Sibel Eraslan yazdı: Ramazan”da sevgi medeniyeti üzerine düşünmek…
Bir gün herkesin dikkat kesildiği bir anda; “”canım kudret elinde olan Allah”a yemin ederim ki; hakiki manada iman etmedikçe cennete giremezsiniz” dedi Peygamber Efendimiz (sav). “”Birbirinizi sevmedikçe de hakiki manada iman etmiş olmazsınız”” diye devam etti. “”Yaptığınız taktirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi?” diye sordu ve kendisi cevapladı: “”Aranızda selamı yayınız”…Son Peygamberin (sav) birbirini sevmeyi, cennetin koşulu olarak ifade etmesi kadar devrimci bir ifade daha bulabileceğimizi zannetmiyorum günümüzde. Hele ki şu son zamanlarda artan mezhep çatışmalarına içlerimiz sızlayarak bakıyoruz. Nasıl bir vahşettir bu anlamak mümkün değil.Oysa sevgiyi, cennet bahçelerine bağlayan bir Peygamberdi (sav) kendisi, Allah”ın selat selamı üzerine olsun. Ve çevresindeki herkes onu kendi canından çok severdi. Sahabelerin söylediğine göre; Peygamberimiz (sav) konuşurken o kadar dikkatle ve odaklanarak adeta söylediklerini içercesine dinlerlermiş ki, “sanki başımızda bir kuş varmış da ürküp kaçmasın diye nefes bile almadan beklerdik onu” derlermiş… Ne büyük sevgidir bu, ne büyük hatır!Çünkü O (sav) çok kibardı, nazikti, tertemizdi, kendisine seslenen her kim olursa olsun durur, vücuduyla dönüp mukabele ederdi. Onun (sav) gözlerinde eksilmez bir hüzün olurdu, hatta tebessüm ederken bile… Çocukları bile kırmazdı, onların halini hatırını sorar, hiçbirini gözden kaçırmazdı. Çocuklar bile aşıktı Ona (sav)…O, bir sevgi peygamberiydi.Arkadaşlığın hatırını sayar, hiç kimseyi ilgisiz, alakasız bırakmazdı. Hatta tarihler; Yahudi bir komşusunun, O evden çıktığında rahatsız olması için yollarına dikenler attığını, bir gün yolda dikenleri görmeyince, komşusunun kapısın çalıp, “ne oldu nasılsın?” diye hal hatır ettiğini, komşusunu hasta yatakta yatar görünce, şifa temennisinde bulunduğunu, bunun üzerine bu rikkat ve şefkat karşısında komşusunun Müslüman oluverdiğini yazarlar…Onun (sav) ilk yoldaşları toplumun zayıf halkası dediğimiz kesimlerdi; yoksullar, köleler, kadınlar, dullar, çocuklar ve en çok da gençler… Ona ve anlattığı Hak Dine, öyle bir sevgiyle bağlandılar ki; ardından bu sevgi onları, birbirini sevmeye de götürdü. Toplum olarak 7.yy Mekke”sinde sertlik hakimdi, kast sistemi olmasa da insanlar köle ve hür, zengin ve yoksul, kadın ve erkek gibi çok keskin ve kat edilemez tabakalara ayrılmıştı. Çöl kanunlarının ilkesi gereği, en ufak sürtüşmede bellerindeki kılıçlara sarılan, şereflerine, sülalelerine asla söz ettirmeyen bir toplumdu Mekke ahalisi… Ama o silahşör ve sert insanlar toplumundan, birbiriyle her an dayanışma içinde olan, birbirine sevgiyle bağlı bir toplum inşa edebildi. Kuşkusuz bu; anlattığı hakikatin tesiriyleydi. Allah Teala”nın sözleri, insanların kalplerini dönüştürüyordu. Ve Peygamber Efendimizin güzel ahlakı… O savaşkan insanların kalplerini birbirine bağlamıştı… Ahaliden topluma, klandan devlete dönüşecekleri gücün sırrı buradaydı…Allah hepsinden razı olsun…Onları göremedik, nesillerine yetişemedik, onlara yetişenlere de yetişemedik ve onları hiç tanımadığımız halde ne çok sevip özlüyoruz değil mi? Dünyada Hz. Muhammed (sav), ailesi ve arkadaşları kadar sevilen ve özlenen başka kimse olmamıştır…Evet onlara yetişemedik ama okudukları Kur”anı Kerim, elimizde bir yoldaştır, bir güneştir, ufkumuzu aydınlatır. Kur”anı Kerim”in Müslümanlara, Mü”minlere bakışı da onların ancak ve ancak, birbirlerinin kardeşi oldukları gerçeğiyle parlar… Hucurat Suresi 10. Ayet şöyle der: “İman edenler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah için takva sahibi olun. Umulur ki, böylece merhamet olunursunuz”Ramazan ayı içinde bu sevgi ve sevmek hatırı hakkındaki sorumluluğumuzu, bir bilinç haline getirmemiz gerekir. Tazelememiz, güncellememiz gerekir.Bizde sevmek iki dünyalıdır. Dünyada dostumuz, arkadaşımız olanlarla, ahirette de izdüşümsel olarak dost ve arkadaş olacağımıza inanırız.Dolayısıyla hem dünyadaki hem de ahirete intikal etmiş büyüklerimizi, dostlarımızı modern hayatın tüm yoğun gündemleri arasında da olsa, ziyaret ederek onlarla selamlaşmayı sürdürmemiz icap etmez mi?İslam, selam dinidir, aslen selamın ta kendisidir…Efendim, yıllardır okumaya tenezzül ettiğiniz için teşekkür eder, selamlarım sizleri. Her selamın, cennet bahçelerine yakınlaştırdığını da ümit ederek, Allah”ın selamı, rahmet ve bereketi, üzerinize olsun diyorum…
Source: Sibel Eraslan
Uzak Şehir”de De Mardin şarkısını kim söylüyor, Nazlı Bilginer Yengi kimdir?
Türk müziğinin önemli ismi Aşkın Nur Yengi ile usta oyuncu Haluk Bilginer”in kızı Nazlı Bilginer, Fiore Canto takma adıyla müzik dünyasına adım attı.
Genç sanatçı, Sezen Aksu”nun sözlerini yazıp Rodrigo”nun bestelediği “De Mardin” adlı şarkıyı seslendirdi. Şarkı, “Uzak Şehir” dizisinde yayımlandı ve büyük ilgi gördü. Sosyal medya platformlarında hızla popülerleşen Nazlı Bilginer, yüzbinlerce beğeni topladı.
Müzik eğitimine önem veren Nazlı, TED İstanbul Koleji”nden mezun olduktan sonra Londra”da Guildhouse School Cats London”da lise eğitimini tamamladı. Şu an Ravensbourne Üniversitesi”nde Ses Mühendisliği ve Aranjörlük eğitimi alıyor ve “Bir müzik insanı olarak yetişip şarkı söylemeye devam edeceğim” diyerek kariyerine olan bağlılığını vurguluyor.
Genç yaşına rağmen müziğe olan ilgisiyle dikkat çeken Nazlı Bilginer Yengi, sahne ismi olarak “Fiore Canto”yu tercih ediyor. Bu isim, “Çiçeğin Şarkısı” anlamına gelir ve Yengi”nin müziğe olan derin bağlılığını ve sanatsal bakış açısını yansıtır.
Source: Haber Merkezi
İstiklal Marşı”nın kabulünün 104″üncü yılı mesajı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti nin kurucu metinlerinden ve medeniyet birikimimizin en güzel yazılı ifadelerinden olan İstiklal Marşı, Türk milletinin vatan sevgisi, bağımsızlık tutkusu ve milli bilinç gibi değerlerini en veciz şekilde özetlemektedir. ifadesini kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 Mart İstiklal Marşı nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy u Anma Günü dolayısıyla bir mesaj yayımladı. Türk milletinin bağımsızlık iradesinin, azminin ve kararlılığının destanı olan İstiklal Marşı nın kabul edilişinin 104 üncü yıl dönümünü kutlayan Erdoğan, 12 Mart 1921 tarihinin, sadece bir marşın kabulü değil aynı zamanda bir ulusun yeniden doğuşunun ve hürriyet mücadelesinin sembolü olduğunu belirtti. Mehmet Akif Ersoy un, Türk milletinin duygularını ve özlemlerini kaleme dökerek eşsiz bir miras bıraktığını bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: Sadece bir şair değil, aynı zamanda bağımsızlık aşkıyla yanıp tutuşan yurtsever olan merhum Akif, tarihin en karanlık günlerinde, kalemiyle milletimizin özgürlük mücadelesine destanlar yazmış, milletin cesaretini artırmış, moral kaynağı olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti nin kurucu metinlerinden ve medeniyet birikimimizin en güzel yazılı ifadelerinden olan İstiklal Marşı, Türk milletinin vatan sevgisi, bağımsızlık tutkusu ve milli bilinç gibi değerlerini en veciz şekilde özetlemektedir. Bu düşüncelerle dün olduğu gibi bugün de Asım ın nesli olarak İstiklal Marşı ile ortaya konulan değerlere her zaman sahip çıkacak, İstiklal Marşı nın ruhunu ve merhum Akif in ideallerini yaşatmaya devam edeceğiz. İstiklal Marşımızın kabulünün 104 üncü yıl dönümünde, Türk milletinin asaletinin, onurunun ve bağımsızlık mücadelesinin en güzel ifadelerini kaleme alan başta merhum Mehmet Akif Ersoy olmak üzere, vatanımızın hürriyeti için canını feda eden tüm kahramanlarımızı rahmet ve minnetle yad ediyor, vatandaşlarımı en kalbi duygularımla selamlıyorum.
Source: Habertürk
“Türkan Şoray bizim ikonumuz”
Habertürk ten Nazif Şahin Karpuz un haberine göre; Sinema Yazarları Derneği tarafından düzenlenen SİYAD Ödülleri törenine katılan ünlü isimler, basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Türkan Şoray ın viral olduğu sosyal medyada Türk lokumu adı verilen ikonik makyaj stili akımına katılan Nurgül Yeşilçay, Türkan hanım bizim ikonumuzdur açıklamasında bulundu. Türkan Şoray ile daha önce bir projede yer aldığını söyleyen Nurgül Yeşilçay; Bir projede (İkinci Bahar) onun kızını canlandırmıştım . Onu çok seviyorum. Aslında buraya da Türkan Şoray gibi gelecektim ama Necati (Kocabay) Öyle gitme dedi. Hevesimi kırdı. Sonrasında saçları söndürdük ve böyle bir şey yaptık ifadelerini kullandı. İKİSİ DE ÇOK DEĞERLİ Nurgül Yeşilçay, Sizce Türkiye nin en güzel kadını Filiz Akın mı, Türkan Şoray mı? şeklindeki soruya ise Türkan hanımı çok seviyorum. Çünkü onunla birlikte çalışma fırsatım oldu. Filiz hanım ile hiç çalışmadım o yüzden bir şey söylemeyeyim. İkisi de çok değerli ama Türkan Hanım ile çalıştığım için Türkan’cı olduğumu söyleyebilirim. Ne diyeyim bilemedim, Filiz hanıma da ayıp olur yanıtını verip gülümsedi. Öte yandan Nurgül Yeşilçay a geçtiğimiz haftalarda eski eşi Cem Özer in kendisi için Nurgül benimle niye evlendi acaba? şeklindeki sözleri hatırlatıldı. Bunun üzerine Yeşilçay da Bunu ben de bazen kendime soruyorum diyerek kahkaha attı. 8 MART KUTLAMA DEĞİL HATIRLATMA YAPILAN BİR GÜN Törene katılan Dilan Çiçek Deniz de: Yapımcısı olduğum proje (Dilan Hakkında Konuşmalıyız) bu törende aday. Ödüle de lâyık görüldük. Çok mutlu ve heyecanlıyım ifadelerini kullandı.8 Mart Dünya Kadınlar günü hakkında da konuşan Dilan Çiçek Deniz; Bence bu gün kutlama yapılan bir gün olmamalı. Hatırlanması gereken bir gün. Hatırlatma yapan bir gün. Ben bu günde çok çiçek almayı sevmem. O günü annem ile birlikte geçirdim dedi.Bir süredir Rafael Cemo Çetin ile aşk yaşayan Dilan Çiçek Deniz, özel hayatıyla ilgili; Her şey harika. Bir sorun yok ifadelerini kullandı. ROMANTİK BİR PARİS TATİLİ OLDU Ahsen Eroğlu, törene sevgilisi Kemal Ertuğ ile katıldı. Geçtiğimiz günlerde çıktığı Paris tatili hakkında konuşan Eroğlu; Çok güzel bir tatil geçirdim. Paris te genelde hava soğuk olur ama aşırı sıcak 4 – 5 gün geçirdik. Bu yüzden biraz yorulduk. Sanata doymak diyelim dedi. Sevgilisi Kemal Ertuğ hakkında da konuşan Ahsen Eroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: Romantik bir Paris tatili de oldu. İlişkimiz 2022 Ocak ta başladı. 3 seneyi de geçirdik. O da buralarda ama saklandı galiba… Kamera önünü pek sevmiyor. Biraz fazlaca resim yapıyoruz bu aralar. Her şey çok iyi. HER KADIN GÜZELDİR Gecede Onur Ödülü alan Hale Soygazi de Sizce Türkiye nin en güzel kadını kim? sorusuna, Bence böyle bir şey yok. Binlerce güzel kadın var. Herkes kendince ve kendine güzeldir yanıtını verdi.
Source: Habertürk
Erdoğan: İstiklal Marşı”nın ruhunu yaşatmaya devam edeceğiz
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 12 Mart İstiklal Marşı”nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy”u Anma Günü”nde, “Bu düşüncelerle dün olduğu gibi bugün de Asım’ın nesli olarak İstiklal Marşı ile ortaya konulan değerlere her zaman sahip çıkacak, İstiklal Marşı’nın ruhunu ve Merhum Akif’in ideallerini yaşatmaya devam edeceğiz.” dedi.
Erdoğan, “Türk milletinin bağımsızlık iradesinin, azminin ve kararlılığının destanı olan İstiklal Marşı”nın kabul edilişinin 104’üncü yıl dönümünü kutluyorum. 12 Mart 1921 tarihi, sadece bir marşın kabulü değil; aynı zamanda bir ulusun yeniden doğuşunun ve hürriyet mücadelesinin sembolüdür.” ifadesini kullandı.
Erdoğan şunları kaydetti:
-Merhum Mehmet Akif Ersoy, Türk milletinin duygularını ve özlemlerini kaleme dökerek, bizlere eşsiz bir miras bırakmıştır. Sadece bir şair değil, aynı zamanda bağımsızlık aşkıyla yanıp tutuşan yurtsever olan merhum Akif, tarihin en karanlık günlerinde, kalemiyle milletimizin özgürlük mücadelesine destanlar yazmış; milletin cesaretini artırmış, moral kaynağı olmuştur.
-Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu metinlerinden ve medeniyet birikimimizin en güzel yazılı ifadelerinden olan İstiklal Marşı, Türk milletinin vatan sevgisi, bağımsızlık tutkusu ve milli bilinç gibi değerlerini en veciz şekilde özetlemektedir.
-Bu düşüncelerle dün olduğu gibi bugün de Asım’ın nesli olarak İstiklal Marşı ile ortaya konulan değerlere her zaman sahip çıkacak, İstiklal Marşı’nın ruhunu ve Merhum Akif’in ideallerini yaşatmaya devam edeceğiz.
-İstiklal Marşımızın kabulünün 104’üncü yıl dönümünde, Türk milletinin asaletinin, onurunun ve bağımsızlık mücadelesinin en güzel ifadelerini kaleme alan başta Merhum Mehmet Akif Ersoy olmak üzere, vatanımızın hürriyeti için canını feda eden tüm kahramanlarımızı rahmet ve minnetle yad ediyor, vatandaşlarımı en kalbi duygularımla selamlıyorum.
Source: Deniz Işık Balkan
Bahçeli”den İstiklal Marşı mesajı
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 12 Mart İstiklal Marşı”nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy”u Anma Günü dolayısıyla bir mesaj yayımladı.
Bahçeli, mesajında şu ifadelere yer verdi:
-İstiklal Marşımız bağımsızlığımızın manifestosu, milli varlığımızın manzum seslenişidir. Merhum vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un eşsiz duyuş ve hissedişiyle kaleme alınan istiklalimizin dizeleri aziz milletimizin şuur ve inancını simgeleştirmiştir.
-Büyük Millet Meclisi’nde ilk kez 1 Mart 1921 tarihinde Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey tarafından okunan ve 12 Mart 1921 Cumartesi günü de tezahüratlarla kabul edilen istiklalimizin mısraları, istiklalimizi müjdelemiş, Türk milletinin kudret ve kuvvetinin adeta simgesi olmuştur.
-İstiklal Marşımız, yazıldığı ölüm kalım devrinin olduğu kadar, Türk milletine ait ebedi unsurların da bir destanı, sönmeyecek ve eskimeyecek bir şiirsel ifadesi olarak milli vicdanlarda yer etmiştir.
-Merhum Akif, milletimizin ruhuna, benliğine ve gönlüne hitap ederek, üzeri küllenmiş iddiaları, geriye düşmüş hedefleri, bastırılmış milli arzuları alevlendirmiş ve kendisine has üslup marifetiyle harekete geçirmiştir.
-Türk milletinin iman dolu varlığının; müstevlilerin silahlarından daha üstün, daha güçlü ve daha muktedir olduğu merhum şairimiz tarafından dile getirilmiştir. Bu imanın zaferi, bu milli şahlanışın eşsiz duruşu en başta Çanakkale’de çeliğe ve tekniğe boyun eğmemiş, ardından da Milli Mücadele’de her türlü mütecaviz emellere rağmen diz çökmemiştir.
-İstiklal Marşımız milli istiklal ve istikbale duyulan derin sevgi ve bağlılığın sonucunda hayat bulmuş, esas anlamına kavuşmuştur.
-Merhum şairimizin her deyişi, her beyanı ve her mücadelesi Türk milletini yükseltme, Türk milletini hak ettiği yerlerde görme ülküsü üzerine bina edilmiştir.
Sömürgeci emellerin Türk milletinin iman dolu göğsüne çarparak sönmesi, Türklüğün duvarını aşamadan durdurulması en güzel ve veciz şekilde onun mısralarında özetlenmiştir.
-Emperyalistlerin namert komplosu, insanlığı boşa çıkaran bozguncu ve işgalci adımları ancak ve ancak, Akif gibi vatan ve milletine derinden bağlanan ahlak kahramanlarının fırın gibi sıcak yürekleriyle ezilmiş ve reddedilmiştir.
-Bugün de çevremizde dolaşan tek dişi kalmış canavarlar, o günden bugüne vicdan ve insanlık değerlerini barut ve silah yığınağının içinde kaybetmişler, çok şükür ne yaptılarsa amaçlarına ulaşamamışlar, neyi öngördülerse başaramamışlar, hiçbir zaman da sonuç alamamışlardır.
-Akif, zulme direnen, zalime teslim olmayan, kanlı ellere sırnaşmayı, dalkavukluğu aklından dahi geçirmeyen yüksek bir ahlak timsali olarak gönüllere taht kurmuştur.
-Akif’in yazdığı İstiklal Marşı, Türk milletinin müşterek iradesi ve beyanı olarak görmesini bildikten sonra herkese önemli sorumluluklar yüklemektedir.
-İstiklal Marşımızın kabul edilişinin 104’üncü yıldönümünde merhum vatan şairimizi şükran, minnet, hürmet ve rahmetle anıyorum.
-Dileğim ve niyazım odur ki, Cenab-ı Allah muazzez ve muhterem Türk milletine bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın, bir daha karanlık günler yaşatmasın, bir daha da bağımsızlığımızı risk ve tehlikelere maruz bırakmasın.
Source: Sonuç Sürmeli
Bahçeli”den 12 Mart paylaşımı: Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İstiklal Marşı’nın kabulünün 104. yıl dönümü dolayısıyla sosyal medya hesabından bir mesaj yayımladı. Bahçeli, İstiklal Marşı’nın bağımsızlığımızın manifestosu, milli varlığımızın manzum seslenişi olduğunu belirterek, vatan şairi Mehmet Akif Ersoy’un bu eşsiz eseriyle Türk milletinin şuur ve inancını simgelediğini vurguladı. “İSTİKLAL MARŞI, TÜRK MİLLETİNİN KUDRETİNİN SEMBOLÜDÜR” Bahçeli, mesajında İstiklal Marşı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi”nde (TBMM) ilk kez 1 Mart 1921’de Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey tarafından okunduğunu ve 12 Mart 1921’de büyük tezahüratlarla kabul edildiğini hatırlattı. MHP lideri, bu marşın yalnızca bir şiir değil, aynı zamanda Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin sembolü olduğunu ifade etti. “İstiklal Marşı, yazıldığı dönemin ölüm kalım mücadelesinin olduğu kadar, Türk milletinin ebedi unsurlarının da bir destanı olarak milli vicdanlarda yerini almıştır.” ifadelerini kullanan Bahçeli, merhum şair Mehmet Akif Ersoy’un kaleme aldığı bu marşın, Türk milletinin ruhuna, benliğine ve gönlüne hitap ettiğini söyledi. “TÜRK MİLLETİ, ÇANAKKALE”DE VE MİLLİ MÜCADELE’DE DİZ ÇÖKMEMİŞTİR” Bahçeli, Mehmet Akif Ersoy’un, Türk milletinin iman dolu varlığının işgalcilerin silahlarından çok daha üstün olduğunu ifade ettiğini belirtti. MHP lideri, bu imanın ve milli şahlanışın Çanakkale Savaşı’nda çeliğe ve tekniğe karşı boyun eğmediğini, Milli Mücadele’de ise her türlü saldırıya rağmen diz çökmediğini vurguladı. “İstiklal Marşı, milli istiklal ve istikbale duyulan derin sevgi ve bağlılığın sonucunda hayat bulmuş, Türk milletinin azim ve kararlılığını dünyaya ilan etmiştir.” ifadelerini kullanan Bahçeli, bu marşın yalnızca bir savaş döneminin değil, Türk milletinin tarih boyunca sürdürdüğü bağımsızlık mücadelesinin de ifadesi olduğunu söyledi. “MEHMET AKİF, TÜRK MİLLETİNİ YÜKSELTME ÜLKÜSÜNE BAĞLIYDI” MHP lideri, mesajında, Mehmet Akif Ersoy’un mücadeleci ve vatansever kimliğini de ön plana çıkardı. Akif’in Türk milletini yükseltme, onu hak ettiği yerlerde görme hedefiyle hareket ettiğini belirten Bahçeli, onun vatan ve millet sevgisinin her türlü sömürgeci emeli ve emperyalist planı boşa çıkardığını dile getirdi. “Mehmet Akif, zulme direnen, zalime teslim olmayan, işgalci emeller karşısında diz çökmeyen bir ahlak kahramanıydı.” diyen Bahçeli, Akif’in Türk milletinin tarih boyunca karşı karşıya kaldığı her türlü saldırıya karşı bir siper olduğunu ifade etti. “TÜRK MİLLETİ, EMPERYALİZME KARŞI DİRENİŞİNİ SÜRDÜRMEKTEDİR” Bahçeli, mesajında, bugün de emperyalizmin, Türk milletine karşı yürüttüğü sinsi oyunların devam ettiğini belirterek, Mehmet Akif’in ortaya koyduğu milli ruhun halen canlı olduğunu vurguladı. “Bugün de çevremizde dolaşan tek dişi kalmış canavarlar, geçmişten bugüne insanlık değerlerini silah ve barut yığını içinde kaybetmişlerdir. Ancak çok şükür, ne yaptılarsa amaçlarına ulaşamamış, neyi öngördülerse başaramamışlardır.” ifadelerini kullanan MHP lideri, Türk milletinin emperyalist güçlere karşı direnişinin devam ettiğini belirtti. “İSTİKLAL MARŞI, HERKESE ÖNEMLİ SORUMLULUKLAR YÜKLEMEKTEDİR” Bahçeli, mesajının devamında İstiklal Marşı’nın yalnızca bir tarihsel hatıra değil, aynı zamanda her Türk vatandaşına önemli sorumluluklar yükleyen bir metin olduğunu ifade etti. MHP lideri, marşın satır aralarında Türk milletinin bağımsızlığına duyduğu aşkı, vatanına bağlılığını ve mücadele azmini barındırdığını belirtti. “İstiklal Marşı, Türk milletinin müşterek iradesi ve beyanıdır. Bu gerçeği kavrayabilen herkes, tarihine, kültürüne ve değerlerine daha sıkı sarılacaktır.” ifadelerini kullanan Bahçeli, bu marşın her Türk vatandaşının yüreğinde yaşaması gerektiğini vurguladı. “ALLAH TÜRK MİLLETİNE BİR DAHA İSTİKLAL MARŞI YAZDIRMASIN” MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, mesajının sonunda İstiklal Marşı’nın kabulünün 104. yılı dolayısıyla duyduğu gururu ve Mehmet Akif Ersoy’a olan minnetini dile getirdi. “İstiklal Marşımızın kabul edilişinin 104’üncü yıl dönümünde, merhum vatan şairimizi şükran, minnet, hürmet ve rahmetle anıyorum. Cenab-ı Allah, aziz ve muhterem Türk milletine bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın, bir daha karanlık günler yaşatmasın, bir daha bağımsızlığımızı risk ve tehlikelere maruz bırakmasın.”
Source: Internet Haber
Türk bilim insanları dünyanın geleceği için çözümleri Antarktika”da aradı
Cumhurbaşkanlığı himayelerinde, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı uhdesinde ve TÜBİTAK MAM Kutup Araştırmaları Enstitüsü koordinasyonunda düzenlenen 9. Ulusal Antarktika Bilim Seferi gerçekleştirildi.
Sefere katılan bilim ekibi, bu yıl gerçekleştirdikleri 19 ayrı projeyle dünyanın geleceği ile ilgili soruların cevaplarını Antarktika”da aradı.
Türkiye”nin bilimsel araştırma kampının bulunduğu Horseshoe Adası üzerinde aralarında misafir yabancı araştırmacıların da bulunduğu 20 kişilik ekip yeni batimetri haritalarının üretilmesi, yakın uzay gözlem ve jeodezik istasyonları, atmosfer ve uzay gözlemleri, çevre, kirlilik ve canlı yaşamı araştırmaları, meteorolojik ölçümler ve sucul ekosistemler konularında çalışmalar gerçekleştirdi.
“Türkiye”nin Antarktika”da geleceğini güçlendirmesini amaçlamaktayız”
Konuya ilişkin AA muhabirine açıklamalarda bulunan 9. Ulusal Antarktika Bilim Seferi Koordinatörü Prof. Dr. Burcu Özsoy, 2017″de Cumhurbaşkanlığı himayelerine alınan Ulusal Kutup Araştırmaları Projesi kapsamında, dünya için önemi her geçen gün artan kutup bölgelerinde Türkiye”nin bilimsel ve siyasi bir güç olması hedefi doğrultusunda bu yıl 9. Antarktika seferini gerçekleştirdiklerini söyledi.
Küresel iklim değişikliği; dünyanın geçmişi, bugünü ve yarını; uzay ve insan kaynaklı kirlilik gibi temalarda 19 projeyi gerçekleştirdikleri bu seferle, Türkiye”nin bilimsel birikimine küresel bir bakış açısıyla katkı sağladıklarını dile getiren Özsoy, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ülkemizin Antarktika Antlaşması kapsamında danışman üye ülke olma hedefine de bir adım daha yaklaşmaktayız. Milli menfaatlerimizin sadece bölgemizde değil küresel ölçekte korunmasını ön planda tutarak, Türkiye”nin Antarktika”da geleceğini güçlendirmesini amaçlamaktayız. Her yıl, ülkemizi nasıl bir adım daha öteye taşırız sorusunu sormakta ve bunu sahada uygulamaktayız.”
Türk bilim ekibinin projeleri
9. Antarktika Bilim Seferi Lideri Prof. Dr. Hasan Hakan Yavaşoğlu, Ulusal Kutup Bilim Stratejisi kapsamında yaptıkları araştırmalara değinerek, bilimsel çalışmaların ve lojistiğin yönetilmesinin, emniyetin sağlanmasının ve elde edilen verilerin raporlanmasının yönetim ve koordinasyonunun öneminden bahsetti.
9. Antarktika Bilim Seferi Lider Yardımcısı Dr. Atilla Yılmaz da seferde hayata geçirdikleri 19 projeden birisinin “Horseshoe Adası Sucul Ekosistemlerinde İnsan Kaynaklı Etkilerin İncelenmesi” olduğunu kaydederek, “Bu projeyle “Antarktika”daki göllerde insan kaynaklı kirleticilerin seviyesi ekosistemi tehdit edecek düzeyde mi?” sorusunun cevabını aradım.” dedi.
Sefer katılımcısı Dr. Göksu Uslular ise “Horseshoe Adası Ayırt Edilmemiş Volkanik Kayaç Grubu”nun Karakterizasyonu projesiyle Horseshoe Adası volkanikleri ile Antarktika Yarımadası”nda bulunan benzer yaştaki volkanikler arasındaki jeokimyasal ve jeodinamik farkların ne olduğunu araştırdığını söyledi.
Sefer katılımcısı Dr. Buse Tuğba Zaman da “İnorganik ve Organik Kirleticilerin Antarktika Bölgesindeki Penguen/Fok Dışkısı ve Okyanus Suyu Örneklerinde Eser Seviyelerde Yüksek Doğruluk ve Duyarlılıkla Tayinleri” başlıklı çalışması gerçekleştirdiğini belirterek, “Horseshoe Adası”nda bulunan canlıların besin zincirleri yoluyla çevresel kirliliğe maruziyetleri mevcut mu ve mevcutsa bu maruziyetin miktarı nedir?” sorularının cevabını aradım.” diye konuştu.
Katılımcılar Antarktika”da insanların su ekosistemlerine etkilerini araştırdı
Doç. Dr. Aydın Kaleli, “Horseshoe Adası Kıyısal Mikrobiyomun Moleküler Yöntemler ile Tespiti ve Ekolojik Bakış Açısı ile Değerlendirilmesi” başlıklı projesiyle, Dr. Selma Sezen de “Yeni Antimikrobiyal Peptid Üretici Bakterilerin Horseshoe Adası (Antarktika) Karasal ve Sucul Habitatlarında Kültüre Bağımlı ve Kültürden Bağımsız Yöntemlerle Araştırılması” başlıklı çalışmasıyla seferde yerini aldı.
Dr. Neslihan Taşkale Karatuğ, “Antarktika Sucul Ekosistemlerinden Mikrobiyal Pigmentlerin Keşfi” projesiyle “Horseshoe Adası”nda yeni mikrobiyal pigment üreten bakteri türlerinin mevcut olup olmadığını” araştırdı.
Milli Savunma Bakanlığı”na bağlı Harita Genel Müdürlüğü (HGM) ve Türk Deniz Kuvvetleri Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı, 9. Ulusal Antarktika Bilim Seferi”ne katılarak deniz ve kara üzerinde ölçümler gerçekleştirdi.
HGM Yersel Uygulama Subayı mühendis üsteğmen Abdullah Kellevezir, “Sabit GNSS İstasyonunun Bakım, Onarım ve GNSS Verilerinin Toplanması” projesiyle “Dismal ve Horseshoe adalarındaki yıllık jeodinamik hareketliliğinin ne kadar olduğu” sorusunun cevabını aradı.
Türk Deniz Kuvvetleri Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı”nda görev yapan Asb. Üstçavuş Ömer Faruk Topkaya, “Antarktika Horseshoe Adası Hidrografik Mesaha Çalışmaları” ile “seyir haritası üretimi için gerekli derinliklerin toplanması, seyir tehlikelerinin tespit edilmesi ve seyre engel tehlikeli bölgelerin belirlenmesi” konusunda çalıştı.
Yakın Uzay Gözlem İstasyonu kuruldu
Araştırma asistanı (MSc) Emre Taşkıran, 9. Ulusal Antarktika Bilim Seferi”ndeki 19 projeden biri olan “Çok Düşük Frekans (VLF) Yakın Uzay Gözlemleri” ile “Palmer VLF gözlemleri ile Horseshoe VLF gözlemleri direkt karşılaştırılabilir verilerdir. Bu veriler ile şimşekten yayılan elektromanyetik sinyallerin yakın uzaydaki etkilerinin uzamsal (spatial) dağılımı nasıl?” sorusunun cevabını aradı.
Dr. öğretim üyesi Mustafa Fahri Karabulut, “GNSS, İHA-Fotogrametrisi ve Albedo Ölçümleri ile Antarktika Kıtası Horseshoe Adası Deniz Seviyesi, Buzul ve Atmosferik Gözlem Çalışmaları” başlıklı projesiyle “Küresel iklim değişikliği sonucunda buzullarda ve atmosferde meydana gelen değişimlerin hangi seviyede olduğunu” araştırdı.
TEKNOFEST TÜBİTAK 2204-C Kutup Araştırma Projeleri Yarışması Yer Bilimleri Kategorisinde birinci olan 3 lise öğrencisi, “İKHA” ismini verdikleri insansız kutup hava aracını Antarktika”da test etti.
Öğrenciler Elif Sena Şahin, Kayra Ege Altun ve Şerif Ege Dartar, “İnsansız Kutup Hava Aracı: Çeşitli Gaz ve İklim Ölçümlerini Yapmak Üzere Araç Üretilmesi ve Milli Kutup Veri Analizi Platformunun Geliştirilmesi” projesiyle “Arktik bölgelerde çeşitli araştırmaların kolaylıkla yürütülebilmesi amacıyla klimatolojik verilerin tam otonom bir şekilde ölçülüp analiz edilmesini sağlayacak bir insansız kutup hava aracı ile milli kutup veri analiz programı geliştirilebilir mi?” sorusunun cevabını aradı.
AFAD ilk kez Antarktika Bilim Seferi”ne katıldı
Sefere AFAD”dan katılan jeoloji yüksek mühendisi Turgay Kuru da “Horseshoe Adası”nın Sismik Aktivitesinin İzlenebilmesi ve Değerlendirilebilmesi” projesiyle “Antarktika-Horseshoe Adası”na deprem cihazı kurarak depremlerin, tektonik aktiviteye mi yoksa buzul tektonizmaya mı bağlı olarak geliştiğinin” araştırdı.
Sefer katılımcısı mühendis Zafer Şahingöz ise “Horseshoe Adası Otomatik Meteoroloji Gözlem İstasyonu Bakım-Onarımı” çalışmasında, “İstasyondaki verileri toplayıp inceleyerek, bu verileri üreten algılayıcıların bakım-onarımını yaparak daha doğru ve kararlı çalışabilir mi?” sorusunun cevabını aradı.
AA Foto Muhabiri Coşkun da ölümsüzleştirdiği kareler, çektiği görüntüler ve yazdığı haberlerle “küresel iklim değişikliğinin etkilerini tüm dünyaya duyurmayı” amaçladı.
Sefer katılımcısı Coşkun, kutup seferlerinde yürütülen bilimsel çalışmalar, küresel iklim değişikliğinin etkileri ve canlı yaşamına dair yaptığı fotoğraf, video ve haber projeleriyle “Türkiye”nin kutup bölgelerine düzenlediği bilimsel seferlerin çıktılarının tüm dünyaya duyurulmasını” hedefledi.
Kağan Gökhan Görgişen ise “Bilim İletişimi Faaliyetleri” çalışmasıyla Milli Teknoloji Hamlesi”nin merkez odağında olan ve itici gücü olarak değerlendirilen “nitelikli insan kaynağının yetiştirilmesine, geliştirilmesine ve toplumsal alt yapısının hazırlanmasına katkıda bulunmayı” amaçlayan araştırmalarda bulundu.
Horseshoe Adası”nda flora ve faunanın korunması için önlemler alındı
Kuş gribinin yayılma riski nedeniyle Antarktika”da çalışma yapacak bilim insanları için Kutup Eğitim, Emniyet ve Sağlık Çalışma Grubu kapsamında İstanbul Tıp Fakültesi Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp Anabilim Dalı tarafından protokol hazırlandı.
Seferde tıp personeli olarak yer alan Dr. Hazal Hacer Doğaner, “9. Ulusal Antarktika Bilim Seferi Tıbbi Danışmanlık, Hizmet ve Saha Gözlemleri” çalışmasıyla “Kutup bölgelerinde sağlık hizmetlerinin nasıl daha iyi ve ideal hale getirilebileceğine” dair çalışmalar yaptı.
9. Ulusal Antarktika Bilim Seferinin misafir araştırmacıları
Bu yıl Avustralya, Malezya, Kolombiya ve Güney Kore”den 4 misafir bilim insanı sefere katılarak çalışmalar yürüttü.
Avustralya”dan sefere katılan Simon Gorta, “Türkiye”nin Araştırma Üssü”nün Bulunduğu Horseshoe Adası ve Çevresindeki Deniz Kuşlarının ve Deniz Memelilerinin Araştırılması ve Kuş Yuvalarının İzlenmesi” çalışmasıyla “Bölgedeki tür Çeşitliliğinin kapsamlı bir şekilde belirlenmesi ve yuvalama bölgelerinin haritalandırılması” konusunda çalıştı.
Malezyalı Tengku Nilam “Kutup Su Ekosisteminde Lantanit Toprak Elementlerinin Ekotoksikolojisi” çalışmasıyla “Antarktika”daki su ekosistemlerinde lantanit toprak elementlerinin varlığını” araştırdı.
Güney Koreli Yohan So, “Antarktika Toprak Mikroorganizmalarının Fizyolojik ve Ekolojik Özellikleri Üzerine Karşılaştırmalar” başlıklı projesiyle “Antarktika”daki toprak veya biyokabuk içerisinde bulunan mikroorganizmaların aşırı ortamlara nasıl uyum sağladığını ve ekosistem işlevlerine nasıl katkıda bulunduğunu” inceledi.
Kolombiyalı Andrea Bonilla ise “Drake Geçidi ve Bransfield Boğazı”nda Deniz Memelisi Sıklığı Modellerinin ve Okyanus Ortamındaki Ses Seviyelerinin Değerlendirilmesi” çalışmasıyla Bransfield Boğazı”nda bulunan deniz memelilerinin pasif akustik izleme yöntemiyle takip edilmesi, leopar fokları gibi yırtıcıların dağılımlarının izlenmesi ve bölgedeki okyanus ses seviyelerinin değerlendirilmesini amaçladı.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
TBMM Başkanı Kurtulmuş”tan Mehmet Akif Ersoy”u Anma Günü mesajı
Kurtulmuş, sosyal medya hesabından paylaştığı mesajda, şunları kaydetti:”Kahraman ecdadımızın, türlü imkansızlıklara rağmen zaferle taçlandırdığı Milli Mücadele destanının adeta manifestosu olan İstiklal Marşı”nın, Gazi Meclisimizde “milli marş” olarak kabul edilişinin 104″üncü yıl dönümünü gururla kutluyoruz. Bu anlamlı gün vesilesiyle Mehmet Akif Ersoy”u ve tüm Milli Mücadele kahramanlarını bir kez daha saygıyla ve rahmetle anıyorum. Aziz ruhları şad olsun.”
Source: Www.star.com.tr
“3 kuşak 1 şarkı”
Şarkıcı Atiye, annesi Monique Yılmaz ve 6 yaşındaki kızı Ferah Feza ile Macarena dansı yaptı. O anları kayda alan Atiye, annesi ve kızıyla dans ettiği eğlenceli anları 3 kuşak 1 şarkı notuyla yayımladı. habericionecikanlar#180#left
Source: Habertürk
Şair Hüseyin Akın, Cahit Zarifoğlu”nun edebi dilini ve düşünce biçimini anlattı
“Kötü Öğretmenin El Kitabı”, “Kızım Seni Şaire Vereyim mi” ve “Babam ile Mersedes” adlı kitaplara imza atan Akın, “Yedi İklim Dört Köşede Türkçenin Serüveni” başlıklı dosya haberi kapsamında, Türk şiirinin önemli isimlerinden Cahit Zarifoğlu üzerine AA muhabirine değerlendirmede bulundu.
Şiirin, bulunduğu dönemi, dünyayı, çağı ve insanı kavramak noktasında her zaman modern olduğunu aktaran Akın, şiirin gücünü yinelemeden değil, “yenilemeden” aldığını söyledi.
Akın, şiirde her dönemin modernliğinin kendi içinde aranması gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Bu anlamıyla Tevfik Fikret”ten Ahmet Haşim”e, Yahya Kemal”den Necip Fazıl”a kadar birçok şair, kendi zamanlarında şiirde modern atılımlar yapan isimlerdir. II. Yeni ise kendinden önceki dönemsel edebiyat akımlarından farklı olarak daha bütüncül anlamda modern olanı temsil eder. Yenilik imgesi modernlikle birlikte yol alan bir olgudur. Cahit Zarifoğlu her ne kadar II. Yeni içerisine doğmuş olmasa da bu akımın yenilikçi modern tarafını şiirinin bünyesinde taşıyan bir şairdir. Türk okuru Cahit Zarifoğlu şiiriyle ancak 1980″li yıllarda tanışabilmiş, yazdıkları hakkında sağlığında dişe dokunur nitelikte bir dosya hazırlanmamıştır. Karşıt mahfillerin İslamcı muhafazakar yaftasıyla eksik bakışa mahkum etmeye çalıştığı Sezai Karakoç, İsmet Özel ve Cahit Zarifoğlu, şiirlerinde modern imkanlardan sonuna kadar yararlandıkları gibi çağdaşlarının aksine modern şablonlardan ve çağdaş klişelerden de kendilerini korumayı bilmiştir.”
Çağdaş şiirin de klişelere müsait hale geldiğinin altını çizen Akın, “Bu hem çağcıl problemleri ele alış biçimi hem de form olarak dikkatlerden kaçmayan bir kolaycılıktır. Zarifoğlu şiiri, öncesinden ses ve söz bağlamında etkilenmemiş, kendi zamanında ya da kendinden sonra gelen şairlerin etkileşimine açık bir şiir ortaya koymamıştır. Onda sözün büyüsü, bilinçaltı ve rüya, mevcut imge dünyasının çok daha ötesinde bir şiire kapı aralamıştır. Bu yönüyle de imgesel klişeler oluşturmaya müsait olmayan bir şiirin özgün şairi olmayı başarmıştır. Zarifoğlu şiirinin imgesel yoğunluğunu bu açıdan da değerlendirmek gerekir.” diye konuştu.
“Zarifoğlu”nun ekol ve okula dayalı bir şiirsel yürüyüşü yoktur”
Hüseyin Akın, usta şairin şiirini ele alırken dikkat edilmesi gereken bazı hususlar olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
“O derin, örtülü ve hayalin de ötesinde rüya ile buluşan bir şiir yazması dolayısıyla bu sıhriyete ulaşamamış kişiyi de şiirine kolay kolay akraba kılmaz. Onun şu dizeleri, acının kalpte bastırılması mı yoksa nadide kumaşlar içerisinde sandıklarda muhafaza edilmesi midir? “Bir gözyaşı gibi/Sarktı dolandı kalp ağrısına leylaklar.” Anadan doğma şair, doğuştanlık (“şair-i maderzat”). Onun için şiir, üretilen bir şey olmaktan çok hazır bulunandır. Doğada ve insanda var olan şiiri kağıda geçmekte zorlanmaz, zira tabiatla uyumlu şiirsel bir hilkate sahiptir. Vehbi yönü kesbi tarafına her zaman galebe çalar. Yer yer divan şiirini ve halk şiirini çağrıştıran dizeleri olsa da bu, tasarlayarak ortaya çıkan bir şey değildir. Çünkü onun ekol ve okula dayalı bir şiirsel yürüyüşü yoktur ve o, bir edebiyat geleneği içerisinden gelmez.”
Zarifoğlu”nun eserlerini “kapalı şiir” olarak görmenin doğru bir yorumlama olmadığına dikkati çeken Akın, hayata bakışına paralel bir şiir ortaya koyduğunu kaydederek, “Cemal Süreya”dan mülhem, şairin hayatının şiire dahil olduğu gerçeğinden hareket ettiğimizde, kapalılık şeklinde ifade edilen durumun şairin hayata bakışı, yorumlayışı ve yaşama biçiminden hiç de bağımsız olmadığını söyleyebiliriz. Her zaman şiirden şaire gitmek yerine, bazı durumlarda şairden şiire inmek gerekebilir. Zarifoğlu şiirinin kendini okuyucuya açması için şairin özgürlük ve özgünlük gibi karakteristik vasıflarını göz önünde bulundurmak icap eder. Zarifoğlu şiirini bu çerçevede iki döneme ayırabiliriz. 1960 ortalarından 1970 sonuna kadar, şairin imgeci özerk şiirler yazdığı dönemdir. 1980″li yıllardan sonra yazdığı şiirlerde angaje edebiyata yakın durur.” değerlendirmesini yaptı.
Akın, Zarifoğlu”nun şiiriyle yapılan eleştirilere karşı hassas bir tavır içinde olduğunun altını çizerek, “Şiirindeki kapalılık üzerine Nazif Gürdoğan”ın kendisine tevcih ettiği, “Şiirinizdeki imaj bolluğu, vurgulamak istediğiniz ana temaları biraz gölgelemiyor mu?” sorusuna verdiği cevap, Zarifoğlu”nun aynı zamanda bu tür sorulardan hiç hazzetmediğini göstermektedir:
“İmaj bolluğu mu? O da nereden çıktı? […] Bu imaj bolluğu sözünü getirip, bana bazı kişilerin söylediği gibi, siz de -kapalı bir şekilde- şiirlerimin anlamsızlığından dem vuracaksınız. Sorunuzun arkasındaki asıl soru bu… Bunlara karşılık olarak şunları hemen söylemem mümkün: […] Hiç kimse, şu ya da bu şiiri anlamak zorunda değildir… Şiirimi bana şikayet ediyorlar. Anlamıyorsa niye rahatsız oluyor bilmem? Ben de botanikten hiç anlamam… pardon ekonomi diyecektim… Neyse, o ya da bu, daha anlamadığım bir sürü şey var. Bilmek zorunda da değilim!”
Cahit Zarifoğlu, şiiri üzerine sorulan soruların gelişmemiş okuyucunun zihninden sadır olduğunu söyler ve bu alanda söz sahibi olmanın, kültürel ve entelektüel sermayeye sahip okuyucuyla mümkün olacağını savunur. Zarifoğlu şiirinin malzemesi, “Menziller” kitabıyla birlikte daha metafizik, tasavvufi ve de çocukluğunun tarihi şeklinde özetlenebilir.” açıklamasında bulundu.
“Zarifoğlu, sohbet arkadaşlarını kahvelerde, sade insanlardan seçer”
“Yedi Güzel Adam” şiirinin, Zarifoğlu”nun 1970″te “Diriliş” dergisinde yayımlanmaya başlayan 6 bölümlük bir eser olduğunu söyleyen Akın, bu şiirdeki 7 adamın, “aktüel hayatın içinde belli portrelere işaret eden kişiler” olmadığının altını çizdi.
Akın, söz konusu şiirde bahsi geçen insanların gerçek hayattaki karşılığını bulmaya çalışmanın, şiirin doğru bir yorumu olmadığını kaydederek, şu bilgileri verdi:
“Kan gören, yar gören, bela, dağ ve sofra gören bu adamları da gören bir yedinci adam vardır. Şiire bir fotoğrafa bakar gibi bakanlar meseleyi “Kim kimdir?” düzeyine indirgeseler de burada aslen, sekizincisini dışlayan ve güzel olmayı ipotek altına alan müşahhas bir yedi güzel adamdan bahsedemeyiz. İster “Yedi Uyurlar” deyin ister referansını kutsal metinlerden almış bir tasavvur kabul edin, bunların hiçbirisi şiirin ve şairin niyetini ortaya koyan şeyler değil, bilakis giydirme yorumlardır. Zira şiirde nesne, şairinin imge dünyasıyla mukayyettir. Diğer taraftan anlatıldığı ve hayat serüveninden anlaşıldığı kadarıyla Zarifoğlu yakın çevre edebiyatçı arkadaşlarıyla öyle sıkı fıkı görüşen, oturup sohbet eden birisi değildir. Daha çok sohbet arkadaşlarını kahvelerde, sade insanlardan seçen birisidir. İsminin “Cahit Zarifoğlu” olduğunu da onlardan saklar ve müstear adlar kullanır. Entelektüel çevre ile sohbet etmekten haz etmeyen, kendini tabiata, sade insana ve yollara veren şairin, yerelliği de evrenselliği de şiirine başat bir unsur olarak yerleştirmediğini söyleyebilirim.”
Usta şairin ilk dönem yazdığı şiirlerde ontolojik boyutun baskın olduğunu dile getiren Akın, “Burada herhangi bir gelenek izine ya da kültür birikimine pek rastlayamıyoruz. İkinci dönem şiirlerinde ise hem varlıksal hem de kültürel öğelerin birlikte yer aldığı şiirler daha yoğunluklu olarak bulunuyor. Geleneksel şiirin modern biçimde yorumlandığı örnekler de mevcut. “Kabul” başlıklı şiirde bir yandan şiirsel tutum değişikliği daha anlaşılır bir şekilde ifade edilirken diğer taraftan da klasik şiirin esintileri hem göze hem kulağa çarpıyor: “Eski şairliklerim gitti gözümden/Gayridir başka bir hal kuşanıyorum.” Yine şu dizelerde divan ve halk şiirimizin ses ve ruhunu görmekte zorlanmıyoruz: “De Zarif inle. Ta ki huzra vardın/Nice yıl isyan durdun gurbet kaldın”, “Dinlen ey Zarif bilatedbir çok söz açtın/Bu kırık akılla ne cürettir yaptığın.” Bu dizeler bir yönüyle de şairin “Yedi Güzel Adam”ının “Menziller”e doğru yol alışıdır. Tasavvufa, düne ve yaşanan ana ait İslami duyarlıklar ikinci dönem Zarifoğlu şiirinin gelenekle irtibat noktalarıdır.” dedi.
“Zarifoğlu”nun şairliği her zaman şiirinin önünde olmuştur”
Şair Akın, Zarifoğlu”nun yazdığı şiirlerin yanı sıra şiirsel tutumu ve şair kişiliğiyle de hafızalardan silinmeyeceğinin altını çizerek, şunları kaydetti:
“O, doğallık, hayret, gurbet duygusu, mükemmel olmadığının bilincinde olmak gibi şahsına özgü özellikleriyle şiirin zorlamaya gelmeyen bir sanat olduğu dolaylı mesajını vermeye çalışmıştır. Hayatı bir tecrübeler bütünü haline dönüştürmeyi başarmış, bu tecrübeyi şiirleştirebilmiştir. Onun “Yaşamak” dediği şey bu şiirin bahanesidir. Yazdığı “İşaret Çocukları”, “Yedi Güzel Adam”, “Menziller”, “Korku ve Yakarış” şiirleri sadece kişisel hayatının basamakları değil, yeryüzünde şairane mukim olan her insanın da hedefe uzanan istasyonlarıdır. Zarifoğlu hayatı şiirleştirdiği kadar, şiirin izini takip edenleri de o şiir içinde hemhal kılan bir şair. Onda hep, coşkunun doğurduğu musiki sözü doğru yerinden kavramayı sağlıyor. Cinsellik dahil bütün hayat unsurlarını manevi düzlemde anlatıma kavuşturabilmesi şairliğinin bir başka özgün tarafıdır. O, dünyaya uzaktan bakıp nefesini yakından hissedebilen, olağanın içerisinde yuva yapmış acıları fark edebilen, söyleyebilmenin imkanlarını zorlamak yerine gizil anlamları saklandıkları yerden çıkmaya ikna edebilen şahit bir sözcüdür. Anlamaktaki boşlukları ve anlamamanın göğsümüze yaslanmış sıcaklığını onun kaleminden yansıyan işaretlerle fark ettik. Modernizme modern bir dille ağzının payını vermek bu olsa gerektir.”
Zarifoğlu”nun her şeyden evvel dış dünya ve eşyayla kendine özgü, simgesel bir iletişim biçimi geliştirdiğini sözlerine ekleyen Akın, “Onun şiirlerinin orijinalitesi biraz da bu, eşyaya kendine has mistik ve kalender dokunuşundaki özgünlükle alakalıdır. Şairin hayatla arasına girmek, nasıl yaşarken kullandığı şifreli dili çözmeye bağlı ise şiiriyle arasına girmek de aynı imkana sahip olmakla mümkündür. Şiirin sahici bir itiraf olduğunu düşündüğümüzde Zarifoğlu”nun şiirlerinden kendisine doğru iniş yapmak aklımıza gelebilir. Ne var ki yaptıkları ile yazdıkları birbirine denk düşen bir şairin hayatın üzerine kapaklanış halini çözmek de o kadar kolay değil. Zira Zarifoğlu”nun şairliği her zaman şiirinin önünde olmuştur çünkü yazmak onun şiirsel yoğunluğunun son aşamasıdır.” ifadelerini kullandı.
Hüseyin Akın, Zarifoğlu”nun, farklı bir yazma duyarlılığıyla şiirlerini ortaya koyduğunu aktararak, sözlerini şöyle tamamladı:
“Cahit Zarifoğlu, sessizlikle yazmak arasında bir dünyanın şairidir. Gündelik şikayet ve endişeler şiirinde pek yer almadığından, şiirinden kendi özel hayatına dair bir şeyler kolay kolay dışarıya sızmaz. Şiirleri, romanları ve öyküleri ortak bir merkezde buluşur. Şiirlerini çevreleyen gökle nesirlerini kuşatan aynı müşterek göktür. Şiirleri de hayatı gibidir, yaşamında nasıl uzun periyotlu dinlenmeler, inkıtalar yoksa şiirinde de rötuş izlenimi uyandıracak geriye dönüşler, kesintiler ve sözcüklere abanma kabilinden zorlu işçiliklere rastlanmaz. Hatta onun yazdıklarına parçalanmamış zamanın bir oturuş şiirleri de diyebiliriz. Zarifoğlu şiiri, hayatın çabuk yakalanır, elle tutulur yanlarında fazla gezinmeyip derin bir kanaldan akarak geldiğinden yüzünü okuyucuya hemen göstermez. Gelecek kuşakların zihninde önemi hep, Türk şiirinin üç “Ö”sü ile hatırlanacaktır: özgün, özgür ve özel.”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
“Sonradan Gurme”nin çekimleri başladı
Başrollerini Aslıhan Güner, Timur Acar, Orhan Uslu, Metin Yıldız, Ali Çatalbaş, Zeynep Alkan, Mihriban Er, Hakan Bilgin ve İlker Aksum’un paylaştığı filmin çekimleri dört hafta sürecek.Filmin seti için Gaziantep’in tarihi çarşıları ve hanları kullanılacak. Senaryosunu Şeyda Delibaş’ın kaleme aldığı “Sonradan Gurme” define avcısı olan üç arkadaşın Antep’te Zeugma dönemine ait ‘kutsal sarımsak döveceği’ni bulmak için yola çıkarak Şeker Han’da suşi restoranı açmasını konu alıyor.
Source: Hurriyet.com.tr
Pamukkale”ye 25 yılda 37 milyondan fazla ziyaretçi
Gözde turizm merkezleri arasında yer alan Denizli deki Pamukkale, her mevsim ilgi görüyor.Gözde turizm merkezleri arasında yer alan Denizli deki Pamukkale, her mevsim ilgi görüyor. Dünyanın dört bir tarafından gelenler, travertenleriyle benzersiz doğal güzelliğe sahip Pamukkale de, geçmişi 2 bin 200 yıl öncesine uzanan Hierapolis Antik Kenti nde tarihle iç içe vakit geçiriyor. Antik kentteki hamam-bazilika, tiyatro, Apollon Tapınağı, su kanalları, kiliseler, bölgenin doğal güzelliklerini tarihin mirasıyla harmanlıyor. Beyaz travertenlerde yürüyen, sıcak su dolu havuzlara girenler, çektikleri fotoğraf ve videolarla bu anlarını unutulmaz kılıyor. ZİYARETÇİ SAYISI YÜKSELİŞTE Ziyaretçi sayısının düzenli kayıt altına alındığı 2000 yılından 2025 e kadar 37 milyon 401 bin 110 kişiyi ağırlayan Pamukkale de, turist sayısı son yıllarda artış gösteriyor. Kovid-19 salgını ve tedbirlerinin olduğu 2020 de ziyaretçi sayısı düşen ören yeri, 2021 yılından itibaren tekrar yoğun günlerine döndü. Pamukkale nin 2020 yılında 625 bin 210 a düşen ziyaretçi sayısı, 2021 de 1 milyon 200 bin 650, 2022 de 1 milyon 990 bin 786, 2023 te 2 milyon 200 bin 171 e, geçen sene de 2 milyon 445 bin 733 e yükseldi. Yılın iki ayındaki ziyaretçi sayısı 173 bin 622Kente gelenlerin önemli uğrak noktası Pamukkale, bu yılın iki ayında 173 bin 622 ziyaretçiyi ağırladı. Denizli İl Kültür ve Turizm Müdürü Hüdaverdi Otaklı, Pamukkale nin ülkenin en önemli turizm destinasyonlarından biri olduğunu söyledi. Yılın iki ayındaki ziyaretçi sayısının da geçen senenin aynı dönemine göre arttığını belirten Otaklı, Pamukkale ye bu yıl koyduğumuz 3 milyon turist hedefini yakalayacağımıza hatta bunu aşacağımıza inanıyorum dedi. Otaklı, Pamukkale nin eşsiz doğal güzelliği travertenler ve antik kentin tarihi zenginliğinin bir arada olmasının turistleri çok etkilediğini belirterek, Oranın içinde yürümeyi, antik havuzda yüzmeyi, antik kentte dolaşmayı, antik tiyatro içerisinde gezmeyi çok seviyorlar. İnanç ve kültür turizmi açısından da Pamukkale deki antik kent, turistlerin en önemli uğrak noktaları arasında geliyor diye konuştu. Pamukkale nin yıllara göre ziyaretçi sayıları şöyle: 2000 839.264 2001 1.107.214 2002 1.152.000 2003 999.650 2004 1.260.250 2005 1.358.500 2006 993.400 2007 1.153.410 2008 1.408.213 2009 1.323.961 2010 1.495.046 2011 1.713.695 2012 1.612.723 2013 1.699.772 2014 1.875.000 2015 1.710.094 2016 974.508 2017 1.523.912 2018 2.157.703 2019 2.580.245 2020 625.210 2021 1.200.650 2022 1.990.786 2023 2.200.171 2024 2.445.733
Source: Habertürk