Bayburtlu kadınların elişi güneşlerini tuvallerine taşıdı
Bayburt’u sanatının laboratuvarı olarak da gören Koçan bu kez resimlerine bölgedeki kadınların göz ardı edilmiş, âtıl bırakılmış, gölgede kalmış emeklerini de dahil ederek onların birer güneş olarak parlamalarını sağlıyor.Baksı Müzesi’nde kadın ve çocuk odaklı bir program uyguladıklarının altını ısrarla çizen Hüsamettin Koçan, geleneksel zanaat üretimlerinin, yerel hafızanın, taşı çatlatan sabrın, çağdaş sanat ile nasıl bir araya gelebileceğinin olanaklarını zorluyor.Sanatçı, 2024 yılında gerçekleştirdiği ‘Gel Zaman Git Zaman’ sergisinde halk sanatı birikimine dikkat çekmişti. Baksı Müzesi koleksiyonuna kazandırılan hapishane işlerine de ayrı bir yer vererek hapislik, zaman ve boncuklar arasındaki anlamlı yolu keşfederek bu işleri ‘Bitmeyen Zaman Saatleri’ olarak adlandırmıştı.Bayburt şehir merkezinde yapımına başlanan ve köyden kente taşınmış kadınların potansiyellerini yeniden ortaya çıkarmak ve onların yarattığı üretimlerini görünür kılmak amacıyla başlattığı Baksı Hüsame Köklü Kadın Eğitim Merkezi’nde yaptığı bu projenin çıkış noktası da hapishane işi boncuklar olmuş. Bu fikri pek benimsemeyen kadınların her biri tığ işi boncuklarla kendi güneşlerini ortaya çıkarmışlar.Baksı Müzesi koleksiyonundaki halk sanatına ait cam altı eserlerde görülen, 13. yüzyılda yaşamış büyük Selçuklu mutasavvıfı Abdülkadir Geylani’nin adının yazıldığı doğan figüründen Hititlerin kutsal saydığı yılana kadar Koçan’ın tuvallerindeki motiflere eşlik ediyor Bayburtlu kadınların sabırla yaptıkları renkli güneşleri. Geleneksel yöntemle ekmek ve yemek yaptıkları yuvarlak sac kapların zemininden doğarak bambaşka anlamlara bürünüyorlar. Boncukla işlenmiş İnsan-ı Kâmil portreleri kâmil olmanın yolunun sabırdan geçtiğini gösteriyor.Sergideki ‘Güneşi Anlatmak Serisi’nin geliri eserlerde emeği olan kadınları bir çatı altında toplayıp üretimlerini desteklemek üzere kurulan Baksı Hüsame Köklü Kadın Eğitim Merkezi’ne aktarılacak.Tığ, boncuk ve sabrın buluştuğu, geleneksel ile güncelin kaynaştığı, kadın ile erkeğin sanat yoluyla bir araya geldiği, bir diyalog ve bir tokalaşma niteliğinde ‘Gölgenin Arkasındaki’ sergisi, 19 Nisan tarihine kadar Merkür Galeri’de görülebilir.Prof. Dr. Hüsamettin KoçanZANAAT VE SANATI YAN YANA GETİRİP KADINLARIN YARATICILIĞINI KIŞKIRTMAK İSTEDİMHer biri şehirdeki evlerine kapanarak kendi hapishanelerinde yaşamak zorunda kalan kadınların potansiyellerini ve üretime katkılarını yeniden sağlayan bu projenin gelişimi şöyle açıklıyor Hüsamettin Koçan:“Bu sergide kullandığımız her şey yaşamın bir parçası. Ekmek ya da yemek yapılan saclar da dahil oldu bu sergiye. Bir üretim zeminine oturan, doğrudan doğruya kadının hayatının bir parçası olan şeyleri yan yana getirdik.Köyden kente göç eden kadınlar bir apartmanın içine sıkışıp kalmışlar. Rutin ev işleri dışında bir üretimleri yok. Aslında değer üreten insanlar bunlar. Bir şekilde evlere hapsedilmişler. Baksı Müzesi’ndeki boncuk işlerinden oluşan çok beğendiğim bir hapishane koleksiyonu var. Bayburt’taki atölyede acaba onlardan yapabilirler mi diye örnekler götürdüm, pek sevmediler. Biz tığ işi yapalım dediler, ama tığ işi olarak ne yapacakları sorusu gündeme geldi. Güneşi yapalım dediler. Sergide gördüğünüz her şey her bir kadının yaptığı kendi güneşi. Benim yaptığım kadın odaklı üretim meselesi ve nesnesini yan yana getirerek oradan yeni bir üretim tarzı çıkarmak oldu. Zanaat ve sanatı yan yana getirme, onların yaratıcılığını kışkırtma meselesidir.Boncuklarla kendilerini ifade ettiler. Gelenekselin içinde olan teknik bilgiyi, sabrı bu tarafa aktarmaktı burada yapılan.Yeni diye sadece dijital olana bakıyoruz. Oysa bunların hepsi yeni olanaklar sunuyor sanat alanında, yeni iş birliklerine kapı açıyor. Proje üretmek bu olmalı. Zanaatı, kadını, üretimi işin içine katan bir model bu. Daha önceki işlerimi de bu yeni üretimlerle bir araya getirerek farklı bir enerji yaratmak istedim.”
Source: İhsan Yılmaz
Kahramanlık destanı
Fenerbahçe, 18 Mart Çanakkale Zaferi”ni şu sözlerle andı: “Bir Milletin Kahramanlık Destanı: 18 Mart Çanakkale Zaferi… Başta Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Çanakkale”yi geçilmez kılan aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet, şükran ve saygıyla anıyoruz.
Source: Fotomaç
Sanatçı Ercan Saatçi de gözaltına alındı!
Ercan Saatçi Kimdir?
13 Mart 1968″de İstanbul”da doğan Ercan Saatçi, mandolin, akordeon ve keman çalabilmektedir. Haydarpaşa Lisesi”nde okurken, okulun müzik grubunu kurdu ve müzik yarışmalarına katılan ünlü isim, 1988 yılında İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvarı”nda Kontrbas bölümüne girmiştir. TRT Eurovision finallerine kalan Ercan Saatçi, o seneler içerisinde İzel-Çelik-Ercan grubunu kurdu. 1990 yılında ise Grup Vitamin”i kurdu fakat Gökhan Semiz ile anlaşmazlıklar sebebiyle gruptan ayrıldı.
Ercan Saatçi 1997 yılında Gülümsün Özkök ile evlenmiş fakat 2009 yılında bu evliliği sonlandırmıştır. Çiftin Zeynep Saatçi ve Sinan Ali Saatçi adında çocuğu vardır.
Source: Haber Merkezi
“İyi olduğumuz söylenemez”
Habertürk ten Nazif Şahin Karpuz un haberine göre; Gülben Ergen, eski eşi Mustafa Erdoğan ın genel sanat yönetmenliğini yaptığı Anadolu Ateşi nin Troya gösterimini izlemek için Atatürk Kültür Merkezi ndeydi. İYİ DURUMDA OLDUĞUMUZ SÖYLENEMEZ Basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Gülben Ergen, geceyle ilgili duygularını paylaşarak; Tanyeli yi kaybettiğimiz bir gün, çok da iyi olduğumuz söylenemez ama dans sanatları adına ülkemizin gururu olan bir gösterideyiz. Oğullarımla birlikte geldim. Anadolu Ateşi’ni daha önce yazın Bodrum’da çocuklarımla izlemiştim ama bu gösterimi ilk kez izliyorum. AKM’de sahnelenmesi bence müthiş bir şey, umarım sürekli olur ifadelerini kullandı. Gülben Ergen, Anadolu Ateşi nin dünya çapındaki ilgisi hakkında ise şu ifadeleri kullandı: Ben bu gösteriyi Mısır da, Çin de, Amerika da, Almanya da ve Paris te seyrettim. Dans kültürümüz ve Anadolu kültürümüz adına gerçekten büyük bir gurur kaynağı. Dünyanın her yerinde Türk bayrağını, Türk dansını ve kültürünü temsil eden tek dans grubu. Çocuklarımın babasının grubunun bu başarıyı elde etmesi de ayrıca gurur verici. SOĞUK RÜZGAR ESMEYE DEVAM EDİYOR Öte yandan Gülben Ergen in kurucusu olduğu Çocuklar Gülsün Diye Derneği tarafından Diyarbakır Bağlar da Narin Güran adına anaokulu açılmıştı. Ergen, sosyal medyadan bu süreçte katkıda bulunanlara teşekkür etmişti. Ancak Demet Akalın, teşekkür listesi arasında bir arkadaşının yer almamasına Ayıp oldu insanlara diyerek sitem etmişti. Bunun üzerinde Demet Akalın, Gülben Ergen i sosyal medyadan takipten çıkardığını ifade edip Bir daha kredisi olmaz demişti. İkili arasında soğuk rüzgar esmeye devam ediyor. TEŞEKKÜR KRİZİ SESSİZLİĞİ Gülben Ergen, gazetecilerin Demet Akalın ile yaşadığı teşekkür krizi hakkında gelen sorulara ise yorum yapmadan sadece teşekkür ederek oradan uzaklaştı.
Source: Habertürk
Karaman gezi rehberi: Binlerce yıllık geçmişe bir yolculuk!
Türkiye’nin önemli merkezlerinden Karaman, binlerce yıllık geçmişi, doğal güzellikleri ve gelenekleriyle yılın dört mevsiminde gezginlerin uğrak noktaları arasında yer alıyor.
İç Anadolu ve Akdeniz Bölgeleri arasında stratejik bir geçiş noktası olan şehir, tarihi derinliği, doğal güzellikleri, kültürel zenginlikleri ve mutfağıyla keşfedilmeyi bekliyor.
Karaman’ın tarihi durakları
Binbir Kilise
Orta Çağ’da Likaonya bölgesinde bulunan ve içerisinde yaklaşık 50 Bizans kilise kalıntısı yer alan bölgede, Erken Hristiyanlık Dönemi’ne ait birçok yapı yer alıyor. Bizans döneminde bölgenin önemli dini merkezi haline gelen Binbir Kilise, geç antik dönemde Avrupa’dan Kudüs’e giden Hristiyan hacıların uğradığı bir yer olarak biliniyor.
Manazan Mağaraları
Karaman’ın Taşkale kasabasında bulunan ve tarihten izler taşıyan Manazan Mağaraları, ilginç jeolojik yapısıyla ziyaretçilerin dikkatini çekiyor. Yüksek bir kaya kütlesinin tamamen insan eli ile oyulmasıyla oluşturulan mağaralar, yaklaşık 1400 yıl önce inşa edilmiş beş katlı bir apartmanı andırıyor.
Aktekke Camisi
Mader-i Mevlana olarak da bilinen Aktekke Camisi, Karaman’ın tarihi ve ruhani kimliğini yansıtan önemli bir yapı. Şehir merkezinde yer alan cami içerisinde Mevlana Celaleddin Rumi’nin annesi Mümine Hatun’un yanı sıra birçok akrabasının da kabri bulunuyor.
Taşkale Tahıl Ambarları
Karaman’a bağlı Taşkale beldesinde yer alan ve yüzyıllardır geleneksel tahıl depolama yöntemini sürdüren Taşkale Tahıl Ambarları, bölgenin kültürel ve tarihi zenginliğini yansıtan bir çekim merkezi olarak öne çıkıyor.
Tartan Konağı
Karaman kent merkezinde yer alan ve Osmanlı dönemi sivil mimarisinin seçkin örneklerinden biri kabul edilen Tartan Konağı, geleneksel konak kültürünü yansıtıyor. Dış cephesindeki ahşap ve taş işçiliğinin uyumuyla dikkat çeken konak, içerisindeki yüksek tavanlar, işlemeli kapılar ve el yapımı ahşap oymalarla dönemin estetik anlayışını yansıtıyor.
Source: Nergis Demir
Gazze tükeniyor vicdanlar susuyor biz izliyoruz
Osmanlıyı sahneden indirdiler ve dünyayı paylaştılar.
Şeytani planlarla Osmanlı bakiyesi devletçiklerin başına azınlıktan liderler koyup çoğunlukları esir aldılar.
Sesini çıkaranı zorbalıkla susturdular.
Olmadı, periyodik bir şekilde kanlı darbeler yaptırarak kendilerine göre hizaya getirdiler, hizaya gelmeyenleri astırdılar.
Bu küçücük ülkeleri gıdadan savunmaya her şeyleriyle kendilerine bağımlı hale getirdiler.
Ve sonuç bu.
Siyonistler her Ramazan ayında bunu yapıyorlardı.
Filistin’i adım adım işgal ediyorlardı.
Şimdi de gemi azıya aldılar, yok ediyorlar.
Soykırım uyguluyorlar.
Dünyanın patronajını elinde bulunduran ve küresel bir güç olan Amerika’nın Hristiyan lideri Donald Trump ile Siyonist İsrail’in Yahudi lideri Benyamin Netanyahu Gazze’ye son vuruşlarını yapıyorlar.
Pakistan dışında hiçbir Müslüman ülkenin elinde nükleer güç yok, onu da sürekli bombalarla kendi içinde uğraştırıyorlar.
Daha birkaç gün önce bir otobüse bomba koydu, beş emniyet mensubunu katlettiler.
Pakistan’da bu bombalamalar aralıksız olarak sürdürülüyor.
Dışardan da zaten önemli bir nükleer güç olan Hindistan ile kuşatmışlar.
Ayrıca dünyanın dokuz ülkenin elindeki 12 bin 512 nükleer savaş başlığından sadece 170 tanesi Pakistan”ın elindedir.
Diğerlerinin tamamı, yani 12 bin 342 tanesi de Müslüman olmayan ülkelerdedir.
Bu ülkelerin tamamı İsrail’in Filistin’de uyguladığı soykırımı destekliyorlar.
Açıktan desteklemeyenlerin diğerlerinden bir farkı var, bunlar da İsrail’e ihtiyacı olan silahları kayıtsız, şartsız veriyorlar.
Fert, toplum ve devlet olarak mazlum bir milletin yok edilişini arsız ve umarsızca gülüp izliyorlar.
Ara sıra bu devletlerin içinden vicdanları körelmemiş Belçikalı Milletvekili Marc Botenga gibi insanlar da çıkıyor, Avrupa Parlamentosunda açıkça yok edilen bir milletin acıklı haline gülen soytarıların kapkara yüzlerine karşı sesini yükseltiyor, biz de bununla teselli oluyoruz.
Gerçekten acınacak durumdayız.
Gazze’de çocuklar soğuktan donarak ölüyorlar.
Kadınlar, yardım kuruluşlarının önünde bir tabak yemek almak için birbirini eziyor.
İnsanlar açlıktan ve susuzluktan ölüyor.
Elektrik yok. Karanlıkta, bulabildikleri birkaç lokma kırıntıyla iftar açıyorlar.
Yıkıntılar arasında ateş yakarak ısınmaya ve oruç tutmaya çalışıyorlar.
Ev diye sığınacakları ayakta bir bina bile kalmamış.
Elbise olarak giyecekleri hiçbir şey yok.
Taşların, betonların ve yıkıntılar arasında bulabildikleri, toz, toprak içindeki bez parçaları üstüne çocuklarını yatırıyorlar.
Bütün bunlara rağmen İsrail, bu mazlum insanlar için gelen yardımları engelliyor ve üzerlerine bomba yağdırıyor.
Sadece Ramazan ayının başından bu tarafa Filistin genelinde yaklaşık 500 Filistinli çoğu çocuk, yaşlı ve kadın katledildi.
Gözlerimizin önünde vahşi bir cinnet çetesi; kardeşlerimizi, kardeşliğimizi, geçmişimizi, insanlığımızı, kutsallarımızı yakıp yıkıyor, yok ediyor.
Hastalıklı ruhların elindeki tüm teknolojik imkanlar, silahlar, nükleer füzeler, bombalar insanlığı öldürüyor.
Bütün bir insanlıkla birlikte; bir yandan her türlü zulümle kırılan, diğer taraftan vatanlarından sökülerek başka yerlere gitmeye mahkûm edilen bu insanların acıklı durumunu izliyoruz.
Netanyahu, Tevrat kaynaklı, metinleri değiştirilmiş bir inanıştan hareketle hem Yahudi hem de birçok Hristiyan Evangelist topluluk arasında kendisini beklenen Mehdi gibi lanse ederek vahşice bir yol izlemektedir.
25 Ekim 2023 günü “Kara Harekâtına Hazırlanıyoruz” başlıklı konuşmasında, kendisine göre kutsal metinlerinde sık sık vurgulanan “Işık ve Karanlık” sözcüklerinden hareketle ne demişti bu katil Netanyahu:
“Bizler ışığın insanlarıyız, onlar karanlığın insanları ve ışık karanlığa karşı zafer kazanacaktır. Artık tek bir amaç için bir araya gelmenin zamanıdır; zafere ulaşmak için hızla ilerlemek.
Ortak gücümüz ile haklılığımıza ve Yahudi halkının ebediliğine olan derin inancımızla Hamas’a karşı ‘Yeşaya kehaneti’ni göreceğiz.
Ülkenden şiddet, sınır boylarından soygun ve yıkım haberleri duyulmayacak artık. Surlarına kurtuluş, kapılarına övgü adını vereceksin.”
Netanyahu ve kanla beslenen çetesi, bütün bir varlık aleminde, kendileri dışında hiçbir kimseye, hiçbir topluma ve kutsala değer vermeyen, her şeyi ve herkesi onlara hizmet edecek kara yaratıklar olarak gören bu cinnet ve cinayet ordusu, önüne geleni yıkıp geçiyor.
Bu Siyonist güruh durmayacak.
Kendi anladıkları dil dışında kimsenin dilini önemsemiyorlar.
Netanyahu ve çetesi ne Siyonizm karşıtı Yahudileri ne vicdan sahibi Marc Botenga gibi Hristiyanları dinleyecekler.
Hele hele Müslümanları ki, bırakalım dinlemeyi, adam yerine bile koymuyorlar. Anladıkları tek dil: Güç dili.
Onu da arkasına aldıkları için zulüm katmerleniyor, Gazze Tükeniyor, Vicdanlar Susuyor, Biz İzliyoruz.
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Source: Ferman Kara
Alvaro Morata”dan dikkat çeken Jose Mourinho açıklaması! “Ona çok büyük saygım var ama”
Galatasaray”ın İspanyol golcüsü Alvaro Morata, Cadena Ser”de yayınlanan El Larguero programına açıklamalarda bulundu. İşte Morata”nın sözleri…”DAHA FAZLA DÜŞÜNMELİYDİM””Atletico Madrid, sekiz forvetle anlaşmak istiyorsa, kulübün önceliğinin ben olmadığımı düşünüyorum. Zor zamanlardan geçtiğinizde, size hata yaptığınızı söyleyen yakınlarınız olsa bile her şeyi net göremezsiniz. Yaz aylarında her şeyi daha iyi düşünmeliydim. Bunu şimdi söylemenin bir faydası yok ama Atletico”dan ayrılıp ayrılmama konusunda daha fazla düşünmeliydim. Hayatınızın belirli seviyelerinde iyi olmadığınızda, yanlış kararlar veriyorsunuz. Avrupa Şampiyonası”nda aklımda olması beni rahatsız etti. AC Milan teknik direktörü, o zamanlar Fonseca”ydı, beni her gün arıyordu ve o zamanlar sevildiğimi hissetmeye ihtiyacım vardı. Şimdi geriye dönüp baktığımda Cholo da bana değer veriyor ve beni seviyordu.””İLK SÖYLEYEN BABAMDI””Eğer biri bana hata yaptığımı söyleseydi? İlk söyleyen babamdı. Juanma Lopez de bana söyledi, görünüşe göre onlar menajer ve sadece iş yapmak istiyorlar ama…. O zamanlar Simeone”nin de bana değer verdiğini ve beni istediğini göremiyordum.””SIMEONE BENİ ÇOK ŞAŞIRTTI””Simeone”yle hiç konuşmadık ama geçen yıl çok kötü bir dönem geçirdiğimde onun çok daha hassas bir yönünü keşfettiğim doğru. Bir insan olarak beni çok şaşırttı çünkü kişisel bir konuda bana nasıl yardımcı oldu. Artık futboldan, taktiklerden ya da az mı çok mu oynamam gerektiğinden bahsetmiyorum. Kötü bir durumdayken bir insan olarak beni çok şaşırttı.””ATLETICO MADRID TARAFTARIYIM””Atletico”da bulunduğum süre için onlara teşekkür etmek, Atletico forması için her zaman her şeyimi vermeye çalıştığımı ve keşke daha fazla yardım edebilseydim ve o formayla şampiyonluklar kazanabilseydim demek istiyorum. Bana her taraftan saldırsalar bile her zaman Atletico Madrid”i savunmaya çalıştım ama ben Atletico Madrid taraftarıyım ve onların olabildiğince iyi olmasını istiyorum””BENİ ÇAĞIRAN FONSECA”YDI””AC Milan”da Fonseca ile bir proje başlattık, beni transfer için çağıran da oydu. Mutluyduk, çok iyi maçlar oynuyorduk. Inter”i yendik, Şampiyonlar Ligi”nde Real Madrid”i yendik… ve birden işler karışmaya başladı. Bir sorun gibi görünmeye başladığımda, ayrılmayı tercih ediyorum.””G.SARAY”DA KALIRSAM SORUN OLMAZ””Türkiye”nin en büyük kulübünde bir aile deneyimi yaşama şansım vardı ve Galatasaray”a gitmeye karar verdim. Kesin bir transfer değil, önümüzdeki Ocak ayına kadar sözleşmem var, orada kalmam gerekirse de benim için sorun olmaz. Mutluyum, iyi adapte oldum, ama benim Milan ile sözleşmem var.””GALATASARAY ÇOK ETKİLEYİCİ””Türkiye ve Galatasaray çok etkileyici, çok kültürlü, size çok şey sunuyor, ayrıca takımla birlikte Antalya”ya da çok gidiyoruz, uzun deplasman yolculuğu olduğunda 3-4 günlüğüne plaja gidiyoruz ve gerçek şu ki inanılmaz.””TÜRKÇE ÖĞRENİYORUM””Türkçe öğreniyorum, biraz ders alıyorum ve iletişim kurabiliyorum biraz. Dahil olmak istiyorum. Sonuçta başka bir kültür. İnsanlara çok saygı duyuyorum. Türkiye”de insanlar çok asil ve çok saygılı. Bir restorana gittiğinizde bazen eğer başka bir takımı tutuyorlarsa yemek vermiyorlar, şaka yollu tabii ki. Bunu şaka yollu söylüyorlar size.””UMARIM F.BAHÇE”Yİ YENERİZ””Gerçek şu ki; Galatasaraylılar takıma farklı bir duyguyla bakıyorlar. Bu etkileyici bir şey ve bunu bambaşka bir seviyede yaşıyorlar. Şu anda Galatasaray”da 25. şampiyonluğu kazanma şansımız var. Bu da formaya bir yıldız daha eklemek anlamına geliyor ve onlar için bu en önemli şey. Döndüğümüzde kupada Fenerbahçe maçı var ve umarım onları yeneriz ve iki gol atabilirim.””G.SARAY”DA KALMAK İSTERİM””Galatasaray”da daha uzun süre kalmak ister misin?” Alvaro Morata: “Evet, onların da bunu istemesi lazım. Galatasaray”da çok mutluyum. Bana çok iyi davranıyor, çok şefkatli davranıyor ve ben de çok mutluyum.””MOURINHO”YA BÜYÜK SAYGIM VAR””Gerçek şu ki Mourinho”ya çok büyük bir saygım ve sevgim var çünkü bana ilk defa oynama fırsatı vermişti. Ama belki de konuşmak için Türkiye”den ayrılmamızı beklememiz gerekecek. Ayrıca sana söyleyeyim, sana son derbinin sonunun videosunu izleteceğim. Aşırı bir rekabet söz konusu.”GALATASARAY – FENERBAHÇE REKABETİ”Galatasaray – Fenerbahçe arasındaki rekabet, Madrid-Atletico ve Madrid-Barça rekabetinden çok daha ateşli ve çok daha büyük. Böylesini hiç görmedim. Maçı yönetmek için yabancı hakem geldi. Stadyumda 30 bin üzerinde polis vardı. İnanılmazdı.
Source: Www.star.com.tr
Ben dedemi kokusundan tanırdım
“Kurt dedeme iftara gittim” diyeli tam 13 yıl olmuş. 2012 yılının Temmuz ayı yine böyle bir Ramazan’a denk düşmüştü… Tıpkı, 1915’in Temmuz ayı gibi!
13 yıl önce Gelibolu’daki Şehitlik’te, kurt dedemlerin iftariyeliklerinin aynısıyla orucumuzu açmıştık. O gün dönüşte, “Kurt dedeme iftara gittim” başlığıyla haber7.com’da bir yazı yazmış ve Çanakkale Savaşı’nda şehit düşen dedelerimizi anmıştık.
Bugün günlerden yine Çanakkale! Dün, Çanakkale Deniz Savaşı’nın yıl dönümüydü. Ve yine Ramazan.
Dedelerimizi rahmetle ve minnetle yine anıyoruz.
Bu köşeyi takip edenler her yıl düzenli olarak, aynı tarihte benzer yazılar yazdığımızı görecektir. Biz yine önceki yazılarımızdan bazı bölümleri de alarak bugünün ruhuna uygun olarak, ceddimizi rahmet, şükran ve tazim ile anmak istiyoruz.
BEN DEDEMİ KOKUSUNDAN TANIRDIM
Çocukluğumun bir kısmı, Anadolu’nun küçücük bir kasabası olan Kurşunlu’da demir yolu kenarındaki bir ahşap evde geçti. Allah’tan bir mani olmaz ise evin her Salı günü onur konuğu dedemdi!
Sabah namazından sonra eşeğini yedeğine alır…
Köyden yola çıkar…
Günün ilk ışıklarıyla kasabaya ulaşır…
Pazarı pazarlar; öğlen olmadan evimize gelirdi.
Ben dedemi kokusundan tanırdım.
Onun geldiğini aşağı kapıdan girdiğimde burnuma ulaşan o kendine has güzel kokusundan bilirdim.
“Dedem gelmiş” diyerek çığlıklar atarak merdivenleri koşar adım çıkardım.
Benim dedem, torunlarına ihtimam gösteren dedelerdendi.
Mutlaka cebinde bana özel bir hediyesi olurdu.
Hatta uzunca bir süre her hafta pazardan çakı bıçağı alıp; pantolonuma bir iple bağlayan da oydu.
Bir hafta önce aldığımız çakı bıçağını öbür haftaya kadar kaybetmiş olsak da…
Yüksünmez, kızmaz bir daha alırdı! Onun bize bıraktığı miraslardan biri de budur. Hala cebimizde küçücük bir çakı ile dolaşırız o günden bugüne…
DEDEMİN HİKAYESİ ANADOLU EVLATLARININ HİKAYESİDİR
Dedem ki seferberlik döneminde 11 yıl eve köye uğramamış bir asker…
Balkan Harbi’nde başlayan mücadelesi, Çanakkale’de devam etmiş… Babasını Çanakkale’de şehit verip…
Soluğu Erzincan’daki kışlasında almış…
Kars’ın, Sarıkamış’ın, Erzurum’un kurtuluşunda bizzat yer almış…
Arpa Çay’ı geçip Revan’ı (Erivan) kuşatmış…
Kazım Karabekir’in hünerli topçularından biri olmuş.
Enson Balıkesir’in ve Edremit’in Yunan’dan kurtuluşunda yer almış…
Nihayet Balıkesir’den tezkereyi alıp köyüne dönmüş, bir İstiklal Gazisi’dir.
Dedem işte o iki katlı ahşap evde sıklıkla Seferberlik Günleri’ni anlatırdı.
Seferberlik dönemini, Çanakkale’yi, İstiklal Harbi’ni anlattığı anılarını parça parça yazmaya devam ediyorum.
Dedem ile babası birlikte Çanakkale Savaşı’na gitmişler. Dedem gazi olarak oradan başka cephelere gönderilmiş.
Kurt dedem Hüseyin (dedemin babası) ise Çanakkale’de şehit düşmüş.
O kurt dedemin yanı başında bundan 13 yıl önce buğday çorbası, arpa ekmeği ve su ile yine bir Ramazan günü iftar etmiştim.
Çanakkale ruhunun ne olduğunu anlamaktı maksadım..
Anlamıştım.
Vatan deyince ne…
Millet deyince ne…
İstiklal deyince ne olduğunu idrak için gitmiştim. Görmüştüm.
Kurt dedem ve binlerce şehit yazın sıcağında hem asrın savaşını vermiş hem de Ramazan orucu tutmuş.
Kumanyalarındaki en mükellef menü ise buğday çorbası, arpa ekmeği ve su imiş.
“KATIR PİSLİĞİNDEKİ ARPAYI KAVUT YAPIP YERDİK”
Babasını Çanakkale’de şehit vermiş dedem Hasan Onbaşı’nın anlattıklarından birini hiç unutmuyorum, hiç unutulsun istemiyorum.
“Topçuydum ben… Erzincan’a toplarımızı katırlarla götürdük.
Kars’ı, Sarıkamış’ı, Erzurum”u kurtardık, Revan’ı muhasaraya aldık.
Top arabalarını katırlar çekiyordu. Ekmek bile bulamıyorduk” diye anlattığı bir anısının bir yeri var ki hatırladıkça burnumuzun direği hala sızlığıyor!
“Katırların arkasını kollardık. Pislemeye başlayınca pisliklerini toplardık. İçindeki arpaları ayırır yerdik..! “
(Dedemin ses kaydı hala Zeliha ablamda saklı duruyor. Nasipse günü gelince tamamını yayınlacağız.)
Yokluğun dibini bulmanın ifadesi, “Katır pisliğindeki arpayı kavut yapıp (ezip kavurmak) yedik” cümlesi..!
Açıkçası fırsat bulup da kabrinin başına gittiğimde, dedemin mezar taşına sarılıp onun kokusunu duymaya çalışırım, her seferinde.
Ve bir de hüzünle o “Katır pisliğindeki arpaları kavut yapıp yerdik” dediği anı düşünürüm.
Katır pisliğindeki arpaları yiyerek hayatta kalan ve yedi düvele karşı savaşan dedelerimiz sayesinde bugün bu topraklarda yaşamaya devam ediyoruz.
Çanakkale ruhu dendiğinde, hem bir direniş bilinci aklımıza gelir…
Hem, memleketin her bir köyünden, her bir şehrinden, her bir bölgesinden seferberlik çağrısına kulak veren vatan evlatları…
Baba oğul Çanakkale”ye koşan kurt dedem ve dedem gibi binlerce ecdadımızın “hesapsız” hali gelir Çanakkale ruhu dediğimizde.
Çanakkale”ye koşan dedelerimize rahmet diliyorum.
Bizim ruhumuz Çanakkale”dir. Harcımız İstiklal Marşı’dır.
Muhatabına Not: 20212’den bu yana her Çanakkale Savaşı yıl dönümünde bu yazının benzerlerini yayınlıyoruz. Hatta bazı bölümleri bire bir aynı.
Devamlılık iyidir. Ve bazen, tekrar da…
Kalın sağlıcakla.
Source: M Yazilari
Konyaspor”un iki yabancı oyuncusu oruçlarını Konyalı aileyle açtı
Süper Lig ekiplerinden Konyaspor”da forma giyen Alassane Ndao ve Hamidou Keyta, iftar için Tekin ailesinin evine konuk oldu.İftar yemeğinde Konya”ya özgü bamya çorbasını içen Ndao ve Keyta, çok beğendiklerini ifade etti.Senegalli futbolcular yemeğin ardından evin küçük çocuğu İsmail Sina Tekin”in formasını imzalayarak hatıra fotoğrafı çektirdi.”Onlarla birlikte iftar yapmak çok iyi oldu”11 yaşındaki İsmail Sina Tekin, çok mutlu olduğunu belirterek, “Konyasporlu futbolcular Ndao ve Keyta evimize iftara geldi. Kendilerini yakından tanıma fırsatımız oldu. Onlara geldikleri için çok teşekkür ederiz. Çok mutlu oldum. Umarım onlar da mutlu olmuştur. Onlarla birlikte iftar yapmak çok iyi oldu” dedi.”Özellikle Ndao ve Keyta oynadığı zaman çok mutlu oluyoruz”Baba Ayhan Tekin ise oruçlarını Konyasporlu futbolcular ile açtıklarını anlatarak, “Şehrimizin göz bebeği Konyaspor”umuzun gurbetteki futbolcularını iftarda ağırlamak bize nasip oldu. Hem Ramazan ayına hem de böyle bir iftarda bizi bir araya getiren Allah”a ne kadar şükürler etsek azdır. Konyaspor”a oynayacağı tüm maçlarda başarılar diliyoruz. Şehrimizin takımı olan Konyaspor”a da tüm vatandaşlarımızın sahip çıkmasını bekliyoruz. Ben, oğullarımın kendilerine kombine alması ile onlara eşlik etmek için maçlara tekrar gitmeye başladım. Önceden az gitsek de şimdi daha sık gitmeye başladık. Oradaki heyecanı çocuklarla paylaşıyor olmak, çocuklarla oraya gidiyor olmak ayrı bir keyif veriyor. Maç günleri, bizim için özel günleri ifade ediyor. Hazırlıklarımızı yapıyoruz, güle oynaya gidip yendiğimizde de güle oynaya geliyoruz. Özellikle Ndao ve Keyta oynadığı zaman çok mutlu oluyoruz” şeklinde konuştu.
Source: Osman Kocaer
“Tay 2: Ebabil Takımı” bu akşam TRT 1″de izleyiciyle buluşacak
TRT”den yapılan açıklamaya göre, ilk filmiyle izleyicilerin beğenisini toplayan serinin ikinci filmi “Tay 2: Ebabil Takımı”, ulak atı olmaya çalışan “Tay”ın hikayesini konu alıyor.
Yönetmenliğini Nurullah Yenihan”ın üstlendiği, senaryosunu Ayşe Sevim ile Ayşe Şahinboy Doğan”ın yazdığı, cesaret, dostluk ve kararlılık gibi değerleri ele alan film, televizyonda ilk kez bu akşam izleyiciyle buluşacak.
Filmin konusu şöyle:
“Tay, annesi Şiraz”ın izinden giderek bir ulak atı olmayı hayal eder. Bu serüven, onu Kudüs”ten Mekke”ye uzanan heyecan verici bir yolculuğa sürükler. Film, Tay”ın hızını test ettiği ve ulak atı olma yeteneklerini geliştirmeye çalıştığı anlarla başlar. Annesi Şiraz ile yaşadıkları zorluklar ve karşılaştıkları kötü adamlar, Tay”ın cesaretini ve kararlılığını pekiştirir. Tay, önemli bir belgeyi ele geçirir ve bu belgeyi Mekke”deki Komutan Ammara”ya ulaştırmak için tehlikeli bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk sırasında Tay, çeşitli zorluklarla karşılaşır ve kendini farklı ve komik durumlar içinde bulur.”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Türkiye-Azerbaycan kardeşliği uzay yolunda
2022 yılında TEKNOFEST Bakü ile başlayan ve 2023″te Bakü”deki 74. Uluslararası Uzay Kongresi”nde (IAC) Türkiye”nin 2026 için ev sahibi olacağının açıklandığı programla pekişen birlikteliklere uzay sektörü de dahil oldu.
Azerbaycan Uzay Ajansı (Azercosmos) ile Gökmen Uzay Havacılık Eğitim Merkezi (GUHEM) arasında imzalanan “Startech” işbirliği kapsamında Azerbaycan”ın 6 üniversitesindeki gençlerden oluşan 26 kişilik heyet Bursa, Ankara ve İstanbul”da savunma ve teknolojinin önde gelen şirketlerini gezdi.
14 Mart”ta başlayan ve bugüne kadar devam eden program kapsamında astronotlar Alper Gezeravcı ve Tuva Cihangir Atasever ile de tanışma imkanı bulan heyet, işbirliği kapsamında GUHEM”de 2 günlük eğitim aldı.
“Gerçekten gururlandık”
Azercosmos Bilim ve Yükseköğretim ile Devlet Ajansı Yükseköğretim Kurumlarıyla İş Bölümü Müdürü Doç. Dr. Elza Samedli, projenin temel amacının Türkiye”nin teknoloji alanında en iyi kurumlarını incelemek olduğunu söyledi.
Burada bilgisayar, yazılım ve yapay zeka çalışmalarını görme imkanı bulduklarını belirten Samedli, Türk kurumlarıyla uzun süreli staj programlarını yapmak için de görüştüklerini bildirdi.
Samedli, bunun gelecekte iki ülke arasında işbirliklerini kurmak için bir “temel atma programı” olduğuna işaret ederek, iki ülkenin her zaman kardeş olduğu sözünü yerinde deneyimlediklerini dile getirdi.
Karabağ Savaşı”nda bu kardeşliği yakından hissettiklerini vurgulayan Samedli, şöyle devam etti:
“Ekipte babası şehit olan 3 evladımız var. Onlar Türkiye”deki savunma sanayisi ürünlerini gördükçe çok duygulandı. Biz de gerçekten tek bir millet olduğumuzu hissettik. Babası şehit olan evlatlarımızdan biri bana ASELSAN ve HAVELSAN”daki sunumlardan sonra “Başlangıçtan beri böyle muhteşem bir teknolojiye sahip olsaydık, çok daha az şehit verirdik.” dedi. Hiç kimse savaş olsun istemez, hepimiz barıştan yanayız ama bir ülkenin gücü kesinlikle savunma sanayisinden geçiyor. Gerçekten gururlandık. Sunumlardan sonra öğrencilerimiz yüksek sesle alkışladı. Sunumu yapan kişi dahi şaşırdı, “Başarılarımızı bu kadar yüksek takdir eden kimseyi görmedik.” dediler. Öğrencilerimiz alkışları gurur hislerinden kaynaklanıyor. Biz hiçbir zaman Türkiye ile Azerbaycan”ı ayırmadık. Türkiye ne kadar güçlü olursa Türk dünyası o kadar güçlü olur. Türkiye”nin başarılarını gördükçe çok mutlu oluyoruz.”
Samedli, kendisinin 30 yıl önce Azerbaycan”dan Türkiye”ye eğitim için gelen ilk öğrenci grubunda olduğunu anımsatarak, şimdi öğrencilerini buraya getirmenin gururunu yaşadığını ve Türkiye ile işbirliği ne kadar sıkı olursa her iki ülkenin de o kadar faydalanacağını sözlerine ekledi.
“Azerbaycan ve Türkiye”nin kardeşlik işbirliği önemli”
Azercosmos Kosmik Akademi Müdürü İmran Muhtarov da iki ülke arasındaki kardeşlik ilişkilerinin çeşitlenerek güçlendiğini ifade etti.
Program kapsamında Türkiye”nin savunma, uzay ve teknoloji alanında önde gelen şirketlerini ziyaret ettiklerini belirten Muhtarov, “Azerbaycan ve Türkiye arasındaki kardeşlik işbirliği çok önemli. Öğrenciler, üniversiteler, şirketler birbirini tanıma imkanı buluyor. Milli kozmik ekosistemin kurulması için bilgi ve tecrübe ediniyorlar.” değerlendirmesinde bulundu.
Karabağ Savaşı”nda şehit düşen Tümgeneral Babek Samidli”nin oğlu Metlep Samidli de birkaç gündür Türkiye”de savunma ve uzay alanında tecrübe edindiklerini anlattı. Türkiye”de savunma sanayisinin gelişmiş olduğuna dikkati çeken Samedli, Karabağ Savaşı”nda BAYRAKTAR İHA”ları gördüklerinde de anladıklarını söyledi.
“İnşallah diğer ülkeler de bu projeye dahil olacak”
GUHEM Genel Müdürü Halit Mirahmetoğlu da imzaladıkları protokol çerçevesinde öğrencilerin GUHEM”de havacılık ve uzayın temelleri konulu eğitim aldığını aktardı.
Özellikle Azerbaycan”ın Türkiye”ye bu eğitimler için sık sık geleceğini bildiren Mirahmetoğlu, şunları kaydetti:
“Biz geçen yıl Türk Devletleri Teşkilatı ile başladığımız programlarla birlikte Azerbaycan”ın yanı sıra Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan gibi kardeş ülkelerden gelen pek çok öğrenciyi ağırladık. İnşallah diğer ülkeler de bu projeye dahil olacak ve çok daha fazla kişiyi Türkiye”nin Milli Teknoloji Hamlesi”nde edindiğini tecrübeleri aktarmak için buraya getirme fırsatı bulacağız.”
Source: Eda Koyuncu
Bağcılar”dan Bişkek”e kültürel köprü
Türk dünyasının ortak kültürel bağlarını sanatla güçlendirmek amacıyla düzenlenen “Bağcılar’dan Bişkek’e Ana Dilim Vatanım” sergisi, 17-28 Mart tarihleri arasında sanatseverlerle buluşacak.
Bağcılar”dan Bişkek”e Ana Dilim Vatanım Türk Dünyası Ortak Alfabesi ve Kültürel Bağları Güçlendiren Bir Sanat Buluşması T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı himayesinde, Rami Kütüphanesi ev sahipliğinde düzenlenecek olan “Bağcılar”dan Bişkek”e Ana Dilim Vatanım” sergisi, Türk Dünyası Ortak Alfabesi projesi çerçevesinde hayata geçirildi.
SERGİ 28 MART”A KADAR DEVAM EDECEK
Ziyaretçilerini ağırlamaya başlayan “Bağcılar”dan Bişkek”e Ana Dilim Vatanım” sergisi 17-28 Mart tarihleri arasında sanatseverleri ağırlamaya devam edecek.
Bu özel etkinlik, Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu, Türk Akademisi ve Türk Dil Kurumu tarafından Azerbaycan”ın başkenti Bakü”de gerçekleştirilen “Ortak Türk Alfabesi” çalışmalarından ilham alarak tasarlandı.
KIRGIZ VE TÜRK SANATI BİR ARADA
Bağcılar Hikmet Barutçugil Güzel Sanatlar Lisesi ve Kırgız Türk Anadolu Kız Meslek Lisesi arasında gerçekleştirilen kardeş okul protokolü kapsamında, Türk ve Kırgız kültürel miraslarını sanat aracılığıyla buluşturmayı amaçlıyor.
Sergide, Türk ve Kırgız kültürel ögeleriyle bezenmiş tipografik eserler, ebru sanatıyla yaratılmış motifler ve geleneksel unsurlar yer alacak. Türk halklarının ortak kültürel kimliğini ve alfabenin tarihî önemini sanat yoluyla vurgulayan bu sergi, katılımcılara benzersiz bir görsel ve işitsel deneyim sunacak.
HARFLERİN İZİNDE SANAT
Kürasyonunu Gülşah Şahin ve Yasemin Kayhan”ın üstlendiği sergi, her harfi bir sanat eserine dönüştüren yenilikçi bir yaklaşım sunuyor.
“A” harfi için “At” figürü gibi, Türk ve Kırgız kültürlerinde ortak anlam taşıyan kavramlar, geleneksel sanatlardan esinlenerek yansıtılacak.
Source:
Unutulmaya yüz tutan ‘Bünyan halısı’ ceza infaz kurumlarındaki kurslarla yaşatılıyor
Bünyan ilçesine özgü tarihi Bünyan halısının, makineleşmeyle birlikte artık pek tercih edilmediği belirtiliyor. Bünyan halısının unutulmaya başlamasının ardından, ilçe sınırlarındaki cezaevi kampüsünde, Kayseri Kadın ile Çocuk ve Gençlik kapalı ceza infaz kurumları, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü ve Şehit Onur Karasungur Halk Eğitimi Merkezi iş birliğiyle, “Bünyan Halı Dokuma” kursları açıldı. 2021 yılından itibaren hizmet verilen kursta, tutuklu ve hükümlülerin halı dokumayı öğrenip, meslek edinme imkanı kazanarak, topluma yeniden kazandırılması amaçlanıyor.‘SABIRLA DOKUMALARINI YAPIYORLAR’Kayseri Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Kurs öğreticilerinden Nazime Özcan, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü olarak misyonu insan haklarına saygılı olarak cezanın infaz edilmesi, suçlunun yeniden topluma kazandırılmasını ve sosyalleşmesini teşvik etmektir. Bu amaçla Kayseri Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda hükümlü ve tutukluların ıslahı için çeşitli kurslar açılmaktadır. Bunlardan bir tanesi de unutulmaya yüz tutmuş el sanatlarından biri olan “Bünyan Halı Dokuma” kursudur. Kursumuz ilk olarak 2021 yılında açıldı. Bugüne kadar 204 kursiyer bu kursu başarıyla tamamlamıştır. Bünyan halıcılığının kökeni Orta Asya’ya dayanmaktadır. Bünyan halısının düğüm şekli ‘gördes’ yani Türk düğümüdür. Çözgü ipi, pamuk ipliktir. Desenleri vardır. Bunlar; ince çiçekli, üzümlü, sandıklı, dönmeli, buğdaylı olarak kullanırız. Atölyemdeki öğrenciler hepsini ilmek ilmek, sabırla dokumalarını yapmaktadırlar. Burada sabrın ne kadar önemli olduğunu öğrenmektedirler. Bünyan halısı aslında yok olmakta olan bir halıdır. Biz burada yok olmakta olan Bünyan halısını ceza infaz kurumlarında tekrar canlandırmaya çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.‘KÜLTÜRÜ YAŞATIYORLAR’Kayseri Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda öğretmen olarak görev yapan Sefa Kavasoğlu ise “Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü olarak misyonumuz; anayasaya, uluslararası kanunlara ve mevzuata bağlı olarak kurumuzda kalmakta olan suça sürüklenen çocuklara yönelik iyileştirme çalışmaları yaparak topluma yeniden kazandırmak. Boş vakitlerini iyi değerlendirip, burada meslek edinmelerini sağlamak amacıyla Kayseri Gençlik Spor İl Müdürlüğü ile ortak yapılan proje ile 2021 yılından itibaren Bünyan Halı Dokuma kursumuz devam etmektedir. Kurumumuzda kalmakta olan suça sürüklenen çocuklarımız, Bünyan Halı Dokuma kursuna katılarak unutulmaya yüz tutmuş olan Bünyan halısını dokuyarak kültürümüzü yaşatıyorlar” dedi. (DHA)
Source: Gazetevatan.com
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Zorlu”dan Nevruz Programı”na ilişkin açıklama
Zorlu, AA muhabirine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın himayelerinde 21 Mart Cuma günü Haliç Kongre Merkezi”nde düzenlenecek Nevruz Programı”na ilişkin açıklamalarda bulundu.
21 Mart”ın insanlığın bayramı olduğunu ifade eden Zorlu, nevruzun Türk dünyası için de çok farklı bir anlam taşıdığını belirtti.
Zorlu, birçok çalışmaya bakıldığında nevruz kutlamalarının Milattan Önce 4. yüzyıldan itibaren Göktürkler, Selçuklular, Osmanlı dönemi ile Türkiye Cumhuriyeti”nin kurulduğu ilk yıllarda Türkiye”de gerçekleştirildiğini gördüklerini söyledi.
Nevruz gününü kullanarak zaman zaman yansıyan birtakım negatif fotoğraf ve görüntülerin, bu büyük oluşumu, tarihi birikimi ortadan kaldıramayacağını ifade eden Zorlu, bu bilinçle nevruzun Türk dünyasındaki önemini kavrayarak AK Parti Türk Devletleri ile İlişkiler Başkanlığınca böyle bir faaliyeti gerçekleştireceklerini dile getirdi.
Nevruzun, yani yeni günün, Türkiye”nin, Türk dünyasının, gönül coğrafyasının ortak bayramı olduğunu vurgulayan Zorlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Nevruzun bu anlam ve önemine binaen 21 Mart Cuma günü saat 15.00″te Sayın Cumhurbaşkanı”mızın himayesinde ilk nevruz programını gerçekleştireceğiz. Türk dünyasına mal olmuş böylesine önemli bir günü, yine Türk dünyasının en önemli merkezi sayacağımız Türkiye Cumhuriyeti”nin sahiplenmesi, ortaklığımızın geleceği ve sosyokültürel ilişkilerimiz açısından büyük önem taşıyor.”
“Birlik ve beraberliğimizi taçlandıracak çok önemli bir faaliyet”
Zorlu, nevruzun diğer bazı Türk devletlerinde de resmi tatil ve bayram olarak kutlanan bir gün olduğunu anımsattı.
Bu günün farklı coğrafyalarda, farklı şekillerde kutlanmasının bir ayrılık anlamına gelmeyeceğine dikkati çeken Zorlu, şunları söyledi:
“Nevruz, barış ve kardeşliğin altının çizildiği bir gün olarak çok büyük bir önem taşıyor. Ülkemizde Cumhurbaşkanı”mızın ilk kez ortaya koyduğu üzere iç cephe vurgusu söz konusu. Nevruz, ayrıştırıcı, bölücü değil, kuşatıcı ve kapsayıcı bir gündür. Bu bilinçle, nevruzu bu anlam ve önemine ilişkin değerlendirmek gerekir. Kimi marjinal grupların bunu farklı formlarda gündeme getirerek bu ortaklaşma zeminini zehirlemesi, uzun zamandır milletimizin de kaygıyla takip ettiği bir durum. Bu kabul edilebilir değil. Cumhurbaşkanı”mızın himayesinde gerçekleşecek bu önemli faaliyet aslında Türk milletinin hem Türk dünyası ile kavuşması hem de içerideki birlik ve beraberliğimizi her anlamda taçlandıracak çok önemli bir faaliyet. Bu faaliyetimizi, bundan sonraki yıllarda da daha fazla çeşitliğimizi yansıtan, zenginliğimizi ortaya koyan, birliğimizin, huzurumuzun kardeşliğimizin altını çizen önemli bir kültürel etkinlik sahası olarak değerlendireceğiz.”
Nevruz ateşini Cumhurbaşkanı Erdoğan yakacak
Programa ilişkin de bilgi veren Zorlu, cuma günü düzenlenecek programda Orta Doğu”dan Balkanlar”a, Orta Asya”dan Kafkaslar”a kadar pek çok kültürün temsil edileceğini dile getirdi.
Türkiye”deki diaspora temsilcilerinin, sivil toplum kuruluşlarının, pek çok derneğin, vatandaşın programa katılacağını ifade eden Zorlu, şunları kaydetti:
“İnşallah o günü, anlam ve önemine ilişkin güzel sürprizlerle milletimizle buluşturacağız. Dışarıda geleneksel çadırlarımızın olduğu bölümde ateş yakacağız. Cumhurbaşkanı”mız ilk ateşi yakacak. Burada bazı nevruz ritüellerimiz de söz konusu olacak. Salon programımızda ise çeşitli konserler, gösteriler olacak. Cumhurbaşkanı”mızın hitapları ile programı tamamlayacağız. Ramazan ayı içinde olduğumuz için o hassasiyete de özen gösteren bir program hazırlamaya çalıştık. Bu ilk olacak. Önümüzdeki yıllardan itibaren hedefimiz, bütün Türk dünyası ve gönül coğrafyamızla birlikte barış, kardeşlik ve ortaklaşmanın merkezde olacağı nevruz kutlamalarına şahitlik etmek.”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Mahallenin “Ayşe ablası” 18 yıldır davuluyla sokaklarda
Ramazan ayında binlerce davulcu, girdikleri sınavı kazanarak ya da belediye ve muhtarlıkların doğrudan verdiği izinle sahurda sokaklara çıkarak yüzlerce yıllık geleneği devam ettiriyor.
Maniler söyleyip davul çalarak ramazana ayrı renk katan davulcuların, ay içinde belirli aralıklarla topladıkları paralar tek gelirleri oluyor.
Sahur vakti yollara düşen 3 çocuk annesi Ayşe Alkan da ramazan süresince her gece Kuzköy sokaklarında dolaşarak köylüleri sahura kaldırıyor.
Alkan, AA muhabirine, çocukluk yıllarında babasının ramazan davulcularına bahşiş vermesinden etkilenerek bu işe başladığını söyledi.
Çocukken ramazan ayı geldiğinde oruç tutmaya çok hevesli olduğunu anlatan Alkan, “Biz 7 kardeştik, ailem çobanlık yapardı. Çocukluğumuzda oruç tutmayı çok severdik. Sahurda davulcular gelince annem, babam oruç tutmak için kalkardı ve biz de kalkar oruç tutardık. Davulcu gelince babam bahşiş atardı, ben de “Keşke erkek olsaydım, ben de davulcu olsaydım.” derdim.” ifadelerini kullandı.
“Kadınlar istediği her şeyi başarabilir”
Ramazanda davul çalmaya ilk olarak 2005″te eşinin başladığını belirten Alkan, 2 yıl sonra eşi çalışmak için şehir dışına gidince, çocukluk hayalini gerçekleştirme fırsatını yakaladığını kaydetti.
Alkan, kadınların istediği her şeyi başarabileceğini dile getirerek, “Eşim Antalya”ya çalışmaya gitti. “Davulu kim çalacak?” diye düşündük. Oğluma, “Bunu beraber çalalım.” dedim. Oğlum bir mahallede, ben diğer mahallede çalıyordum. Kızım da küçüktü ilk başladığımda, onu da yanıma alıyordum. O zamanlar durumumuz kötüydü, bahşiş veren çok oldu. Köy halkı beni hiçbir zaman boş çevirmedi.” diye konuştu.
Eskiden köylerinin nüfusunun daha kalabalık olduğuna değinen Alkan, işini severek yaptığını, en büyük hayalinin ise umreye gitmek olduğunu sözlerine ekledi.
Ramazan Alkan ise davul çalmasını desteklediği eşine çok güvendiğini söyledi.
Köy muhtarı Arif Altaş da Ayşe Alkan”ın ramazan davulculuğunu 2007 yılından beri yaptığını, köy halkının bu durumdan memnun olduğunu kaydetti.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Prof. Dr. Ekrem Demirli, ibadet ve özgürlük arasındaki ilişkiyi anlattı
Muhyiddin İbnü”l-Arabi”nin “Fususü”l-hikem” adlı kitabını şerh ve “Fütuḥatü”l-Mekkiyye” eserini tercüme eden Demirli, AA muhabirine, ibadet ile özgürlük arasındaki ilişkiyi ve güncel çalışmalarını anlattı.
Demirli, esas çalışma alanlarının din, ibadet ve ahlak konuları olduğunu, “İbadet Özgürlüktür” adlı son kitabında da ibadet başlığının öne çıktığını söyledi.
İbadet ile ahlak ve iman kavramlarının da konunun içerisinde yer aldığını dile getiren Demirli, “Uzun zamandır bu alanda yazılar yazıyordum. İbadet Özgürlüktür kitabı, bu yazıların ana iddiasını, ana temasını teşkil ediyor. Yani ibadet acaba insana ne verir veya ibadetle insan nereye taşınır, nereye götürülür? Böyle bir sorudan hareket ediyor. İbadet aslında insan zihninin yetkinleşmesi, insan aklının kemale ermesiyle ilgili emirler bütünüdür ya da birtakım kurallar manzumesidir diye bakıyorum.” şeklinde konuştu.
Kitaptaki ibadet metafiziğinin, yaklaşık 10 yıl süren çalışmalarının neticesi olarak ortaya çıktığını belirten Demirli, “Televizyon ve radyo konuşmaları, yazılı makaleler, yazıdan başka kitaplar, hep bu kitabın ana fikrini oluşturan ürünlerdi.” dedi.
“Modern dünyada bu konular pek bilinmiyor”
Prof. Dr. Demirli, ibadetin insanı taşıdığı yer ve insanlara katkısını sorgulayarak yola çıktıklarını vurgulayarak, “Uzun bir zaman içerisinde Müslüman aydınların, bilim adamlarının tartıştığı, ele aldığı bir konuyu modern dünyaya taşımaya çalıştık. Modern dünyada bu konular pek bilinmiyor veya modern dünyada bu konular üzerine çok fazla çalışma yapılmış değil. Bu bakımdan kitabın Türkçede bir yeniliği, önceliği var. Özellikle ibadet ve özgürlük ilişkisi hakkındaki iddiası bakımından yeni bir başlık bu yani yeni bir konu.” değerlendirmesini yaptı.
İbadetin önemine işaret eden Demirli, şunları kaydetti:
“İbadet, bütün dinlerde olan çok önemli bir konudur. İbadetin bir amacı olmalıdır. İbadetin amacı böyle genel geçer cümlelerle geçiştirilemez, yok edilemez. İbadetin amacı aslında insanın daha büyük, daha iyi ve daha evrensel bir insan olmasıdır. Bu bakımdan aslında ibadet bir tür bağımlılıklarımızla mücadele etme amacı taşır. İbadet, tarihimizle, çevremizle ilişkimizi yeniden inşa etmeyi amaçlar. İbadet aslında zihnimizi yeniden inşa ederek, kurarak, dünyayla başka bir ilişki sağlamamızı temin eder. Bu bakımdan aslında ibadet, ortaya çıkan davranışlarıyla, pratikleriyle insanı özgürleştiren bir eylemdir diye düşünüyorum. Kitabın ana fikri budur ve bu ana fikir aslında İslam metafizikçilerinin temel iddiası olarak da görülebilir.”
“Sadreddin Konevi, bu toprakların yetiştirdiği en büyük metafizikçidir”
Yaptığı çalışmalara da değinen Demirli, şöyle devam etti:
“Sadreddin Konevi”nin daha önce 2000″li yıllarda yayımladığım çevirilerini, yaptığım doktora tezini yeniden gözden geçirerek, yeniden okuyarak, kitapları dipnotlandırarak, açıklayarak tekrar yayımlamaya başladık. Fikriyat Yayınları”ndan ilk dört kitap çıktı. On kitaba ulaşacak takriben.
Böylece Sadreddin Konevi”yi tekrar yad etmiş oluyoruz. Vefatının 750. yıl dönümünde ona olan hürmetimizi, saygımızı tekrar ifade etmiş oluyoruz. Sadreddin Konevi, bu toprakların yetiştirdiği en büyük metafizikçidir. Ondan daha sonra Sadreddin Konevi”yi gölgede bırakabilecek ya da onu unutturabilecek ikinci bir isim gelmemiştir.”
Konevi”nin hayatı ve eserleriyle çok önemli bir isim olduğuna dikkati çeken Demirli, “Şimdi bu toprakların ona bir borcu var. Onun bu topraklara çok büyük bir hizmeti, katkısı var. Oradaki düşünceye çok büyük bir katkısı var. Dolayısıyla biz de bunu yad etmek için kitaplarını tekrar yayımlamaya gayret ettik, çalıştık.” şeklinde konuştu.
“Zihnimizi düşünmeye açmak için aslında oruç tutulur”
Ramazanı Hazreti Peygamberle birlikte İslam”ın başlama takvimi olarak gördüğünü aktaran Demirli, “Bunun nedeni aslında dinin Kur”an”ı Kerim”le başlamış olmasıdır ve Kur”an-ı Kerim”in ilk önce Hazreti Peygambere ramazanda geliyor olmasıdır. Kur”an-ı Kerim böyle söylüyor yani. Bu ayda Kur”an-ı Kerim indirildi deniyor. Yani Kur”an-ı Kerim inmeye, nazil olmaya başladı.” dedi.
Demirli, ramazanı bir başlangıç olarak değerlendirdiğini ifade ederek, şu bilgileri verdi:
“Bir başlama ayı olduğu için bütün başlangıçlarda olduğu gibi aslında biz tekrar başa dönmek, hatırlamak yani dinle ilişkimizi tekrar kurmak, Allah ile ahlak ile ilişkimizi tekrar düşünmek isteriz. Zaten aslında ramazanın yani oruç ibadetinin açlık üzere kurulu olması, daha doğrusu açlık olmasının nedeni bu. Aslında modern dünyada anlamı biraz kaybolmuştur ama kadim çağlarda, klasik dünyada ve metafizik geleneklerde açlık, düşünmenin yolu olarak kabul edilir yani bedeni biraz dinlendirerek, zihnimizi açmak… Zihnimizi düşünmeye daha çok açmak için aslında oruç tutulur.”
Modern dünyada orucun tam anlamıyla gerçekleşmediğini vurgulayan Demirli, “Çünkü modern dünyada öteki etkinliklerimizden pek taviz vermiyoruz. Yani koşuşturuyor, çalışıyor, yoruluyoruz. Bu bakımdan belki tam istenen hasıl olmuyor ama orucun ana fikri yine ortadan kalkmış olmuyor. Oruç bir tefekkür, düşünme ibadetidir.” ifadelerine yer verdi.
Oruç ibadetinin bütün dünyanın yeme içme üzerine kurulu olduğu bir anlayışa meydan okuma olduğunun altını çizen Demirli, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bize mesela deyimler, din sürekli bunu anlatır. “Hayat bir mücadele hayatıdır, ekmek hayatıdır, ekmek aslanın ağzındadır.” diye anlatılır ve biz değerleri kaybederiz. Ekmeğe ulaşmak için değerleri, insanlığın kıymetini kaybederiz. Başka insanları çiğner, aşar, geçeriz vesaire, öyle bir şey ortaya çıkar. Oruç bize aslında buğdayın her şey demek olmadığını anlatan bir ibadettir. Yemenin içmenin ya da öteki arzuların her şey demek olmadığını, insanın bütün bunları aşabilen bir yönü olduğunu anlatır. Bu bakımdan aslında oruç insanı en çok yücelten, insana şerefini iade eden ve insanın yeme içme mücadelesi içerisinde ortaya çıkan hırsları törpüleyen bir ibadettir. Oruç gerçekten özgürleştirme ibadetidir, insana şerefini iade eden, insanı yücelten bir ibadettir.”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Antalya”da öğrenciler sinema salonunda “Ufkun Ötesinde” belgeselini izledi
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, TÜBİTAK ve Türkiye Uzay Ajansı tarafından koordine edilen ilk insanlı uzay görevinin anlatıldığı belgesel, Antalya”da bir alışveriş merkezindeki sinema salonunda gösterildi.
Muratpaşa ilçesindeki Namık Kemal Ortaokulu”ndan öğrenciler de öğretmenlerinin gözetiminde sinema salonuna gelerek, belgeseli merakla izledi.
“Ufkun Ötesinde” belgeselini izleyen 6. sınıf öğrencisi Bulut Saylağ, AA muhabirine, uzayla ilgilenenlerin belgeseli çok seveceğini söyledi.
Belgeseli herkesin izlemesi gerektiğini belirten Saylağ, “Türkiye”nin uzay alanında gelişmesi gerekiyor. Çünkü diğer ülkeler uzay alanında güzel çalışmalar yapıyor.” dedi.
Öğrencilerden Zeynep Beren Avcı da belgeseli çok beğendiğini, ilk Türk astronot Alper Gezeravcı”nın nelerle mücadele ettiğini, nasıl hazırlandığını ve sonrasında neler yaptığını izleme imkanı bulduğunu dile getirdi.
Gezeravcı”nın uzay yolculuğundan sonra bilime merak sardığını ifade eden Avcı, “Belgeselde İngilizce de konuşuyordu, dil öğrenmeye de merak sardım. Uzaya gitmek isterim, bu alanda ülkemin gelişmesine katkı sunmayı çok isterim.” diye konuştu.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source: