CHP’nin akıl hocası Abdullah Gül
Haziran ayının hemen başında MEB eski bakanı Hüseyin Çelik’in bir beyanı üzerine yazı programıma aldığım ama bir türlü yazamadığım bir konu vardı.
Gazze’deki soykırım, CHP’deki fırtına ve İran-İsrail savaşı yazıyı ertelemek zorunda bırakıyordu beni.
Konu bence önemli ve henüz tam olarak gündem dışı kalmamışken değinmek en iyisi…
Efendim, 6 Haziran günü ajanslara şöyle bir haber düştü.
AK Parti’nin kurucularından eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Türkiye’deki son gelişmelere işaret ederek, “Toplumdaki bu kutuplaşmayı, gerginliği, Türkiye”ye zarar veren bu tansiyonu düşürmek için bazı akil insanların devreye girmesi lazım” dedi.
Abdullah Gül, Bülent Arınç, Haşim Kılıç, Ertuğrul Günay, Hikmet Çetin, Zülfü Livaneli gibi isimleri öneren Hüseyin Çelik, “Bu Türk tipi başkanlık sistemi veya Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türkiye”ye yaramamıştır. Bütün yetkilerin bir elde toplandığı bir yapı demokratik bir yapı değildir ve Türkiye”nin mutlaka arızaları giderilmiş parlamenter sisteme dönmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Haber içeriğinde de var, teyit için tekrarlayalım…
Hüseyin Çelik, AK Parti kurucularından.
Devam eden süreçte önce Kültür Bakanı, ardından Milli Eğitim Bakanı olmuş.
Her ne kadar 1999 yılında DYP’den milletvekili seçilmiş olsa da onu halk nezdinde tanınmış bir şahsiyet yapan AK Partidir.
Hele ‘yazar’ olduğunu eminim çok az insan bilmektedir.
Hayır, yanlış anlaşılmasın, ‘Tayyip Erdoğan sayesinde meşhur olup da koltuk elden gidince karşı safa geçti’ diskuru çekmeyeceğim.
Bu anlamda o kadar çok isim var ki, yazmaya kalksam sayfalar yetmeyecek.
Nankörlüğüne de dikkat çekmeyeceğim, merak buyurmayın.
Dikkatinizi sadece şu kısacık haber içeriğindeki esef verici yaklaşımlara çekmekle yetineceğim.
Neymiş efendim, Türkiye’ye zarar veren bir ortam varmış ve bazı akil (?) adamların devreye girip tansiyonu ve gerginliği düşürmesi lazımmış…
Cumhurbaşkanlığı sistemi Türkiye’ye yaramamış, demokrasi bozulmuş ve parlamenter sisteme geçmek gerekiyormuş.
Bakınız bu, Türkiye düşmanlarının, bulanık suda balık avlama taktiğinden başka hiçbir şey değildir.
Artık gına getiren, ‘yetti artık’ dedirten bir müdahale teşebbüsüdür bu.
Türkiye’de gerginlik olduğu ve tansiyonun yükseldiği gerekçesiyle 1960 darbesini yapan, 1971 muhtırasını verdiren, 12 Eylül’ü gerçekleştiren 28 Şubat’ı başımıza tebelleş eden ve sonrasındaki tüm kalkışma teşebbüslerini organize eden güç, aynı argümanla tekrar sahne alıyor.
Bunun için buldukları figüranlardan birisidir Hüseyin Çelik…
Arkasında da hiç şüpheniz olmasın ki, Abdullah Gül vardır.
Yani yukarıda bahsini ettiğimiz gücün, siyasette tekrar etkin bir noktada olmasını istediği eski cumhurbaşkanı…
Hüseyin Çelik, bu oyunda sadece borazandır, o kadar…
Saydığı ve ‘akil’ dediği isimler ise kotarılmak istenen ‘ara rejim’ için üretilmiş aşure çorbasından başka bir şey değildir.
Yahut ‘dostlar alıverişte görsün’ konsorsiyumu da diyebiliriz buna…
Abdullah Gül, cumhurbaşkanlığından ayrıldığı günden beri bu hayalle yaşıyor, bu arzuyla yanıp tutuşuyor…
Hâlbuki hikâye nasıl da duygu dolu başlamıştı…
Tarih 24 Nisan 2007 yani bundan tam 18 yıl önce.
AK Parti grup toplantısı nihayetinde başbakan Recep Tayyip Erdoğan 11. Cumhurbaşkanı adaylarının Dışişleri Bakanı Abdullah Gül olduğunu ilan ediyor.
Tam olarak kullandığı cümle şu:
“Cumhurbaşkanı adayımız Abdullah Gül kardeşimizdir!”
Sonra kıyamet koptu tabii…
Hukuk, bütün ilkeleriyle birlikte ayaklar altına alındı ve Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmaması için dünya hukuk tarihine geçecek rezaletler sahnelendi.
Sabih Kanadoğlu isimli kerameti kendinden menkul bir hukukçu makulesi, bir 367 garabeti yumurtladı ve Türkiye’deki tüm muhalif unsurlar başta CHP olmak üzere bu üretilmiş hukuksuzluk garabetinin üzerine atladı.
Abdullah Gül seçilmişti fakat statüko onu bu makama getirmemek için yemin etmişti adeta.
Seçimin ardından CHP soluğu Anayasa Mahkemesinde aldı.
İptal dilekçesini, Kemal Kılıçdaroğlu teslim ediyordu.
Hani, 2018 yılında CHP genel başkanı olarak Abdullah Gül’ü ‘çatı adayı’ yapmak isteyen kişi…
Abdullah Gül, aday edildiği için partisi daha doğrusu Tayyip Erdoğan 27 Nisan muhtırasına maruz kalmıştı.
Sonrasında gelen parti kapatma davasından tutun da 15 Temmuz darbesine kadar yaşanan tüm olumsuzlukların yegâne gerekçesi buydu.
Peki, o ne yaptı?
Bulduğu ilk fırsatta Tayyip Erdoğan düşmanlarının saf tuttuğu blokta ‘çatı adayı’ olmaya çalıştı.
Yetmedi, tüm CHP genel başkanlarına gizli saklı danışmanlık yaptı.
Hele de Ekrem İmamoğlu’nun göz bebeğiydi.
Öyle ki, İmamoğlu, Abdullah Gül’e tahsis edilen 4 araç dışında İBB’nin, Pendik, Kurtköy’deki Mesken ve Gecekondu Müdürlüğüne ait 25 adet konutunu da Gül’ün emrinde çalışan personele lojman olarak tahsis etti.
Göz yaşartan bir samimiyet değil mi?
Oysaki İmamoğlu, AK Partili İBB tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tahsis edilen araçları koltuğa oturur oturmaz çekmiş ama Gül’ün araçlarına dokunmamakla birlikte personeli de rahat etsin diye 25 konut tahsis etmiş.
Mesele araç yahut konut tahsisi değil elbette.
Sıkı fıkı denecek bu ilişkinin samimiyet düzeyidir ilgimizi çeken…
İşte bu yüzden cumhuriyet tarihinin en büyük soygunun faili olarak itham edilmesine rağmen Abdullah Gül, İmamoğlu’nun yanında durmuş ve bu beynelmilel çaptaki talanı görmezden gelmeyi seçmiştir.
‘Türkiye’de demokrasi tökezlemiştir, gerginlik artmıştır, toplum endişe içerisindedir, akil insanlar devreye girmelidir’ tezi bütünüyle Abdullah Gül’e aittir.
Yukarıda da dikkat çektiğimiz gibi Hüseyin Çelik bir nevi kuryedir.
Gül, CHP’nin akıl hocası pozisyonundadır ve tabii ki 13 yıldan beridir yanıp tutuştuğu cumhurbaşkanlığı hayalinden bir gün olsun vaz geçmemiştir.
CHP’yi bugünkü yanlışlıklar batağına sürükleyen de onun hırsıdır, hiç şüpheniz olmasın!
Kötü olan ne biliyor musunuz?
Tüm bunları yiğitçe söylemek yerine, böyle borazanlar marifetiyle üstelik Türkiye’yi bir afetin içerisindeymiş gibi göstererek belden aşağıya vurma ve çirkin ittifaklar oluşturma yoluna sapmak…
Kendisi cumhurbaşkanı olmasın diye Türkiye’yi darbe noktasına taşıyan odaklarla canciğer kuzu sarması denebilecek bir ilişkiye girmek ve kendisi için risk alanlara karşı ölesiye bir husumet beslemek…
Çirkin ve kötü olan budur.
Yoksa tüm gücüyle, tüm müttefikleriyle, tüm iftiralarıyla, tüm yazar-çizerleriyle birlikte topyekûn gelmezse hatırımız kalır…
Nihat Nasır / Haber7
Source: Nihat Nas