Şenpiliç”e kesilen ceza tartışmalara yol açtı! Devede kulak kaldı
Son dönemde hem dışarıda satılan hem de market raflarında yer alan paketli tavuk ürünlerinde ciddi sağlık problemleri gündeme geliyor.
Özellikle döner satan küçük işletmelerde çiğ tavuğun pişmiş ürünün üstüne takılması, salmonella bakterisi oluşumuna yol açıyor.
Tüketici şikâyet sitelerinde şikâyetlerin büyük çoğunluğu, kanatlı et sektörünün önde gelen firmalarına ait ürünler hakkında. Üstelik problem yalnızca tavukla sınırlı değil; işlenmiş gıda grubuna giren şarküteri ürünlerinde de kötü kokular, renk değişimleri ve bozulma gibi ciddi şikâyetler mevcut.
Türkiye Gazetesi”nden Kaan Zenginli”nin haberine göre, son olarak sektörün pazar lideri konumundaki bir firmanın ürettiği dondurulmuş köfte ürününde “Listeria monocytogenes” bakterisi tespit edildi.
Uzmanlara göre bu bakteri, salmonelladan çok daha tehlikeli olup insan sağlığını doğrudan tehdit ediyor.
Bakteri özellikle hijyen şartlarının yetersiz olduğu ortamlarda ve çiğ kalan tavuk ürünlerinde gelişiyor.
Tüm bu risklere rağmen yetkili kurumlar tarafından firmaya kesilen ceza sadece 210 bin TL ile sınırlı kaldı.
Oysa bu firmanın yıllık cirosu 19 milyar TL seviyesinde. Bu da kesilen cezanın şirketin cirosunun yüz binde biri kadar olduğu anlamına geliyor.
Tüketici dernekleri ve sosyal medya kullanıcıları cezaların caydırıcı olmaktan uzak olduğunu ifade ederek tepki gösteriyor.
TESİSLER İYİ DENETLENMELİ
Gıda mühendisleri ise problemin temeline işaret ediyor: Birçok büyük üreticinin üretim tesisleri oldukça eski, makineler yenilenmemiş, gerekli hijyen tedbirleri de alınmamış. “İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı” diyen uzmanlar, Avrupa’daki uygulamalara dikkat çekiyor. Avrupa’da benzer durumlarda firmalara cirolarının yüzde 10’u kadar para cezası verilirken, ürünler toplatılıyor ve firma yöneticilerine 1 ve 5 yıl arasında hapis cezası uygulanabiliyor.
ÖLÜMCÜL BAKTERİ ÇIKTI
Gıda mühendisi Irmak Özden, yaşanan bu durumun sadece üretim kaynaklı olmadığını, denetim mekanizmalarının da zayıf kaldığını belirterek “Listeria monocytogenes gibi bakterilerin gıda ürünlerinde tespit edilmesi, üretim ortamında hijyenin yeterli olmadığını açıkça gösteriyor. Ancak bu durumun gözden kaçması, denetimlerin yetersizliğini de ortaya koyuyor. Özellikle büyük üretim tesislerinde makine parkuru oldukça eski. Bu da bakterilerin kolayca üremesine zemin hazırlıyor” dedi. Özden sadece para cezasıyla sınırlı kalınan yaptırımların firmalar üzerinde bir baskı oluşturmadığını ifade etti.
ÜRÜN İÇERİKLERİ PROBLEMLİ
Özden ayrıca “Paketli nugget, köfte ve benzeri ürünlerde etin sadece kas kısmı kullanılmaz. Maliyeti düşürmek için sakatat, tavuk derisi, hatta mekanik ayrıştırılmış et dediğimiz öğütülmüş kemik ve doku artıkları da bu ürünlere katılabiliyor. Bu katkı maddeleri ve düşük kaliteli içerikler, özellikle gelişme çağındaki çocuklar için yeterli protein ve mineral kaynağı sağlamaz. Ayrıca üretim sırasında hijyen şartlarına dikkat edilmezse, bu tarz ürünler bakteriyel bulaşmalara da açık hâle gelir” dedi.
Etiket okuma alışkanlığının önemini vurgulayan Özden, tüketicilerin ambalaj üzerindeki içerik listesine dikkat etmeleri ve “mekanik ayrıştırılmış et” gibi ibarelere karşı uyanık olmaları gerektiğini söyledi.
Source: Haber Merkezi
Milyarderler yeni devlet mi kuruyor? Grönland’da “Özgürlük şehri” planı ifşa oldu
Teknoloji milyarderleri, Grönland”ın buzlu kıyılarını hedef alarak devletsiz ve asgari düzenlemeye sahip bir “özgürlük şehri” kurmak için kolları sıvadı. Reuters”in haberine göre, proje yapay zeka, mini nükleer reaktörler ve düşük bürokrasi odaklı yeni bir belediye modelini örnek aldı. #r-1108163# “ÖZGÜRLÜKÇÜ ŞEHİR” İÇİN İLK ADIMLAR ATILDI Tekno-ütopyacı bu planın arkasında PayPal’ın kurucusu Peter Thiel, eski ABD Danimarka Büyükelçisi Ken Howery ve risk sermayedarı Marc Andreesen var. Reuters’e göre girişim, “asgari devlet, maksimum teknoloji” fikri üzerine kurulu. Grönland’ın düşük sıcaklıkları sayesinde enerji yoğun yapay zeka veri merkezlerinin doğal olarak soğutulabileceği öne sürülüyor. Aynı zamanda adanın altında bulunan nadir toprak mineralleri, yatırımcılar için büyük potansiyel taşıyor. GRÖNLAND SEVDASI ARTIYOR Başkan Donald Trump’ın Grönland’ı satın alma fikri, ilk döneminde alay konusu olsa da, zamanla ciddi bir dış politika hedefine dönüştü. Trump, 2024 seçim kampanyasında bu planı yeniden gündeme getirdi. ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance ve eşi Usha Vance, Mart 2024’te adadaki ABD askeri tesisini ziyaret ederek Grönlandlıları Danimarka ile bağlarını koparmaya çağırdı. Trump ise adayı “gerekirse güçle alma” seçeneğini dışlamadı. “YÜZEN ŞEHİR” HAYALLERİNDEN GRÖNLAND”A Peter Thiel’in daha önce desteklediği “Seasteading” yani okyanus üzerinde yüzen şehir fikrinden sonra bu yeni girişim, karada devletsiz bir yerleşim inşa etmeyi amaçlıyor. Thiel, Howery ve Andreesen’in yer aldığı bu proje, California’daki Solano County girişimiyle de benzerlik taşıyor. Howery’nin Danimarka Büyükelçiliği görevinin ABD Senatosu’nda onaylanması durumunda, Grönland’a yönelik planların resmiyet kazanabileceği belirtiliyor. Howery’nin, yatırımcılarla ABD hükümeti arasında “köprü görevi” göreceği ifade edildi. PRAXİS 525 MİLYON DOLAR FON SAĞLADI Yeni şehir planının bir başka destekçisi ise “Praxis” adlı kripto odaklı girişim. Kurucu ortak Dryden Brown, Kasım 2024’te Grönland’da arazi satın almak için girişimlerde bulunduğunu açıklamıştı. Brown, Reuters’a verdiği demeçte, “Birden fazla şirket, Grönland’da şehir kurmak için benimle iletişime geçti” dedi. GRÖNLAND”IN CAZİBESİ: NADİR MİNERALLER VE SOĞUK HAVA Senato Ticaret, Bilim ve Ulaştırma Komitesi”nde konuşan Texas Maden Kaynakları Kurulu Başkanı Anthony Marchese, “Grönland kıyıları dünya standartlarında nadir toprak mineralleriyle dolu” dedi. Marchese, “Kıyıya herhangi bir yere dart atarsanız, mutlaka değerli bir mineral yatağına denk gelirsiniz” ifadelerini kullandı. ABD”li yetkililer, yapay zeka sistemleri için gereken dev veri merkezlerinin Grönland’da kurulmasının, düşük sıcaklıklar ve yenilenebilir enerji kaynakları sayesinde ideal olabileceğini savunuyor. DANİMARKA”NIN TEPKİSİ KAÇINILMAZ Tüm bu planların, Grönland’ın sahibi olan Danimarka tarafından büyük tepkiyle karşılanması bekleniyor. Danimarkalı yetkililer daha önce ABD’nin “satın alma” taleplerini defalarca reddetmişti.
Source: Muzeyyen Bıyık
Bakan Şimşek açıkladı: Korumacılık uzun vadeli büyümeye darbe vuracak
Anadolu Ajansının (AA) “Global İletişim Ortağı” olduğu, Belek Turizm Bölgesi”ndeki NEST Kongre Merkezi”nde gerçekleştirilen Antalya Diplomasi Forumu (ADF) kapsamında “Korumacılık: Küreselleşmenin Sonu mu” paneli yapıldı. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, burada yaptığı açıklamasında “Küresel kriz öncesindeki 20 yıllık dönemde dünya ticareti, küresel ekonomiye kıyasla neredeyse iki kat daha hızlı büyüyordu. Ancak kriz sonrası dönemde, artan korumacılık gibi faktörlerin etkisiyle ticaretin büyüme hızı küresel ekonominin gerisinde kaldı.” dedi. KÜRESEL TİCARETTEKİ KAZANIMLAR YOKSULLUĞU ENGELLEDİ Şimşek, 2024 yılında 3 bin 300″den fazla ticaret kısıtlaması olduğunu belirterek, bunun, küresel finansal kriz öncesine göre neredeyse 11 kat daha fazla olduğunun altını çizdi. Küresel finansal ticaret büyümesindeki yavaşlamaya dikkati çeken Şimşek, “Küresel kriz öncesindeki 20 yıllık dönemde dünya ticareti, küresel ekonomiye kıyasla neredeyse iki kat daha hızlı büyüyordu. Ancak kriz sonrası dönemde artan korumacılık gibi faktörlerin etkisiyle ticaretin büyüme hızı küresel ekonominin gerisinde kaldı. Biz dünyanın tekrar kural bazlı çok taraflı bir çerçeveye gitmesi gerektiğini ve herkesin avantajlı olacağı bir ortama dönmesini istiyoruz. Küresel ticaretteki kazanımlar, 1990″lardan bu yana 1 milyardan fazla insanı aşırı yoksulluktan kurtardı. Korumacı önlemler, özellikle gelişmekte olan ülkeler için bu kazanımların tersine dönme riskini taşıyor.” diye konuştu. ÇÖZÜM GÜÇLÜ YAPISAL POLİTİKALARDA Küresel ticari büyümede çeşitli teşvik ve politikalarla, sorun yaşayan bölgelerde fark yaratılabileceğini dile getiren Şimşek, “Çözüm korumacılıkta değil, çözüm güçlü yapısal politikalarda.” dedi. Şimşek, korumacılığın dışsal bir şok olduğunun altını çizerek, bölgesel entegrasyona odaklanmanın bunun panzehri olduğunu dile getirdi. Bakan Şimşek, “Çok taraflı müzakerelerin tıkanmasıyla birlikte, ülkeler giderek daha fazla ikili veya bölgesel ticaret anlaşmalarına yöneliyor. İçinde bulunduğumuz dönemde ya dost ve yakın ülkelerle ilişkilerinizi nasıl derinleştirip genişleteceğinize odaklanacaksınız ya da kural temelli ticareti savunan ülkelerle bağlarınızı güçlendireceksiniz. Bana göre başka bir yol yok.” değerlendirmesini yaptı. “NÜFUSUNUZA BECERİ KAZANDIRMANIZ GEREKİYOR” Ticaretteki payın artırılması için sağlam politikalara ve yapısal reformlara ihtiyaç olduğunun altını çizen Şimşek, şu ifadeleri kullandı: “Daha rekabetçi olabilmek için nüfusa beceri kazandırmanız, üretken altyapıya yatırım yapmanız ve yapısal reformlara öncelik vermeniz gerekiyor. Pek çok ülkede eksik olan da tam olarak bu; kalıcı yapısal politikalar. Yapısal dönüşüm gerçekleşmediğinde, kaçınılmaz olarak kısa vadeli çözümlere yönleniyor. Oysa asıl sofistike yaklaşım, doğru olanı yapmak ve gerekli reformları kararlılıkla hayata geçirmektir.” “İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KONUSUNDA DAHA YAKIN ÇALIŞMAYA İHTİYAÇ VAR” Şimşek, öte yandan iklim krizinin insanlığın geleceğine büyük etkisi olabileceğini vurguladı. Dünyanın daha fazla işbirliğine ihtiyacı olduğuna işaret eden Şimşek, şunları kaydetti: “İklim değişikliğiyle mücadelede daha yakın ve etkili işbirliğine ihtiyaç var. Küresel sorunlara karşı nasıl birlikte hareket edeceğimiz konusunda ortak bir zeminde buluşmalıyız. Yapay zeka çiplerine erişim adil şekilde sağlanmazsa, bu ciddi eşitsizlikler doğurur. Çünkü geride kalan ülkeler, büyük bir potansiyeli olmasına rağmen yapay zeka kaynaklarından mahrum kalacak. Korumacılık yalnızca mal ve hizmet ticaretiyle sınırlı değil; sermaye akımlarında ve doğrudan yabancı yatırımlarda da kendini gösteriyor. Bu nedenle, çok taraflılıkla desteklenen dengeli bir yaklaşım geliştirmeliyiz. Karşı karşıya olduğumuz sorunlar, birkaç ülkenin tek başına çözebileceği boyutta değil. Dünya genelinde ortak hareket etme zamanı.
Source:
12 Nisan Baraj Doluluk Oranları Belli Oldu! Barajlarda Su Oranı Ne?
Kış ve bahar yağışlarının ardından İstanbulluların en çok merak ettiği konulardan biri barajlardaki su seviyesi oldu. Özellikle son yıllarda yaşanan kuraklık ve su kesintileri, baraj doluluk oranlarını daha da önemli hale getirdi. İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ), 12 Nisan 2025 tarihli güncel verileri paylaştı. Son açıklamaya göre, İstanbul genelinde ortalama baraj doluluk oranı yüz güldürüyor. İşte detaylar…
İstanbul Barajlarında Son Durum: Doluluk Oranı Yüzleri Güldürdü
İstanbul”da su kaynaklarının başında gelen barajlardaki doluluk oranı, özellikle kurak geçen mevsimlerin ardından yakından takip ediliyor. 12 Nisan 2025 tarihli İSKİ verilerine göre İstanbul’daki barajların ortalama doluluk oranı %82.02 seviyesinde. Bu oran, geçen yılın aynı dönemine kıyasla önemli bir artışı temsil ediyor. Özellikle kış aylarındaki yağışlar ve bahar yağmurları sayesinde barajlardaki su seviyesi yüksek seyretti.
İstanbul”da 10 büyük baraj aktif olarak kullanılıyor ve bunlardan bazıları kritik seviyelere ulaşabiliyor. Ancak bu yılki tablo, şimdilik endişe verici değil. Özellikle Istrancalar, Kazandere ve Elmalı barajlarının neredeyse tamamen dolu olması, su sıkıntısının kısa vadede gündeme gelmeyeceğini gösteriyor. Barajlardaki doluluk oranları hem içme suyu temini hem de tarımsal sulama açısından büyük önem taşıyor.
Hangi Barajda Ne Kadar Su Var?
İSKİ tarafından paylaşılan 12 Nisan 2025 tarihli verilere göre İstanbul’daki bazı barajların doluluk oranları şöyle:
Istrancalar Barajı: %97.3 ile en dolu barajlardan biri.
Kazandere Barajı: %95.8 oranla ikinci sırada.
Elmalı Barajı: %95.5 oranla yüksek dolulukta.
Pabuçdere Barajı: %94.8
Ömerli Barajı: %93.6
Terkos Barajı: %81.1
Darlık Barajı: %79.2
Büyükçekmece Barajı: %75.3
Alibey Barajı: %64.6
Sazlıdere Barajı: %58.4 ile en düşük seviyeye sahip.
Bu oranlar, İstanbul’un kısa vadede su sıkıntısı yaşamayacağını gösteriyor. Ancak uzmanlar, sürdürülebilir su kullanımı ve tasarrufun her zaman önemli olduğuna dikkat çekiyor.
İstanbul Baraj Doluluk Oranları Neden Önemli?
“İstanbul baraj doluluk oranları”, hem günlük hayatı doğrudan etkileyen hem de çevresel sürdürülebilirlik açısından kritik öneme sahip bir konu. Mega kentte milyonlarca insanın içme suyu bu barajlardan sağlanıyor. Ayrıca sanayi ve tarım faaliyetleri de bu kaynaklardan faydalanıyor.
Baraj doluluk oranlarının düzenli olarak takip edilmesi, olası kuraklık ve su krizlerine karşı önlem alınmasını sağlıyor. Doluluk oranlarının yüksek olması sevindirici olsa da, ani hava değişimleri ve iklim krizine bağlı olarak bu durum hızla değişebilir. Bu nedenle, bilinçli su tüketimi ve su kaynaklarının korunması hâlâ en öncelikli konular arasında yer alıyor.
Baraj Doluluk Oranları Neden Takip Edilmeli?
Barajlardaki su seviyesinin düzenli takibi sadece belediyeler veya resmi kurumlar için değil, bireyler için de büyük önem taşıyor. Özellikle yaz aylarında artan su tüketimi, barajlardaki doluluk oranını hızla etkileyebilir. İstanbul gibi büyük şehirlerde, su yönetimi planlaması baraj doluluk oranlarına göre yapılıyor.
Ayrıca barajların doluluk seviyeleri, olası su kesintilerinin önüne geçmek, tarımsal üretimi planlamak ve sel risklerini önceden öngörebilmek açısından da hayati bir rol oynuyor. Bu nedenle İSKİ”nin düzenli paylaştığı doluluk oranları, sadece bir rakam değil, aynı zamanda yaşamsal bir rehber niteliğinde.
Source: Münevver Kabaoğlu
Zehriyle öldürüyor: Balıkçılar, 189 bin 520 balon balığı yakaladı
Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından balon balığıyla mücadeleye yönelik, 2020 yılında başlatılan teşvik uygulamasıyla 2024 sonuna kadar, Türkiye genelinde 373 bin 494 balon balığı avlandı. Akdeniz ve Ege”de sayısı hızla artan istilacı balon balığının popülasyonunun azaltılmasına yönelik çalışmalarda önem kazanan “avcılık” faaliyetleriyle geçen yıl 189 bin 520 balon balığı daha yakalandı. Geçen yıl destekleme ile avlanan balon balıkları sayesinde 14 milyon 214 bin yeni bireyin ekosisteme girişi engellendi.2020 yılında başlatılan balon balığı avcılığının desteklenmesi uygulamasıyla 2024 sonuna kadar avlanan 373 bin 494 balıkla, yaklaşık 28 milyon bireyin ekosisteme girişi engellendi. Balon balığının yoğunluğunu azaltmak amacıyla 2025-2026 yıllarında da balıkçılara destek verilecek. Benekli balon balığında 25, diğer türlerde 10 lira destekleme yapılacak.Balon balığının ilaç, deri, tekstil gibi sanayi kollarında değerlendirilerek ekonomiye kazandırılması için çalışmalar devam ediyor. Tarım ve Orman Bakanlığı”nın 2024 Faaliyet Raporu”ndaki verilere göre Türkiye”de yıllara göre avlanan ve ekosisteme girişi engellenen balon balığı sayıları şöyle:”2020″de 46 bin 192 balon balığı avlandı, 3 milyon 464 bin 400 balığın ekosisteme girişi engellendi. 2021″de 9 bin 886 balık avlandı, 741 bin 450 yeni balon balığının ekosisteme girişi engellendi. 2022″de 48 bin 193 balık avlandı, 3 milyon 614 bin 475 yeni balığın ekosisteme girişi engellendi. 2023″te 79 bin 703 balon balığı yakalandı, 5 milyon 977 bin 725 balığın ekosisteme girişi engellendi. 2024″te 189 bin 520 balon balığı yakalandı, 14 milyon 214 bin balığın ekosisteme girişi engellendi.”Uygun donanıma sahip ruhsatlı balıkçı teknelerinin avlanmasına müsaade edilen balon balığının denizden çıkarılıp sahile ya da çevreye atılması halinde Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından uygulanan cezalar şöyle:“Balon balığını karaya çıkaran amatör balıkçıya 3 bin 770 lira, tekne sahibine 5 bin 662 lira, ticari balıkçıların izin almadan balon balığını karaya çıkarması halinde kişiye 12 bin 835 lira, tekne sahibine 18 bin 880 lira, balon balığı satana 37 bin 770, balon balığını işleyen tesislere 75 bin 553 lira.”
Source: Ayşe Tan