Çöküş kavgası
Anayasa değişikliklerine yol açan şaibeli 2017 halk oylaması sonucu kurulan sistem artık ülke için taşınamaz bir yük halini aldı. Yük taşınamaz hale geldiği içindir ki mevcut durumu eleştiren veya mevcut yapıya karşı çıkan herkes bir türlü susturulmaya çalışılıyor. TÜSİAD’ın son raporu mevcut durumun fotoğrafını topluma yansıttığı için iktidar cenahının tepkisine yol açtı.
Hiç gecikmeden kurumun Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras hakkında soruşturma açıldı. Ekrem İmamoğlu hakkında yürütülen davaya yenisi eklenmişti. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, sığınmacılar sorununu topluma anlattığı ve bunu bir parti programına dönüştürdüğü, yeni paradigma diye sunulan Yeni Osmanlıcı yaklaşıma karşı cumhuriyet paradigmasını kararlı bir şekilde savunduğu içindir ki hapse atıldı.
Başka hapsedilenler de var ve hemen hepsi mevcut çöküşü örtmenin aracı olduğu gibi, Yeni Osmanlıcı yaklaşımı anayasal bazda hayata geçirilmesiyle ilgili…
Yeni projenin sahibi görünen Devlet Bahçeli sağlık sorunları nedeniyle konuya geç müdahil oldu ve TÜSİAD’ı muhalefet cenahını konsolide etme arayışında olmakla suçladı! Öncelikle kendisine geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Ancak gelinen noktada ülkenin sağlıksız ortamından kendisinin çok önemli bir payının olduğunu belirtmek istiyorum. Unutmayalım ki gelinen çöküş noktasına 2017 halk oylaması sonucu yapılan düzenlemeler sonucu gelindi.
On kadar kumpas mağduru, olabilecekleri görmüş ve referandum öncesi 17 vilayeti dolaşarak hayır kampanyası yürütmüş ve etkinliğe de “Hayırlı Konvoy” adı vermiştik.
Anayasa değişikliğine hayır diyerek yollara koyulduğumuz o günlerde, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un CNN Türk’te katıldığı programda kullandığı, “Kurtuluş Savaşı kapsayıcıydı. Kuruluş ise dışlayıcı oldu,” ifadesini, Mehmet Soysal Milliyet’teki köşesinde 10 Şubat 2017’de aktarmıştı.
Ben de Bahçeli’den beklediğim tepkiden dolayı hayal kırıklığı yaşamıştım zira Uçum’a tepki vermesini umarken; 13 Şubat 2017’de Hürriyet’te yer aldığı haliyle bir gün önce Konya’da şunları söylemişti: “Küresel siyasetin nabzı Türkiye’de atmaktadır. Bölgesel denge arayışlarının ağırlık merkezi Türkiye’dir. Altını kalın olarak çiziyor ve diyorum ki, bu kadar sorun içinde, devlet güçlü olmadığı, seri kararlar alamadığı, yönetimde fiili-hukuki karmaşa sürdüğü müddetçe Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923 ruhuyla devamı bu şartlar altında mümkün görülmemektedir.”
Aradan yedi sene geçti. Devlet, yönetenler açısından cennete dönüştürüldü ama güçlendi mi, zayıfladı mı? Göstergeler zayıfladığına işaret ediyor. Kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırıldı, yargı erki fiilen yürütmenin emrine girdi, Suriye’den kaynaklı olarak ülkenin güvenlik sorunları büyüdü, sığınmacı sayısı ülke nüfusunun %10’nu geçti ve halk fakirleşti! Sonuç olarak ülke güç kaybetti. TBMM işlevsizleştirildi, bazı kurumları kapatıldı, mevcutları da zayıflatıldı!
Ama Bahçeli TÜSİAD’ın başından sonuna katıldığım ve hatta açıklanmasını yeterince geç bulduğum açıklamasını ciddiye almak yerine, meseleyi muhalefeti konsolide etme noktasına indirgedi.
Bütün bunlar olurken HÜDAPAR’ın Diyarbakır’daki “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı” sonuç bildirgesi basına yansıdı. Bildirgenin 4. Maddesi şöyle: “Kemalist resmi ideolojinin dayatmaları neticesinde ortaya çıkan ve bugüne kadar yüz binlerce insanın ölümüne ve büyük acıların yaşanmasına yol açan silahın ve şiddetin Kürt meselesi için bir çözüm enstrümanı olmadığı, bilakis bu yöntemin Kürtlerin sahip olduğu beşeri ve siyasi gücü kriminalize ettiği ortaya çıkmıştır.”
Devlet Bahçeli yan yana seçime girdiği ve bölgede çok yoğun kan akıtılmasına bir dönem katkı veren, ellerine bizzat dönemin Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın kanının bulaştığı bu örgüte ne diyecek diye merak etmeyeceğim. Zira siyasi pozisyonu gereği, tıpkı 2017’de Mehmet Uçum’un sorunu Kuruluş’ta gören yaklaşımına sessiz kaldığı gibi, HÜDAPAR’a da sesini çıkarmayacaktır.
Ama hakkını yemeyelim, Mehmet Uçum’da oldukça radikal değişiklikler var. 2017’de Kuruluş’u hatalı olarak niteleyen Uçum, 9 Şubat 2025 günü yaptığı geniş X açıklamasında aynen şu ifadeye yer vermiştir: “Kurucu liderimiz Atatürk ve arkadaşları Türkiye Cumhuriyeti Devletini etnisiteden ve ırktan bağımsız olarak Türk Milleti ve Türk Vatandaşlığı üzerine bina etmiştir.”
Bu tutum değişikliğine sevinmedim dersem yalan söylemiş olurum. Ancak HÜDAPAR’ın yukardaki bildirgesiyle uyumsuzluğu yanında CB Erdoğan’ın Türk milleti ve Türk vatandaşlığını ilke edinen cumhuriyet paradigması yerine çok milletli yeni paradigma yaratmayı çağrıştıran kimi ifadelerini dikkate aldığımda sevincim kısa sürüyor.
Herkes TÜSİAD’ın hukuk devletinin yeniden inşa edilmesini, kurumların liyakatli kadrolarla yönetilmesini, yüksek teknoloji üretimine ve buna göre eğitimin yeniden yapılandırılmasını talep eden açıklamasına sahip çıkmalıdır.
Çöküş kavgası yapmak yerine çöküşten çıkışa odaklanmak ülkenin acil ihtiyacıdır. Ortak payda cumhuriyet değerleri ekseninde hukuk devletinin yeniden tesis edilmesi arayışıdır.
Muhalefetin iktidar arayışı da bu bağlamda bir programı sahiplenerek ve sahiplendirerek başarıya ulaşabilir.
Source: Ahmet Yavuz