Bir Oya Başak geçti dünyamızdan
Oya’nın o kendine özgü güzelim kahkahası çınlıyor kulaklarımda… Sıklıkla aklım Oya’ya kayar ve onun sıcaklığını, direncini düşünürüm. Dünyasına çarpan olumsuzlukları nasıl ötelediğini, insanı adeta eğiten olumlu duruşunu düşünürüm. İnceliğini, yardım sever yapısını düşünürüm. Ne denli bilgili, kültürlü bir insan olduğunu ve de öğrenme ve öğretme tutkusunu düşünürüm. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki öğrencileri tarafından da mükemmel bir hoca olarak nasıl kucaklandığını, anıldığını düşünürüm. Üniversitede yaşanan son olaylarda gençlerle birlikte nasıl direndiğini, duruşundan hiç ama hiç ödün vermediğini düşünürüm. Ve de Shakespeare aşkını düşünürüm. Yıllarını sarmalayan Shakespeare aşkını… ‘OYA BAŞAK: KAHKAHANIN DERİNLİĞİ’ Elimde İzzeddin Çalışlar ’ın 2017 yılında yazdığı Oya Başak: Kahkahanın Derinliği adlı kitap. Bir kez daha dolaşıyorum sayfalar arasında. Keyifle anlatıyor Oya, “Genç Oyuncular” günlerini… Yıl 1957 ve “Üniversitelerarası Gençlik Festivalleri” günlerinden anılar… Amerika’ya uzanan yüksek öğrenim yılları… Dönüş ve de Boğaziçi Üniversitesi’ndeki parlak hocalık günlerine sıçrayış… Aristoteles ’ten Brecht ’e, Camus ya da Hanna Ardent ’e ve elbette ki Shakespeare’e yollanan selamlar… Shakespeare’in sadece oyunları değil, soneleri çevresinde dolanırken onlarla da nasıl sıkı bir bağ kurduğunu görürüz: “Zamanın israfına karşı duran sadece sanattır” der Oya. “15. Sone’de Shakespeare yıkıcı zamanın nasıl doğada var olan her şeyi kapsadığını ve bitkiler gibi insanların da aynı gökyüzü tarafından önce yeşertilip sonra da soldurulduğunu anlatır. İnsan gelişip büyürken bir yandan da ölüme doğru yol almaya mahkûmdur.” Varoluş ve yok oluş arasındaki o kimi zaman kısa, kimi zaman uzun yolculuğu Shakespeare dizelerinden yola çıkarak incelikle paylaşır okurla. SHAKESPEARE VE HAYATIN ANLAMI İzzeddin Çalışlar zevkle dinlemiş ve derlemiş Oya Başak’ın anlattıklarını. Özel hayatından çok, “Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatı Bölümü’nün emeritus profesörü” olarak çıkıyor karşımıza bu kitapta sevgili Oya. Zaten kendisi de şu açıklamayı yapıyor en başta: “Bu kitap benim kimliğimin ve niteliklerimin oluşumunu anlatmakla birlikte bir biyografi olarak görülmemeli. İçinde ailem, çocuklarım ve dostlarımın pek çoğu yok. Hayatımın uzun bir kısmı eğitim almak, çok daha uzun bir kısmı da eğitim vermekle geçti. Onun için bu sayfalarda bana yön göstermiş hocalarımı, çalıştığım bölümü ve üniversiteyi ve tabii Shakespeare’i bulacaksınız…” Kitabın sonunu ise şu cümlelerle getiriyor: “Shakespeare kadar yaşamın ikilemlerini, kargaşasını, insanın açmazlarını sergileyen bir başka yazar düşünemiyorum. Nefreti de aşkı da en iyi anlatan odur. İnsanın hayat boyu karşılaşabileceği çeşitli ikilemleri, bütün sarsıcılığı ve yıkıcılığıyla ama yine de coşkuyla yaşanan tüm insanlık hallerini, nefreti, aşkı, güzellikleri, iğrençlikleri, sadakati, ihaneti, gülmeyi ve ağlamayı onun ağzından dinlemiş olmasak, dünya bizim için böyle değil, başka bir halde olurdu. Varlığı insanlık için bu kadar önemli birinin benle ilgili bir anı kitabında ne işi olabilir ki? Kulağıma hayatın anlamını fısıldayacak değil ya… İşte bu kitabın hikâyesi böyle başladı.” Güle güle sevgili dostum Oya Başak. İnsanlığın, hocalığın, güçlü kişiliğin, kahkahaların hep yankılanacak kulaklarımızda…
Source: Dikmen Gürün