Dinci/etnikçi anayasa, üst kimlik İslam!

Dinci/etnikçi anayasa, üst kimlik İslam!

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ’ın dün açılım konusunda yaptığı konuşma, bu köşede yazdığım her satırın doğru olduğunu bir kez daha kanıtladı. Cuma günkü yazımda şu iki cümle vardı: PKK, bu süreçte adım adım Suriye’ye geçip orada devletleşirken Türkiye’de de Türk-Kürt-Arap ittifakı için düğmeye basılmış durumda. 1923 Cumhuriyetinin temelini oluşturan ulus devleti yok etme planıdır bu. Sonunda Erdoğan, Öcalan açılımının ardındaki asıl niyeti itiraf etti. Malazgirt’ten bu yana Çanakkale Zaferi ve Kurtuluş Savaşı dahil hepsini “Türk, Kürt, Arap ve daha nice Müslüman halkın ortak savaşı” olarak niteledi, “Talas Savaşı’nın ardından Türkler Müslüman oldular. O günden bu güne Türk deyince Müslüman, Müslüman deyince Türk akla gelir” diyerek anayasada vatandaşlık bağı ile tanımlanan kimliği inanç ile özdeşleştirdi. Konuşması boyunca ısrarla vurguladığı Türk-Kürt-Arap ittifakını, yalnızca Türkiye ile sınırlamayıp tüm bölgeyi kapsayan bir anlamda ümmetçi bir anlamla yorumladı. Kılıç şakırtılarının bölgeye barış getirdiğini söyleyip “Gerektiğinde kılıçları kınına sokup kalemimizi çıkardık, yeryüzüne, gökyüzüne, birbirimizin yüreğine ‘La ilahe illallah Muhammedün resulullah’ hattını hep beraber kazıdık!” diye haykırdığında salondaki tüm AKP’lilerce ayakta alkışlandı. AKP-MHP-DEM/ÖCALAN İTTİFAKI Erdoğan konuşmasında, “AK Parti, MHP ve DEM Parti. Biz en azından üçlü olarak bu yolu beraber yürümeye karar verdik. Allah’ın izniyle ‘Türkiye Yüzyılı’ nı birlikte inşa edeceğiz” diyerek yeni kurulan üçlüyü de açıkladı. Net olarak görülüyor ki Ekim 2024’ten beri yazdığım gibi, AKP ve MHP dinci/etnikçi anayasa ve ümmet birliği için anlaştı. Erdoğan’ın konuşmasında, “Türkiye için en iyi sistem Osmanlı millet sistemidir” diyen ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ’ı anması da boşuna değildir. Çünkü bu planın senaryosunu yazan ABD, oyuncuları ise AKP, MHP, DEM ve Öcalan’dır. “Barış, demokrasi, özgürlük” sözcükleriyle paketlenen süreç, gerçekte 1923 Cumhuriyetinin altını oyarak federasyona evrilecek bir sürecin başlangıcıdır. Irak’ın kuzeyinde Süleymaniye’de 30 PKK’li teröristin büyük olasılıkla artık işe yaramayan, eski teknoloji içeren silahlarını yakma gösterisini “PKK silah bıraktı!” manşetiyle duyuran yandaş ve sözde muhalif/bağımsız medya ise halkı yanıltma konusunda kendisi için belirlenen görevi yapmış, büyük bir zafer havası yaratılarak AKP’nin planına destek verilmiştir. YANITLANMAYAN SORULAR! Aklı başında herkes barış ister, silahlar yok olsun ister! Ancak gerçekte bir terör örgütü bu şekilde teslim olmaz. Kolombiya’da FARC, İrlanda’da IRA, İspanya’da ETA, hiçbirinde terör örgütleri ile PKK ile olduğu gibi pazarlık yürütülmedi; tüm silahlar uluslararası gözlemcilerce kayıt altına alınarak imha edildi. İktidar ya da ortakları istedikleri kadar pazarlık yok desinler, o zaman sorarız: PKK’nin kaç silahı, kaç üyesi var ve bunlar nerede? Tom Barrack, “SDG (Suriye Demokratik Güçleri) YPG’dir. YPG, PKK’nin bir türevidir” dediğine göre ve ABD Kongresi daha yeni 130 milyon dolarlık bir paketi destek olarak SDG’ye göndermek için onay verdiğine göre, çoktan Suriye’deki SDG güçlerine katılmış olan PKK tehdidi nasıl ortadan kalkmış olacak? ABD’nin yıllardır ağır ve modern silahlarla donattığı YPG, açıkça sınırımızda devletleşirken emperyalizm Irak ve Suriye’de olduğu gibi Türkiye’yi de parçalı bir yapıyla din devletine dönüştürme planını devreye sokmuştur. Bütün bunlar yaşanırken iktidarın bilinçli olarak belediyelerdeki operasyonla meşgul ettiği ana muhalefet partisi, gereken güçlü bir karşılık vermemiş; muhalif medya da bu operasyonlara ağırlık verirken Süleymaniye’de döndürülen oyuna karşı halkta oluşabilecek tepkiler hafifletilmiştir. Antiemperyalizm bayrağını taşıyan solun ise bu süreçte cesur bir tavır alamadığını belirtmem gerekir. Yurtsever cumhuriyetçilerin azim ve kararı, ülkenin geleceğini belirleyecektir. — Not: Değerli okuyucularım, 30 Temmuz’a kadar altı yazılık bir ara için izin rica ediyorum.

Source: Zülal Kalkandelen