Danıştay’ın diploma kararı

Danıştay’ın diploma kararı

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu 63 gündür cezaevinde tutuluyor. Hemen her mesajının ardından hakkında yeni soruşturmalar ve davalar açılıyor. Cumhurbaşkanı adayı olabilmesi için ilk koşullardan birisi yükseköğrenim mezunu olması. İmamoğlu’nun diploması, mezun olduğu İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanlığı tarafından usulüne uygun olarak alındığı resmi yazıyla belirtilmiş olmasına rağmen, İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu kararında ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Girne Amerikan Üniversitesi’nden yatay geçişin usulüne uygun yapılmadığı öne sürüldü. Diploması iptal edildi.

Sonuçta, diploma iptaliyle İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olmasının önü kesilmiş oluyor. Ancak unutmamak gerekir ki, 12 Eylül 1980 darbesi döneminde bile benzer iddialarla diploma iptalleri yapılmamıştı. O dönemde Danıştay’ın kanunları uygulamanın da ötesinde hukuk yaratma (İçtihat oluşturma) çalışması bakımından da örnek bir kararı aktaracağım.

ERDOĞAN DÖNEMİNDE BAŞKANDI

Emekli mülkiye Başmüfettişi Mahmut Esen, araştırır, soruşturur, örnek kararları bizimle paylaşır. Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edildiği günlerde, “Bu konularda verilmiş örnek mahkeme kararları var mı?” diye sordum. Birkaç gün sonra, “Buldum, buldum” dedi.

İmamoğlu’nun diplomasını iptal eden kurulun başkanı olan İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bülent Zülfikar, Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde Belediye Sağlık İşleri Daire Başkanlığı görevindeydi. Erdoğan’ın Başbakan olmasından sonra Yükseköğretim Kurulu (YÖK) üyeliğine getirildi. Üst düzey görevlerde bulundu. 2023 yılında ise İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne getirildi. Diploma iptali de işte onun döneminde gerçekleştirildi.

‘SAKAT İDARİ İŞLEMLER…’

Diploma iptaline karşın, İmamoğlu’nun avukatı da bu kararın iptali için İdare Mahkemesi’ne dava açtı. Hâkim, üniversiteden, YÖK’ten çok ayrıntılı bilgiler istedi. Bunları inceledikten sonra kararını verecek.

Biz, yine 43 yıl öncesine gidelim. Danıştay 3. Dairesinin 28.5.1981 gün ve E: 1981/83, 1982/100 sayılı; “Yarışma ve yeterlik sınavına girmeden veya sahte sınav kazandı belgesi ile memuriyete giren ya da sınav belgelerinin doğruluğu konusunda kesin kanıt elde edilmeyen kişiler hakkında yapılacak işlemler konusunda oluşan duraksamaları gidermek” konusunda verilmiş karardan bölümler aktaralım:

“İdari işlemlerde devamlılık ve istikrar esastır. Kamu düzeninin bozulmaması ve idari istikrar ilkesi gereği bu işlemler aleyhine açılacak idari davalar 90 günle sınırlandırılmıştır. Buna paralel olarak idarenin sakat tasarruflarını her zaman geri alabileceği yolundaki genel ilkenin; kazanılmış haklar, mevcut durumları korumak ve hukuki ilişkilerde istikrar sağlamak ihtiyaç ve zarureti nedeniyle zaman içinde değişime uğrar. Sakat idari işlemlerin de ne şekilde geri alınabileceği kurallara bağlanmıştır. Bu kurallar ve idare hukuku ilkeleri ışında yapılan incelemede;

İDARENİN KENDİ İHMALİ VARSA

-Sınava tabi tutulmadan göreve alınan ve henüz adaylık süresini doldurmayanların (istikrar, kanunilik ve kamu yararı kurallarını zedeleyecek aşamaya gelmediğinden) görevlerine son verilebilir.

-Ancak idarenin kendi ihmali sonucu oluşturduğu kanunsuz işlemde hiçbir katkısı bulunmayan memur adaylık süresini doldurmuş, asaleti onaylanmış ve bunu üzerinden uzun süre geçmişse artık görevden alınamaz. Aksi halde idari işlemlerde bulunması gerekli idari istikrar ilkesinin zedelenmiş ve toplumun idari işlemlere karşı güveni sarsılır.

İYİ NİYET KURALI

-Sahte sınav belgeleri ile göreve başlayanların işlemlerinde istikrar, kanunilik ve kamu yararı kuralları kadar önemli olan bir diğer kuralın da memurun iyi niyetli olmasıdır. Hukuka aykırı işlemin memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi nedeniyle tesis edilmiş ise her zaman geri alınabilir.

-Sınav belgesinin doğruluğu konusunda kesin kanıt elde edilemeyen memurların görevlerine son verilmesi hukuken olanaklı değildir. İdari işlemlerde doğruluk karinesi esastır. Sahteliği ispat edilene kadar resmi belgenin doğru kabul edilmesi zorunludur.

Verilen bu karar, 12 Eylül 1980 darbesi döneminde ve sonrasında duraksamaksızın ve genel olarak uygulandı. Hukukçulara sorduğumda, günümüzde karşılaştığımız benzer sorunların çözümünde de yararlanılması gereken bir karar olduğunu söylediler.

Source: Saygı Öztürk