Eğitim Politikasında Güncel Gelişmeler – Atatürk’ün Mirası ve Gençlerin Geleceği

Atatürk”ün Mirası Büyükdere Fidanlığı

Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle 1928 yılında İstanbul’da “Büyükdere Meyve Islah Enstitüsü” kuruldu. Bu enstitü bünyesinde 1935 yılında “Meyve Bahçıvanı Yetiştirme Yurdu” açıldı. 1997 yılında özelleştirilen, eğitim öğretim faaliyetlerine son verilen ve zamanla çürümeye bırakılan Atatürk’ün mirası Büyükdere Fidanlığı, Cumhuriyet’in 100 yılında, Ekrem İmamoğlu başkanlığındaki İBB tarafından “Büyükdere Atatürk Fidanlığı” adıyla İstanbul’a ve Türkiye’ye kazandırıldı. Bu hafta bayrama uygun bir şeyler yazmak istedim. Sizlere bugün, kısa süre önce yeniden canlandırılan Atatürk’ün mirası “Büyükdere Fidanlığı”nın ilham veren öyküsünü anlatacağım. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet , sadece Türkiye’de egemenliğin kayıtsız şartsız millete verildiği bir siyasi rejim değil, aynı zamanda Türkiye’nin her bakımdan aydınlanma, çağdaşlaşma ve uygarlaşma projesidir. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçilirken Türkiye’de nüfusun yaklaşık yüzde 80’i köylerde yaşıyor ve tarımla uğraşıyordu. Ancak tarım ilkel yöntemlerle yapılıyordu. Çiftçi topraksız, araç gereçsiz, sermayesiz ve bilgisizdi. Yeni kanunlar çıkarmak, çiftçiyi topraklandırmak, çiftçiye kredi vermek, tarım araç gereçleri, tohum ve fidan dağıtmak, köylüyü ve çiftçiyi bilgilendirmek ve modern yöntemlerle tarımsal üretimi artırmak gerekiyordu. Bunun için yeni bir köy ve tarım politikasına, tarım mühendislerine, tarım okullarına, tohum ıslah istasyonlarına, deneme tarlalarına, örnek çiftliklere ve fidanlıklara ihtiyaç vardı. ATATÜRK DÖNEMİ TARIM POLİTİKASI Mustafa Kemal Atatürk, “Üreten köylü milletin efendisidir” diyerek yola çıktı. Cumhuriyet Halk Partisi Hükümeti tarafından; 1924’te “Köy Kanunu” çıkarıldı. 1925’te Osmanlı’dan kalan “Aşar Vergisi” kaldırıldı. Çiftçiye uygun kredi vermek için Ziraat Bankası yeniden yapılandırıldı. Atatürk Orman Çiftliği başta olmak üzere örnek çiftlikler kuruldu. Topraksız köylüye toprak dağıtılmaya başlandı. Atatürk , 1 Kasım 1926’da TBMM’de yaptığı konuşmada, “Ziraat teşkilatımızı, ziraat okullarımızı, ziraat faaliyetlerinizi bilimsel yöntemler dâhilinde düzenlemek” gerektiğini söyledi. 1927’de “Ziraat Eğitiminin İyileştirilmesi Kanunu” çıkarıldı. 1929’da Tarım Kredi Kooperatifleri kuruldu. Avrupa’dan tarım mühendisleri getirildi. Tarım öğrenimi için yurtdışına öğrenci gönderildi.1930’da Ankara’da kurulan “Yüksek Ziraat Mektebi” , 1933’te beş bölümden oluşan “Yüksek Ziraat Enstitüsü” ne dönüştürüldü. 1930’da İstanbul, Bursa, İzmir ve Adana’da “Orta Ziraat Okulları” açıldı. Ayrıca “Hayvan Sağlık Memurları Okulu” açıldı. Osmanlı’dan kalan 3 ziraat okulu iyileştirildi ve bunlara ek İzmir, Erzincan, Kastamonu, Konya, Çorum, Sivas, Erzurum, Edirne ve Balıkesir’de 9 yeni “Uygulamalı Ziraat Okulu” açıldı. Bursa, Tekirdağ, Edirne, Antalya, Erzincan ve Diyarbakır’da “İpek Böcekçiliği Okulları” açıldı. Ankara ve Adana’da Tarım Makinist Okulları açıldı. 1943- 1947 yılları arasında 5 Teknik Ziraat Okulu ve 2 Teknik Bahçıvanlık Okulu açıldı. Köylüye tarım araç gereçleri, tohum ve fidan dağıtıldı. Bunun için ülkenin çeşitli yerlerinde tohum ıslah istasyonları, deneme tarlaları ve fidanlıklar kuruldu. TOHUM ISLAH İSTASYONLARI 1926-1948 yılları arasında İstanbul, Eskişehir, Adapazarı, Ankara, Kayseri, Antalya, Erzurum ve Samsun’da “Tohum Islah İstasyonları” , Ordu, Çorum, Konya, Erzurum, Kayseri ve Atatürk’ün Örnek Çiftliklerinde “Deneme Tarlaları” ; İstanbul, Adapazarı, Eskişehir, Ankara, Antalya, Samsun, Bilecik, Lüleburgaz ve Erzurum’da “Tohum Üretme Çiftlikleri” kuruldu. Ayrıca Adana Bölge Pamuk Araştırma Enstitüsü, Rize Çay Araştırma Enstitüsü, Bursa İpekböcekçiliği Enstitüsü, Maltepe Tekel Enstitüsü kuruldu. FİDANLIKLAR Genç Cumhuriyet, tarım politikaları kapsamında tohum gibi fidan konusuna da büyük önem verdi. Özellikle meyveciliğe ağırlık verildi. Alman bilim insanı Walter Gleisberg’in hazırlayıp 1936’da Tarım Bakanlığı’na sunduğu “Türkiye Meyveciliği ve Bağcılığı Hakkında Umumi Rapor” doğrultusunda bilimsel çalışmalar yapıldı. Türkiye’de 1930’larda elma, incir, zeytin, fındık, narenciyeler, fıstık ve kaysı üzerinde çalışmak için Arifiye, Aydın, Giresun, Antalya, Gaziantep, Malatya ve İzmir’de birer “Meyvecilik İstasyonu” ; İstanbul, Kastamonu, Niğde, Ankara, Erzincan, Kütahya, Çanakkale, Alanya, Tarsus, İzmir ve Mersin’de birer “Meyve Fidanlığı” kuruldu. İşte o fidanlıklardan biri de İstanbul Büyükdere Fidanlığı’ydı. BÜYÜKDERE FİDANLIĞI İstanbul Büyükdere Çayırı; efsanevi Haçlı Ordugâhı, Kabakçı Mustafa İsyanı’nın başladığı yer, Hünkâr İskelesi Antlaşması’yla sonuçlanan gelişmelerin merkezi, çeşitli spor karşılaşmalarının mekânı, tarihi çınar ağacının gölgesinde halkın dinlendiği, eğlendiği güzel bir mesire alanıydı. Mustafa Kemal Atatürk ’ün isteğiyle 1928 yılında Büyükdere Çayırı’nda “Büyükdere Meyve Islah İstasyonu” kuruldu. Bilimsel yöntemlerle meyveciliğin geliştirilmesi amaçlanıyordu. İstasyon, 1930 yılında, dönemin İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ ’ın yönetiminde, İbrahim Fuat Tezcan ’ın müdürlüğünde ve İtalya’dan davet edilen Leopold Bolagna ’nın öncülüğünde “Büyükdere Meyve Islah Enstitüsü” adı altında bilimsel çalışmalara başladı. Kuruma 1930-1960 yılları arasında birçok İtalyan meyvecilik uzmanı davet edilecek; kurum çalışanları, devlet desteğiyle, İtalya’da meyvecilik konusundaki bilimsel çalışmalara katılacaktı. Burada, Türkiye’den ve dünyadan getirilen çok çeşitli iyi cins meyve ağaçları dikilerek “damızlık bahçesi” kuruldu, aşılı fidanlar yetiştirildi. İlk fidanlarını 1934 yılında halka dağıtan “Büyükdere Meyve Islah Enstitüsü” teksir, ıslah ve muamelat olmak üzere üç bölüme ayrılmıştı. Burası, bir taraftan Türkiye’de meyveciliğin gelişmesine katkı sağlarken, diğer taraftan yetiştirdiği çeşitli bitkiler ve doğal, egzotik ağaç türleri ile Türkiye’nin birçok kentindeki park ve bahçelerin ağaç ve süs bitkisi ihtiyacını karşıladı. Genel olarak yılda 350 bin adet meyve fidanı, fide ve süs bitkisi; 40 bin kiloya yakın da meyve sebze üreten kurum, 300’e yakın meyve çeşidini Türkiye’ye tanıttı. Büyükdere Meyve Islah İstasyonu (Enstitüsü) , 1945’te yapılan I. Meyvecilik Kongresi sonucunda “Büyükdere Bahçe Kültürleri İstasyonu” adını aldı. Kuruluş, 1985 sonrasında “Büyükdere Fidanlığı” diye adlandırıldı. BAHÇIVAN YETİŞTİRME YURDU 1935 yılında “Büyükdere Meyve Islah Enstitüsü” bünyesinde “Meyve Bahçıvanı Yetiştirme Yurdu” açıldı. Burası aslında bir okuldu. Yurdun temel amacı, meyveciliğin ülke genelinde yayılmasını sağlamak, çeşitli bitkilerin üretimi, bakımı ve hastalıklarla mücadelesi konusunda donanımlı elemanlar, bahçıvanlar yetiştirmekti. Yurtiçinden ve dışından getirilen meyve çeşitlerinin incelenmesi, geliştirilmesi ve ülkede yaygınlaştırılması amaçlanmıştı. Sonraki dönemde süs bitkileri, seracılık, sebzecilik konularıyla da ilgilenilmeye başlandığından kuruluşun adı “Pratik Bahçıvan Yetiştirme Yurdu” olarak değiştirilecekti. İSTANBUL”DAKİ KÖY ENSTİTÜSÜ Büyükdere Pratik Bahçıvan Yetiştirme Yurdu’na İstanbul’un çevre köylerinden ilkokulu bitirmiş köylü çocukları alındı. Çocuklar burada gündüzleri bahçe ve tarlalarda uygulamalı, akşamları da teorik eğitim öğretimle yetiştirildiler. Atatürk, işe dayalı pratik eğitimi savunuyordu. 1924 yılında Türkiye’ye davet edilen dünyaca ünlü eğitim kuramcısı John Dewey hazırladığı eğitim raporunda, tarımsal alanlarda çiftlik okullarının açılmasını, eğitimin yaşanılan çevreye göre biçimlendirilmesini ve deneyim yoluyla öğrenmeye önem verilmesini önermişti. 1926 yılında Eğitim Bakanlığı “On Yıllık Gelişme Planı” hazırlamıştı. Buna göre tarım bölgelerinde çiftlik okullarının açılması ve bulunulan çevreye uygun müfredatın uygulanması planlanmıştı. 1931 CHP Kongresi’nde köy okulları programına “tarım derslerinin” konulması kararlaştırılmış, 1935 CHP Programı’nda ise köy eğitimi üzerinde durulmuştu. 1936 yılında başlayan Köy Eğitmenleri Projesi ve 1940 yılında hayata geçirilen Köy Enstitüleri üretime dönük, uygulamalı ve pratik eğitimöğretimi esas alıyordu. Bu bağlamda, Büyükdere’deki Pratik Bahçıvan Yetiştirme Yurdu ’nu -Elif Soylu, İpek Kay ve Deniz Tümerdem’in “Büyükdere Fidanlığı Tarihi” adlı makalelerinde de belirtikleri gibi- “Marmara Bölgesindeki (veya İstanbul’daki) Köy Enstitüsü” olarak adlandırmak mümkündür. Çünkü burada, çoğunluğu İstanbul ve civarındaki illerden gelen köy çocukları, uygulamalı ve teorik eğitim öğretimden geçirilerek eğitimli bahçıvanlara ve üretim yapan bireylere dönüştürülüyordu. (Atatürk’ün Mirası Büyükdere Fidanlığı, s. 100) Yurdun (okulun) eğitim süresi 1947 yılında iki yıldan üç yıla çıkarıldı. Eğitim ilk yıl çiçekçilik, ikinci yıl meyvecilik, üçüncü yıl ise meyveli-meyvesiz fidanlar olmak üzere üç yıla yayıldı. Okuldaki dersler, tarım dersleri ve genel kültür dersleri olarak ikiye ayrılmıştı. İlkokulu bitirip yurda (okula) alınan öğrenciler, gün boyu tarlada tohum, fidan ve damızlık alanlarında çalışıyor, sonra da akşam iki saat teorik ders görüyordu. Üretim mekânı olarak, eğitim, üretim ve tadilattamirat birimleriyle kendi kendine yeter yapıdaydı. Yurt binasında derslik, yemekhane, misafirhane, yatakhane, banyo, revir, depo birimleri vardı. Müdür, idari kadro, memurlar, usta ve ustabaşılar lojmanda kalırken, öğrenciler yurtta kalırdı. Öğrencilerin yemekhane, yatakhane, giyecek gibi tüm ihtiyaçları karşılanıyordu. Öğrencilere ayrıca temel ihtiyaçları için yevmiye de veriliyordu. Ayakkabıları Beykoz Kundura’dan sağlanıyordu. Okuldan “bahçıvan usta” diplomasıyla mezun olan öğrencilerden iki yıl fidanlıkta staj yapanlara “bahçıvan ustabaşı” ehliyeti veriliyordu. Öğrencilere ayrıca köylerinde yapabilecekleri arıcılık, tavukçuluk, sütçülük ve hayvan bakımı konusunda da bilgiler verilmesi öngörülmüştü. Okulu bitirip köylerine dönmek isteyenlere bahçıvanlık araç gereçleri, arı kovanları, meyve fidanları ücretsiz verilirken, köyünde toprağı olmayanlara toprak da sağlanıyordu. Buradan mezun olup köylerine dönmek istemeyenler ise kamu ve özel kurumlara yönlendiriliyordu. Büyükdere Pratik Bahçıvan Yetiştirme Yurdu , 1935- 1992 yılı arasında 1000’e yakın diplomalı bahçıvan usta ve ustabaşı yetiştirdi. YENİDEN DOĞUŞ Büyükdere Fidanlığı, 1997 yılında özelleştirildi. Böylece -Prof. Dr. Yasin Çağatay Seçkin’in ifadesiyle- tarihsel ve kültürel değeri zarar görmeye başladı. Buradaki eğitim ve üretim faaliyetleri sona erdi. Yapılar kaderine terk edildi. Daha sonra Çayırbaşı-Sarıyer Tüneli inşası ve Bahçeköy Yolu’nun genişletilmesi sırasında buradaki sera, lojman, dershane ve laboratuvar gibi yapılar yıkıldı. 2000’li yılların başında fidanlık perişan halde çürüyordu. (Atatürk’ün Mirası Büyükdere Fidanlığı, s. 199-200) Atatürk’ün tarihi mirası Büyükdere Fidanlığı, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ’nun vizyonu, İBB’nin ilgili birimlerinin çabasıyla kısa bir süre önce “Büyükdere Atatürk Fidanlığı” adıyla yeniden ayağa kaldırıldı. (300 bin metrekare) Harabe haldeki Büyükdere Fidanlığı , Cumhuriyetin 100. yılında, bahçıvanlık okuluna, hayat boyu öğrenme merkezine, kreşe, kadın-aile birimine, kütüphaneye, atölyelere, yerel tohum üretim merkezine ve düzenlenmiş yeşil alanlara sahip yaşayan bir tarihi mekân olarak yeniden canlandırıldı. Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere bu projede emeği geçen herkesi gönülden kutluyorum. Şimdiden iyi bayramlar. — Kaynaklar: – Atatürk’ün Mirası Büyükdere Fidanlığı , Haz. Yasin Çağatay Seçkin, İstanbul, İBB Yayınları, İstanbul, 2023. – Arif Turhan Atay, “Türk Tohum Islahının Tarihçesi”, Tarım ve Mühendislik , 2006, S. 78-79. – Birinci Köy ve Ziraat Kalkınma Kongresi Raporları, Ankara, 1939. – Tarih IV, Kemalist Devrimin Tarih Dersleri, (1931-1941), İstanbul, 20024. – İlhan Tekeli, Selim İlkin, Cumhuriyetin Harcı: Köktenci Modernitenin Ekonomik Politikasının Gelişimi, İstanbul, 2004. – Türk Ziraat Tarihine Bir Bakış , İstanbul, 1938.

Source: Sinan Meydan


Acil önlem şart: Gençler arasında NEİY yaygınlaşıyor!

İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, “Sosyal yardımların, belirli bir süre eğitim programlarına katılım ya da mesleki beceri kazanmaya yönelik faaliyetlerle ilişkilendirilmesi, gençlerin iş gücüne katılım motivasyonunu artıracaktır. Ayrıca staj programlarının yaygınlaştırılmasının yanı sıra iş deneyimi kazandırmaya yönelik yeni teşvik mekanizmaları geliştirilmelidir” ifadelerini kullandı.İTO’dan yapılan yazılı açıklamaya göre, İstanbul Ticaret Odası Stratejik Araştırmalar Merkezi (İTOSAM), “İstanbul’da Ne Eğitimde Ne İstihdamda Ne Yetiştirmede Olan Gençler (NEİY)” başlıklı araştırma raporunu yayınlandı.Araştırma için hem ilgili yaş grubundan gençler hem de konunun uzmanları ile yüz yüze mülakatlar gerçekleştirildi. Hazırlanan ihtiyaç analizi ve politika önerileri raporunda, “İstanbul”da NEİY olan gençlerin karşılaştığı zorlukların çözülmesi için geliştirilecek politikalar, gençlerin geleceklerini şekillendirecek ve hem Türkiye”nin hem de İstanbul”un sosyal ekonomik refahına olumlu katkı sağlayacaktır” değerlendirmesinde bulunuldu.TÜİK verileri ışığında analizlere yer verilen raporda, OECD ülkelerinde 15-29 yaş arasında NEİY oranlarının ortalaması yüzde 13 iken, bu ülkeler içinde en yüksek NEİY oranına sahip ülkenin yüzde 28 ile Türkiye olduğu belirtti. İstanbul’da NEİY oranının ise yüzde 18,6 seviyesinde olduğu kaydedildi.Prof. Dr. Mehmet Fatih Aysan’ın proje yürütücüsü olduğu araştırmaya göre; İstanbul nüfusunun 2,3 milyonu 15-24 yaş arasında ve genç nüfus İstanbul nüfusunun yüzde 14,8’ini oluşturuyor. Türkiye genelinde her 3 genç kadından 1’i ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor.“NEİY TÜRKİYE’DE GENÇ İŞSİZLİĞİN ÖNEMLİ BİR ALT KATEGORİSİNİ OLUŞTURUYOR”Açıklamada görüşlerine yer verilen İTO Başkanı Şekib Avdagiç, “Raporda da yer aldığı üzere, mülakat bulguları NEİY olan gençlerin karşılaştıkları zorlukları aşabilmeleri için sosyal destek mekanizmalarının güçlendirilmesi, eğitim ve istihdam politikalarının yeniden ele alınması gerektiğini ortaya koyuyor. Bu bulguları dikkatle ele almalıyız” ifadelerini kullandı.Avdagiç, “NEİY Türkiye’de genç işsizliğin önemli bir alt kategorisini oluşturuyor. Ne eğitimde ne istihdamda ne yetiştirmede olma nedenleri arasındaki başat faktörlerden birinin aile olduğunu görüyoruz. Araştırmamıza katılan bir gencin, ailenin üstlendiği görevi ‘en güçlü işsizlik sigortası’ olarak tanımlamasını, üzerinde düşünülmesi gereken bir konu olarak görüyoruz” değerlendirmesinde bulundu.Şekib Avdagiç, “Sosyal yardımların, belirli bir süre eğitim programlarına katılım ya da mesleki beceri kazanmaya yönelik faaliyetlerle ilişkilendirilmesi, gençlerin iş gücüne katılım motivasyonunu artıracaktır. Ayrıca staj programlarının yaygınlaştırılmasının yanı sıra iş deneyimi kazandırmaya yönelik yeni teşvik mekanizmaları geliştirilmelidir. İşverenlerin gençleri istihdam etme konusunda daha istekli olmalarını sağlamak için vergi indirimleri, maaş destekleri veya sigorta prim muafiyetleri gibi teşvik mekanizmalarında kapsam ve derinlik artırılabilir” önerilerinde bulundu.Araştırmada verilen bilgiye göre, NEİY kavramı kendi içinde pasif ve aktif olarak iki gruba ayrılıyor. Aktif NEİY grubundaki gençler; gelir getirici bir işi bulunmayan, ancak iş bulduklarında çalışmaya hazır bireyleri temsil ediyor. Pasif NEİY grubunda yer alan gençler ise eğitim sürecinde yer almadıkları gibi iş aramadıkları için iş gücüne dahil edilmediklerinden işsiz olarak da sayılmıyorlar.“AŞIRI KORUMACI EBEVEYNLİK ÇOCUKLARIN DUYGUSAL İYİ OLUŞLARINI OLUMSUZ ETKİLEYEBİLİYOR”İTOSAM’ın “İstanbul’da Ne Eğitimde Ne İstihdamda Ne Yetiştirmede Olan Gençler” başlıklı araştırma raporunda yer verilen tespitlerden bazıları şunlar oldu:* En yüksek NEİY oranı yüzde 69 ile hiçbir resmi okulu tamamlamamış olanlar arasında görülüyor.* Katılımcılar, eğitim sisteminin yeterince destekleyici olmamasından ve mesleki yönlendirme eksikliğinden şikayet ederken, iş gücü piyasasına girişte deneyim eksikliği, düşük ücretler ve güvencesiz çalışma koşulları gibi faktörlerin onları NEİY statüsünde kalmaya ittiğini belirtiyorlar.* Zorunlu eğitim dönemindeki akademik başarı düzeyi, bireyin gelecekteki mesleki ve eğitimsel fırsatlara erişimini belirleyici bir faktör olarak öne çıkıyor.* Araştırmalar aşırı korumacı ebeveynliğin çocukların sosyal becerilerini ve duygusal iyi oluşlarını olumsuz yönde etkileyebileceğini gösteriyor. “Cam fanusta yetişmek” ifadesi, gençlerin güvenli ve korunaklı bir ortamda büyütülmeleri sonucu dış dünyadaki zorluklara karşı savunmasız kalmalarını temsil ediyor.* Uzman mülakatlarında düşük ücretler, olumsuz çalışma koşulları ve geleneksel kadın-erkek rolleri, kadınların iş gücü piyasasına katılımını sınırlayan temel faktörler olarak ön plana çıkıyor.* Araştırmalar, sosyal beceri eksikliğinin, NEİY gençlerini “sosyal dışlanma” ve “akran zorbalığı”na karşı daha açık ve savunmasız hale getirebildiğini ortaya koyuyor.- “Hazır tecrübeli işçileri en az maliyetle istihdam etme anlayışı gençlerin NEİY olma riskini besleyebiliyor”* Gençlerin aldığı eğitimleri bir yatırım gibi düşünmek yerine, hazır tecrübeli işçileri en az maliyetle istihdam etme anlayışı gençlerin NEİY olma riskini besleyebiliyor.* Uzun yıllar çalışarak ev ya da araç alabilme düşüncesinden uzaklaşan gençler, hayata daha realist ve sonuç odaklı bakabiliyorlar. Bu durum haliyle tüketim toplumunda gençleri hazza ve statüye dayalı eşyalara sahip olmaya sevk ediyor.* Sosyal hayattan izole olmak, bireyin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayamaması sonucunda ortaya çıkarken günümüzde gençler giderek daha çok içe kapanıyorlar.* İstanbul”un göçmen nüfusu Türkiye”nin diğer illerine kıyasla oldukça yüksek ve bu durum, NEİY olan göçmen gençlerin toplumsal ve ekonomik hayata katılımında çeşitli engellerle karşılaşmasına neden oluyor.* Özellikle mesleki ve teknik eğitim programlarının yetersizliği, gençlerin mezuniyet sonrası iş bulma becerilerinin gelişmesini engelliyor ve NEİY kategorisinde yer alma riskini artırıyor.NEİY OLAN 19 GENÇ YAŞADIKLARINI ANLATTIAraştırmada NEİY olan 19 gencin görüşlerine de yer verildi. Bunlardan bazıları şöyle:* Ben en çok aileye, ailede yetiştirilme tarzına bağlıyorum. Biraz daha erken iş hayatına veya iş hayatına benzer sorumluluklar almaya yönlendirilseydim daha kolay adapte olurdum. (Kadın, lisans, 27)* Kendi param olsa rahat, özgürce harcayabilirdim. Hesap vermezdim. Bu konuda çok muzdaribim mesela. En azından bir gelirim olsaydı çok iyi olurdu. Çalışmayı çok düşündüm. Ama çocuğa bakacak hiç kimse yok. Çocuk okula gidiyor. Eve geldi, ev boş. Gözüm kesmedi. Yani imkansız benim çalışmam. (Kadın, lise terk)* Üniversite öğrencisi olduğum için zaten 2-3 ay sonra çıkacak, bırakacak deniliyor. O yüzden hiç almıyorlar. Üniversiteden sonra da yeni mezun olduğum için bize daha önce çalışmış, en az 2 yıl deneyimli eleman lazım deyip, okul öncesinden de ret aldım. (Kadın, lisans)* Boşlukta hissediyorum. İşe yaramaz hissediyorum. Yani amacım ne, bu dünyaya neden geldim gibi düşüncelere kapılıyor insan. (Kadın, ön lisans, 27)* (Meslek edindirme kursları) Hiç katılmadım, katılmayı düşündüm ama biraz da para tuzağı gibi. Bu sertifikalar biraz da ‘Şu kadar para ver, sertifikaları doldur’ gibi geliyor bana. Devletin kursları güzel aslında, ücretsiz veriyorlar. (Erkek, lisans, 22) “DÜŞÜK BİR ÜCRETLE ÇALIŞMAKTANSA ÇALIŞMAMAYI TERCİH EDERİM GİBİ BİR OLGUYA DÖNMÜŞ DURUMDA”Raporda yer alan uzman görüşlerinden bazıları da şöyle oldu:* Aile himayesinde olan gençlerin daha çok NEİY statüsüne düştüğünü gözlemliyorum. Cam fanusu kaldırdığımız anda bağışıklıkları yok oluyor. Zorluğu gördüğü zaman vazgeçiyor, iletişim kuramıyor.* Bugün bizim eğitim ve çalışma arasındaki link koptuğu an insanlar eğitim hayatında kalmak istemiyorlar. İşte ben üniversite eğitimi alacağım, ne olacak, ne kadar maaş alacağım diye bakıyor erkek çocukları…* Bize anne baba geliyor, diyor ki benim oğluma iş lazım. Oğlun nerede diye soruyoruz. Evde, odasından çıkmıyor diyor. Siz iş varsa bana söyleyin, ben kendisine söylerim diyor. İş aramaya bile gelmeyen bir kişiyi biz nasıl işe yönlendireceğiz?* Süreç içerisinde Türkiye”de diğer Avrupa ülkelerinden farklı olarak nitelikli NEİY meselesinin çok ciddi anlamda hem ekonomik hem sosyal maliyeti olacağını düşünüyorum.* Ülkedeki NEİY’lerin önemli bir kısmı, özellikle okuma seviyesi arttıkça düşük bir ücretle çalışmaktansa çalışmamayı tercih ederim gibi bir olguya dönmüş durumda.* Şimdi bu kişilere devlet ciddi bir eğitim yatırımı yapıyor; ortaokul, lise ve üniversitede. Devlet açısından zaten bu eğitim yatırımının tamamı boşa gitmiş oluyor. Bu, devlet açısından bir kayıp.

Source: Fuat Öner