Devrem kaç şehit verdi haberiniz var mı?

Devrem kaç şehit verdi haberiniz var mı?

Harp Okulunu bitirip Türk Silahlı Kuvvetleri’nde aynı dönemde göreve başlayanlar birbirine “devrem” der. Mezun olduklarında bastırılan yıllık, öğrencilik döneminin en önemli hatırası olarak kalır. Hele emekliye ayrıldıktan sonra, geçmişi anarsınız, şehit olan ya da vefat eden arkadaşlarınızın fotoğrafına bakar, yıllıkta onun için yazılanları okursunuz. Gözleriniz dolar, anılarınız canlanır.

Zahit Binbaşının yıllığını görmüştüm. Şehit olan arkadaşlarının fotoğrafının altına, şehit edildiği tarihi ve olayın geçtiği ilçenin, köyün, hatta bölgenin adını yazmıştı. Onların devresi de çok şehit vermişti. O gün yine bir arkadaşının şehit edildiğini öğrendiğinde, “Eyvah, bir kişi daha eksildik” demişti. Birlikte Cebeci Şehitliği’ne gittiğimizde, arkadaşlarının kabirlerini ziyaret ettik, onlara dua ettik.

GÖZLERİNİ KIRPMADAN

O gün bir başka olaya da tanık olmuştum. Henüz mezarı yapılmamış, toprağının üzerine bırakılan çiçekler kurumamış olan kabrin yanında bir kadın, yanında iki küçük çocuğu vardı. Anne, ağlayarak, “Beyaz giyme toz olur/Siyah giyme söz olur/Gel beraber gezelim/Muradımız tez olur” türküsünü söylüyordu. Meğer, eşiyle birlikte bu türküyü severlermiş, bu onların ortak türküsüymüş.

O anı ilk yaşadığımda değil, şimdi yazarken bile göz yaşlarıma hakim olamıyorum. O gün babalarının mezarı başında oynayan o çocuklar şimdi büyümüştür. Şehit babaları onların övüncü olmuştur.

Emekli Albay Murat Tulga, Balyoz Davasından cezaevinde yattı. Sonra bu davanın kumpas olduğu ortaya çıktı. Yaşadıklarını yazmakla kalmadı, bir yayınevi kurdu, orada daha çok askerlerin, gazetecilerin kitaplarını yayımlıyor. Gündemdeki olaylarla ilgili zaman zaman görüşlerini bize de aktarıyor.

KİMİ KANDIRIYORSUNUZ?

Adı konulmamış “süreç”le ilgili olarak gelişmelerini emekli de olsa askerler yakından izliyor. Murat Tulga, şunları aktarıyor:

“1985 Kara Harp Okulu İç Güvenlik Bölgesinde Şehit ve Gazi olan devre arkadaşlarım gözlerimin önünde. Kimi üsteğmenken, kimi yüzbaşı, kimi yarbayken gözlerini kırpmadan bu vatan, bayrak ve Türk Milleti için seve seve genç yaslarında şehit, gazi oldular. Nur içinde yatsınlar…

Bugün tüm kamuoyunun gözünden, bilgisinden gizli yürüyen, kapalı kapılar ardında ne olduğu belli olmayan görüşmeleri kabul etmemiz mümkün değil. Ne oldu da birden bu görüşmeler, bu silah bırakma girişimleri yine gündemimize girdi? Bu görüşmelerin ardında hangi dış güçler var? Hangi verilecek tavizler var? Yeni Anayasa girişimiyle bir ilgisi var mı? AKP oyları düşerken halka yeni bir umut mu verilmek isteniyor? AKP’li Cumhurbaşkanı bir kez daha mı başkan seçtirilmek isteniyor? Biz bu senaryoyu daha önce gördük. Bu devre arkadaşlarımızın nezdinde, affetmeyiz, müsaade etmeyiz, Türk Milleti huzurunda hesap da sorarız.

‘En kötü barış, savaştan, çarpışmadan iyidir’ diye kimi kandırıyorsunuz? Bu vatanı böldürmemek için mücadele eden şehit ve gazilerimiz ne çabuk unutuldu? Terör örgütüyle barış olmaz, örgüt yok edilir. Şehit ailelerinin yüzüne nasıl bakacaksınız?”

Emekli Albay Murat Tulga, Sözcü Medya Grubu Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk’ün sorularını yanıtladı.

BİR LİSTE YAPMIŞ

Murat Tulga, 1985 devresinden şehit olanların rütbelerini, isimlerini, şehit olduğu tarihleri bir sayfaya yazmış. Ancak, onlar sayfaya sığmamış. Gazileri başka bir kağıda yazmış. Bakıyorum şehit olduğu tarihlere, rütbelerine. Hemen hepsi mesleklerinin daha başlangıcında. Üç yıllık teğmenlik döneminden sonra üsteğmen olunuyor. Şehit oldukları dönemdeki rütbelerine baktığımda 14 kişiden 10’u üsteğmen, bir yüzbaşı, iki kıdemli yüzbaşı, biri de yarbay. 29 Ekim 1989’da Jandarma Üsteğmen Ruşen Ülker, devrenin ilk şehidiydi. Tulga, “Onun şehit olduğu haberi, 1985 devresinde bomba gibi patlamıştı. Arkasından yeni şehit haberleri geldi” diyor.

1985 devresi İç Güvenlik Harekat Bölgesinde ilk 10 şehidi üsteğmenlerdi. Ruşen Ülker, Mücahit Kulak, Selim Cerit, Muharrem Kaleli, Tanju Baytekin, Selahattin Şen,Tayfun Sümer, Cemalettin Yılmaz, Mahir Özdemir, Aydın Aydoğmuş, Yüzbaşılar Tuncay Orhan, Ersin Bacaksız, Hayati Gültekin, Yarbay Alim Yılmaz.

Gazilerin isim ve rütbelerine bakıyorum. Ahmet Kemal Canbay, Mehmet Savaş Erçin, Cemal Mutlu, Turan Küçükkaya, Ergün Barış, Erhan Halıcı, Hayati Aydın, Yusuf Altunbulak, Ömer Savranoğlu yine üsteğmenken gazi olmuş. Aynı dönemden bir tek Recai Soluk, gazi olduğunda yüzbaşı rütbesindeymiş.

Şehitlerin tamamı, bölücü terör örgütü ile “İç güvenlik harekat bölgesi” olarak nitelendirilen Doğu ve Güneydoğu’da, sınır ötesinde bölücü terör örgütüne karşı verilen mücadelede şehit olmuş. Aynı şekilde gazilerin de vuruldukları yer yine aynı bölgeler. 1985 devresinden iki üsteğmen de görev şehidi olmuş.

SİLAH BIRAKILMASI

Şehitlerimizle, gazilerimizle ilgili anılarını anlatıyor. Murat Tulga’ya, gelinen süreçle ilgili görüşlerini soruyorum. Şunları söylüyor:

“Örgütün silahlarını bırakacağını açıklaması önemli. Ama elindeki silahların ne kadarını betonlayacaklar, bunun denetimini kimin yapacağı belirsiz. Teröristlerin elinde yalnız hafif silahlar değil, yeni nesil ağır silahlar da bulunuyor. Suriye ve Irak’taki Kürt gruplar Apo’nun çağrısının kendilerini bağlamayacağını söylüyor.

Bugün gelinen nokta TSK için büyük bir travma. Çünkü yıllarca verilen çok büyük bir mücadele var. Abdullah Öcalan’ın yakalanmasıyla birlikte terörün azaltıldığı ve bitirilme noktasına gelinen bir süreç var. İlk çözüm süreci siyasiler tarafından iyi yönetilmediği için sonunda terör yeniden hortlamıştı. Öcalan’ın tekrar öne çıkarılması anlaşılır gibi değil.

NİÇİN BUGÜNE KADAR BEKLENDİ?

Madem bu iş bu kadar kolay çözülüyor, şimdiye kadar niçin beklendi? Bu kadar insanımız neden heba oldu? Şimdi, şehit ailelerine ne söylenecek? Bu insanların travması nasıl giderilecek? Çözüm, terör örgütünün başını ortaya çıkarıp silah bırakmak değil, terörü ülke gündemlinden çıkartmak olmalı. Bunun için daha kuvvetli TSK, sınırların daha sıkı korunması, kontrolsüz göçün de engellenmesiyle olur. İç cephenin de kuvvetlendirilmesi gerekir.”

Emekli askerleri en tedirgin eden konu, görüşmelerin kapalı kapılar ardında olması, kimsenin bilgisinin bulunmaması, birilerine Anayasamızın ilk 4 ve 66 ve 42. maddeleriyle ilgili taviz verileceği söylentileri oluyor.

Devlet Bahçeli bu duruma razı olur mu? Bu da zor gözüküyor.

Source: Saygı Öztürk