Dededen kalma zeytinlikle değil, gönül bağıyla…
Beş yıldır yazdığım bu köşede sanırım ilk kez zeytinyağını konu edeceğim. Birkaç sebebi var bunun. Ailemin bir tarafı zeytinyağı üretiminde dördüncü kuşak, yani az çok anlıyorum zeytinyağı işinden. İyisini hatalısını ayırt edebilmekten öte bu işin ne kadar meşakkatli olduğunu iyi biliyorum. Dışarıdan göründüğü kadar romantik bir dünya olmadığını ve yıllar içinde maliyetlerin çok artıp getirisinin ne kadar azaldığını da gayet iyi biliyorum. Etrafta dolup taşan yüzlerce markanın -çoğunun- sadece bir hobi gibi geçici bir hevesin ürünü olduğunu bildiğim için de genel anlamda biraz uzak durmayı tercih ediyorum.Bu arada markaların artmasına karşıyım sanmayın. Zira bir ürünle alakalı üretim çeşitliliği ve butik üretici arttıkça o ürüne karşı tüketicinin merak ve ilgisi de artıyor. Bu da beraberinde bilinçlenmeyi getiriyor. Şimdi size anlatacağım üç üreticinin yaptıklarıyla bu bahsettiklerime katkısı büyük. Üçü de dededen kalma zeytinlikle değil, kendi gönül bağlarıyla başlamışlar bu işe. YILDIZLARIN MARKETİNDE İlki Olizzi’nin kurucusu Ece Er Aydın. Ece 30’larının başında gencecik, akıllı ve çalışkan bir girişimci. Olizzi’nin dikkatimi çekme sebebi kızımı görmeye Los Angeles’a her gittiğimde mutlaka uğradığım Erewhon markette rastlamam oldu. Erewhon, Hollywood yıldızlarının ve Amerikalı milyonerlerin da alışveriş yaptığı, her şeyin en iyisini bulabileceğiniz bir market. Ve Olizzi de oradaki en çok satan zeytinyağı markalarından biri. Gurur duymayalım da ne yapalım?Bir kere bu tarz yerlere girmek zor. Girdikten sonra ürününüzü tutundurmak daha da zor. Ece bunların hepsini kendi başına yapmış. Tombik şişelerdeki ambalajlaması çok sade ve net. Özellikle ‘Baby Organic’ adı altında çıkardığı, bebeklerin de tüketimine uygun zeytinyağıyla tekil kullanımlık paketlere koyduğu iyi kalite zeytinyağı çok ilgi görüyor. Çünkü ikisi de her zaman bulunur şeyler değil.Genç girişimci, ODTÜ Endüstri Mühendisliği mezunu. Olizzi’yi Amerika’da yaşadığı dönem İtalyan, İspanyol, Yunan hatta Fas zeytinyağlarını görüp hiç Türk markasına rastlamayınca kurmaya karar vermiş.Ece, İtalya’da ONAOO isimli, dünyanın en eski zeytinyağı tadım okulunun ‘advanced’ (ileri) sınıfından geçen ay mezun oldu. Yani artık profesyonel zeytinyağı tadım uzmanı ve ONAOO uluslararası tadımcılar listesinde de kaydı var. Zeytinyağında duyusal tadıma hem tüketici hem de üreticinin önem vermesi gerektiğine inanıyor. Amerika’da bolca tadım yaptırarak zeytinyağımızın duyusal niteliklerini ve kalitesini anlatıyor.Ece’ye girişimini cesurca bulduğumu söylediğimde “Biliyordum ki Amerika’da aldığım yağların içinde Türk zeytinyağı da vardı, ancak kaymağını biz değil, bizden alıp ‘Product of XX’ (XX’in ürünü) diye satan ülke yiyordu. Milli servetimiz olan mucize zeytinyağımız Türkiye markasına hizmet edemeden dünyanın çeşitli yerlerine gidiyordu” diye anlatıyor. Ece gibi cesur girişimciler artar ve yağlarımızı geniş kitlelere tanıtabilirsek artık dökme olarak satmak ve dünya piyasasında böyle anılmak yerine nitelikli duyusal standartlara sahip natürel sızma yağlarımızla katma değer yaratabiliriz. 12 ÜLKEYE İHRAÇ Bahsetmek istediğim bir diğer markaysa NovaVera. Bahar Alan 20 yıl kadar kurumsal hayatta bilgi teknolojileri ve iş geliştirme alanlarında çalışmış. Yurtdışında gördüğü ‘Emeklilik Köyü’ projesini hayata geçirmek amacıyla Ayvalık’ta aldığı 100 dönüm zeytinlikle başlamış hikâyesi. O köy fikri hayata geçememiş ama Türkiye’nin en iyi zeytinyağlarından birinin üretimine vesile olmuş.Hasat vakti gelip de zeytinleri toplama işine girişince sırıklarla ağacın dallarına vurarak hasat yapıldığını görüp kendi makinelerini almışlar. Zeytinleri sıktırmak için kooperatiflerden birine götürünce de umdukları ürünü alamayınca kendi üretimhanelerini kurmuşlar. “O sırada şunu düşündüğümü çok net hatırlıyorum: Direksiyondayım ama direksiyon beni dinlemiyor, kendi bildiği tarafa gidiyor. Bu çok rahatsız edici bir histi. Çok karmaşık bir şey de istemiyorduk. Niyetimiz sadece erken hasat ettirdiğimiz zeytinleri temiz bir makinede bekletmeden soğuk sıkım yaptırmaktı” diyor Bahar Hanım.Özenerek yaptığı ürünler yurtdışında önemli yarışmalardan ödülle dönmeye başlayınca cesaretleri iyice artmış. Zeytinlerini yüksek polifenollü (güçlü antioksidan yapıya sahip kimyasal bileşik) üretebilmek ve soğuk sıkımı hakkıyla yapabilmek için özel donanımlara sahip makineler kullanıyorlar. Türkiye’nin imza zeytinleri Ayvalık, Memecik ve Trilye başta olmak üzere arada Yamalak sarısı, uslu, tavşanyüreği, Beylik gibi çeşitleri de sıkıyorlar. Organik ürettikleri yağlarını 12 ülkeye ihraç ediyorlar. Türkiye’deki en iyi restoranlar ve şeflerin çoğu onların yağını kullanıyor. SINIRLI SAYIDA ÜRETİM Üçüncü ve son üreticiyse Emrah Özesen’in girişimi olan Olive Oriental. Onlar da bu dünyaya bambaşka bir açıdan bakmayı başarmışlar. Üzerinde hasat hikâyesinin anlatıldığı kutu ve şişeleri tasarımcı Ekin Anıl’ın elinden çıkma ve öyle güzel ki atmaya kıyamıyorsunuz. Zeytinyağını bir prestij ve yaşam tarzı sembolü olarak gören markanın zeytinlikleri Manisa ve Salihli bölgesinde. Sınırlı sayıda üretim yapıyorlar. Düşük asitli ve yüksek polifenollü zeytinyağı koleksiyonları 5 çeşit zeytinden yaratılmış: Domat, Trilye, Memecik, Ayvalık ve arbequina.Ama bence Olive Oriental markasını ayrıştıran en önemli noktalardan biri akşam hasatı da yapmaları. Bu şekilde polifenol oranı maksimize edilirken meyvemsilik de en üst düzeyde korunmuş oluyor. Şimdiden yurtdışı ödülleri almaya başlamışlar. Yolun başındalar ama bence adlarını daha çok duyacağız.
Source: Ebru Erke