Örgütlü cehalet ve antidemokratik rejimler – DOÇ.DR. AYŞE ATALAY
Demokrasi, halkın yaşayış biçimi ve düşüncesini ilgilendiren her konuda söz sahibi olmasıdır. Bu açıdan kısaca halk egemenliğidir. Yönetenler karşısında söz sahibi olmak, onları denetlemek, kendisini dolaylı ya da dolaysız ilgilendiren her kültürel, siyasal ve ekonomik alanda taleplerde bulunmak, eleştirmek kısacası onlardan hesap sormakla gerçekleşir. Antik Yunan düşünürü Platon’un görüşleri ise günümüze ışık tutuyor. Ona göre, “Demokrasinin esas prensibi halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanmazsa demokrasi otokrasiye geçebilir. Halk övülmeyi sever. Onun için güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilir. Oy toplamasını bilen herkesin devleti idare edebileceği zannedilir. Demokrasi bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar.” DOGMATİK DÜŞÜNCE VE PROPAGANDA Platon’un saptaması özellikle bizim gibi eğitim düzeyi düşük toplumlar için bir uyarı niteliğindedir. Antidemokratik yönetimlerin en haz duymadığı kesim eğitimli bireylerdir. Sorgulayan, araştıran, kafasında neden, nasıl sorularının birbiriyle çarpıştığı eğitimli kişilerdir. Bundan ötürü eğitimsiz bir halkın denetlenmesi daha kolaydır. Çünkü kitleler genellikle dogmatik düşünce biçimini benimsemeye, kabul etmeye daha çok eğilimlidirler. Antidemokratik yönetimler de onların dogmatik düşüncelerini perçinleme yolunu benimserler. Bu tür düşünce biçimlerine en uygun dünya görüşü ise genellikle dinsel fanatizm, milliyetçilik ve cinsiyet ayrımcılığı biçiminde kendisini gösterir. Nazi Almanyası propaganda Bakanı Goebbels’e göre, “Önemli olan halkın aydın kesimini kandırmak değildir. Onları fazla önemsemeyin. Onları kandırmak zordur ve zamanı boşa harcamış olursunuz. Sizin asıl hedefiniz cahil ve okumamış kitlelerdir. Onları kandırmak çok daha kolaydır. Eğer belli bir konuda hedefinizde dindar kesimler varsa , onlara tanrıdan ve peygamberden söz edip inançları doğrultusunda kolayca kandırabilirsiniz. Bu amaçla kilise cemaatini kullanmakta yarar vardır.” “EĞİTİMLİ CAHİLLER” ÇOĞALINCA… Demokrasi dışı yönetimler eğitim kalitesinin düşürülmesi için nitelikli eğitime sekte vurarak niceliğe ağırlık verme yoluna giderler. “Eğitimli cahiller”in toplumda sayıca çoğalmalarını sağlayarak ve nitelikten değil nicelikten güç alarak karar alma mekanizmalarında yer almalarına kolaylık gösterirler. Böyle özelliklere sahip olanlar üniversitelerde rektör, dekan, okullarda müdür, il veya ilçelerde vali ve kaymakam, bir partide siyasetçi olarak karşımıza çıkar. Çağdaş, evrensel değerleri savunan ve antidemokratik yönetimi eleştiren aydınlar sistem dışına itilir veya baskılanır. Artık “eğitimli cahiller”in her türlü yontulmamış, ilkesiz isteklerinin, egolarının doyumunu sağlayacak, onlara ne kadar değerli olduklarını duyumsatacak şakşakçılara gereksinim vardır. Böylece etik değerler tuzla buz olur ve ahlaki çöküntü baş gösterir. Bu duruma eleştiri getirenler ya da karşı çıkanlar seçkincilikle suçlanır. Kalite her alanda küçümsenir ve istenilen bir şey değildir. Karakter seviyeniz ne kadar düşükse yükselme ya da para kazanma olanağınız o denli artar. Antidemokratik yönetimlerin kullandığı dil de basit ve ortalama zeka düzeyine sahip yurttaşlar tarafından kolayca kavranabilen bir dildir. DEMOKRASİ VE BAĞIMSIZLIĞI KORUMAK Çıkış noktası dinsel değerler olan despotik bir yönetimde ise tarikatlar ve cemaatler cehaletin örgütlenmesinde önemli rol oynarlar. Örgütlü cehalet bireysellikten de korkar ve sürü içgüdüsünü diri tutmaya çalışır. Anti demokratik rejimlerde medya özgürlüğünden de söz edilemez. Yazılı ve görsel muhalif basın baskı altına alınır. Yine Goebbels’e göre “… dolayısıyla, devletin muhalefeti bastırmak için tüm yetkilerini kullanması hayati önem taşır. Çünkü gerçek, yalanın ölümcül düşmanıdır ve dolayısıyla gerçek, devletin en büyük düşmanıdır.” Bu tip rejimlerde eğitimli bireylere düşen görev, olanakları ve yetenekleri ölçüsünde toplum çıkarını kişisel çıkarından üstün tutmak ve örgütlü cehalet karşısında örgütlü mücadele vermektir. Çünkü örgütlenmiş cehalet çoğulcu demokrasinin ve ülke bütünlüğü ve bağımsızlığının en büyük düşmanıdır. DOÇ.DR. AYŞE ATALAY
Source: Olaylar Ve Görüşler
Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’nde Türkiye’de iç karartan tablo: 2 milyon çocuk işçi
Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü nedeniyle Cumhuriyet’e konuşan Sınıfın Görünmeyenleri, Mülteci Çocuk İşçiler kitabının yazarı Özgür Hüseyin Akış, Milli Eğitim Bakanlığı”nın (MEB) MESEM projesiyle, devletin de çocuk işçiliği teşvik ettiğini vurgulayarak; Temel neden yoksulluk. Yoksulluktan dolayı ailedeki her birey çalışmak zorunda kalıyor. Çocuk işçiliği tercih değil, bir zorunluluk” dedi. Türkiye’de çocuk işçiliğindeki artış durdurulamazken; iktidarın ekonomi ve eğitim politikaları da Bu artışı hızlandırıyor. Ekonomideki yoksullaşma ve iktidarın mesleki eğitim uygulaması çocukları örgün eğitimden uzaklaştırıyor. Bu kapsamda Türkiye; Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’nü ise kötü bir karneyle tamamlıyor. 3 MİLYON ÇOCUK ÖRGÜN EĞİTİM DIŞINDA Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) en son verileri olan “2023-2024 Örgün Eğitim İstatistiklerinde bir önceki yıla göre örgün eğitimde olmayan çocuk sayısında artış yaşandı. İstatistiklere göre örgün eğitimde olmayan çocuk sayısı; ilkokul çağında 223 bin, ortaokul çağında 500 bin ve lise çağında 797 bin kayıtlı olmayanlar ile açıköğretime kayıtlı 1 milyon 75 bin ve mesleki eğitim merkezlerine (MESEM) kayıtlı 385 bin 956 öğrenciyle 2 milyon 982 bini buluyor. 71 ÇOCUK ÇALIŞIRKEN YAŞAMINI YİTİRDİ Eğitimden uzaklaşan çocuklara yönelik MEB’in istatistiklerinin yanı sıra; kamuoyunda açıkladığı verilerle tartışılan TÜİK bile Türkiye’de çocuk işçiliğinin olduğunu gizleyemiyor. TÜİK’in verilerine göre; 2024″de çalıştırılan çocuk sayısı 869 bine yükselirken İş Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisinin verilerine göre sadece 2024 yılında 71 çocuk çalıştırılırken yaşamını yitirdi. “ORTALAMA 5 İLA 10 ÇOCUK YAŞAMINI YİTİRİYOR” Türkiye çocuklara ilişkin bu kara karneyle Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’nü geçirirken; bu alanda çalışmalarıyla bilinen ve Sınıfın Görünmeyenleri, Mülteci Çocuk İşçiler kitabının yazarı Özgür Hüseyin Akış çocuk işçiliğini Cumhuriyet”e değerlendirdi. Akış TÜİK”in verilerinde Türkiye”deki sığınmacı, sokakta çalışan çocukların ve tarımda çalışan çocukların olmadığını belirterek; Bu manada TÜİK”in açıkladığı rakam doğru değil. DİSK 2 milyona yakın çocuk işçinin olduğunu belirtmişti. Bu konuda gerçek verilerin açıklanmamasının nedeni; gerçek bir mücadele politikasının olmadığının göstergesi. Politika olmayınca mücadele de olmuyor. Aylık ortalama 5 ila 10 arası çocuk iş kazasıyla yaşamını yitiriyor. Bu İSİG meclisinin verisi, daha fazla olduğu kesin dedi. ‘MÜLTECİ ÇOCUK İŞÇİLİĞİ EN ALT SÖMÜRÜ BİÇİMİ’ Sığınmacı çocuklara ilişkin Akış; Özellikle mülteci çocuklar tekstil sektöründe yoğunluklu olarak çalışmaya başladı. Gaziantep bölgesi bunun en belirgin yeri. Çalışmadaki artış iş cinayetlerine de yansıyor. Mülteci çocuk işçiliği en alt sömürü biçimi gelmiş durumda. Sermaye sınıfı mülteci çocuk işçiliğini en ağır şekilde kullanıyor. Mülteci çocuklar asgari ücretin altına çalıştırılıyor. Bu çocukları yabancı düşmanlığı ile değerlendirmemek gerekiyor. Mülteci çocuk işçiliği aynı zamanda çocuk istismarı sayılır. AKP’nin yanlış dış politikasını eleştirmeden mülteci sorununa bakıyoruz. Mültecilik sonuç, savaş sebeptir. AKP yayılımcı politikalarla cihatçı grupları desteklemeseydi savaş çıkmazdı” ifadelerini kullandı. “TEMEL SORUN YOKSULLUK’ MESEM”ler üzerinden süren çocuk işçiliğine de değinen Akış; 2018-2023 arasını çocukla mücadele yılı ilan edildi ama bu süre zarfında MESEM”leri kurdular. Burada devlet, “Ben çocuk işçiliği ile mücadele ederken, çocuk işçiliğini de teşvik ederim” dedi. Çocuklar çalışırken hem zihinsel hem fiziksel kontrol sağlayamadıkları için iş cinayetleri yaşanıyor. Bu çocuklar uzun süre çalıştırılıyor. Çocuklar erken yaşta yetişkin gibi davranıyorlar. Çocuklar aslında gelecek kaygısıyla MESEM”lere gidiyor. Temel neden yoksulluk. Yoksulluktan dolayı ailedeki her birey çalışmak zorunda kalıyor. Çocuk işçiliği tercih değil, bir zorunluluk” diye konuştu. “İTİRAZ ETMEYEN BİR İŞÇİLER MODELİ YARATMAYA ÇALIŞILIYOR” Mevsimlik tarım işçiliğindeki çocuklara değinin Akış; “Artık mevsimlik tarım işçiliği kalmadı. Dört mevsim çalışıyorlar. Kalabalık ailelerin çocukları tarlada çalıştıkları gibi, kardeşlerine bakıyorlar, çadır temizliyorlar, yemek yapıyorlar, hasta bakıyorlar. Yani ev işçisi olarak çalışıyorlar” ifadelerini kullandı. Eğitimdeki gerici uygulamalarla gündeme gelen ÇEDES projesinin de çocuk işçiliğe neden olduğunu belirten Akış; “ÇEDES projesiyle birlikte kaderci, şükürcü bir kuşak yaratmaya çalışılıyor. İtaatkar, itiraz etmeyen bir işçiler modeli yaratmaya çalışılıyor.” dedi. BARO MÜCADELE İÇİN KİTAPÇIK YAYIMLADI İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi ise MESEM’lerdeki çocuklara yönelik hak gasplarına karşı “Aileler ve uygulayıcılar için MESEM öğrencilerinin hak arama rehberi” ve “MESEM öğrencileri hak arama rehberi” kitapçıkları hazırladı.
Source: Aytunç Ürkmez
AK Parti, Kürt sorununun çözümü için neler yaptı
Çünkü AK Parti iktidara geldiğinde silah bırakmanın lafı bile edilmezken icraatlarıyla bölge insanını rahatlatan adımlar atmıştır. Bu adımlardan bazılarını 22. Dönem Milletvekillerinden Seracettin Karayağız Bey’in mesajından okuyalım.1) Bölge halkı olağanüstü hâlin kaldırılmasını istiyordu. AK Parti iktidarı döneminde, olağanüstü hâl uygulamasına son verilmiştir.2) Devlet Güvenlik Mahkemeleri kaldırılmıştır.3) Vatandaşımıza bilgi edinme hakkı verilmiştir.4) İnsanlarımızın fişlenmesini ortadan kaldıran teklif yasalaşmıştır.5) Toplantı ve Gösteri Yasası demokratikleştirilmiştir.6) Çekiç Güç bölgeden çıkarılmıştır.7) İşkencelerle dolu gözaltı süresi 14 günden 2 güne indirilmiş, işkenceye sıfır tolerans ilan edilmiştir.8) Gözaltı veya cezaevlerinde işkence yapanlara 5 yıldan az olmamak üzere ceza verilmesi yasalaşmıştır.9) Jandarmanın kadın ve erkekleri kontrol ettiği utançlı yol kontrolleri kaldırılmıştır.10) Yayla yasakları kaldırılmıştır.11) Cezaevleri ve diğer devlet kuruluşlarında Kürtçe konuşma yasağına son verilmiştir.12) 18 yaş altı çocukların ayrı mahkemelerde yargılanması sağlanmıştır.13) Önceki dönemlerde 3000’e yakın köy yakılmış ve boşaltılmıştı. Bu zulme son verilmiştir.14) Bu köylerin yolları yapılarak, suları akıtılarak yaşanılır hale getirilmiştir. Köylülerden köyüne dönüş yapmak isteyenlere tazminatları ödenmiştir.15) Faili meçhuller dönemi bitmiştir. ‘Asit kuyuları” ve ‘toplu mezarlar’ın failleri araştırılmaya başlanmıştır.16) Kürtçe kurs, radyo ve TV yayınları başlamıştır.17) Üniversitelerde ‘Kürtçe Enstitüleri’ kurulmuştur.18) İsimleri Kürtçeden değiştirilen yerlerin, çoğunluğun istemesi durumunda eski ismine dönme hakkı getirilmiştir.19) Bölgenin imarına ve kalkınmasına öncelik verilmiş. Sanayi Bölgeleri kurulmuş ancak terör tehdidinden dolayı rağbet görmemiştir.20) Teröre karışanlardan, pişmanlık duyup geri dönmek isteyenlere af çıkarılmıştır.Özetle ortada ‘Kürt Sorunu’ diye bir sorun kalmamıştır.TÜRKİYE’NİN MESELESİKürt ile Türk vatandaşların hakları arasında tartışmalı anadilde eğitim dışında hiçbir fark kalmamıştır.Türk kökenli vatandaş hangi haklara sahipse Kürt kökenli vatandaşlar da aynı haklara sahiptir.DEM’in seslendirmeye çalıştığı diğer demokratikleşme konuları ise bütün vatandaşları ilgilendiren konulardır. DEM’in değil bütün siyasi partilerin ilgi alanıdır.Bütün bunlara rağmen terör dış destekli olduğu için içerideki hainlerin de katkısıyla örgüt eylemlerine devam etmiştir.Öyle ki siyaseten en güçlü oldukları ve Meclis’e 80 milletvekili soktukları 2015’te en şiddetli eylemlere başvurmuşlar, ilçeleri, beldeleri işgal etmişler ve hendek çukur günleri yaşanmıştır.İçerdeki hainler temizlenince 2016’dan sonra terörle mücadelede tarih yazılmış ve örgüt artık ülke içinde eylem yapamaz hale gelmiş, ülke dışında da teker teker avlanmaya başlamıştır.Bununla birlikte iktidar örgütün feshini ve silah bırakmasını sağlayarak konunun suhuletle kapanmasını tercih etmiştir.Doğrusu bugüne kadar kimi çıkıntılarına rağmen DEM de engelleyici olmamıştır. Ancak gerek KCK’nın gerek Kandil’in açıklamaları gerekse son günlerde DEM’in kullandığı dil sürece katkı vermek yerine zehirlemeye yakın durmaktadır.Mesele Türkiye’nin meselesidir.Terörsüz Türkiye eninde sonunda tahakkuk edecektir.DEM istese de istemese de, KCK Kandil, YPG engellemeye çalışsa da!..GÜNÜN SÖZÜKabine toplantısında ek yatırım ya da zam talebinde bulunan bakanlara Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu yıl Mehmet Şimşek’i sıkıştırmayın. 2026 yılı refah yılı olacak” diyormuş.Abdulkadir SELVİHER GÜN ÜÇ DUAM VARGEÇENLERDE gazeteciliğin duayeni Öcal Uluç ile deniz kenarında yürürken, çay içiyorduk. Bana bir İZSU aboneliği hikayesi anlattı. “Allah, Allah” dedim. Peki başkanlar ne yapıyor? Elbette politika! Türkiye politikası kesin, arada dünya politikası da… 88 yaşında bir genç. (İlk yılı da saydığından, Öcal abi 89 diye hesaplıyor!) “Her gece üç dua ediyorum” dedi. “Ya rabbim, elim ayağım tutarken al.”“Eşimi benden sonra al”“Olur da bir daha dünyaya gelirsem, beni CHP’li bir belediyede yaşatma!”AK Parti hakkında söylediklerini de başka bir gün yazarım.Mahmut TOLON – İZMİR UZUN ÖMÜR 90’DA BAŞLAR Brezilyalı hekim Drauzio Varella’nın düşünceleri:1) Üçüncü yaş dönemi resmen 60 yaşında başlar ve 80 yaşında sona ermesi beklenir.2) Dördüncü yaş veya yaşlılık 80 yaşında başlar ve 90 yaşında sona erer.3) Uzun ömür 90 yaşında başlar ve ölümle son bulur.50 yaşından sonra kimse sağlıklı değildir. Gençler sağlıklıdır; yaşlı insanlarda her zaman yaşa bağlı bir veya birden fazla hastalık bulunur.Öyleyse sağlıklı yaşlanmak gerek. YAŞARGİL’İ, 100 YAŞINI DOLDURURKEN KAYBETTİK DÜNYANIN ve Türkiye’nin ünlü ve efsane doktoru Prof. Dr. Gazi Yaşargil, 100 yaşına bir ay kala aramızdan ayrıldı. Büyük bir Türk alimi ve ülkemiz için gurur kaynağı idi. Hiçbir zaman medyatik olmadığı için pek bilinmezdi. Babası 1925’te Lice’de kaymakam iken doğdu. Aile aslen Beypazarılıdır. Dahi ve örnek insan, efsane sıfatları da kullanılmıştır. Dünyada modern beyin ameliyatının kurucusu olarak bilinir. Onun en ünlü sözü “İyi bir hafıza için beyninizi abur-cuburlarla doldurmayın”dır. ‘ASOS’TA FELSEFE’ 25 yıldır, yılda iki defa, ulusal ve uluslararası çerçevede düzenlediğim, ‘Assos’ta Felsefe’ adlı sempozyum etkinliğinin, bu yılki uluslararası sempozyum görseli, programı ve medya açıklaması şöyledir:Konu: ‘Felsefe ve Siyasal Ekonomi’; 30 Haziran-3 Temmuz 2025.Etkinlik, kurucusu ve başkanı olduğum ve kâr amacı gütmeyen Felsefe Sanat Bilim Derneği bünyesinde gerçekleşmektedir; katılım ücretsizdir ve herkese açıktır. Değerlendirmenize sunarım. Prof. Dr. Örsan K. ÖYMEN
Source: Yalçın Bayer
Obezite sadece kilo fazlalığı demek değil
Obezite akciğerden pankreasa, kemikten kalbe neredeyse bütün vücut sistemlerinde bozukluğa yol açan bir hastalıktır. 2013 yılında kendi başına bir hastalık olarak tanımlanmakla birlikte ‘immünometabolik’ denilen hastalık kümesiyle doğrudan ilişkilidir. Hem bağışıklık sistemi hem de metabolik-hormonal bozukluk ile seyreden hastalıkların listesi çok kabarık. Diyabet, hipertansiyon, yüksek kolesterol, damar sertliği, inme, kalp krizi, astım, yağlı karaciğer, safra taşı, hormonlarla ilişkili (meme, yumurtalık, prostat, kolon kanseri) birçok kanser türü bunlardan sadece birkaçı. Obezite, bağışıklık ve metabolik sistemi bozan bir hastalıktır.AKCİĞER HASTALIĞI OLARAK OBEZİTE Obezite hastalarında enfeksiyon nedeniyle ölüm oranının daha yüksek olduğu, solunum hastalıklarında daha sıkıntılı süreçler yaşadıkları ve tedavilere daha az yanıt verdikleri bilinmektedir:1. Göğüs kafesi içindeki yağ dokusu, dramatik şekilde artarak akciğerlere baskı yapmakta ve sıkışma tarzında solunum sıkıntısına neden olmaktadır. Obezite hastalarında görülen yüzeysel ve sığ soluk alıp verme uzun dönemde akciğerlerin sönmesine yol açar. Daha çabuk yorulma ile seyreder.2. Obezite hipoventilasyon sendromu ortaya çıkabilir. Bu sendrom, obezite nedeniyle gelişen beyinden gelen solunum sinyallerinin yetersizliği ile karakterize bir durumdur.3. Hastaların solunum kasları zayıflayabilmektedir.4. Obezite, astım benzeri şikâyetlere yol açıp, tıkanmaya yatkınlık oluşturmaktadır.Dolayısıyla içeriden solunum yolları, dışarıdan göğüs kafesi içindeki yağ baskısı sebebiyle obezite hastalarının akciğerleri hastalıklarla savaşı kaybetmeye yatkındır. Her obezite hastası, kendini kronik akciğer hastası olarak riskli görüp kışın enfeksiyonlardan kaçınmalı ve pnömokok gibi aşıları hekimi ile değerlendirmelidir.DİYET VE EGZERSİZ OLMAZSA OLMAZKilo vermek için kalori kısıtlaması sunan sürdürülebilir ve kişiye özel bir diyet şart. Popülist diyetlerin uzun dönemde (1 yıl) kilo verdirme konusunda birbirlerine bir üstünlüğü yoktur. Asıl mesele, kiloları tekrar geri almamaktır. Egzersiz ile metabolik hızı yüksek tutmak ve kilo verirken kas kaybetmemeye çalışmak çok önemlidir. Bununla beraber obezitenin bir hastalık olarak tedavisinden kaçınılmamalıdır. MULTİDİSİPLİNER TEDAVİ ŞART Obezite tedavi seçenekleri arasında diyet türleri, merak edilen yeni biyolojik ilaçlar, egzersiz reçeteleri, psikolojik terapiler, cerrahi olmayan endoskopik girişimler, kilo aldıran diğer hastalıklarla (uyku apnesi vb) mücadele, stres yönetimi ve sadece çok ağır durumlara saklanması gereken obezite cerrahisi bulunur.TÜRKİYE OBEZİTEDE AVRUPA BİRİNCİSİ Maalesef bu, birinci olmak isteyeceğimiz bir sıralama değil. Obezite ile hayat kalitemiz düşmekte ve ömrümüz kısalmaktadır. İş gücü kaybı ve sağlık harcamaları derken, ülke ekonomisine büyük bir darbe vurmaktadır. Normalde üretime katkısı ve dinamizmi ile övündüğümüz, diğer Avrupa ülkelerine oranla çok daha fazla olan genç nüfusumuzun avantajını da yitirmekteyiz çünkü obezite gençlerde de alarm vermektedir. Uzun dönemde ülkemize olan maliyeti, bugün konuştuğumuz en korkunç salgın hastalıklardan bile fazla olabilmektedir. Dolayısıyla bu istatistiği ciddiye alıp, acil eylem planları yapmalı, ülke olarak obeziteye savaş açmalıyız. Geleceğimizi obeziteye teslim edemeyiz. Eğitim programlarından, sağlık kampanyalarına kadar toplumun tamamına bu farkındalığı yaymak zorundayız. Ülkemizde hem Sağlık Bakanlığımız hem de obezite ve endokrinoloji meslek örgütleri çok değerli çalışmalar yapıyor. Türk Obezite Derneklerinin obezite tedavisine dair bu ay yayınladığı uzlaşı raporu ulusal çapta obezite tedavisini cesaretlendirecektir.MÜCADELE ÇOCUK YAŞTA BAŞLAMALI Çocukluk çağı obezitesi çok daha büyük bir problem, çünkü obezite ye maruziyet süresinin artması oluşacak hastalıkların sayı ve ciddiyetini de arttırıyor. Örneğin çocuklarda oluşan obeziteye bağlı şeker hastalığı 50’li yaşlarında şeker hastası olmuş birine oranla çok daha agresif seyrediyor, çok daha hızlı komplikasyonlara yol açıyor. Genelde büyüme hormonunun da etkisiyle komplikasyon hızı dörde beşe katlıyor. Obezite kronik ve enflamatuvar bir hastalık olduğu için bu çocuklarda gelecekte Multiple Skleroz (MS) gibi otoimmün hastalıkları da tetikliyor. Örneğin 123 bin kişilik İsveç çalışmasında, obezitesi olan çocukların ortalama 6 yıllık gibi kısa bir sürede bile Multiple Skleroz (MS) geliştirme riski normal kilolu çocuklara oranla iki katın üzerinde artıyor. Bu örnekler ve araştırmalar her geçen gün başka bir hastalığı kapsıyor ve obezitesi olan çocuklar için korkunç bir geleceğin habercisi oluyor. Bununla birlikte obezitenin tedavi edilebilir, çok daha önemlisi büyük oranda önlenebilir olduğunu bilmekteyiz. İşe çocuklarımızdan başlamalı ve onlara hayat boyu rehber olacak sağlıklı alışkanlıklar kazandırmalıyız. Hareketli yaşam ve spor, doğal ve dengeli beslenme kurallarını öğretmeliyiz. Dijital çağın sorunu ekran bağımlılığından korumalıyız.
Source: Dr.furkan Burak
Kapadokya”da öğretmen ve öğrenciler gökyüzünde kitap okudu
İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından, kentte “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ve “Maarif 50 vizyonu” kapsamında öğrencilerin okuma alışkanlıklarını geliştirmek amacıyla “Kitapla Yükselen Ufuklar” projesi başlatıldı.
Gazi Ortaokulu ile Gazi Osman Paşa İmam Hatip Ortaokulu”nda oluşturulan alanlarda belirli aralıklarla okuma etkinlikleri gerçekleştirildiği proje kapsamında, öğretmen ve öğrenciler için gökyüzünde kitap okuma etkinliği düzenlendi.
Çat beldesinde gün doğumu vaktinde ekiplerce hazırlanan sıcak hava balonlarına ellerinde kitaplarıyla binen 60 öğrenci ve öğretmen, Kapadokya semalarına yükseldi.
Katılımcılar, hem bölgenin doğal güzelliklerini kuşbakışı izledi hem de gökyüzünde kitap okumanın keyfini yaşadı.
İl Milli Eğitim Müdürü Yusuf Yazıcı, AA muhabirine, eğitim müfredat programının verimli şekilde uygulanabilmesi gayesiyle okullarda çeşitli çalışmalar yürüttüklerini belirtti.
Öğrencilere kitap dostluğunu aşılarken keyif alacakları bir anı ile taçlandırmak amacıyla okuma etkinliğini bölge semalarında gerçekleştirme fikrini hayata geçirdiklerini dile getiren Yazıcı, şöyle devam etti:
“Hem Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamı dahilindeki çalışmalarla ilgili farkındalık oluşturmak hem de çocuklarımıza kitap okuma alışkanlığı kazandırmak noktasında güzel bir etkinlik oldu. Çocuklarımızın sadece boş zamanlarını değerlendirmek için değil üst dil becerisi olan okuma kapsamında kendilerini geliştirmelerini istiyoruz. “Türkiye Yüzyılı”nı inşa etmeleri için her türlü donanıma sahip olmaları amacıyla yola çıktık. Bu hedefe ulaşacağımızı ümit ediyorum.”
Öğrencilerden Müberra Pamuk ise kitap okuma farkındalığı için güzel bir etkinlik olduğunu belirterek, “Eskiden insanlar kitap okuyabilmek için çok emek harcıyormuş. Biz şu an çok kolay erişim sağlayabiliyoruz. Balona binip kitap okumak da çok eğlenceli oldu.” diye konuştu.
Mahmut Bilen ise proje çerçevesinde Kapadokya”daki çeşitli vadilerde doğal güzellikler arasında düzenlenen okuma etkinliklerine katıldığını anlatarak,”Daha önce hiç balona binmemiştim. Hem balonda etrafı izleyip hem de kitap okumak çok eğlenceli oluyor.” dedi.
Berkay Özgü de daha önce balonların oluşturduğu manzarayı izlediğini ilk defa yükseldiği gökyüzünde kitap okumanın ilgi çekici olduğunu söyledi.
Öğretmen ve öğrencileri taşıyan dört sıcak hava balonu Çat Vadisi çevresinde yaklaşık bir saat boyunca uçtu.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source: