Dünya lideri!
Arada bir de olsa, Türkiye’ye dışarıdan ve dışarıdakilerin gözüyle bakmak yararlı olabiliyor. Tam da bu dönemde, kısa bir Paris seyahatinde, Türkiye’nin dışarıdan nasıl görüldüğünü izlemek fırsatı doğdu. DIŞ BASINDA ERDOĞAN Le Monde’da (23 Mayıs) gazetenin İstanbul muhabiri Nicolas Bourcier ’nin, “taraftarlarının ‘dünya lideri’ olarak tanımladıkları” Erdoğan ’ın dış ve iç politikası hakkında bir değerlendirmesi yayımlandı. Bourcier, Erdoğan’ın, “dünya lideri” yakıştırmasını hak etmek amacıyla Trump, Putin ve Zelenski ile aynı karede görünmek için İstanbul buluşmasını düzenlediğini; Rusya’yı kızdırmadan Ukrayna ile savunma sanayisinde işbirliği yaptığını; bir yandan AB ile yakınlaşmaya çalışırken bir yandan da BRICS’e, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üye olma girişimlerini anlatıyor. “Demek dışarısı da Erdoğan’ı, içerideki yandaşların gözüyle görüyor!” izlenimine kapılmak üzere iken yazıdaki, “Erdoğan Türkiye’nin çıkarlarını bir santim ilerletmedi” cümlesi beni şaşırtıyor. Hemen arkasından gelen, “Batı, Erdoğan’ın tek rakibini ancak hapse atarak etkisizleştirebileceğine inanıyor” sözcükleri ve nihayet, “Batı İmamoğlu’nun hapse atılmasına ve Erdoğan’ın bu tutumuna bugüne kadar oldukça sessiz kaldı ama daha nereye kadar?” cümlesi doğrusu gerçeği ortaya koyuyor. ERDOĞAN”I NEDEN ÖVÜYORLAR? Halbuki yakın geçmişte yine Le Monde’da, arkasından da ABD’nin önde gelen basın yayın organlarında, Erdoğan’ın ekibinin desteği ile yayımlanan ve Erdoğan’a övgüler düzen yazılar çıkmıştı. O yazıların farklı bir amacı vardı. Uluslararası ilişkilerin salt çıkarlar üzerine kurulu olduğunu bilenler abartılı övgüden kuşku duyarlar. Erdoğan hakkındaki bu yüceltici tavrın nedenini ise uzun boylu aramaya gerek yoktur. Avrupa’da ve Ortadoğu’da, beklenmeyen gelişmeler oluyor. Ukrayna savaşının sarstığı, Avrupa-Atlantik bağlantısı (NATO); AB’nin ve daha geniş Avrupa’nın, Rusya karşısında güvenlik endişesine kapılması; henüz tam olarak ne olduğu, nasıl gelişeceği bilinemeyen Trump-Putin (ABD-Rusya) yakınlaşması ve nihayet Suriye odaklı gelişmeler, bu bölgelerin başat aktörlerinin, gelişmelere ve stratejilerine göre yeniden konumlanmaya başladıklarına işaret ediyor. TÜRKİYE”NİN GELECEĞİ Bu aktörler açısından Türkiye Cumhuriyeti ve onun geleceği önem taşıyor. Yeni düzende Türkiye’ye nasıl bir yer ve rol verileceğini gösteren işaretler oldukça belirgin. Tek cümleye sığdırmak gerekirse; Türkiye Cumhuriyeti’nin, Mustafa Kemal Atatürk tarafından düşünüldüğü ve kurulduğu biçimde sürmesinin arzu edildiği söylenemez. Aksine, ülke topraklarının; siyaseten ve ekonomik açıdan Türkiye’nin, emperyalizmin amaçlarına hizmet edecek şekilde küçültülmesinin, (AB tanımı ile hazmedilebilecek ölçülere indirgenmesi) etkisizleştirilmesinin ve Batı emperyalizmine tehdit oluşturacak konuma gelmemesinin istendiğini söylemek abartı olmaz. Koşullar da uygundur. TÜRKİYE”NİN KONUMU Türkiye’nin ekonomisi çökertilmiş, tüm varlıkları satılmıştır. Türkiye yeni bir Düyunu Umumiye döneminin eşiğindedir. Türkiye bir süredir, kendi çıkarlarına zarar veren emperyalist projelerin destekleyicisi konumundadır. Suriye politikası bunun en çarpıcı örneğidir. Türkiye içeride de her yönüyle çağdaş uygarlıktan hızla uzaklaşan dolayısıyla her türlü olumsuz etkiye açık bir görüntü vermektedir. Türkiye Cumhuriyeti, bu duruma, son 23 yıldır AKP-Erdoğan; 2017 yılından bu yana da tek kişilik Erdoğan iktidarı tarafından getirilmiştir. Görünen odur ki Erdoğan iktidarı, emperyalizmin çıkarlarını, emperyalizmin bile beklemediği bir hızla ve genişlikte gerçekleştirmiştir. Böyle olunca da emperyalizmin çıkarı, bugünkü durumun en azından devam etmesidir. İşte Erdoğan’a beklenmeyen, gerçekliği tartışmalı övgülerin altında yatan temel neden budur. Batı emperyalizmi, amaçlarına ulaşabilmek için Erdoğan’ı iktidarda tutmak istemektedir. Le Monde İstanbul muhabiri, gerçek durumu belirterek Batı’nın, kendi çıkarına da aykırı bu gelişmeye daha ne kadar seyirci kalabileceğini, Erdoğan’ı daha ne kadar destekleyebileceğini sorgulamaktadır. 26 Mayıs’ta, The New York Times’da yayımlanan bir makale de benzer bir özet yapıyor. İstanbul’da toplanan Sosyalist Enternasyonal, İmamoğlu’nun serbest bırakılmasını istiyor. Acaba bütün bunlar bir şeylerin değişmeye başladığına mı işaret?
Source: Ahmet Süha Umar