kuraklık ve hayvan varlığındaki azalma gerekçe gösterilerek alındı. Tarım Bakanlığının verilerine göre, Fas’ta son yedi senedir süren kuraklık hayvan varlığında yüzde 38 oranında azalmaya yol açtı. #r-1121617# SADECE KRAL KESECEK! Fas Kralı VI. Muhammed, Kurban Bayramı’na dair şubat ayında yaptığı açıklamada, bu sene halka kurban kesmekten feragat etmeleri çağrısında bulunmuş, bu ibadeti sembolik olarak onlar adına kendisinin yerine getireceğini ifade etmişti. BU İLK DEĞİL Ülkede 1963, 1981 ve 1996 yıllarında da halktan kurban kesmekten feragat etmeleri istenmişti.

Source: Sevda Altunbaş


“4.8 Gökçeada KAF”ı etkileyebilir” Yer bilimci Naci Görür sitem etti!

Ege Denizi nde, Çanakkale Gökçeada açıklarında dün sabah saat 08.18 de 4.8 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), depremin Gökçeada ya 61 kilometre uzaklıkta ve yerin 12 kilometre derinliğinde yaşandığı paylaştı. GÖRÜR: STRES DAĞILIMINI ETKİLEYEBİLİR Yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür, sosyal medya hesabından depreme ilişkin yaptığı açıklamada, Ege Denizi’nde 4.8 deprem oldu. Bu deprem KAF’ın kuzey kolu, yani İstanbul’da deprem beklediğimiz kolun üzerinde. Stres dağılımını etkileyebilir dedi. İNSANIMIZ BİZİ SUÇLUYOR Görür bu açıklamanın ardındansa bir sitemini paylaştı: Evet sitem ediyorum. Gün geçmiyor ki irili ufaklı depremler olmasın. İnsanımız ne yapıyor? Depremi yorumlayan, bize farkındalık veren insanları suçluyor. Gerekçe de korkuyorlarmış. Deprem konuşulmazmış, söylenmezmiş. KONUŞMADIKÇA DEPREM OLMAZ MI? Konuşmadıkça deprem olmazmış sanki. Daha dün 50 binden fazla insanımızı kaybetmedik sanki. Deprem, fay hakkında çok şey bilmenize gerek yok. Ben depremi nasıl atlatırım diye eşsiz zekanızı çalıştırmanız gerekmiyor. Bütün varlığınızla deprem dirençli kentler talep edin yeter. BIRAKIN ARTIK KİMİN BİLDİĞİNİ Talep yeri ve çözüm kapısı hükümet ve belediyelerdir. İşbirliğiyle, güç birliğiyle bunu başaralım yeter. Tek çözüm bu. Bırakın artık fayları, kim bildiyi, ne dediyi.

Source: Habertürk


Kanal İstanbul için yağma sürüyor! İstanbul Barosu Çevre Kent ve İmar Hukuku Komisyonu Sazlıdere”de: “İnşaatlar ivedilikle durdurulmalı!

İstanbul Barosu Çevre Kent ve İmar Hukuku Komisyonu üyeleri 5 Haziran “Dünya Çevre Günü”nde dün Sazlıdere Barajı etrafından doğa yürüyüşü yapıldı. Kanal İstanbul projesi ve bu kapsamda yapımı devam eden Sazlıdere Barajı çevresindeki toplu konutların doğaya ve özellikle İstanbul”un içme suyuna vereceği zarara dikkat çekmek için düzenlenen yürüyüş sonrası grup bir basın açıklaması yaptı. Avukat Tansu Güngören tarafından okunan açıklamanın satır başları şöyle: YASALAR HIRSLA VE ACIMASIZLIKLA İHLAL EDİLİYOR “İstanbul Barosu Çevre Kent ve İmar Hukuku Komisyonu olarak 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde Sazlıdere’deyiz. Bilindiği üzere 5 Haziran, Birleşmiş Milletler tarafından 1972 yılında “Dünya Çerev Günü” olarak ilan edilmiştir ve her yıl çevresel duyarlılık konusunda dünyanın en büyük uluslarası etkinliği olarak kutlanmaktadır. Çevre denildiğinde aklımıza ilk anda kuşlar, arılar, çiçekler ve ağaçlar gelse de aslında bu kavramda tüm biyosferi anlamalıyız. Bütün bir canlı çeşitliği içine alan bu sistem öyle bir sistemdir ki burada insan ve doğa birbirine entegredir, bağımlıdır. Bu sistemin bütüncüllüğü ve dengesi dünya üzerindeki tüm yaşamın ön koşuludur. Bu denge maalesef ki bügün büyük ölçüde tehlike altındadır. Sınırlı, gezegenimizde saadet içinde yaşama hayalini kurduğumuz bir dünya için etkinliklerimiz ve dönüşümümüzün temelini oluşturan ekolojik ve doğal yasalar hırs ve acımasızlıkla ihlal edilmektedir. İNŞAATLAR İVEDİLİKLE DURDURULMALI Bu ihlallerin bir örneği de bugün kentimiz İstanbul”un karşı karşıya olduğu Kanal İstanbul projesi ve bu kapsamda Sazlıdere havzasında meydana gelen hukuksuz yapılaşmalar ve doğa tahribatıdır. Bugün Kanal İstanbul projesinin doğal doğaya ve çevremize özellikle İstanbul”un içme suyuna vereceği zararı dikkat çekmek üzere hep birlikte bir doğa yürüyüşü gerçekleştirmiş bulunmaktayız. Böyle bir günde İstanbul Barosu Çevre Kent ve İmar Hukuku komisyonu olarak Kanal İstanbul projesi kapsamında Sazlıdere Barajı”nın mutlak koruma alanına dek ulaşan yapılaşma faaliyetlerine ilişkin endişelerimizi bir kez daha kamuoyuyla paylaşma gereği duyuyor ve inşaatların ivedilikle durdurulması talebimizi yineliyoruz. TÜM BÖLGENİN EKOSİSTEMİNİ TEHDİT EDİYOR Kanal İstanbul projesi, İstanbul”un kritik içme suyu kaynak Sazlıdere Barajı”nın devre dışı bırakarak su kıtlığı riskine ve havza ekosistemini yok ederek geri dönüşü olmayan ekolojik tahribata yol açacaktır. Su kıtlığının yanı sıra inşaat faaliyetleri nedeniyle oluşacak kirliliği, su güvenliğini ve yurttaşların sağlık hakkını riske sokacaktır. Baraj çevresinin yerleşime açılması yüzey geçirgenliğine zarar vererek yağmur sularının toprağa süzülmesini kısıtlayacak. Bu da kuraklık sel ve heyelan riskini ortaya çıkaracaktır. Bölgedeki tarım arazilerinin betonlaşması gıda güvenliği açısından da ciddi sorunlara neden olacaktır. Kuraklıkla savaşan, Trakya bölgesinde su kaynaklarını iyi yönetilmesi ve bu hususta tedbirlerin alınması gerekmekte iken kamu yararından yoksun, betonlaşma projelerinin sürdürülmesi, tüm bölgenin su kaynaklarını ekosistemini ve eşitliliğini tehdit etmektedir. ÇEVRE VE TEMİZ SU HAKKI HİÇBİR RANT PROJESİNE KURBAN EDİLEMEZ Anayasamızın 56. maddesi uyarınca herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olup çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir. Ne var ki kamu yararını gözetmeksizin yürütülen Kanal İstanbul ve bu kapsamdaki yapılaşma projeleri yurttaşların çevre hakkını ihlal etmekte ve çevre sağlığı bakımından tehdit oluşturmaktadır. İstanbul”un kent ve doğa varlığı, ekosistemi, yurttaşların çevre ve temiz su hakkı hiçbir rant projesine kurban edilemez. iSTANBUL”UN EKOLOJİK BÜTÜNLÜĞÜ MUHAFAZA EDİLMELİ, GELECEK KUŞAKLARA AKTARILMALI Açıklamada İstanbul Barosu Çevre Kent ve İmar Hukuku Komisyonu”nun talepleri ise şöyle sıralandı: -Sazlıdere Barajı çevresindeki tüm yapılaşma faaliyetleri ivedilikle durdurulmalıdır. -Projeye ilişkin meslek odalarının, sivil toplum kuruluşlarının, bilim insanlarının kapsamlı raporlarında yer verdiği teknik ve bilimsel uyarılar dikkate alınmalı, paydaşların etkin katılımı sağlanmalı ve kamuoyu şeffaflıkla bilgilendirilmelidir. -Çevre ve İmar Hukuku ilkelerine, hukuk devleti ve kamu yararı ilkelerine riayet edilmeli, yerel yönetimlerin ilgili mevzuat kapsamındaki yetkilerinin yok sayılması anlayışından vazgeçilmelidir. -Rant odaklı politikalar terk edilmeli, İstanbul”un ekolojik bütünlüğü, hassasiyetle muhafaza edilerek gelecek kuşaklara aktarılmalıdır. İstanbul Barosu Çevre, Kent ve İmar Hukuku Komisyonu olarak geleceğimizi tehdit eden iklim krizi arayışı karşısında betonlaşma politikalarına karşı yurttaşların çevre hakkını savunmaya ve bu doğrultuda kararlılıkla hukuk mücadelesi vermeye devam edeceğiz. Bu anlamlı günde tüm yurttaşlarımıza ve sivil toplum kuruluşlarını çevre mücadelesinde dayanışma çağrısında bulunuyoruz.”

Source: Anka