Cultural Kaleidoscope – Celebrating Turkish Arts, Flavors, and Traditions

TÜRGEV, Etnospor”da ziyaretçilerini ağırladı

Vakıftan yapılan açıklamaya göre, TÜRGEV çadırında dört gün boyunca düzenlenen ok yapımı, vitray süsleme, keçe işçiliği ve suluboya atölyeleri yoğun ilgi gördü.Türkiye”nin yanı sıra Kazakistan ve Filistin”den öğrencilerin de kendi kültürlerine ait eserlerinin yer aldığı etkinlikte, dombıra dinletisi gibi kültürel performanslarla farklı coğrafyaların müzikleri tanıtıldı.TÜRGEV Yönetim Kurulu Başkanı Hatice Akıncı Yılmaz, festival süresince etkinlik alanında yer alarak, gençlerin geleneksel sanatlara olan ilgisini yakından gözlemledi ve onlarla sohbet etti.TÜRGEV Vakıf Meclis Üyesi Bilal Erdoğan ise festivali ziyaret ederek çalışmaları yerinde inceleyip, emek gösteren gençleri tebrik etti.Yönetim Kurulu Üyeleri Fatih Sadullah Selman ve Ömer Faruk Yeşilyurt da alanda faaliyette bulundu.Etkinlikte, sadece geleneksel sanatların yaşatılması değil, aynı zamanda kültürel kimliğin güncel yaşamla bağ kurması hedeflendi.

Source: Www.star.com.tr


Sanatçı Zehra Çağlı”nın “Gönül Fırçasından” sergisi Zeyrek Akademi”de açıldı

Çağlı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yaklaşık 19 yıldır sanatla uğraştığını ve sergi açmak amacıyla eserlerini satmayarak biriktirdiğini söyledi.

Çağlı, sergide 36 eserinin yer aldığını belirterek, “Hem minyatür hem de tezhip eserlerim var sergide. Her zaman “Tezhip bilmeyen, minyatürü öğrenemez” diye düşünülür. Ben de önce tezhibe başladım, sonra minyatüre geçtim. Sergide atölyemizin yürüttüğü projeler dahilinde yaptığım eserler de var. Mesela Trabzonlu olduğum için, Trabzon”a dair de bir eserim var. Genel olarak serbest, sevdiğim konuları minyatür olarak çalışıyorum.” dedi.

“Öğrenci katılımlı bir eğitime başladık”

Klasik Türk Bezeme Sanatları Atölyesi”nin eğitim ve öğretim kadrosundan Prof. Dr. Nil Sarı ise atölyenin geçen yıl sonbahardan itibaren Zeyrek Akademi”de çalışmalarına devam ettiğini aktararak, “Fatih Belediyesi bizi burada misafir ediyor. Bu yeni mekanla birlikte bütün eğitim programımız da değişti. Öğrenci katılımlı bir eğitime başladık. Öğrencilerimize tezhip, minyatür, çini ya da katı konusunda dersler anlattırıyoruz. Onlar derslere hazırlanıyor, sunum yapıyor ve ileride bir hoca olma konusunda da yol alıyorlar.” diye konuştu.

Sarı, minyatür sanatçısı Gaye Özen ile tezhip sanatçısı Emel Duan”ın atölyede dersler verdiğine işaret ederek, şunları söyledi:

“Gaye hocamız, akademi mezunu olması sebebiyle çok daha güzel bir şekilde sanatın temel unsurlarını anlatıyor. Biz bu atölyede bundan sonra artık tasarıma çok önem veriyoruz. Sanat tarihinde dönemlerin içinde her bir desen örneğinin nasıl evrildiğini, değiştiğini, geliştiğini öğretme çabasındayız ki biz o desenlere, örneklere yenilerini katabilelim. Yani bir sanat tarihçisi olarak değil, desenlere bir sanatçı olarak yaklaşmaya çalışıyoruz. Onun için tasarıma çok önem veriyoruz.”

Atölye kapsamında icazet alan öğrencilerin her ay Zeyrek Akademi”de kişisel sergi açtıklarını kaydeden Sarı, “”Gönül Fırçasından”, Zehra Çağlı ile birlikte Zeyrek Akademi”de açılan 5. kişisel sergimiz. Serginin açıldığı gün, tezhip ya da minyatür sanatıyla ilgili bir konuyu ele alacak konuşmacılar da çağırıyoruz. Gelen konuşmacılarımız alanında tanınmış, deneyimli kişiler oluyor. Mesela Günseli Kato geldi ve bize minyatür sanatına ne gibi yenilikler getirdiğini anlattı. Araştırmacı yazar Müjgan Üçer de Türk kültür ve sanatında hayat ağacını bize anlattı ve aynı gün biz de “Hayat Ağacı” konulu bir sergi açtık.” dedi.

Nil Sarı, atölyede her yaştan 50 kişinin eğitim ve proje çalışmalarına devam ettiğini sözlerine ekleyerek, “Çok öğrenci gelmek istiyor. Çok fazla talep var. Belki zaman içerisinde yeni sınıflar oluşacak. Önümüzdeki dönemde Afyonkarahisar Ulu Cami”ye dair bir sergimiz olacak. Grup olarak şu anda bu projeye çalışıyoruz. Yine Hayat Ağacı projemiz de var. O da çok büyük bir proje ve çalışmaya devam ediyoruz.” şeklinde konuştu.

Sergi açılışının ardından sanatçı Dr. Zaliha Erdoğan Peçe, “İnsanlık Tarihinde Kuş İmgesi” başlıklı konferans verdi.

Sergi, 23 Haziran”a kadar ziyarete açık olacak.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Afyon”da şefler sahneye çıktı: Ahmetpaşa”da lezzetler yarıştı

Ahmetpaşa Belediyesi Düğün Salonu’nda gerçekleşen etkinlik hem geleneksel tariflerin yaşatıldığı hem de kültürel değerlerin paylaşıldığı anlamlı bir buluşmaya dönüştü.Sinanpaşa Kaymakamı Emrah Aslan, Ahmetpaşa Belediye Başkanı Eyüp Yakan, ilçe protokolü ve çok sayıda vatandaşın katıldığı program, öğrencilerin sergilediği halk oyunlarıyla başladı. Yarışma boyunca Ahmetpaşa’ya özgü lezzetler tanıtılırken, her bir yemeğin ardındaki kültürel hikâyeler de izleyicilerle paylaşıldı.Etkinlikte Sinanpaşa Kaymakamı Emrah Aslan, yarışmacıların masalarını tek tek gezerek hem bilgi aldı hem de katılımcıları tebrik etti. Yarışmaya gösterilen ilgiden memnuniyetini dile getiren Aslan, bu tür organizasyonların kültürel mirasın aktarılmasında önemli rol oynadığını vurguladı. Etkinlikte konuşan Kaymakam Aslan, Valimiz Kübra Güran Yiğitbaşı’nın talimatlarıyla ilçemizde ve kasabalarımızda bu anlamlı haftayı kutluyoruz. Burada sadece yemek değil, kültür de paylaşılıyor. Belediye Başkanımız yemeklerin hikâyelerini aktardı, gerçekten çok etkilendim. Katılım sağlayan herkese teşekkür ediyorum ifadelerini kullandı.Ahmetpaşa Ortaokulu Müdür Yardımcısı Merve Bakır da yaptığı konuşmada organizasyonun başarısına dikkat çekerek şunları söyledi:Kaymakamlık koordinesi ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü aracılığıyla, Ahmetpaşa Belediyesi iş birliğiyle bir yemek yarışması düzenledik. Velilerimiz büyük katılım gösterdi ve yöresel yemeklerle yarışmaya dahil oldular. Dört farklı kategoride yarışıldı. Jüri üyelerimiz birinci, ikinci ve üçüncüyü belirledi, ayrıca dördüncüye de teşvik ödülü verdik. Velilerimiz öğrencilerimizle birlikte yarışmaya katıldı. Değerlerimizi ve kültürümüzü öğrenmek adına çok güzel bir organizasyon oldu. Yarışma, serbest yemek, ana yemek, dolmalar ve tatlılar olmak üzere dört kategoride düzenlendi. Katılımcılar, jüriye en iyi lezzetleri sunmak için kıyasıya mücadele etti. Etkinliğe yoğun ilgi gösteren Ahmetpaşa halkı, hem damaklarda iz bırakan tatlar hem de geçmişin lezzet dolu hatıralarıyla dolu bir gün yaşadı.

Source: Gazetevatan.com


Sadece Mart ve Mayıs aylarında ulaşılabiliyor! İçinde insan kemikleri bulundu!

Live Science”a göre, Guatemala”daki bir yeraltı mağarasında bulunan yüzlerce insan kemiği, tüyler ürpertici bir insan kurban etme ritüelinin gerçekleştiğine işaret ediyor.Guatemala”nın Petén bölgesindeki Dos Pilas arkeolojik sit alanının altında yer alan Cueva de Sangre, yani “Kan Mağarası”, bu bölgede Mayalar tarafından MÖ 400 ile MS 250 yılları arasında kullanılan bir düzineden fazla mağaradan biridir.1990″ların başında yapılan bir araştırma, Kan Mağarası”ndan, birçoğu ölüm anında travmatik yaralanma kanıtı gösteren geniş bir insan kemiği koleksiyonunu ortaya çıkarmıştır.Kalıntılar üzerinde yapılan yeni bir analiz, yaralanmaların yaklaşık 2000 yıl önce bir kurban töreni sırasında gerçekleşen ritüel parçalamadan kaynaklandığını belirledi. Örneğin, alnın sol tarafından gelen bir kafatası parçası, birinin baltaya benzer bir aletle vurduğuna dair kanıtlar taşırken, bir çocuğa ait kalça kemiğinde de benzer bir iz bulundu.İNSANLARI KURBAN ETMİŞLER!Dahası, araştırmacılar kemiklerin mağara zeminine dağılmış ve tuhaf, belki de ritüelistik şekillerde düzenlenmiş olduğunu buldular. Orijinal araştırma sırasında, kazıbilimciler mağaranın bir bölümünde üst üste yığılmış dört kafatası kemiği ortaya çıkardı.Kemiklerin yanında bulunan obsidyen bıçaklar ve doğal olarak oluşan pas rengi bir pigment olan kırmızı aşı boyası gibi ritüel eserler, Kan Mağarası”nın içinde bir tür törenin gerçekleştiğine dair daha fazla kanıt sunmaktadır.Araştırmacılardan adli antropolog Ellen Frianco, Live Science”a yaptığı açıklamada, mağarada bulunan insan kalıntılarının miktarı, taşıdıkları yaralanmalar ve ritüel objelerin varlığının, buranın büyük olasılıkla bir kurban alanı olduğuna işaret ettiğini belirtti. Frianco ve meslektaşı biyoarkeolog Michele Bleuze, analiz sonuçlarını Nisan ayında Amerikan Arkeoloji Derneği”nin yıllık toplantısında sundular.MAĞARAYA SADECE MART VE MAYIS AYLARINDA ULAŞILABİLİYORKan Mağarası ilk olarak 1990″larda, antik Maya kenti Dos Pilas”ın altındaki yeraltı yapılarını keşfetmeyi amaçlayan Petexbatun Bölgesel Mağara Araştırması sırasında keşfedildi. Özellikle bu mağara, parçalanma ve travmatik yaralanma belirtileri taşıyan çarpıcı derecede büyük bir insan kemiği koleksiyonu içerdiği için kazıbilimcilerin dikkatini çekti.İlginç bir şekilde, Kan Mağarası”na yalnızca bir su birikintisine açılan alçak bir geçide inen küçük bir açıklıktan erişilebilmektedir. Yapısı nedeniyle mağara yılın büyük bir bölümünde sular altında kalmakta ve yalnızca Mart ile Mayıs ayları arasındaki kurak mevsimde erişilebilir olmaktadır.NASA uydusundan heyecan veren keşif! Okyanus tabanında binlerce “gizli dağ” BİR TEŞEKKÜR İÇİN İNSANLARI KURBAN ETMİŞLERMayalar, kuraklık gibi kriz zamanlarında tanrıları yatıştırmanın bir yolu olarak yaygın bir şekilde insan kurban ediyorlardı. (Kendi inançlarına göre)Araştırmacılar, Maya soyundan gelenlerin bugün hala benzer bir ritüel uyguladıklarını belirtiyorlar.3 Mayıs”ta, yani Kutsal Haç Günü”nde, insanlar kurak mevsimin sonunda yağmur ve iyi bir hasat için dua etmek üzere mağaraları ziyaret ediyorlar. Ancak bu çağdaş kutlamada kurban yer almıyor. ÖLENLER DİĞER SINIFLARDAN FARKLI MUAMELE GÖRMÜŞLERAnalizleri, Kan Mağarası”nın ritüelistik insan kurbanı için kullanıldığına dair güçlü kanıtlar sunsa da, Frianco ve Bleuze hala yapılması gereken daha çok iş olduğunu söylüyorlar.Araştırmacılar, ölenlerin kimler olduğu hakkında daha fazla bilgi edinmek için bu kemiklerdeki antik DNA”yı incelemeyi planlıyorlar. Ayrıca, ölenlerin diyetleri ve göç kalıplarının yanı sıra yaşadıkları dönemdeki çevresel koşullar hakkında bilgi verebilecek kararlı izotop analizleri de yapacaklar. Bleuze, Live Science”a yaptığı açıklamada, “Şu anki odak noktamız, buraya bırakılan insanların kim olduğu, çünkü nüfusun çoğunluğundan tamamen farklı muamele görmüşler,” dedi.

Source: Ekrem Öztürk


Bir grup dağcı yürüyüş sırasında altın dolu kutu buldu

Çekya”nın doğusundaki Krkonoše Dağları, yakın tarihin en gizemli keşiflerinden birine sahne oldu. Dağ yürüyüşü yapan iki kişi, kayalık bir bölgede yüzeyi dışarı taşmış bir alüminyum kutu buldu. Kutunun içinden çıkanlar ise yalnızca yürüyüşçüleri değil, tüm araştırmacıları şaşkına çevirdi. ALTINLAR, PUROLAR VE YÜZLERCE ESKİ PARA CNN International”ın haberine göre; kutunun içinde altın bilezikler, eski puro kutuları, makyaj aynaları ve yüzlerce farklı ülkeye ait madeni para yer alıyordu. İlginç olan, bulunan paraların hiçbirinin Çekya”ya ait olmamasıydı. Bu detay, kutunun yerel değil, uluslararası geçmişe sahip bir define olabileceği ihtimalini güçlendirdi. MÜZEYE TESLİM EDİLDİ, ARAŞTIRMALAR BAŞLADI Şaşkınlık içindeki yürüyüşçüler, kutuyu Doğu Bohemya Müzesi”ne teslim etti. Müze yetkilileri hemen kapsamlı bir inceleme başlattı. Arkeoloji Bölümü Başkanı Miroslav Novak, kutudaki en yeni paranın 1921 tarihli olduğunu belirtti. Bu da defineyi 2. Dünya Savaşı öncesine konumlandırıyor. SAVAŞTAN KAÇANLARIN MALI MIYDI? Uzmanlara göre, hazine Nazilerden kaçan Yahudi ya da Çek vatandaşlara ait olabilir. Bir başka teoriye göre ise bu kutu, 1945″te bölgeden göç eden Almanlar tarafından saklanmış olabilir. Henüz netlik kazanmayan bu teori, keşfi hem tarihi hem de kültürel açıdan önemli kılıyor. SUTTON HOO”YU HATIRLATTI Bu olay, arkeoloji dünyasının yakın dönemdeki en ses getiren keşiflerinden biri olan, İngiltere”deki Sutton Hoo hazinesiyle benzerlik gösteriyor. O örnekte, Bizans dönemine ait bir obje Antakya”dan İngiltere”ye uzanan bir yolculukla bağlantı kurulmuştu. Şimdi Krkonoše hazinesi de benzer bir tarihsel hikâyeye ışık tutabilir.

Source: Abdurrahman Yazıcı


AKM”de Deliriyum rüzgarı

“Deliriyum”, izleyiciyi çağdaş insanın zihinsel derinliklerine sürükleyen cesur ve sarsıcı bir dans anlatısı ile dünya prömiyerini yapıyor. İstanbul Devlet Opera ve Balesi ve Modern Dans Topluluğu İstanbul tarafından sahneye taşınan bu özgün yapıt, koreograf Canberk Yıldız’ın imzasını taşıyor. Yıldız, modern toplumun görünmez akıl sağlığı krizini, bir akıl hastanesi metaforu üzerinden ele alıyor. Yapım, çağdaş tıpta deliliği tanımlamak için kullanılan ve bilinç bulanıklığından şizofreniye uzanan geniş bir süreci kapsayan “delirium” kavramından esinleniyor. 13 dansçı, 13 ayrı “delirium” haliyle sahnede yer alıyor. Yıldız, anskiyete, bağımlılık, yeme bozuklukları gibi günümüzde giderek daha fazla normalleşen ama toplumsal yapıda derin yaralar açan ruhsal durumları sahneye taşıyor. Gösteri, bu sorunları bireylerin bedensel ve duygusal dönüşümleri üzerinden anlatırken, dansı bir araştırma alanı olarak kullanıyor. Deliriyum Dünya Prömiyeri-İstanbul Devlet Opera ve Balesi&MDT İstanbul-16. Uluslararası İstanbul Opera ve Bale Festivali; 30 Mayıs saat 20.00’de AKM Tiyatro Salonu’nda.

Source: Habertürk


Atatürk Üniversitesinde “Gastro-Diplomasi” buluşması devam ediyor

Cumhurbaşkanlığı himayelerinde her yıl 21–27 Mayıs tarihleri arasında kutlanan Türk Mutfağı Haftası kapsamında Atatürk Üniversitesi, anlamlı bir etkinliğe ev sahipliği yaptı.

Turizm Fakültesi ile Bilim İletişimi Ofisi iş birliğinde düzenlenen “Gastro-Diplomasi: Türk Mutfağı ile Bilim ve Kültür Buluşması” başlıklı program, hem akademik bir vizyonun hem de geleneksel mutfak kültürünün bir araya geldiği özgün bir platform sundu.

ERZURUM”UN UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ YEMEKLERİ HAZIRLANDI

Etkinliğe Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu ile eşi Prof. Dr. Esra Hacımüftüoğlu da katılım sağladı.
Üniversitede öğrenim gören uluslararası öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği etkinlikte katılımcılar, Türk mutfağının tarihsel ve bilimsel yönleri hakkında bilgi aldı.
Erzurum’un unutulmaya yüz tutmuş yöresel tatlarından biri olan Hokkiri çorbasını da birlikte hazırlayıp deneyimleme fırsatı buldular.

Etkinlik kapsamında Türk mutfağının tanıtımı ve kültürler arası diyaloğa sunduğu katkılardan dolayı katılımcılara Prof. Dr. Hacımüftüoğlu tarafından “Bilim Elçisi” unvanı verildi.

KÜLTÜREL MİRAS YAŞATILIYOR

Rektör Hacımüftüoğlu, etkinlikte yaptığı konuşmada şunları ifade etti:

“Türk mutfağı, yalnızca lezzetli yemeklerden ibaret değil; aynı zamanda tarih, kültür, ekoloji ve bilimi iç içe barındıran bir yaşam biçimidir. Üniversite olarak bu yılki teması ‘Klasik Yemekler’ olan Türk Mutfağı Haftasını, uluslararası öğrencilerimizle birlikte kutlamaktan büyük memnuniyet duyuyoruz. Erzurum’a özgü Hokkiri çorbası gibi unutulmaya yüz tutmuş lezzetleri gün yüzüne çıkarmak ve bu değerleri geleceğe aktarmak bizim sorumluluğumuzdur. Bilimin toplumla buluştuğu bu tür etkinliklerle hem kültürel mirasımızı yaşatıyor hem de dünya ile paylaşılmasına katkı sunuyoruz.”

Türk Mutfağı Haftası, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Eşi Emine Erdoğan öncülüğünde ve Kültür ve Turizm Bakanlığının desteğiyle, Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı (TGA) iş birliğinde yürütülüyor. Etkinlikler aracılığıyla Türk mutfağının klasik tarifleri, doğal malzemeleri, atıksız ve sürdürülebilir yapısıyla tanıtılarak dünya mutfaklarıyla etkileşim kurulması amaçlanıyor.

YEMEK ARACILIĞIYLA KÖPRÜLAR KURULDU

Turizm Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gökalp Nuri Selçuk, Bilim İletişimi Ofisi Koordinatörü Dr. Öğr. Üyesi Yusuf Bayraktar ile fakülte yönetimi ve akademisyenlerin katılımı ile düzenlenen bu anlamlı organizasyon, yemek aracılığıyla kurulan kültürel ve bilimsel iletişimin ne denli güçlü bir araç olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Rektör Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu, Türk mutfağının uluslararası arenada tanıtılmasına katkı sunan tüm katılımcılara teşekkür ederek, bu mirasın gönüllü elçileri olarak ülkelerine dönecek öğrencilerle iletişimi sürdüreceklerini ifade etti.

Source:


Tarihi kapalı çarşı yeniden ayağa kalkıyor!

Kahramanmaraş’ın simgelerinden Tarihi Kapalı Çarşı da 6 Şubat depremlerinde ağır hasar gördü. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ), Dulkadiroğlu ilçesindeki 2 bin 740 metrekarelik alanda 122’si tescilli 140 dükkanın inşa ve ihya çalışmalarını yürütüyor. “ÇARŞIMIZ TAMAMLANDIĞINDA ŞEHRİMİZİN KALBİ BURADA ATACAK” Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, restorasyon çalışmalarından görüntüleri “Sadece bir yapıyı değil; hatıraları, kültürü, umudu yeniden canlandırıyoruz. Depremde ağır hasar alan Tarihi Kapalı Maraş Çarşı’mız tamamlandığında şehrimizin kalbi burada atacak” mesajıyla sosyal medya hesabından paylaştı. 37 KİŞİLİK UZMAN EKİP GÖREV YAPIYOR Restorasyon kapsamında ilk etapta yıkılan alanlar temizlendi, deprem sonrası taş yapılarda oluşan çatlaklar güçlendirildi. Ayrıca, statik, jeofizik ve yapı malzeme analiz raporları da hazırlandı. Projede taş, ahşap, sıva ve enjeksiyon ustalarından oluşan 37 kişilik uzman ekip görev yapıyor. DEMİCİLER ÇARŞISI’NIN DA İHALE SÜRECİ TAMAMLANDI TOKİ İnşaat Mühendisi Eray Sezgin, tarihi çarşının 16’ncı yüzyılda inşa edildiğini anlattı. Kahramanmaraş depreminin ardından konut inşasının yanı sıra tarihi yapıların da restorasyonunu yürüttüklerini kaydeden Sezgin, “Burası Maraş’ın kalbi, bizim de görevimiz burayı tekrardan canlandırıp eski güzel günlerine döndürmek” dedi. Eş zamanlı olarak Tarihi Demirciler Çarşısı”nda da ihalelerin tamamlandığını ve çalışmaların başladığını açıklayan Sezgin, “En kısa sürede orada da restorasyon çalışmalarını tamamlayıp, orayı Maraş ekonomisine, Maraş tarihine tekrardan geri kazandırmayı hedefliyoruz” diye konuştu. Sadece bir yapıyı değil; hatıraları, kültürü, umudu yeniden canlandırıyoruz.Depremde ağır hasar alan Tarihi Kapalı Maraş Çarşı’mız tamamlandığında şehrimizin kalbi burada atacak.Kahramanmaraş pic.twitter.com/o5RBOdoHCp— Murat KURUM (@murat_kurum) May 27, 2025Bakan Kurum”dan afet konutları ziyaretinde açıklama! “Tek bir kardeşimiz evsiz kalmayacak

Source: Emre Genç


“Ah o eski bayramlar” demekle olmaz! İşte yeni nesil bayram reçetesi

Prof. Dr. Zekeriya Karadavut, “bayram” kavramının tarihi seyrine değindi. “Bayram” kelimesiyle terim olarak ilk kez 11″inci yüzyılda, Kaşgarlı Mahmut”un Divanu Lugati”t-Türk eserinde karşılaşıldığını aktaran Prof. Dr. Karadavut, “Ancak oradaki anlatılan bayram, dini bir bayram değil; tabiat kültlerine, mevsimsel döngülere bağlı yapılan törenlerdi. Nevruz ya da Hıdırellez gibi kutlamaları içeren bayramlardı” diye konuştu.

Bayramların bugün artık tatil dönemine evrilmesinin sosyolojik nedenlerine dikkati çeken Prof. Dr. Karadavut, “Toplumlar dinamiktir, kültür de dinamiktir. Durağan değildir, doğal olarak toplumlar değiştikçe kültür de değişir. Her dönem kendi kutsalını, geleneğini oluşturur, onu günceller. Zaman içinde büyük aile yapısından çekirdek aileye geçtik. Şehre göç, ekonomik zorunluluklar ve zaman darlığı, gelenekleri farklılaştırdı. Ancak bu bir kayıp değildir. Önemli olan, milli olan özü koruyarak onu zamanın ruhuna uygun biçimde yeniden üretmektir. Bizler kendi geleneğimizi oluşturacağız” diye konuştu.

“HER İNSANIN BİR ESKİSİ VAR”

Bayramları geçmişle kıyaslayarak nostaljiye kapılmak yerine, mevcut imkanlarla yeni gelenekler üretmenin gerekliliğini vurgulayan Prof. Dr. Karadavut, “Dilimizde bir söz var; “Ah o eski bayramlar”. Hepimizin dilinde o eski bayramlara yönelik hasret var. Ancak biz eskiyi takvimsel olarak sınırlandıramıyoruz. Benim eskimle sizin eskiniz uyuşmaz. Her insanın bir eskisi var. Eski, günümüz insanının çaresiz kalan dertler problemler yüzünden mitolojik olarak anaya sığınmasıdır. Ananın olduğu yer asıl saadettir. Eski, bayramların eskiliğinden değil; bizim eskiye sığınmamızla alakalıdır. Fakat değişiyor geleneklerimiz, kültürlerimiz. Zira toplum değişiyor” dedi.

Bu değişimlerin her yerde farklı olabileceğini ifade eden Prof. Dr. Karadavut, “Bu değişimler herkes için aynı olmak zorunda değil. Geleneksel büyük ailelerde bu gelenekler devam ediyor. Şehre göçmeyen, büyük aile yapısı devam eden yerler hala var. Oralarda bayramlar “eski” bayramlar gibidir” diye konuştu.

“ÖNEMLİ OLAN HATIRLAMAK”

Dönemin getirdikleriyle geleneklerin de dönüştüğünü, fakat kökünde aynı kaldığını vurgulayan Prof. Dr. Karadavut, “Ah o eski bayramlar” demek yerine, elimizdeki değerleri çağdaş unsurlarla harmanlayarak yeniden şekillendirmeliyiz. Kökü bizde olduğu müddetçe çağdaş unsurlarla dizayn edebiliriz. İlle de gidip el öpmekle değil, başka bir şekilde de saygımızı gösterebiliriz. Yeter ki o saygı unsuru bizde olsun. Harçlık mendille verilmez belki ama dijital olarak gönderilir. Önemli olan vermek, hatırlamak, sevgi ve saygıyı sürdürmektir. Kökü bizde olduğu sürece geleneği yaşatmanın birçok yolu var” dedi.

Source:


Ege”nin lezzet dolu kahvaltılığı: Boyoz tarifi

İzmir mutfağının simgelerinden biri olan boyoz, sabah kahvaltılarının vazgeçilmez tatları arasında yer alır. Kat kat açılan hamurun bol yağ ile yoğrulması ve fırında nar gibi kızarmasıyla elde edilen bu lezzet, özellikle haşlanmış yumurta ve demli çayla birlikte sunulduğunda damaklarda iz bırakır. Peki, Ege”nin bu lezzet dolu kahvaltılığı nasıl yapılır? İşte, enfes boyoz tarifi… BOYOZ TARİFİ Malzemeler : 4 su bardağı un 1 tatlı kaşığı tuz 1,5 su bardağı su (kontrollü ekleyin) 1 çay bardağı ayçiçek yağı 100 gr tereyağı (eritilmiş) BOYOZ YAPILIŞI Unu geniş bir kaba eleyin, ortasını açarak tuz ve suyu yavaş yavaş ilave edin. Kulak memesi kıvamında bir hamur elde edene kadar yoğurun. Hazırladığınız hamuru yaklaşık 30 dakika nemli bir bez altında dinlendirin. Hamuru 10-12 eşit parçaya bölün ve her bezeyi yuvarlayın. Üzerini örtüp 15 dakika daha dinlendirin. Her bezeyi elinizle açabildiğiniz kadar ince açın. Üzerine eritilmiş tereyağı sürerek hamuru zarf gibi katlayın. Katladığınız hamurları rulo yapın ve içe doğru kıvırarak yuvarlak form kazandırın. Şekil verdiğiniz hamurları yağlı kağıt serili tepsiye dizin. Üzerini örtüp 15 dakika daha bekletin. Ardından önceden ısıtılmış 200°C fırında yaklaşık 25-30 dakika, üzeri altın rengi alana kadar pişirin. Boyoz, geleneksel olarak yanında haşlanmış yumurta ve ince belli bardakta demli bir çayla servis edilir. Afiyet olsun!

Source: Haber Merkezi