Dünya düzdür! Kral benim
Trump, Beyaz Saray’daki ikinci sezonunun ilk bölümünde, Ukrayna-Rusya savaşının senaryosunu baştan yazmaya karar verdi. “Putin mi savaş başlattı? Hadi canım, Asıl fail Zelenski!” dedi. Peki Putin’in tankları oraya geçit töreni için mi gitmişti?
İşin en renkli kısmıysa, Trump’ın Ukrayna liderini “seçimsiz bir diktatör” ilan etmesi oldu. Bunu derken Rusya’yı 25 yıldır demir yumrukla yöneten Putin’in kameralara gülümsemesi, tam bir diplomatik sit-com sahnesiydi.
İmparatorluğun yeni bir çağına hoş geldiniz, ancak bu sefer baş aktör İngiltere değil. Şimdi topraklarını genişletme ve bir sonraki sanayi devrimi için gereken değerli madenleri toplama ve sınırları istedikleri gibi yeniden çizme askeri gücünü gösterme konusunda belirgin bir hırs sergileyen yeni emperyal güçler ABD, Çin ve Rusya var.
Ve tam da bu hengâme içinde Trump, kendisini “kral” ilan etti. Bu da yetmedi Beyaz Saray yetkilileri Trump’ın kraliyet kıyafetleri içindeki bir portesini yayınlayarak, ona yakışan tahtı kurdu. Kendi kendini kral ilan eden bir liderin, başkalarını diktatör olmakla suçlaması, trajikomediye yeni bir boyut kazandırdı.
Trump 1 ayda dünya tarihini, diplomatik ilişkileri ve hatta fizik kurallarını yeniden yazmaya hevesli. Sırada ne var bilinmez ama “Dünya düzdür, NASA bizi kandırıyor!” diye bir tweet atarsa, kimse şaşırmasın.
Peki bunu neden yapıyor?
Görünen o ki ABD, 80 yıl sonra 1945’ten beri çizdiği dış politika rotasından hızlı şekilde sapıyor. Yeni dünya düzeni oluşuyor.
Artık NATO’ya para veren ülke olmak istemiyor. “Avrupalılar Ukrayna’yı korusun, Amerikan askerlerine ne?” gözüyle bakıyor.
Onun derdi, Gazze’yi Akdeniz’in Rivierası yapmak, Ukrayna’nın değerli madenlerine konmak, Rusya’yla kol kola para kazanmak…
Gerçi I. Dünya Savaşı’nın sonundan bu yana, Amerika liderliğindeki ittifaklar sistemi, ABD’nin gücüne güç kattı. Amerika; Avrupa, Orta Doğu ve Asya’daki müttefiklerini savunmaya yemin ederek, diğer tüm ülkelerden daha fazla, serbest ticaret ve istikrarın küresel garantörü rolünü üstlendi. Bu misyon sayesinde önce Sovyetler Birliği’ne ve yakın zamana kadar Çin’e karşı koydu.
Ama şimdi Trump farklı düşünüyor. ‘Kral’ ya, her istediğim yere el koyarım, ‘Teksas kanununu’ işletirim düşünüyor. Trump’ın dış politika vizyonu çok net: Kazan-kaybet vizyonu…
Sanırım Trump, yükselen Çin karşısında vaziyet almaya çalışıyor.
Ama Ukrayna’yı sattığına göre, Çin de çok rahat Tayvan’ı işgal edebilir artık. Orası da eskiden onlarındı.
Gel gelelim sorun; aslında Türkiye’de Osmanlıcılık oynayanlarla aynı sorun… Trump küresel düzeni parçalayacak kadar tutarlı bir ideolojiye sahip mi?
Mesela, Avrupa’daki tüm Nazi hayaleti partileri Trumpgiller şu an destekliyor. Öyle böyle değil, bugün Almanya’da sandıktan AfD denilen aşırı sağcı fanatik parti ikinci çıkacaksa Trump ve Musk’ın payı büyük.
Ancak Elon Musk ya da Başkan Yardımcısı Vance gibi isimler, AfD’nin Amerika’yı Almanya’nın ideolojik ve en tehlikeli düşmanı olarak gördüğünün farkında değil. Aşırı sağcılar ABD’yi sadece kısa vadeli, kullan-at cinsi faydalı bir müttefikten başka bir şey olarak düşünmüyor. Makul Almanlardan dahi ABD’nin “köleleri” diye nefret ediyorlar.
Tüm bu aşırı sağcı ideolojileri besleyip bize pazarlayan Trump, sonunda liberal demokrasiyi mumla arayacak.
Aynı şey Türkiye için de geçerli. Yıllardır Türkiye’deki muhafazakâr sağ, Amerikalılar için bulunmaz Hint kumaşı değil miydi? Her seçim öncesi destek almadı mı? Ekranlar önündeki “Dostumuz Trump”, arka planda aynı kesimce tüm kötülüklerin anası olmadı mı?
Özetle, yeni dünya düzeni artık liberal demokrasiler üzerine kurulmayacak. Güçlü olanın haklı olduğu, diplomasinin yerini kaba kuvvetin aldığı, müttefiklerin çıkarları bitince düşman ilan edildiği bir kaos çağına giriyoruz.
Ama imparatorluklar yükselirken bile çöküş tohumlarını içinde taşır.
Bunu zaman gösterecek. Ama bir şey kesin: Yeni dünya düzeni, eski dünyanın kabuslarıyla yazılıyor.
Source: Güney Öztürk