Bugünü ve yarını yakalamak – DURAN GÜLDEMİR
Ülkemizde eğitimde gelinen son nokta artık “test ve tost”. Eğitim bu iki sözcüklerle anlatılamayacak kadar ciddi bir konu elbette. Ancak bugün gelinen noktada bu iki sözcüğün altında yatan gerçekleri de ciddiye almak ve bunları mutlaka dile getirmek gerekiyor. Çünkü, geleceğimiz çalınmaktadır. Öner Yağcı, Erdal Atabek’in bir yazısında (Cumhuriyet Kitap eki, 29 Mayıs 2025, sayı 1841.) “Gelecek, bir ülkenin eğitimiyle çalınır” sözünü hatırlatarak onun “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” konusundaki kaygılarını aktarmıştı. Atabek söz konusu son yazısında, “Ne oldu da ‘eğitim’ kaldırıldı da yerini ‘maarif’e bıraktı” sorusunu sorduktan sonra ve şu gerçeği dile getirmekte, “Böylece; ‘soransorgulayan düşünen-tartışan insan’ yerine, ‘sormayansorgulamayan-biat, itaat eden insan’ yetiştirilecektir” demektedir. Oysa, 21. yüzyılın ilk çeyreğini yaşadığımız şu zamanda bilimde, teknolojide ve daha birçok alanda öyle hızlı gelişmeler oluyor ki bırakın beş, on yıl öncesini, bir yıl öncesinde bile hayal edemeyeceğimiz büyük gelişmelere, başarılara tanık oluyoruz. BİLİMSEL GELİŞMEYE SEYİRCİ KALMAK Ancak bu baş döndürücü gelişmeler karşısında nedense hep geç kalıyoruz. Yani hep seyirci konumuna düşüyoruz. Marifet seyirci olmak değil tabii. Bütün bunlara katkıda bulunmak, hatta onun öncülüğünü yapmak. Bunun yolu da yordamı da belli aslında. Mustafa Kemal Atatürk yıllar önce bize o yolu göstermiş; “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyerek en doğru yolun ne olduğunu açıkça anlatmıştır. Bu düşüncesini kendisine rehber edinerek başta eğitim olmak üzere yaşamın her alanında yaptıklarıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni çağdaş ülkeler düzeyine çıkarmayı amaçlamış ve bu yolda büyük başarılara imza atmıştır. Gelişmiş toplumlar da dahil bu durumun yüzyıllar öncesine dayandığını biliyoruz ama işin asıl üzücü olan tarafı şu elbette: Yaşamımızı kolaylaştıran bunca gelişmeden sonra, bizim “seyirci” anlayışının değişmemesi… Bırakın yüzyıllar öncesini yakın tarihte bizzat tanık olduğumuz kimi olaylar bile anlatmaya yetiyor bazı gerçekleri. Amerikalı astronot Neil Armstrong, 20 Temmuz 1969 tarihinde Apollo 11 ile yaptığı uzay yolculuğunda Ay”a ilk kez ayak bastığında, küçük bir kasabada tanık olduğum o tepkileri daha dün gibi anımsıyorum. Bu olay radyodan verildiğinde, genciyle yaşlısıyla çoğu insan bunun olanaklı olamayacağını öyle yüksek sesle iddia ediyorlardı ki, o tepkiler karşısında aklı başındaki birkaç genç susmak zorunda kalmıştı. Bunun yanlış olduğu ancak yıllar sonra anlaşılmış, Anadolu insanı o günlerdeki çaresizliğini “Eller gider Ay’a, biz kaldık yaya” esprisiyle dile getirmiştir. Aynı halk bugün de aynı espri anlayışıyla “test ve tost” diyerek eğitimde yaşanan acı tabloyu gözler önüne sermektedir. EĞİTİMDE İKİ SÖZCÜK: TEST VE TOST Yıllardır yalnızca adı değişen sınavlarla ortaokul, lise ve üniversiteli milyonlarca öğrenciyi testle yarıştırıp tostla açlıklarını yatıştırmaya çalışmıyor muyuz? Nedenler bunlarla sınırlı değil ama bütün bunların sonunda karşılaşılan durum hiç de iç acıcı değil. Son yıllarda bin bir emekle düzenlendiğini bildiğimiz kitap fuarlarında, çoğu katılımcının dikkatini çeken şu ilginç saptamaya ne demeli? Fuara gelen ilkokul, ortaokul, hatta liseli gençlerin ilgi gösterdikleri kitapların başında, ünlü futbolcuların yaşamlarını anlatan kitaplar ile test kitapları gelmektedir. İşte bütün bunların sonunda eğitimde gelinen acı tablo, “test ve tost…” diye dile getiriliyor ne yazık ki. Bu bir zorunluluk olmamalı. Her alanda olduğu gibi özellikle eğitim alanında çağın koşullarına uygun bir eğitim anlayışı bir an önce yaşama geçirilmelidir. Çünkü “geleceğimiz çalınmaktadır.” Bu nedenle çocuklarımızın geleceğine, “hep birlikte” sahip çıkmalıyız. Yoksa “eller giderken Ay’a, bizim yaya kalmamız” böyle sürüp gidecek. DURAN GÜLDEMİR EĞİTİMCİ/ YAZAR
Source: Olaylar Ve Görüşler
Ekonomistlere göre yeni teşvik sisteminin hedefi iş dünyasındaki tepkileri bastırmak: Siyasi ayarlı teşvik
Cumhurbaşkanı kararıyla 30 Mayıs 2025’te Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yeni yatırım teşvik sistemi, iş dünyasında olumlu bulunsa da beklenen yatırım atağını yaratmayacağı belirtiliyor. Teknoloji, yeşil dönüşüm ve savunma sanayisi gibi alanlara özel öncelik veren yeni teşvik sistemin hukuk sistemi düzelmeden yatırım çekemeyeceğini belirten ekonomistler, hedefin yüksek faiz politikaları ile finansmana erişemeyen iş dünyasının tepkisini azaltmak olduğunu belirtiyor. SORUN UYGULAMADA İş dünyasının “kalkınma vizyonunu destekleyen bir hamle” olarak yorumladığı teşvik sistemi konusunda ekonomistler temkinli. Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, yeni teşvik sisteminin zamanlamasına işaret ederek “Firmaların yüksek faize karşı artan tepkisinin kontrol altına alınması hedefleniyor. Faizi indirmeden finansal maliyetleri düşürme arayışı bu tür dolaylı teşviklerle sürdürülüyor” değerlendirmesinde bulundu. Asıl sorunun uygulama olduğuna dikkat çeken Kozanoğlu, “Teşvikler gerçekten şeffaf ve tarafsız bir şekilde mi uygulanacak? Yatırımlar, iktidara yakın şirketler lehine mi yönlendirilecek? Ekonominin durgunlaştığı, belirsizliklerin yoğunlaştığı bir ortamda, özel sektörün yatırım iştahı ne kadar uyanabilir” sorularını gündeme taşıdı. Ekonomist Arda Tunca’ya göre ise yatırım kararı yalnızca teşvik paketleriyle alınmaz. “Şirketler açısından temel belirleyici öngörülebilirliktir. Hukuki güvence yoksa, ne kadar cazip teşvik verilirse verilsin yatırım yapılmaz” diyen Tunca, sistemin reel yatırımları harekete geçirecek altyapıdan yoksun olduğunu söyledi. 2021’den bu yana biriken ekonomik hasarın giderilmeden kalkınma hedeflerinden söz edilemeyeceğini vurgulayan Tunca, “Teşvik, uzun vadeli stratejik planların parçası olmalı. Bugünkü makroekonomik yapı, teşviklerin etkili olabileceği mikro zemini oluşturmuyor. Mevcut durumda bu teşvikler, geçici pansuman işlevinden öteye geçemez” dedi. Yeni sistemin içeriğini değerlendiren Tunca, teşviklerin iş dünyasında da yanlış algılandığını savundu. “Teşvik, yatırım kararını şekillendiren değil, maliyeti düşüren bir araç olarak görülüyor. Kamu kaynaklarından avantaj sağlama aracı gibi konumlandırılıyor. Bu yanlış kültür, inovasyon ve verimlilik yerine kısa vadeli kâr maksimizasyonunu ön plana çıkarıyor” sözleriyle uyarıda bulundu. ŞEFFAF İNCELEME YOK Tunca’ya göre sistemin temel sorunu, stratejik yönlendirme kapasitesinden yoksun olması. “Teşviklerin amacı, süreci ve etkisi doğru şekilde anlatılmıyor. Projeler şeffaf biçimde izlenmiyor” yorumunu yaptı. Arda Tunca sözlerini, yapısal kalkınmanın temel taşı olan eğitim sistemine dikkat çekerek noktaladı: “Eğer gerçek bir kalkınma hedefimiz varsa, bunun ilk ve en önemli adımı eğitimdir. Bugün Türkiye’de eğitim çökmüş durumda. Ülkenin sanayi altyapısı montaja dayalı. Mühendisler sadece vida sıkıyor. İyi eğitim versek kullanılacak yapı yok; yapıyı kursak iyi eğitim yok. Teşviklerin sadece düzenleme olarak sunulması ve siyasi propaganda malzemesi yapılması, toplumu aldatmaktır. Bütüncül bir bakış açısı olmadan kalkınma adına konuşulan her şey boş bir iddiadan ibarettir.”
Source: Elif Özge Yalçın