“Çevre Bilimleri Gündemi – Doğal Cennetler ve İklim Krizi”

Doğal cennetten parasal cinnete: Türkiye

Jeolojik olarak yaklaşık 300 milyon yıl önce oluşan ve şairin dediği gibi Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan Anadolu, birçok ilkleri barındıran bir coğrafya olmasının yanı sıra çok çeşitli bitki ve hayvana da ev sahipliği yapar. İlk yerleşimler ve ilk tarımcı toplulukların neredeyse merkez üssü olan Güneydoğu Anadolu, buğday başta olmak üzere çeşitli tahılların, baklagillerin ve diğer birçok bitkinin anavatanı. Bu bioçeşitliliğe başta küçükbaş hayvanları, diğer canlıları da eklemek mümkün. Arkeolojik ve arkeobotanik veriler de bu bitkisel ve hayvansal çeşitliliği doğruluyor. Etnobotanik alanındaki araştırmalar, Anadolu’nun birçok bitkinin ve hayvanın gen merkezi olduğunu gösteriyor. Sayısal verilerle söylersek, Anadolu’da 11 bin 466 çeşit bitki saptanmış olup bunların yaklaşık 1200 türü yenilebilen bitki. Bu bitki varlığına 172 yenilebilir mantar türü de eklendiğinde sayı daha da artıyor. ANADOLU ENDEMİK DOLU Bu çeşitliliğin yanı sıra, Anadolu’da 3 bin 649 endemik bitki bulunmakta. Tüm Avrupa’da 6 bin 198 endemik bitki saptandığı düşünülürse, Anadolu’nun sıradışı varsıllığı daha iyi anlaşılır. Yenisi keşfedildikçe sayıları artan endemik türlerimizin 107 tanesi de yenilebilir bitkiler. Sadece son bir yıl içinde yeni bulunan bir anason çeşidi bile halen keşfedilmeyi bekleyen başka bitkilerin de olabileceğini gösteriyor. Konya’da bulunan bu endemik anason türüne önemli bilim insanlarımızdan eczacı Prof. Dr. Hüsnü Can Başe r’e atfen “Pimpinella husnucan-baseri” adı verildi. Türkçe “Can anasonu” denilen endemik tür, Konya’nın Hadim ilçesinin Korualan-Dedemli mahalleleri arasındaki dar bir alanda yetişmekte ve yetişme ortamı, gerek yerleşim, gerekse tarım alanlarınca kuşatılmış olduğundan yüksek tehdit altında, yok olmakta… ÜZÜMÜN ANAYURDU ERZURUM Bir süredir yapılan genetik araştırmalar, üzümün anavatanının da Erzurum Uzundere olduğunu ortaya çıkardı. Daha öncesinde üzümün dünyaya yayıldığı yer olarak Gürcistan düşünülürken son genom çalışmaları Anadolu bitki varlığının ne derece çeşitli olabileceğine yeni kanıtlar ekledi. Evcilleştirildiği yer Maraş, Antep, Mardin, Suriye’nin kuzeyi ve Doğu Akdeniz civarı olan zeytin ise bambaşka bir önem taşıyor. Bütün Akdeniz’de yabani olarak, halk arasındaki adıyla “delice” halinde bulunan zeytin ile ilgili en eski fosil kayıt, Batı Anadolu’da Muğla Yatağan’ı işaret etmekte. Yatağan kömür havzasında bulunan bir zeytin poleni fosili, 14 milyon yıl öncesinden bize el sallayarak “Siz insanlar yokken ben hep buradaydım” diyor. TOPRAĞI DİNLEYİP SUYU ANLAMAK Dolayısıyla beslenme açısından bu zengin coğrafyayı daha iyi anlamak ve anlatmak gerekli. Yediklerimiz hakkında ne denli çok bilgi sahibi olursak onlara duyduğumuz minnet de artacak ve paranın yenilemeyeceğini, geleceğin tarımda olduğunu anlamamız daha kolaylaşacak. Örneğin Soma’da kömür madeni ve termik santral için kesilen zeytinlikler, aslında bu milyonlarca yıllık zeytin poleni sayesinde korunabilir. Aynı şekilde Aydın’daki jeotermal enerji tesislerinin yok etmekte olduğu incirlikler için mücadelenin de yükseltilmesi gerekir. Çünkü bütün Ege uygarlıkları üç önemli bitkiyle var olabilmiştir. Zeytin, incir ve üzüm bu bitkilerdir ve onlara “uygarlık yaratan bitkiler” denir. Uygarlığı başlatan bitki olan buğday ise yine bu topraklarda Urfa Karacadağ’da yetişmiş ve dünyaya buradan yayılmıştır. Tarıma, toprağa, bitkiye, hayvana, suya sahip çıkmak, Yaşar Kemal ’in deyişiyle toprağı dinleyip suyu anlamak gerek. Doç. Dr. Ahmet UHRİ DOĞAYA SAYGI, YURDA SEVGİ GEREK Doğa adil değildir, değerli okurlarım. Yarattığı kimi coğrafyalar cennettir, kimi coğrafyalar buzdan, ateşten, çölden birer cehennem. Türkiye coğrafyası, doğanın başyapıtlarından bir cennet. Ama dünyaya var etmek için değil, yok etmek için gelenlerin para cinneti; sularını zehirledikleri, ormanlarını söktükleri, topraklarını oydukları ülkemizi cehenneme dönüştürmekte. Bir İtalyan makarna paketinde, Anadolu’da artık ekilmeyen ata tohumu, “sert Anadolu buğdayı” referansını görünce içim sızladı. Ve gıda mühendisi, arkeolog yetkinliğinin yanı sıra konuyla ilgili kitapların yazarı, değerli bilimci Ahmet Uhri’den yukarıdaki makaleyi yazmasını istedim. Umarım para cinneti geçiren bir kaç gözü açar. Çünkü Türkiye, doğaya saygılı tarım ve kültür turizmiyle dünyanın en varsıl ilk beş ülkesinden biri olabilir. Yıkım durursa hâlâ umut var.

Source: Mine G. Kırıkkanat


Kandilli Rasathanesi duyurdu: Marmara Denizi”nde deprem!

Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü , Marmara Denizi “nde saat 05.48 sıralarında 3.1 büyüklüğü nde bir deprem meydana geldiğini duyurdu. Merkez üssü İstanbul’un Silivri ilçesi olan depremin yerin 10 kilometre derinliğinde yaşandığı kaydedildi.

Source: Haber Merkezi


TBMM”ye dilekçe yağdırdılar: İntikam hakkı isteyenler de var

TBMM Dilekçe Komisyonuna gelen başvurular arasında intikam hakkının getirilmesi KADES uygulamasının erkeklerin kullanımına da açılması ve aralıklı oruç beslenme programının ülke genelinde yaygınlaştırılmasına yönelik faaliyetler yapılması talepleri dikkati çekti.

Vatandaşların parlamentoya ilettiği dilek ve şikayetleri inceleyen TBMM Dilekçe Komisyonuna, 28. Yasama Dönemi”nin başlangıcı olan 15 Mayıs 2023 ile 30 Mayıs 2025 tarihleri arasında 19 bin 531 başvuru yapıldı.

BAŞVURU SAYISI YÜZDE 63 ARTTI

Başvuru sayısı, geçen döneme göre yüzde 63 oranında artarak 19 bin 531 oldu. En çok başvuru çalışma hayatı ve emeklilik, adalet hizmetleri ve çevre yönetimiyle ilgili olurken, İstanbul, Ankara ve İzmir”den yapılan başvurular başı çekti.

Komisyona gelen günlük ortalama dilekçe sayısı bir önceki Yasama Dönemi”ne göre yüzde 63 artışla 26 olarak gerçekleşti.

Dilekçe Komisyonuna gelen başvuruların ilk sırasında yaklaşık 4 bin 192 dilekçeyle “çalışma hayatı ve emeklilik” yer aldı. İkinci sırada 3 bin 80 başvuruyla adalet hizmetleriyle ilgili konular, üçüncü sırada 2 bin dilekçeyle çevre yönetimine ilişkin konular bulunuyor.

EN ÇOK BAŞVURU İSTANBUL”DAN

Komisyona söz konusu dönemde en çok başvuru İstanbul”dan yapıldı. 4 bin 272 kişi ya da kurumun komisyona başvurduğu İstanbul”u, 2 bin 211 dilekçeyle Ankara, 1134 dilekçeyle İzmir takip ediyor. Bursa, Antalya, Kocaeli, Konya, Kayseri, Adana ve Mersin gibi büyükşehirler de en çok başvuru yapılan diğer iller olarak listede yer aldı.

Dilekçe Komisyonu Başkanlık Divanı, gerçekleştirdiği toplantılarda 9 bin 406 dilekçe hakkında karar verdi. Mevzuata uygun olmayan ya da mükerrer başvurular işlemden kaldırılırken, bazı dilekçelerin incelemesi devam ediyor.

“ARALIKLI ORUÇ İSTEYEN DE İNTİKAM HAKKI İSTEYEN DE VAR”

Komisyona gelen dilekçelerde ilginç talepler de yer aldı.

Bir vatandaş, tütün ve tütün ürünleri kullanan kamu personelinin, kullanmayanlara göre daha uzun mesai yapmasını talep ederken, bir kişi de gürültü yapan apartman sakinlerinin mahkeme veya icra yoluyla evlerinden tahliye edilmelerini istedi.

Komisyona başvuran başka bir kişi ise aralıklı oruç beslenme programının ülke genelinde yaygınlaştırılmasına yönelik faaliyetler yapılmasını talep etti.

Komisyona gelen ilginç veya dikkat çeken dilekçelerden bazıları şöyle:

“Yunus parklarının kapatılarak yunusların denize bırakılması, emeklilik sonrası eğitim seviyesini yükselten emeklilerin maaşlarının yeni duruma uyarlanması, trafik cezalarının araçların bedeli üzerinden belirlenmesi, 19 Kasım”ın “Dünya Erkekler Günü” olarak kutlanması, kadınların zorunlu askerlik hizmeti yerine geçecek zorunlu kamu hizmetinde bulunmaları, suçluların aile soy ağaçlarından çıkarılmaları, orman yangınlarının önlenmesi amacıyla ülke genelinde 5 yıl süreyle piknik yapılması ve mangal yakılmasının yasaklanması, senet düzenlemesinin kaldırılması, vegan hükümlülerin beslenme taleplerinin idare tarafından karşılanması, KADES uygulamasının erkeklerin kullanımına da açılması, suç mağdurlarına intikam hakkı tanınması.”

Bir vatandaş ise kendisinin alkollü içeceklere erişiminin engellenmesini talep etti.

Source:


Balık tutarken bu yöntemleri kullananlar dikkat! Dünyaca ünlü isim uyardı: Tarif edilemeyecek kadar korkunç

İngiltere Veliaht Prensi William ile yaptığı söyleşide konuşan dünyaca ünlü doğa belgeselcisi Sir David Attenborough, bazı balıkçılık yöntemlerinin dünya okyanuslarında yol açtığı tahribata dikkat çekerek, bu durumdan “dehşete düştüğünü” belirtti. Attenborough’nun açıklamaları, 10-13 Haziran tarihleri arasında Fransa’nın Nice kentinde düzenlenecek Birleşmiş Milletler Okyanus Konferansı öncesinde geldi. Üç yıl aradan sonra toplanacak olan konferansa dünya genelinden hükümet yetkilileri, bilim insanları ve sivil toplum kuruluşları katılacak. #r-9375260# BBC World”den edinilen bilgilere göre , konferansın ana gündemi, 2023 yılında imzalanan ve uluslararası sularda okyanusların yüzde 30’unu koruma altına almayı amaçlayan “Yüksek Denizler Anlaşması”nın en az 60 ülke tarafından onaylanarak yürürlüğe girmesi olacak. Şu ana kadar sadece 32 ülke anlaşmayı onayladı. “DENİZ TABANINDA YAPTIĞIMIZ ŞEY, TARİF EDİLEMEYECEK KADAR KORKUNÇ” Yeni belgeseli Ocean’ın galasında Prens William’a konuşan Attenborough, bazı avlanma yöntemlerinin, özellikle de “dip trol avcılığı”nın, deniz hayatını ve iklim için büyük tehdit oluşturduğunu vurguladı. Attenborough, “Eğer karada böyle bir şey yapsaydık, herkes ayaklanırdı” dedi. Belgesel, denizlerin karbon yutma kapasitesine verdiği zararla birlikte, bazı endüstriyel balıkçılık tekniklerinin tehlikelerine ışık tutuyor Bilim insanları, okyanusların dünyadaki hayatın sürdürülmesi açısından hayati önem taşıdığını, küresel ekonomiye yıllık 2,5 trilyon dolar katkı sağladığını ve soluduğumuz oksijenin yaklaşık yüzde 80’ini ürettiğini belirtiyor. Ancak iklim değişikliği, plastik kirliliği ve aşırı avlanma, bu hayati sistemin sürdürülebilirliğini tehdit ediyor. Prof. Amanda Vincent (British Columbia Üniversitesi), BBC Inside Science programında yaptığı açıklamada, “Okyanus, yeryüzündeki hayat alanlarının yüzde 99’unu oluşturuyor. Ancak dip trol avcılığı bu ortama büyük zarar veriyor” dedi. İngiltere’deki Deniz Koruma Alanlarının (MPA) %90’ında halen dip trol avcılığına izin veriliyor. Çevre kuruluşu Oceana ve Parlamento Çevre Denetim Komitesi, bu uygulamanın yasaklanması çağrısında bulundu. Ancak bazı balıkçılık kuruluşları uygulamayı savunuyor. İskoç Balıkçılar Birliği Başkanı Elspeth Macdonald, “Dip trol avcılığı, yanlış yerde yapılmadığı sürece etkili bir gıda üretim yöntemidir” dedi. Grafik, 1979-2025 yılları arasında 60° Kuzey ile 60° Güney enlemleri arasında ölçülen günlük ortalama deniz yüzeyi sıcaklıklarını göstermektedir. Grafik BBC tarafından hazırlanmıştır. BU YÖNTEM TARTIŞMA KONUSU OLDU Konferansın gündemindeki bir diğer kritik başlık ise “derin deniz madenciliği”. Henüz tam olarak anlaşılmayan derin deniz ekosistemlerinin korunması gerektiğini vurgulayan bilim insanları, bu alandaki ticari faaliyetlerin durdurulmasını talep ediyor. Uluslararası Bilim Konseyi Okyanus Uzman Grubu Eş Başkanı Prof. Peter Haugan, “Derin deniz biyolojisi, küresel biyolojik çeşitliliğin en az bilinen ve en tehdit altındaki alanıdır. Bilimsel bilgi yetersizse, ihtiyatlı davranmak zorundayız” dedi. ABD eski Başkanı Donald Trump’ın uluslararası uzlaşmaları hiçe sayarak Nisan 2023’te imzaladığı kararnameyle uluslararası sularda madenciliğe izin vermesi, başta Çin ve Fransa olmak üzere çeşitli ülkeler tarafından uluslararası hukuka aykırı bulundu. Ancak henüz resmi bir hukuki süreç başlatılmadı. OKYANUSLARDA ISINMA, HAYATI TEHDİT EDİYOR Exeter Üniversitesi’nden Prof. Callum Roberts, denizlerin şimdiye dek sera gazları nedeniyle ortaya çıkan fazla ısının %90’ından fazlasını emdiğini ve bu sayede dünyanın daha da fazla ısınmasının önüne geçildiğini belirtti: “Eğer okyanuslar bu ısıyı emmemiş olsaydı, dünya 1,5 derece değil yaklaşık 36 derece daha sıcak olurdu. Hayatta kalan az sayıda insan, her yerde ölüm vadisi sıcaklıklarıyla karşı karşıya kalırdı” Laboratoire d”Océanographie de Villefranche”den Dr. Jean-Pierre Gattuso ise, mercan resiflerinin artan deniz sıcaklıkları nedeniyle son 20 yılda kitlesel ağarmaya ve ölüme uğradığını ve “tamamen yok olabilecek ilk ekosistem” olduğunu belirtti. Konferanstan önce 2 bin bilim insanının bir araya geldiği One Ocean Science Congress’te (OOSC) yayımlanan raporda, hükümetlere iklim eylemini artırma, dip trol avcılığını sınırlandırma ve derin deniz madenciliğini durdurma çağrısı yapıldı. Sir David Attenborough ise, dünya liderlerinin “okyanusların hepimiz için ne kadar önemli olduğunu fark etmeleri gerektiğini” vurguladı.

Source: Batıkan Altaş


Fındıkta rekor zirai don kaybı: “Fiyatı şimdiden 130 liradan…”

Nisan ayında yaşanan şiddetli zirai don, tarım sektöründe büyük zararlara yol açtı. Türkiye genelinde 65 ili etkileyen bu don felaketi, özellikle Karadeniz bölgesindeki fındık üreticilerini derinden etkiledi. Meclis’te kurulan araştırma komisyonunun ön raporuna göre, 2 ila 3 yıl sürecek ciddi bir gelir kaybı beklenirken, Tarım Sigortaları Havuzu (TARSİM) verileri zirai don kaynaklı hasarın 21 milyar lirayı bulduğunu gösterdi. Ordu ve Giresun gibi üretimin yoğun olduğu illerde fındık bahçeleri ağır zarar görürken, üretici temsilcileri bu yıl fındıkta yüzde 40-50 arasında rekolte kaybı olacağını dile getirdi. BİR YIL DAHA ÜRÜN BEKLENMİYOR Giresun Ziraat Odası Başkanı Nurittin Karan , nisan ayında bitkinin uyanma döneminde meydana gelen zirai donun ciddi hasar oluşturduğunu belirtti. Karan, özellikle 500 rakım üzerindeki fındık bahçelerinde yüzde 80’e varan zararlar tespit edildiğini ifade etti: “ Araziye çıktığınızda, yüksek kesimlerde yaprakların siyahlaştığını ve önümüzdeki yılın rekoltesini etkileyecek durumda olduğunu görebiliyoruz.” Rekolte kaybının yüzde 40 civarında olabileceğini belirten Karan, “Ordu, Samsun, Trabzon, Adapazarı, Düzce gibi bölgelerde de don etkisi oldu. Özellikle Ordu ve Giresun’da daha fazla zarar var. Orada bir yıl daha ürün alınamayacak. Tarım Bakanlığı temmuz ayında tespiti yapacak ancak bu yıl rekolte çok düşük olacak. Giresun’da rekoltenin yüzde 40 oranında etkileneceğini düşünüyoruz. Fındığın fiyatı şimdiden 130 liradan 220-230 liraya yükseldi. ” FINDIK AĞAÇLARI TAMAMEN ZARAR GÖRDÜ Tüm Üretici Köylüler Sendikası (TÜM KÖY-SEN) Ordu Şube Başkanı Zekai Sağra , Ordu’da 500 rakım üzerindeki fındıkların tamamen zarar gördüğünü, hatta kivilerin bile hasar aldığını söyledi. Sağra, “ Karadeniz bölgesinde sadece fındık değil, düşük rakımlı yerlerde kivilerde de neredeyse yüzde yüz don hasarı var. TÜİK’in açıkladığı rekolte rakamları gerçeğin çok üzerinde. Oysa yüksek kesimlerde 300 metre üzeri rakımlarda fındık neredeyse yok. Ayrıca 750 rakım üzerindeki bölgelerde gelecek yıl da ürün olup olmayacağı belirsiz. Çünkü fındığın ana dalları zarar gördü. Bu durum sadece bu sene değil, önümüzdeki yıllarda da rekolteyi olumsuz etkileyecek ” dedi. KAHVERENGİ KOKARCA BÖCEĞİ TEHDİDİ DEVAM EDİYOR Fındık üreticileri son yıllarda kahverengi kokarca böceğiyle mücadele ediyor. Karan, bu yıl böceğin rekolteye yüzde 20-30 oranında zarar verebileceğine dikkat çekti: “ Geçen yıl özellikle Ordu ve Giresun’un bazı bölgelerinde üreticiler fındıklarını satamadı. Bu yıl da ciddi zarar bekliyoruz. En az yüzde 20-30 oranında bir zarar olabilir. Geçmiş deneyimlerimize dayanarak en az 100 bin ton kayıp yaşanacağını tahmin ediyoruz. ”

Source: Cumhuriyet/ekonomi Servisi