“Deprem Günlüğü – Antalya ve Muğla’daki Sarsıntılar”

Antalya ve Muğla”da deprem

Ülkemizde meydana gelen büyük küçük tüm depremler Kandilli Rasathanesi ve AFAD tarafından kayıt altına alınmaya devam ediyor. Yaşanan depremlerin büyüklüğü, merkez üssü, derinliği ve enlem ve boylam bilgileri bu siteler aracılığıyla öğreniliyor. AFAD ve Kandilli verileri Az önce deprem mi oldu, nerede ve kaç büyüklüğünde? sorularına yanıt veriyor. AFAD verilerine göre, Antalya ve Muğla da deprem meydana geldi. İşte 1 Ocak 2025 Kandilli Rasathanesi ve AFAD son depremler listesi…MUĞLA DA DEPREM Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının (AFAD) internet sitesinde yer alan verilere göre, saat 07:16 da Muğla nın Ula ilçesinde deprem meydana geldi. 2.5 büyüklüğündeki sarsıntı, 7.01 kilometre derinlikte gerçekleşti.ANTALYA DEPREM İLE SALLANDI AFAD ın verilerine göre, saat 06:52 de Akdeniz de Antalya nın Kaş ilçesi açıklarında deprem meydana geldi. Büyüklüğü 3.4 olarak ölçülen depremin derinliği ise 28,74 kilometre olarak kaydedildi.DEPREM Mİ OLDU, NEREDE, KAÇ BÜYÜKLÜĞÜNDE? Kandilli Rasathanesi ve AFAD tarafından son depremler anlık olarak paylaşılıyor. Son depremler listesi küçük ve büyük ölçüde gerçekleşen tüm depremleri barındırıyor ve bu liste aracılığıyla depremin büyüklüğü ve derinliği gibi bilgiler öğrenilebiliyor.KANDİLLİ SON DEPREMLER İÇİN TIKLAYINIZAFAD SON DEPREMLER İÇİN TIKLAYINIZ

Source: Habertürk


Bu gizem 60 yıldır çözülemiyor… ABD “kırık ok”u itiraf etti ama nükleer bomba nerede?

ABD kamuoyu, günlerdir New Jersey eyaletinin üzerinde uçan insansız hava araçlarını tartışıyor. Pek çok kişinin tanık olduğu bu hava araçlarının kime ait olduğu ya da neden bir anda ortaya çıktığına ilişkin soru işaretleri endişelere neden oluyor.Söz konusu detaylara dair bir açıklama yapmayan yetkililer, hava araçlarının güvenlik tehdidi oluşturmadığını söylemekle yetindi. Bu sessizlik, komplo teorilerini de beraberinde getirdi. Birçok kişi ABD yönetiminin bazı detayları kamuoyundan gizlediğini öne sürmeye başladı. Ortada böyle bir durum olduğuna dair delil bulunmasa da federal hükümetin uzun yıllardır gizli programlar yürütüyor olduğu bir gerçek.Tarihçi Matthew Connelly”nin The Declassification Engine: What History Reveals About America”s Top Secrets. (Gizlilik Kaldırma Makinesi: Tarih Amerika”nın En Büyük Sırları Hakkında Ne İfşa Ediyor) isimli kitabında belirttiği üzere, Devletin engellemeleri, kandırmacaları ve düpedüz sahtekarlıkları, şüphelerin ortaya çıkmasında ve komplo teorilerinin doğmasında diğer tüm faktörlerden daha etkili oldu.Peki ABD yönetiminin yıllarca kamuoyundan gizlediği ve sonunda kabul etmek durumunda kaldığı o gizemli programlar nelerdi? İşte en çarpıcı 5 örnek…İNSAN DENEYLERİ: BİLİM İNSANLARI SAVUNMASIZ İNSANLARI RADYASYONA MARUZ BIRAKTIABD, 1945 yılında Japonya”ya iki atom bombası atmakla kalmadı, radyasyonun insan vücudu üzerindeki etkilerini inceleyen deneylere de başladı. İki yıl boyunca devam eden bu deneyler kapsamında 18 kişiye çeşitli dozlarda radyoaktif bir kimyasal olan plütonyum verildi. Bu kişiler arasında ölümcül hastalığı olanlar, çocuklar ve evsizler bulunuyordu.Deneklerden biri Tennessee”de yaşayan bir inşaat işçisi olan Ebb Cade”di. Cade, Mart 1945″te geçirdiği trafik kazasında kolunu ve bacağını kırdı. Doktorlar kırıkları tedavi etmeyi haftalarca geciktirdi ardından, kemikler üzerindeki etkisini görmek için Cade”in vücuduna plütonyum enjekte etti. Cade plütonyum enjeksiyonundan 8 yıl sonra hayatını kaybetti.Sonraki yıllarda cezaevi mahkûmlarını, yaşlıları ve askerleri kapsayan başka deneyler de yapıldı. Bu deneyler kapsamındaki herkes, rızaları olmadan radyasyona maruz bırakıldı.Nazilerin İkinci Dünya Savaşı sırasında toplama kamplarındaki mahkûmlar üzerinde yaptıkları deneyler nedeniyle, Nisan 1947″de tıbbi araştırmaların insani prensiplere dayanmasını gerektiren bir çerçeve çizildi. Bu gelişmenin ardından, Connelly”nin ifadesiyle eylemleri nedeniyle hesap vermek zorunda kalabileceklerinin farkına varan Amerikalı yetkililer, radyasyon deneylerini gizlemek için çeşitli girişimlerde bulundu.İnsan deneyleriyle ilgili detaylar uzun yıllar gizli kaldı. 1994 yılında ABD Enerji Bakanlığı”nın 1944-1974 aralığında gerçekleştirilen deneylerle ilgili soruşturma başlatmasının ardından ayrıntılar kamuoyunda bilinir hale geldi.ROSWELL OLAYI: UÇAN DİSK Mİ HAVA DURUMU BALONU MU YOKSA BAŞKA BİR ŞEY Mİ?1947 yılının yaz aylarında ABD”lilerin gündemi New Mexico eyaletinin Roswell şehriydi. Roswell”de yaşayan bir çiftçi, arazisinde ne olduğu açıklanamayan bir enkaz bulmuştu.Alüminyum folyo ve lastik parçaları içeren bu enkazı incelemek için yakınlarda bulunan Roswell Ordu Hava Sahası”ndan subaylar olay yerine gönderildi. Subaylar, 8 Temmuz günü yaptıkları açıklamada ellerindeki şeyin bir uçan disk olduğunu duyurdu. Ancak kısa süre içinde geri adım atan yetkililer bu enkazın bir uçan diske değil hava durumu balonuna ait olduğunu söyledi. Binbaşı Jesse Marcel ve gizemli enkazSubayların amiyane tabirle geri vites yapması ve parçaların bilinen hiçbir şeye benzetilememesi, enkazın dünya dışı varlıklara ait bir uzay gemisini olduğu dedikodularına neden oldu.ABD Hava Kuvvetleri, bu konudaki tartışmalara nokta koymak için 1994 yılında bir rapor yayımladı. Buna göre enkaz Sovyetler Birliği”ni hedef alan bir araştırma ajanlığı programı olan “Project Mogul” için geliştirilmiş bir radar reflektörüydü.MKULTRA: CIA DENEYSEL BİR İLAÇ PROGRAMIYLA ALAKALI BELGELERİ İMHA ETTİSoğuk Savaş yıllarında ABD yönetimi, Sovyetler Birliği”nin bir adım önünde kalabilmek için sıra dışı yollar deniyordu. Örneğin 1953-1973 yılları arasında CIA bünyesinde yürütülen MKUltra programı kapsamında, ABD”nin silah olarak kullanabileceği zihin kontrolü ilaçlarına ilişkin araştırmalar yürütüldü.Sivillere ve devlet memurlarına rızaları olmadan ilaç veren araştırmacılar, çeşitli uyuşturucu maddelerin insanlar üzerindeki etkilerini görmek istiyordu. Araştırmacıların amacı, bu ilaçları kullanarak insanların gizli suikastlar gibi görevleri direnç göstermeden hayata geçirmesini sağlamaktı.Proje önemli riskler ve ciddi etki kaygılar taşıyordu. Deneylerden birinde Gottlieb”in ekibinin çok yüksek doz ilaç verdiği bir hasta hayatını kaybetti.The New York Times”ın 1974″te yayımladığı bir ifşa haberi sayesinde MKUltra”yla ilgili ayrıntılar açığa çıkmaya başladı. CIA”in etik ve hukuk dışı uygulamalarına odaklanan haber, ABD Senatosu”nun bir soruşturma başlatmasını ve çeşitli detayların kamuoyuyla paylaşılmasını sağladıAncak MKUltra”nın faaliyetleriyle ilgili tüm detayları öğrenmemiz olası görünmüyor. Zira geçen yıl CIA Direktörü Richard Helms, programın tüm kayıtlarının imha edilmesi emrini verdi.COINTELPRO: FBI”IN AMERİKALILAR HAKKINDAKİ İSTİHBARAT ÇALIŞMALARI BİR HIRSIZLIK SAYESİNDE AÇIĞA ÇIKTISoğuk Savaş”ın zirveye çıktığı yıllarda J. Edgar Hoover yönetimindeki FBI, kısaca COINTELPRO olarak bilinen Karşı İstihbarat Programı”nı hayata geçirdi. Programın amacı Birleşik Devletler Komünist Partisi”nin ülke içindeki etkisini azaltmaktı.COINTELPRO kapsamındaki hedefler, çeşitli taktiklerle izlenip sabote ediliyordu. Bu taktiklerin başında söz konusu kişilerin altını oyup kamuoyunun gözünden düşmelerini sağlamak veya güçlerini kaybetmeleri için çatışmalar çıkarmak geliyordu. Martin Luther King Jr. 28 Ağustos 1963″ta ünlü Bir Rüyam Var konuşması sırasında…Hedeflerin sayısı günden güne arttı; sosyal ve siyasi düzene tehdit oluşturduğu düşünülen Ku Klux Klan, Kara Panter Partisi gibi örgütler ve kişiler ile aralarında Martin Luther King”in de bulunduğu pek çok tanınmış vatandaşlık hakları aktivistleri COINTELPRO”nun kapsamına girdi.FBI, King”i telefon ve ortam dinlemeleriyle takip ediyor, evlilik dışı ilişkilerine özel ilgi gösteriyordu. O kadar ki FBI”ın 1964″te King”e gönderdiği isimsiz tehdit mektubunda, pis, anormal hayvan gibi ifadeler yer alıyordu.COINTELPRO”nun faaliyetleri ilk olarak 1971 yılında gün yüzüne çıktı. Vatandaşların FBI”ı Soruşturma Komisyonu isimli aktivist topluluğu, FBI”ın yerel ofislerinden birinde meydana gelen bir hırsızlık esnasında gizli bilgileri çaldı ve basınla paylaştı.KIRIK OK VAKALARI: ABD NÜKLEER SİLAHINI OKYANUSTA NASIL KAYBETTİ?Soğuk Savaş sırasında ABD nükleer cephaneliğini büyüttükçe yeni bir risk ortaya çıktı: Nükleer silahların çalındığı, kaybolduğu ya da zarar gördüğü kırık ok vakaları nasıl yönetilecekti? ABD”li yetkililer şu ana kadar en az 32 kırık ok vakası yaşandığını kabul etti.Bu vakalardan biri 5 Aralık 1965″te meydana geldi. Filipin Denizi”nde seyretmekte olan USS Ticonderoga isimli uçak gemisinin taşıdığı bir Seahawk savaş uçağı, taşıdığı pilot ve nükleer bombayla birlikte güverteden yuvarlanıp denize düştü.Kurtarma çalışmaları öncelikle pilota odaklandı. Helikopterler ve teknelerle saatlerce arama yapıldı ancak mürettebattakiler pilotu bulmayı başaramadı. Pilot da uçak da nükleer silah da derin sularda kayboldu.Felâketin ardından Ticonderoga”daki askerlere ağızlarını kapalı tutma emri geldi. Zira bir donanma gemisinde nükleer silahlar bulunduğu gerçeğinin herkes tarafından duyulmasını istemiyorlardı. USS TiconderogaABD Donanması, bu kırık ok vakasını 1981 yılında yapılan bir açıklamayla doğruladı ancak yaşananların detayları gizliliğini korudu. 8 yıl sonra araştırmacılar William Arkin ve Joshua Handler, ABD Ulusal Arşivleri”ndeki olayla ilgili belgeleri yayımlayarak, felaketi bir kez daha gündeme taşıdı.MKUltra ve COINTELPRO gibi programlar, bugün tarihin tozlu sayfalarına gömülmüş durumda. Ancak birçok Amerikalı, devletin gizli faaliyetlerinin halen devam ettiğine inanıyor ve detayların ne zaman gün yüzüne çıkacağını merak ediyor.National Geographic”in 5 times the U.S. government revealed secrets it tried to keep hidden başlıklı haberinden derlenmiştir.

Source: Sevin Turan


Efes Antik Kenti”nde yeni rota heyecanı

Antik dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı”na ev sahipliği yapan Efes, tarih öncesinden başlayarak Helenistik, Roma, Bizans, Beylikler ve Osmanlı dönemlerine ait izleriyle Anadolu”nun zengin tarihini sergiliyor.

UNESCO Dünya Miras Listesi”nde yer alan Efes Antik Kenti”nde kazı ve restorasyon çalışmaları, Kültür ve Turizm Bakanlığının “Geleceğe Miras Sonsuz Efes” projesi kapsamında yıl boyunca sürüyor.

Geçmişin en büyük turizm, ticaret ve liman kentlerinden biri olan Efes, 161 yıldır devam eden kazı çalışmalarıyla arkeoloji dünyasına katkı sağlıyor.

Antik kent, henüz tamamı ortaya çıkarılmamasına rağmen geçmişin izlerini bugüne taşıyan önemli bir merkez olarak ilgi görüyor.

Ören yerinde gezi rotası değişecek

Kültür ve Turizm Bakanlığının “Geleceğe Miras Sonsuz Efes” projesi kapsamında ören yerinde düzenlemeler yapılıyor.

Yeni ziyaret alanları ve gezi rotası değişimi içeren çalışmaların Kasım 2025″te tamamlanması planlanıyor.

Vedius Gimnazyumu”ndan başlayacak yeni rota, ziyaretçilere Efes Ören Yeri”ni daha önce hiç deneyimlemedikleri bir şekilde keşfetme fırsatı sunacak.

Stadyum Caddesi”nden yürüyerek stadyumu görebilecek olan ziyaretçiler, kentin merkezi olan antik tiyatrodan Liman Caddesi”nin görkemli sütunları arasından ilerleyecek, Liman Hamamı gibi önemli kompleks yapıları yakından inceleyebilecek.

“Geleceğe Miras Sonsuz Efes” projesi koordinatörü Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serdar Aybek, AA muhabirine, yeni rotayla ziyaretçilere bambaşka bir deneyim sunulacağını söyledi.

Aybek, çalışmaların Stadyum Caddesi”nde yoğunlaştığını anlatarak, “Daha önce Efes”i ziyaret eden bir turist, artık çok daha farklı ve zengin bir gezi rotasıyla karşılaşacak.” dedi.

Bu rota sayesinde Efes”te daha önce çok bilinmeyen yeni bir alanın ziyaretçilere açılacağını ifade eden Aybek, “Stadyum Caddesi”ndeki sütunlar ve zemin kaplamaları dönemindeki dokusuyla gün yüzüne çıkarıldı. Yeni planlanan giriş noktasından kentin kalbine, antik tiyatro ve Liman Caddesi ile kesişen çok önemli bir destinasyon oluşturduk. Caddenin kot düzenlemeleri ve devrik haldeki sütunların ayağa kaldırılmasıyla bu alan daha da zenginleşecek.” diye konuştu.

Roma hamamı teknesi bulundu

Çalışmalar sırasında, Roma hamamlarında kullanılan ve “labrum” olarak adlandırılan anıtsal bir tekne bulundu.

Eserin, Efes”teki büyük hamamlardan birinde kullanıldığı ve sonradan bölgeye taşındığı değerlendiriliyor.

Aybek, esere ilişkin şu bilgileri aktardı:

“Labrum, özellikle Roma döneminde hamamların süs havuzu olarak kullanıyordu. En güzel örneklerinden biri olan İmparator Nero”nun kullandığı labrum Roma”daki Vatikan Müzesi”nde sergileniyor. Efes”teki bu eser, büyük ihtimalle kendi özgün yerinde değil, çünkü kaidesi ve oturtulduğu zemine baktığımızda buraya sonradan taşındığını anlıyoruz. Uzmanların üzerinde yapacağı çalışmalarla bunu ilerleyen zaman içinde netleştirmeyi ümit ediyoruz. Restorasyon çalışmaları tamamlandıktan sonra eseri ziyaretçilerimize sunmayı planlıyoruz.”

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Çinko iyon pillerin performansı ve dayanıklılığı aloe verayla artırıldı

Fen Fakültesi Kimya Bölümü Doktor Öğretim Üyesi Recep Yüksel”in yürütücüsü olduğu proje kapsamında bir grup akademisyen, lityum iyon bataryalarda kullanılan çözeltiler yanarak güvenlik riski oluşturduğu için bu konuda çözüm üretmeye karar verdi.Yüksel ve ekibi, lityum iyon bataryalara göre daha çevreci ve ekonomik olma özelliği taşıyan çinko iyon pil üzerine 2020 yılında araştırmalara başladı.Ekip, yüzde 99 oranında sıvı ve bataryalarda kullanılan ve “kinon” olarak tabir edilen organik molekülleri içermesi nedeniyle geçen yıl çalışmalarda aloe vera bitkisini deneme kararı aldı.Çinko iyon pilde iletken madde olarak kullanılan saf sudan oluşan elektrolitin yerine aloe vera bitkisi jelinin konulmasıyla yüzde 15 daha uzun ömürlü ve yüksek performanslı pil üretildi.Söz konusu çalışma, uluslararası hakemli Advanced Sustainable Systems” dergisinde makale olarak yayımlandı.- “ALOE VERADA HALİHAZIRDA BATARYALARDA KULLANDIĞIMIZ MOLEKÜLLER VAR”Çalışmanın yürütücüsü Doktor Öğretim Üyesi Recep Yüksel, AA muhabirine, şarj ve deşarjları sırasında kimi olumsuzluklar yaşanan çinko iyon pillerde farklı organik ve doğal molekülleri denediklerini söyledi.Çalışmalar sırasında “Sıvı oranından dolayı neden aloe verayı kullanmayalım?” diye bir fikir ortaya çıktığını anlatan Yüksel, şunları kaydetti:”Aloe veranın en önemli özelliği, yapısının yüzde 99 oranında sıvıdan oluşmasıdır. Aynı zamanda “kinon” dediğimiz özel organik moleküller içeriyor. Bu organik moleküller de halihazırda bataryalarda kullandığımız malzemeler. Doğal olarak aloe verayı alıp içindeki jel kısmı elektrolit olarak kullandığımızda normal çinko iyon bataryalara göre hem daha uzun kullanım ömrü hem de yüksek elektrokimyasal performans sağlıyor. Fark ettik ki aloe vera çinko tuzuyla bir araya geldiğinde sıvı olarak çok daha yüksek performans gösteriyor. İlk denemelerimizi bu şekilde gerçekleştirdik. Normal sıvı elektrolitli yaptığımız denemelerde, yaklaşık 200-300 saat sonra bataryamız başarısız olurken aloe verayla yaklaşık 6 ay gibi bir sürede bataryanın yüksek performans gösterdiğini fark ettik. Bu çalışmada aloe veralı çinko iyon pilin yaklaşık 4 bin 500 saat boyunca sorunsuz bir şekilde performans sağladığını gördük.”Recep Yüksel, çinko iyon pilde aloe verayı elektriği ileten sıvı olarak kullandıklarını dile getirdi.Normalde bataryalarda anot, katot, elektrolit ve seperatör gibi 4 temel bileşenin olduğunu ifade eden Yüksel, “Elektrolitin temel görevi, anot ve katot arasındaki iyonik yük dağılımını sağlamak. Bu sayede bataryamız çalışıyor. Burada da aloe veranın içinde çinko iyonlar serbest bir şekilde hareket edebildiği için ihtiyacımız olan yüksek iyonik iletkenliğini ve güç yoğunluğunu sağlıyor.” diye konuştu.

Source: Www.star.com.tr