‘Umutsuz çağın sesi’
Romanya’da Constantin Chiriac tarafından 1993’te Ulusal Öğrenci Tiyatrosu Festivali olarak başlatılan ve 1997’de Uluslararası Tiyatro Festivali’ne dönüşen Sibiu, dünyada Avignon ve Edinburgh’dan sonra en büyük üçüncü tiyatro organizasyonu olarak biliniyor. Eugenio Barba, Peter Stein, Peter Brook, Thomas Ostermeier, Robert Wilson gibi dünyaca tanınmış yönetmenleri de ağırlayan festivalde her yıl yaklaşık 70 ülkeden 550 gösteri yer alıyor. Sibiu yaklaşık 140 bin nüfuslu, Alman mimarisinin öne çıktığı, tam bir Avrupa kenti. Kentin mimari dokusu içinde eski yapılar restore edilerek korunmuş. Güzel meydanları, dar sokaklardaki kafe-restoranları, kaldırımlardaki masalara taşan tiyatro sohbetleri, meydan ve sokak gösterileri ve festival ruhunun tüm kenti kaplamasıyla Avignon’u andırıyor. Bu yıl 20-29 Haziran tarihleri arasında 32’ncisi düzenlenen festivalde, Ankara-İstanbul Devlet Tiyatrolarının ortak yapımı “Medea-Material” de 21-22 Haziran tarihlerinde oynandı. Heiner Müller’in yazdığı, Hilal Ceylan’ın Türkçeye çevirdiği, Ayşe Emel Mesci’nin rejisini ve koreografisini yaptığı oyun, St. Petersburg Festivali’nden sonra, Sibiu’da da büyük beğeniyle karşılandı. “BİR ÜST-YAPIM” Romanya’ya gitmeden kısa bir süre önce bu oyundaki rolüyle 50. İsmet Küntay Ödülleri jürisi tarafından “yılın en iyi kadın oyuncusu” seçilen Sükûn Işıtan’ın performansının yanı sıra, genç oyuncu-dansçılardan oluşan koronun kattığı ansambl enerjisi de oyunu izleyen yönetmenler ve eleştirmenler tarafından vurgulandı. Tam da ABD’nin İran’ı bombaladığı gün oynanan “MedeaMaterial”, Heiner Müller’in tiyatronun ve genelde sanatın trajik çağımızdaki rolü hakkında bir kehaneti çağrıştıran sözlerini de tekrar anımsattı: “Oyun insanlığın yöneldiği felaketlere işaret ediyor. Tiyatro bunların engellenmesine ancak onları sahneye taşıyarak katkı sağlayabilir.” O gün oyunu izleyen festival yöneticisi Constantin Chiriac da değerlendirmesinde aynı şeye dikkat çekti: “Bugün seyrettiğim oyun, gerek oyunculuk gerekse reji anlayışıyla çağdaş tiyatronun bir üst-yapımıydı. Tarihe ışık tutmasının yanı sıra bugünle, yaşanan savaşla da çakışması çarpıcıydı.” “YENİDEN YAZILAN MİT” St. Petersburg basınında “Türk tiyatrosunun zaferi” diye karşılanan Medea-Material’in Sibiu’daki temsillerinin ardından Romanya basınında çıkan eleştirilerde de savaş ve kirlenme temaları ön plandaydı. Sebastian Marcovici, “Medea: Kirlenmiş Bir Dünyada Yeniden Yazılan Mit” başlıklı yazısında, “Bu oyunda, Medea kirliliğin ve savaşın ta kendisinin sembolü haline geliyor” dedikten sonra şöyle devam ediyor: “Bu rejide, çocuk katli artık sadece kişisel intikamın aşırı bir eylemi değil, kendi geleceğini yiyip bitiren çağdaş insanlığa yönelik şiddetli bir eleştiri olan kolektif bir kendini imha eyleminin eşdeğeri haline gelir. Böylece Mesci mitin politik bir yeniden yazımını gerçekleştirir, bu yeniden yazımda Medea (Sükûn Işıtan), sevginin, anneliğin, sürgünün ve intikamın iktidar, teknoloji ve ideolojinin yıkıcı mekanizmalarının filtresinden süzüldüğü hasta bir dünyanın semptomu haline gelir. (…) Murat Gülmez’in imzasını taşıyan sahne tasarımı, görsel olarak derin sembolik bir evren inşa eder, bu evrene enkaz imgesi hâkimdir. Dekor tanıdık bir mekânı veya belirli bir coğrafyaya/çağa bağlı bir yeri yansıtmaz; daha ziyade bizi insan ile insanlık dışı, canlı ile ölü, doğal ile yapay arasındaki sınırların silikleştiği sürekli bir çözülme bölgesine sokar. Sahne tasarımı, Can Akyürek ve Yakup Çartık tarafından gerçekleştirilen video projeksiyonlar ve ışık tasarımıyla güçlendirilir ve dönüştürülür. Bu görsel unsurların salt betimleyici bir rolü yoktur, paralel bir anlatı katmanı olarak işlev görürler.” “ADALETİN OLMADIĞI DÜNYA” Christa Anghel ise eleştirisinde, “Oyun sadece bireysel bir trajedi değil, aynı zamanda insanlığa dair bir uyarıdır ve finalde bombanın ‘düşmesini’ simgeleyen dramatik bir projeksiyonla, bu yıkımın sadece bireyi değil, tüm insanlığı tehdit ettiğini hatırlatır. Yıkımın etkisi büyür, çoğalır, kolektif düzeye ulaşır. Medea’nın intikamı kolektif bir çöküşe, tüm uygarlığın yıkımına dönüşür. Ayşe Emel Mesci’nin rejisi, antik metni çağdaş bir anlatıya dönüştürüyor. Medea artık sadece mitolojik bir figür değil, yanmış, yıkılmış bir dünyada hak ve adaletin olmadığı, umutsuz bir çağın sesi oluyor. O artık kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bir kadındır, adaletin olmadığı bir dünyada, intikam kolektif bir yok oluşun habercisidir.”
Source: Ayşe Emel Mesci
Profesör: Sivrisineklerle konuştum yanıma gelmediler
İlahiyatçı Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır, katıldığı bir televizyon programında sivrisineklerle konuştuğunu iddia etti. Prof. Dr. Bayındır’ın konuşmasında, “İki katlı bir otelde çok hoşuma gitti… Odanın camını bir açtım içerisi sivrisinek doldu ağzına kadar. Çok da yorulmuştum otele söylemeden… Sivrisineklere dedim ki: Yanıma gelirseniz otel idaresine söylerim, sizi öldürürler. Sabaha kadar bir tane sivrisinek yanıma gelmedi” ifadeleri yer aldı.
Source: Haber Merkezi
Feyyaz Şerifoğlu ile Merve Dinçkol evlendi
Uzun süredir aşk yaşayan Feyyaz Şerifoğlu ile Merve Dinçkol, mutlu birlikteliklerini bu akşam düğünle taçlandırdı. İstanbul’da dünyaevine giren ünlü çifti aileleri ve yakın dostları yalnız bırakmadı. Nikah memuru, Merve Dinçkol’a 2018 yılında kaybettiği babasının adını sorunca duygusal anlar yaşandı. İlk danslarını Kenan Doğulu’nun “Tencere Kapak” şarkısıyla yapan ünlü çiftin mutlu gününden kareler sosyal medyadan paylaşıldı.
Source: Internet Haber
1145 Hüseyin Goncagül
Soykırımcı İsrail’in Gazze’yi yakıp yıktığı bir zamanda bir güzel adam sessiz sedasız aramızdan ayrıldı. Ümmetin derdiyle dertlenen Usta Sanatçı Hüseyin Goncagül’ün kalbi coğrafyamızda yaşanan acılara daha fazla dayanamadı. Terör devletinin İran’a saldırdığı günlerde Hakk’a yürüdü. Geride hoş bir sada bıraktı.
Hüseyin Goncagül’ü Türk kamuoyu daha çok Kanal 7’deki efsane programlarından tanıdı. Değerlerimize sımsıkı bağlı olan bu güzel adamı milletimiz çok sevdi. Yediden yetmiş yediye herkesin gönlüne girmesini bildi. Çocukla çocuk, yaşlıyla yaşlı oldu. Bir derdi, bir davası, bir duruşu vardı.
Yüzü her daim gülen ve yüzleri her daim güldüren özgün bir adamdı. Camiamızın en güzel adamlarından biriydi. Hayat dolu bir insandı. Her zaman ruhu gençti. “Latife latif gerek.” sözüne uygun olarak her zaman latife yapardı. O, çağımızın modern Nasreddin Hocası idi. Nasreddin Hoca gibi adı anıldığında yüzlerde tebessüm oluşurdu.
Bereketli bir ömür yaşadı. Sanat yoluyla insanların gönlüne girip değerlerimizin sahiplenilmesini sağladı. Özellikle çocuklara yaptığı hizmetler saymakla bitirilemez.
Herkesin kendisine verilen kabiliyetten sorumlu tutulacağının bilinciyle birikimini milletine vakfetti.
Son nefesine kadar cihadını sürdürdü. İslam’ın güzelliklerini tiyatro aracılığıyla anlatmak gibi bir idealin peşinden yürüdü. Sahnelerde ve ekranlarda her zaman hayrı söyledi.
Hüseyin Abi’yle programlarda karşılaştığımızda:
“Abi maşallahın var, yaşıtların emekliliğin keyfini sürüp torun severken sen mücadeleye devam ediyorsun.” dediğimde o her zamanki tebessümüyle:
“Bu işlerden emekli olunmaz, rahmetli olunur.” deyip gülümserdi.
ŞEHİRLİ MÜSLÜMAN
Sanata olan ilgisinin, Üsküdar İskelesi’nde çalışan babasının Dümbüllü İsmail’e dair anekdotları paylaşmasıyla başladığını söylerdi. Şehirli bir Müslümandı. Üsküdarlı, dolayısıyla İstanbulluydu.
İstanbul efendilerinin şehre kattıkları güzelliklerin, inceliklerin yakın şahidiydi. Hiçbir zaman asık suratlı olmadı. Selamı hiç kimseden eksik etmedi. Muhammedi bir neşeye sahipti.
SEVİLEN BİR ÖĞRETMEN
Bulunduğu her yere muhabbet taşıdı. Hep bir gayretin içinde oldu. Bir dönem Üsküdar’da öğretmenlik yapar. Ama ondaki tiyatro aşkı hiç eksilmez. Bu dışarıdan da kolayca anlaşılır. Öyle ki okul müdürü: “Hüseyin Bey İngilizce öğretmenliğini rol icabı yapıyor.” der. Öğretmenlik zamanlarında hem meslektaşlarının hem de öğrencilerinin sevgisini, saygısını kazanır. Sevilen hocalardan olur. Dersleri keyifle geçer.
Öğretmenlik yıllarından anlattığı bir hatırası şöyleydi:
Okulun merdivenlerinden inerken, beden eğitimi dersinden çıkan bir grup öğrenci yavaş adımlarla ve yorgun bir şekilde merdivenleri çıkmaktadır. Hüseyin Goncagül gençlere takılmadan edemez:
“Ne o gençler, ruh gibisiniz?” der.
Öğrencilerin cevabı soruya uygun düşer:
“Yeni bedenden çıktık hocam, ondandır.” diye cevap verirler.
TRT’DE TANIDIĞINIZ VAR MI?
Her sohbetinde güldüren ve düşündüren anekdotlar anlatan Goncagül’ün kendisiyle ilgili de çokça anekdot vardır.
Bir dönem TRT’de program yapmak ister ama kanalın yöneticileri hep engel çıkarırlar. İstanbul İmam Hatip’ten sınıf arkadaşı olduğu Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile bir düğünde karşılaşıp muhabbetle birbirlerine sarılırlar.
Cumhurbaşkanımız “Nasılsın Hüseyin?” deyip hâl hatır sorduktan sonra:
“Bir isteğin var mı?” der
Cevap tam Goncagülce olur:
“Efendim, program yapmak istiyorum. Acaba TRT’de bir tanıdığınız var mı?” der.
ŞİİRLİ VE ŞUURLU BİR NESİL
Okullara gittiğimde gençlere mutlaka şiir ezberlemelerini tavsiye ediyorum. Çünkü şiir şuur kazandırır. Şiirsizliğin tehlikelerinden bahsediyorum. Hüseyin Goncagül de özellikle bütün İmam Hatiplilere şiir ezberlemelerini şart koştuğunu söylemişti. Öğrencilik yıllarında ezberledikleri şiirleri hayat boyunca kullandıklarını dile getirmişti. Hatta Cumhurbaşkanımızın da konuşmalarında seslendirdiği şiirleri İmam Hatip yıllarında ezberlediğini belirtmişti. O dönemin hocaları şiir konusunda çok hassastır. Osman Öztürk Hoca her derste tahtaya bir beyit yazdırarak ezberlemelerini ister.
Hüseyin Goncagül’ün İmam Hatip yılları dolu dolu geçer. Cumhurbaşkanı çıkaran bir sınıfın mensubudur. Dönem arkadaşları her alanda başarılı olur. Aralarından sadece bir kişi imam olur.
Cana yakınlığı, cömertliği, yardımseverliğiyle okulda herkesle dost olur. İstanbul İmam Hatip’in gözde öğrencilerindendir. Sürekli kültürel faaliyetlerde bulunur. Hafta sonları tiyatro oynar. Yıllar geçmesine rağmen okul numarası ve aziz hatıraları bütün arkadaşlarının hafızasında kalır.
“1145 Hüseyin Goncagül”ü hiç kimse unutamaz.
Sınıf arkadaşlarından çoğuyla konuştum. Onlarla konuşurken Goncagül’ün gönüllerde nasıl bir iz bıraktığını daha iyi görmüş oldum. Ölümü yakıştıramadıkları dostlarını kaybetmenin hüznü vardı yüzlerinde.
İSMAİL HAKKI OKULU
İmam Hatiplilik kimliğine her zaman sahip çıkan ve bundan gurur duyan Goncagül, öğrencilik yıllarında açılan Devlet Tiyatroları tarafından AKM’de açılan çocuk oyunculuğu sınavına girer. Altı yüz kişi arasından ilk yirmiye girerek başarılı olur. Devlet Tiyatrolarında “Mavikuş” isimli bir oyunda sahne alır. O dönem, beyaz Türklerin arasına bir İmam Hatipli olarak girmesi çok zordur. Aradan aylar geçince Devlet Tiyatrolarının idari müdürü çağırır:
“Evladım, formu eksik doldurmuşsun. Adın, soyadın her şey tamam, lakin okulu kapalı geçmişsin. İHO okulu yazmışsın.”
İmam Hatip Okulu olduğunu öğrenince, kendisine kapıların kapanacağını bilen Goncagül, parlak zekâsıyla:
“Efendim, İHO Okulu’nun açılımı İsmail Hakkı Okulu’dur.” der.
GENÇLERE DOKUNDU
Hüseyin Goncagül, Burak Sezen, Sezgin Maden gibi genç sanatçıların elinden tutarak onları yetiştirdi. Sahne üzerinde de öğretmenlik vasfını sürdürdü.
“Ustada kalırsa bu öksüz yapı, onu sürdürmeyen çırak utansın.” diyerek meydanı boş bırakmamalarını öğütledi. Sahneden kalplere dokunmanın önemine yürekten inanmalarını istedi.
Bir müftü efendi Goncagül’e:
“Bizim aylarca vermeye uğraştığımız bir değeri sen bir programla başarıyorsun.” der.
Goncagül, müftü efendiye sanatın gücünü anlatmak durumunda kalır. Aslında bütün ömrü camiamıza bunu anlatmakla geçti. Kültür nöbetini yeri geldiğinde tek başına sürdürdü. İnsanlara mesaj vermek durumunda olanların, özellikle öğretmen ve imamların tiyatro dersi alması gerektiğine inanırdı.
Tiyatroyu caiz görmeyen bir camiaya tiyatro yapmalısınız demekten hiçbir zaman vazgeçmedi. Yeteri kadar takdir edildi mi sorusuna cevap vermek zor. Daha fazla imkân bulsaydı daha güzel işler yapabilirdi elbette. Hiçbir zaman İsyan etmedi. Tenkit yerine tebliğ ile vakit geçirdi. Müslüman Türk milleti ondan razıydı. Rızasını umduğu Rabbimizin de Goncagül kulundan razı olması en büyük duamız.
EMANET HATIRALAR
Tiyatroda olduğu kadar dost biriktirme hususunda da usta olan Hüseyin Goncagül, dostlarına sayısız hatırayı emanet bıraktı. Bu yaşanmışlıkların bir kitapta toparlanması çok yerinde olur. İnşallah bir kardeşimiz bu görevi yerine getirir. Kendiyle yapılan bir söyleşide:
“Adınız bir yere verildi mi?” sorusuna:
“Bizde yaşarken olmaz öyle şeyler, ölünce verilir artık.” demiş.
Aziz ruhu şad olsun.
Mahmut BIYIKLI / Haber7
Source: Mahmut B
“Bütün enerjim ve sevgimle geldim”
Bursa Kültür Yolu Festivali’nin ilk günü, Ebru Yaşar’ın Fatih Sultan Mehmet Hastane Alanı’nda bir konser verdi. Dinleyicileriyle zaman zaman sohbet de eden Ebru Yaşar, konserinde, yeni şarkıları; Affet ve Sanmadan Git in yanı sıra; Cumartesi , Kafamın İçi , Havadan Sudan , Kalmam gibi sevilen şarkılarını seslendirdi. Yaşar’ın repertuvarındaki eğlenceli türküler ise dinleyenleri coşturdu. Ebru Yaşar sahnede yaptığı konuşmada; Bütün enerjim ve sevgimle geldim. Çok şükür buluştuğumuz için, çok şanslıyım sizlerin de huzurunda olduğum için. Teşekkür ediyorum dedi.
Source: Habertürk
Cesur sahneler sosyal medyada gündem oldu, Hande Erçel Sessizliğini bozdu
Son dönemde Barış Arduç ile rol aldığı Aşkı Hatırla dizisinde cesur sahneleriyle sık sık gündeme gelen Hande Erçel”in, sevgilisi Hakan Sabancı”nın ailesiyle sorun yaşadığı iddia edilmişti. Kulislere yansıyan bilgilere göre, Hakan Sabancı”nın annesi Arzu Sabancı”nın “Bu ilişkiyi bir kez daha gözden geçir” diyerek oğlu Hakan”a net bir tavır gösterdiği öne sürüldü.Aynı akşam yapılan aile yemeğinde ise baba Ömer Sabancı”nın, eşine kıyasla daha temkinli davrandığı, ancak oğlunu medyadaki algı yönetimi konusunda uyardığı iddialar arasındaydı.Hande Erçel ve Barış Arduç”un cesur sahneleri sosyal medyada da çok konuşuldu. Hande Erçel, tüm bu söylentilerin ardından bu hafta katıldığı bir törende ilk kez sessizliğini bozdu. Oyuncu, basın mensuplarının cesur sahnelerle ilgili sorularına şöyle yanıt verdi, “Bence konuşulması gereken şeyler bunlar değil. Biz çok güzel bir iş yaptık. Globalde izleniyor, tüm dünyaya ülkemizi tanıtıyoruz. Bütün dünyada izlenilen bir işi konuşacakken neden bunları konuşuyoruz? Linçlere üzülseydik bu zamana kadar…” dedi.
Source: Haberler
Yılın düğününe katılanlarla alay etti
Charlize Theron, Jeff Bezos ile Lauren Sanchez in geçtiğimiz hafta sonu 3 gün süren İtalya daki düğününe katılan ünlüler hakkında sert sözler sarf etti. Oscar ödüllü oyuncu, Afrika Sosyal Yardım Projesi adlı yardım kuruluşu için düzenlenen etkinliğe ev sahipliği yaptı. Theron, yılın düğüne davet edilmemesiyle ilgili esprili bir göndermede bulundu. Güney Afrikalı oyuncu, düğün yerine Los Angeles ta düzenlenen etkinlikte bulunan ünlüleri övdü. Charlize Theron; Sanıyorum Bezos un düğününe davet edilmeyen bir tek biziz ama sorun değil. Çünkü onlar berbat, biz ise havalıyız dedi. Jeff Bezos ile Lauren Sanchez in Venedik te 46.5 milyon dolar ile 55.6 milyon dolar arasında harcamaya mâl olduğu tahmin edilen üç günlük düğününe birbirinden ünlü isimler akın etmişti. Bu isimler arasında ABD Başkanı Donald Trump’ın kızı Ivanka Trump, Kim Kardashian, Kylie Jenner, Kendall Jenner, Orlando Bloom, Leonardo Di Caprio, Oprah Winfrey, Bill Gates ve Robert Pattinson da vardı.
Source: Habertürk
Unutulmuş bilim mirasının izini süren bir alim: Fuat Sezgin
AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, 24 Ekim 1924″te Bitlis”te dünyaya gelen Sezgin, ilkokulu Doğubayazıt”ta, ortaokul ve liseyi Erzurum”da okuduktan sonra 1943″te İstanbul”a geldi.
Çocukluğundan bu yana mühendis olmayı hayal eden Sezgin”in hayatı, İstanbul Üniversitesi Şarkiyat Araştırmaları Enstitüsünde tanıştığı Alman Doğu bilimci Hellmut Ritter”in semineriyle yön değiştirdi.
Sezgin, aynı enstitüde alanında önemli uzmanlardan olan Ritter”in öğrencisi olarak bilimlerin temelinin İslam bilimlerine dayandığını söyleyen hocasıyla beraber bu alana yoğunlaştı.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinden 1951″de mezun olan Sezgin, Arap dili ve edebiyatı alanında uzmanlaşarak 1954″te “Buhari”nin Kaynakları” adlı teziyle doktorasını tamamladı.
Sezgin, bu teziyle hadis kaynağı olarak İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan Buhari”nin (810-870) yalnızca sözlü rivayete değil, yazılı kaynaklara dayandığı tezini ortaya attı. Söz konusu kaynakların İslam”ın erken dönemine hatta 7. yüzyıla kadar uzandığını ortaya koydu.
Sezgin, bu bulgularıyla özellikle Batı”daki oryantalist çevrelerde geniş yankı uyandırdı.
27 Mayıs”ın ardından Frankfurt”a uzanan yol
Sezgin, 27 Mayıs 1960 darbesi sonrası oluşturulan Milli Birlik Komitesi”nin (MBK) aldığı kararla üniversiteden uzaklaştırılan “147”likler” olarak bilinen akademisyenler arasında yer aldığını öğrendi.
O güne dek gelen yurt dışı tekliflerini ülkesine olan sevgisi ve bağlılığından dolayı reddeden Sezgin, gelişmeler üzerine Frankfurt Üniversitesine gitme kararı aldı.
Sezgin, iki ABD”li ve eski Frankfurt Üniversitesi rektörü olan dostlarına mektup yazarak yurt dışına gitmek istediğini dile getirdi. Üçünden de kendisini memnuniyetle kabul edeceklerine dair cevap alması sonucunda Sezgin, Frankfurt”u tercih etti.
Frankfurt Üniversitesinde misafir doçent olarak göreve başlayan Sezgin, 1966″da Cabir bin Hayyan üzerine yaptığı tezle profesörlük ünvanını aldı.
Sezgin, özellikle bilimsel çalışmalarını “Arap-İslam kültürünün tabii bilimler tarihi” alanına yöneltti.
Aynı yıl İslam uygarlık tarihçisi Ursula Sezgin ile evlenen Sezgin çiftinin kızları Hilal 1970″te dünyaya geldi.
Bilim tarihi müzesi ve Frankfurt yılları
Prof. Dr. Fuat Sezgin, 1982″de J.W. Goethe Üniversitesine bağlı Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsünü, bir yıl sonra da aynı isimle bir müze kurdu.
Sezgin direktörlüğünü yürüttüğü müzede Müslüman bilginlerin geliştirdiği aletleri, bilimsel araç ve gereçlerin numunelerini büyük bir özveriyle yaptırıp burada sergiledi.
“İnsanlık tarihinin başlangıcından bugüne kadar alanında yazılan en kapsamlı eser” olarak nitelendirilen Arap-İslam Bilim Tarihi”nin ilk cildini 1967″de tamamlayan Sezgin, bu eserle bilim tarihine katkı sunan en kapsamlı eserlerden birini yazmış oldu.
Sezgin eserini astronomi, matematik, tıp, kimya, zooloji, coğrafya, felsefe, meteoroloji, botanik, mühendislik ve haritacılık gibi pek çok alanı geniş biçimde ele alarak oluşturdu.
Fuat Sezgin, eserinin 18. cildini yazarken 30 Haziran 2018″de tedavi gördüğü hastanede 94 yaşında vefat etti.
Prof. Dr. Fuat Sezgin”in cenazesi, Fatih Camisi”nde kılınan namazın ardından Gülhane Parkı”nda toprağa verildi.
Müze ve vakıf
Sezgin hayattayken 2008 yılında İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi Gülhane Parkı”nda kuruldu.
Müzenin faaliyetlerini desteklemek amacıyla da Fuat Sezgin İslam Bilim ve Tarihi Araştırmaları Vakfı faaliyetlerine başladı.
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi bünyesinde 2013 yılında ise Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Enstitüsü kuruldu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın himayesinde 2019 yılı, “Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı” ilan edilerek, çeşitli paneller, konferanslar, sergiler, kısa film yarışmaları ile özel dergi sayılarının da olduğu birçok etkinlik ve çalışma yapıldı.
Arapça, Almanca, Latince, İbranice, Süryanice dahil birçok dili çok iyi derecede bilen Sezgin, çok sayıda önemli ödül, nişan ve madalyaya da layık görüldü.
Sezgin, eserleriyle ömrünün son günlerine kadar ilmi faaliyetlere devam etti. Akademik hayatı boyunca bilimin ve teknolojinin ilk defa Doğu toplumlarında ortaya çıktığını, İslam medeniyeti üzerinden dünyaya yayıldığını kanıtlamaya çalıştı.
Eserleri ve yaptığı çalışmalarla tüm dünyaya bilimsel ilerleme sürecinin tek bir milletin değil, bütün bir insanlığın eseri olduğunu ortaya koyan Sezgin, yaşamı boyunca Kahire Arap Dili Akademisi, Şam Arap Dili Akademisi, Fas Rabat Kraliyet Akademisi, Bağdat Arap Dili Akademisi, Türkiye Bilimler Akademisi şeref üyeliği de dahil olmak üzere çok sayıda önemli akademide yer aldı.
Prof. Dr. Fuat Sezgin, hayatı boyunca dünyanın her yerinden kendi imkanlarıyla aldığı 45 bin ciltlik kitap, 10 bin civarında mikrofilm arşivi ile bilimler tarihi sahasında dünyanın tek olma özelliğine sahip özel koleksiyon bir kütüphaneyi kurdu.
Geride çok büyük bir ilmi miras bırakan Sezgin”in en önemli eseri, ilk cildi 1967″de yayımlanan 17 ciltlik Arap-İslam Bilimler Tarihi oldu. Sezgin, bu eseri için yaklaşık 300 bin yazma eseri yerinde inceledi.
Prof. Dr. Sezgin eserinde, Kur”an bilimleri, hadis, fıkıh, kelam, felsefe, tarih, tasavvuf, edebiyat, şiir, tıp, farmakoloji, zooloji, veterinerlik, simya, kimya, botanik, ziraat, astronomi, astroloji, meteoroloji, matematiksel coğrafya ve haritacılık gibi birçok konuyu derinlemesine inceledi.
Sezgin”in “Arap-İslam Bilimleri Tarihi” adlı 17 ciltlik başeseri, Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfınca Almancadan Türkçeye çevrilirken, doğumunun 100″üncü yılı dolayısıyla şubat ayında düzenlenen vefa gecesiyle tanıtıldı.
Sezgin, ayrıca 1984″ten itibaren Arap İslam Bilimleri Tarihi dergisini yayımladı.
Prof. Dr. Sezgin”in coğrafya, Avrupalı seyyahların seyahatnameleri, matematik, astronomi, felsefe, tıp, müzik, nümizmatik, tarih yazıcılığı ile diğer konularda yazılmış orijinal eserlerin tıpkıbasımlarını ve bu konuda araştırma yapmış Batılı bilim insanlarının eserlerini içeren seriler halinde yaklaşık 1300 cilt yayını bulunuyor.
Fuat Sezgin”in, “Buhari”nin Kaynakları”, “İslam”da Bilim ve Teknik”, “İslam Uygarlığında Mimari, Geometri, Fizik, Kimya, Tıp Saatler, Optik, Mineraller, Savaş Tekniği, Antik Objeler”, “İslam Uygarlığında Astronomi Coğrafya ve Denizcilik”, “Bilim Tarihi Sohbetleri”, “Tanınmayan Büyük Çağ İslam Bilim ve Teknoloji Tarihinden”, “Amerika Kıtasının Müslüman Denizciler Tarafından Kolomb Öncesi Keşfi ve Piri Reis”, “İslam Bilim Tarihi Üzerine Konferanslar”, “İslam”da Bilim ve Teknik” ve “İslam Kültür Dünyasının Bilimler Tarihindeki Yeri” kitapları da Türkçe olarak basıldı.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Kim der ki 62 yaşında… Aydan Şener”in bikinili pozu olay oldu
Formda görüntüsüyle yıllara meydan okuyan Aydan Şener her yaz verdiği bikinili pozlarına yenisini ekledi.
1981 Türkiye Güzeli”nin Instagram”da paylaştığı beyaz bikinili fotoğrafına beğeni ve yorum yağdı.
62 yaşındaki Şener için takipçileri “Kim der ki 62 yaşında,” “Yıllara meydan okuyor”, “Kadın yaşlanmıyor”, “İnanılmaz “, “Büyüleyici”, “O varken ben bebektim şimdi o bebek gibi” yorumlarda bulundu.
“İLTİFAT BİLE DEĞİL”
Aydan Şener daha önce yaptığı bir söyleşide kendisine gelen yorumlardan rahatsız olduğunu dile getirmişti:
“Yaşımla başımla hiç derdim yok, genç görünme sevdam da yok. Herkes yaşının güzeli olsun. “20 yaşında gibisiniz” demeleri benim için iltifat bile değil. Yaşsızım ben. Önemli olan içindeki çocuğu yaşatmak. O çocuk varken yaşlanmıyorsunuz. Sayılara takılmayın.”
BİKİNİ TUTKUSUNUN NEDENİNİ AÇIKLAMIŞTI
AydaN Şener daha önce evrdiği bir röportajda “Sanırım 85″ime kadar bikini giyerim, bakalım o kadar yaşayacak mıyım? Bikini çok sağlıklı zaten, mayo vücudu ıslak tutuyor ama basın nedense o fotoğrafları çekmeyi geleneksel hale getirdi” demişti.
Source: Haber Merkezi
Bakan Ersoy duyurdu: Bugünden itibaren dijital ortamdan erişilebilecek
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Prof. Dr. Fuat Sezgin”in ilim ve insanlık mirasına bir “vefa adımı” daha attıklarını belirterek, şunları kaydetti: “Prof. Dr. Fuat Sezgin ve Dr. Ursula Sezgin Bilimler Tarihi Kütüphanesi Yazma Eser Koleksiyonundaki yazma ve Osmanlıca nadir matbu eserlere artık dijital ortamda erişilebilecek. Hocamızın vefat yıl dönümünde insanlığın ortak hafızasına armağan ettiğimiz bu kıymetli koleksiyon, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı”nın resmi sayfası “http://yek.gov.tr” adresinde bugün saat 15.00 itibarıyla erişime açılıyor. Bu dijital mirasın gelecek kuşaklara ışık tutmasını diliyorum.” Fuat Sezgin Hocamızın ilim ve insanlık mirasına bir vefa adımı daha attık. Prof. Dr. Fuat Sezgin ve Dr. Ursula Sezgin Bilimler Tarihî Kütüphanesi Yazma Eser Koleksiyonundaki yazma ve Osmanlıca nadir matbu eserlere artık dijital ortamda erişilebilecek. Hocamızın vefat yıl… https://t.co/ZIxp393RhR — Mehmet Nuri Ersoy (@MehmetNuriErsoy) June 30, 2025
Source:
AK Parti”li Bayram”ın hayatını konu alan “Buğday Tanesi” filmine bir ödül de Londra”dan!
Buğday tarlasında çıkan yangında vücudunun büyük bölümünde yanıklar oluşan ve ellerini kaybeden AK Parti İstanbul Milletvekili Serkan Bayram”ın hayatını konu alan “Buğday Tanesi” filmi, Londra Uluslararası Film Festivali”nde “En İyi Uluslararası Bağımsız Film Ödülü”ne layık görüldü.Doğan Ümit Karaca”nın yönettiği, Ahmet Kutsi Karadoğan, Deniz Arna ve Erkan Bektaş gibi isimlerin rol aldığı “Buğday Tanesi”, Londra Uluslararası Film Festivali”nden ödülle döndü.Bayram, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Dünyanın dört bir yanından 106 ülke ve 823 filmin yarıştığı bu prestijli festivalde, “Buğday Tanesi/A Piece of Grain” filmimiz “En İyi Uluslararası Bağımsız Film Ödülü”ne layık görüldü. Sanatın evrensel gücüne inandık ve hikayemizi beyaz perdeye taşıdık. Bu anlamlı ödül, emeğin, inancın ve azmin bir sembolüdür.” ifadelerini kullandı.Bayram”ın hayat mücadelesini konu alan 2022 yapımı film, birçok festivalden ödülle dönmüştü.
Source: Bahadır Alemdar