“Eğitimde Yeni Vizyon: 4+4+4 ve 2+2 Modeli Üzerine Araştırma Sonuçları”

Cam tavan

Pireleri 20 santim derinliğinde bir fanusun içine koyarlar, fanusun üstünü cam ile örterler. Alttan ısıtırlar… Pireler giderek artan sıcaklıktan rahatsız olur, o ortamdan kurtulmak için dışarı doğru zıplar. Ama her zıplayışta, kafalarını fanusun tavanındaki cama çarparak yere düşerler, tekrar zıplarlar, nafile, gene çarparlar. Cam engel görünmez olduğu için, kendilerini neyin engellediğini bir türlü kavrayamazlar. Böylece, zihinlerinde bir “özgürlük sınırı” oluşur. İşte bu sınır oluştuğu anda, deneyin ikinci aşamasına geçilir… Fanusun tavanındaki cam kaldırılır. Artık engel yoktur. Ortam yine ısıtılır. Hayret verici şekilde görülür ki, pireler en fazla 20 santim zıplıyor! Daha yükseğe zıplama imkanları varken, fanustan dışarı sıçrayıp özgür olma imkanları varken, kafayı çarpmamak için, buna cesaret edemezler. Çünkü artık “görünmez engel” zihinlerindedir, “yapamayız, kurtulamayız, hiç boşuna denemeyelim” diye düşünürler.

“Cam tavan sendromu” bu.

Amerikalı kişisel gelişim uzmanı David Schwartz tarafından 1969 yılında Georgia Üniversitesi’nde yapılan deneydir, aynı yıl The Wall Street Journal’da yayınlanınca literatüre giren popüler bir metafordur.

Yapabileceğin… Anca yapabileceğini düşündüğün kadardır.

Deneydeki örnek zavallı piredir ama, aslında tüm canlıların “neyi başaramayacaklarını” yavaş yavaş nasıl öğrendiklerini kanıtlar.

E, hayat da laboratuvar… Bu nedenle, cam tavan sendromu, insanların düşüncelerini ve davranışlarını etkilemek amacıyla “propaganda yöntemi” olarak, “psikolojik harekat yöntemi” olarak kullanılır.

Görünmez engeller konur.

Çabalar engellenir.

Ortamdan rahatsız olanlar, o ortamdan kurtulmak, özgür kalmak için hamle yaptığında, görünmeyen bir güç onları engeller. Böylece, yavaş yavaş “yapamayız, kurtulamayız, hiç boşuna denemeyelim” düşüncesi hakim olur.

Öğrenilmiş çaresizliktir cam tavan sendromu… Çare varken bile, çaresizliğe boyun eğmektir. Aslında varolmayan -ama psikolojik olarak dayatıldığı için- varolduğuna inanılan sınırlar içinde hareket etmeye razı olmaktır. Özgüven eksikliğine, yetersizlik duygusuna, kaygıya, bahane üretmeye, başarısızlık beklentisine sebep olur.

Çünkü insan, kendi düşüncelerinin eseridir… Pire deneyini yapan David Schwartz, bu durumu zihinsel açıdan şahane izah ediyor, “bir şeyin imkansız olduğuna inanırsanız, aklınız bunun neden imkansız olduğunu size ispatlamak üzere çalışmaya başlar, ama bir şeyi yapabileceğinize inanırsanız, gerçekten inandığınızda, aklınız bunu yapmak üzere, çözümler bulma konusunda size yardım etmek için çalışmaya başlar” diyor.

“Dünyanın bizim üstümüze koyduğu fiyat etiketi, bizim kendimize biçtiğimiz değerle hemen hemen aynıdır, bu etikete teslim olmayın, kendinizi ucuza satmayın, siz düşündüğünüzden daha iyisiniz, üstünüze konulan etikete değil, kendinize inanın, kendi potansiyelinize inanın” diyor. Özellikle gençlerimiz altını çizerek okusun lütfen… “Başarılı insanların hayatını incelediğinizde şunu keşfedeceksiniz, sıradan insanların öne sürdüğü bahaneler, başarılı insanlar tarafından da bahane olarak öne sürülebilecekken sürülmemiştir” diyor. “En çok konuşan kişi ile, en başarılı kişinin aynı kişi olması, çok çok zayıf ihtimaldir, konuşmakla hiçbir şey öğrenemeyiz, ama dinleyerek öğrenmenin sınırı yoktur, öğrenerek düşünün, düşünme biçiminiz hareket biçiminizi belirler” diyor. “Kendinize ‘her şartta gülümseyeceğim’ diye emrivaki yapın, her şartta kocaman gülümseyin, endişeyi kovar, karamsarlığı yok eder, korkuyu yener, gülümsenin gücünden yararlanın” diyor. “Kararsızlık ve erteleme, korkuyu besler, korkuyu büyütür” diyor. “Eylem, korkuyu tedavi eder” diyor.

CHP’ye yönelik operasyon, tipik cam tavan sendromudur.

“Siyaset yapabilirsin ama, benim izin verdiğim sınırlar içinde yapabilirsin” demektir.

“Seçime girebilirsin, belediyeleri kazanabilirsin ama, benim izin verdiğim sınırlar içinde yönetebilirsin” demektir.

“Vatandaşın demokratik tercihlerine müdahale etmiyoruz, istediğin partiye, istediğin adaya oy verebilirsin ama, benim izin verdiğim sınırlar içinde seçebilirsin” demektir.

“Hiç karışmıyoruz, istediğin gibi medya kurabilirsin ama, benim izin verdiğim sınırlar içinde yayın yapabilirsin” demektir.

“Ne yaparsak yapalım başaramayacağız” duygusunu, “boşu boşuna hiç uğraşmayalım kurtulamayacağız” özgüvensizliğini, “denemekten vazgeçelim bizim de başımıza bir şey gelmesin” korkusunu yerleştirmektir, öğrenilmiş çaresizliği içselleştirmektir.

Koskoca bir millete “pire” muamelesi yapmaktır.

Dolayısıyla, cam tavana çarparım diye korkmadan, denemekten vazgeçmeden, zihinlerdeki görünmez engeli aşabilmenin tek yolu var… Başın öne eğilmesin!

Source: Yılmaz Özdil


Türkiye”de “4+4+4” eğitim sistemine yönelik araştırma sonuçları açıklandı

Yalçın, Memur-Sen Genel Merkezi”nde, “4+4+4” zorunlu eğitim sisteminin mevcut durumunu ve geliştirilmesi gereken yönlerini ortaya koymak amacıyla yaptıkları “Türkiye”de Zorunlu Eğitim Sistemi”ne Yönelik Saha Araştırması”nın sonuçlarını açıkladı.Zorunlu eğitimin son 4 yılını kapsayan araştırmanın 36 binin üzerinde katılımcıyla yapıldığını vurgulayan Yalçın, 17 binden fazla öğretmen, 7 bini aşkın idareci, 5 binden fazla 11. ve 12. sınıf öğrencisi ile yine 5 bini aşkın velinin çalışmaya dahil olduğunu ifade etti.”Sistemin son 4 yılının yeniden ele alınmasına ihtiyaç var”Araştırmanın 81 ilin tamamında uygulandığını aktaran Yalçın, şöyle devam etti:”Çalışmanın ortaya koyduğu gerçeklik şudur: “4+4+4″ zorunlu eğitim sistemimizin son 4 yılının yeniden ele alınmasına ihtiyaç var. Çalışmaya katılım gösteren öğretmen ve idarecilerin beklentilerini sorduğumuzda, yüzde 93″ünden fazlası, sistemin son 4 yılında değişim yapılması gerektiği yönünde görüş bildirdi. Öğrenciler açısından da benzer bir beklenti öne çıktı. Toplumun beklentilerine ve hayatın gerçeklerine göre son 4 yılın yeniden ele alınması bir beklenti olarak katılımcılar tarafından çok net olarak ortaya konulmuş durumda.”Öne çıkan modeller 3+1 ve 2+2 olduAli Yalçın, araştırmada, lise eğitiminin süresine ilişkin en fazla desteği alan iki seçeneğin öne çıktığına işaret ederek, şu bilgileri verdi:”Son 4 yılın 2+2 şeklinde, yani 2 yıl zorunlu, 2 yıl isteğe bağlı ya da 3 yıl zorunlu, 1 yıl isteğe bağlı olmak üzere özellikle lise eğitimi kısmında seçenekler gündeme geldi ve burada katılımcıların 2+2 kısmında biraz daha ağırlık ortaya koyduğu gözüküyor. Onun için eğitim otoritelerinin, sosyal paydaşların, Milli Eğitim Bakanlığının, dolayısıyla tüm paydaşların bu konuyu yeniden ele almasına ihtiyaç olduğunu görüyoruz.”Yalçın, konuşmasının ardından gazetecilerin 21. Milli Eğitim Şurası”nda zorunlu eğitim sisteminin gündeme gelmesine ilişkin sorusunu yanıtladı.Sahanın beklentilerini yaptıkları araştırmalarla ortaya koymakla mükellef olduklarını vurgulayan Ali Yalçın, şu ifadeleri kullandı:”Türkiye genelinde 430 bine yakın eğitim çalışanının yer aldığı bir örgütüz. Bu nedenle lise eğitimine ilişkin saha çalışmamızı kamuoyuyla paylaşıyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı da bu konuda benzer açıklamalarda bulundu. Artık bu alanda kapsamlı bir mutfak çalışmasına ihtiyaç var. Biz de bu nedenle araştırmamızı duyurarak eğitimin tüm paydaşlarının sürece dahil olmasını sağlıyoruz. Bundan sonraki aşamada herkesin görüşünü ifade etmesiyle süreç şekillenecektir.”Türkiye”de Zorunlu Eğitim Sistemi”ne Yönelik Saha AraştırmasıEğitim-Bir-Sen tarafından 81 ilde yapılan araştırma, öğretmenler, okul yöneticileri, lise öğrencileri ve velilerden oluşan 36 bin 118 katılımcıyla gerçekleştirildi.Katılımcıların il dağılımı, ülke nüfus yapısını ve kamu çalışanlarının coğrafi dağılımını yansıtacak şekilde dengelendi. En yüksek katılım İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerden oldu.Araştırma, zorunlu eğitim sistemine dair sahadaki gerçek deneyimleri ve beklentileri bütüncül biçimde yansıtan ilk çalışmalardan biri olma özelliği taşıyor.Araştırmanın önemli bulgularından biri, zorunlu eğitim süresine ilişkin yaygın değişim talebi oldu. Katılımcıların büyük çoğunluğu, mevcut 12 yıllık zorunlu eğitim süresini uzun bulduğunu belirterek sistemin yeniden düzenlenmesini istedi.Öğretmenlerin yüzde 93,8″i, okul yöneticilerinin yüzde 97,1″i, öğrencilerin yüzde 78,5″i ve velilerin yüzde 78,8″i 12 yıllık mevcut zorunlu eğitim süresinin kısaltılması gerektiğini ifade etti.Mevcut sürenin yeterli olduğunu düşünenlerin oranı öğretmenlerde yüzde 5,3, yöneticilerde yüzde 2,5, öğrencilerde yüzde 19,7, velilerde ise yüzde 19,6 olarak belirlendi.Zorunlu eğitimin süresinin uzatılması gerektiğini savunanların oranı ise tüm gruplarda yüzde 2″nin altında kaldı.Araştırmada, katılımcıların çoğu, zorunlu eğitim süresinin iş dünyasının beklentilerini karşılamadığını ve öğrencilerin iş hayatına daha erken atılmasını engellediğini belirtti.”Zorunlu eğitim süresinin, toplum ve iş hayatının beklentilerine uygun olmadığı” görüşünü benimseyenlerin oranı öğretmenlerde yüzde 75,2, yöneticilerde yüzde 82,8, velilerde yüzde 58,9 olarak ölçüldü.Sürenin öğrencilerin iş hayatına daha erken atılmasını zorlaştırdığını düşünenlerin oranı öğretmenlerde yüzde 83,7, yöneticilerde yüzde 90,2, velilerde yüzde 68,9 seviyesinde gerçekleşti.Araştırmada, zorunlu eğitim süresinin uzunluğunun iş dünyasında ara eleman bulmayı zorlaştırdığı görüşü de öne çıktı. Bu görüşü paylaşanların oranı öğretmenlerde yüzde 87,8, yöneticilerde yüzde 93,1, velilerde ise yüzde 71,6 olarak belirlendi.Araştırmada, zorunlu eğitim süresinin uzunluğunun okul terki riskini artırdığı görüşü de geniş kabul gördü. Bu görüşe katılanların oranı öğretmenlerde yüzde 70, yöneticilerde yüzde 78,9, öğrencilerde yüzde 67,2, velilerde ise yüzde 52,6 olarak kaydedildi.Mesleki yönlendirme ve lise son sınıf üzerine görüşlerKatılımcılar, zorunlu eğitim süresi boyunca öğrencilerin meslek seçimlerine yeterince yönlendirilmediğini ifade etti. “Yeterli yönlendirme yapılmıyor” görüşünü paylaşanların oranı öğretmenlerde yüzde 66,6, yöneticilerde yüzde 71, velilerde yüzde 50, öğrencilerde ise yüzde 33 olarak kaydedildi.Ayrıca, zorunlu eğitimin öğrencilerin sosyal ve duygusal gelişimlerini sınırlandırdığını düşünenlerin oranı öğretmenlerde yüzde 61,1, yöneticilerde yüzde 66,2, velilerde yüzde 61,8, öğrencilerde ise yüzde 77,2 oldu.”Lise son sınıfın yapısı değişmeli”Araştırmada, katılımcıların büyük bölümü, lise son sınıfın yapısının değişmesi gerektiğini belirtti.”Lise son sınıf öğrencilerinin son yıl okula devam etmesinin gereksiz olduğu” görüşünü paylaşanların oranı öğretmenlerde yüzde 83,6, yöneticilerde yüzde 84,7, öğrencilerde yüzde 75,9, velilerde ise yüzde 47,3 olarak belirlendi.Lise son sınıfın üniversite hazırlık ya da kariyer planlama yılı olması gerektiğini belirtenlerin oranı, öğrencilerde yüzde 92,3, öğretmenlerde yüzde 90,4, yöneticilerde yüzde 88,8, velilerde ise yüzde 89,9 düzeyinde gerçekleşti.Yeni lise modellerine yönelik beklentilerAraştırmada, katılımcıların büyük kısmı, bireyselleştirilmiş, esnek ve modüler bir ortaöğretim yapısına destek verdi. Bu yapının uygun olduğunu belirtenlerin oranı öğrencilerde yüzde 83,7, öğretmenlerde yüzde 77,1, yöneticilerde yüzde 72,9, velilerde ise yüzde 65,5 olarak kaydedildi.Araştırmada, lise eğitiminin süresiyle ilgili en fazla destek gören modeller “3+1” yıl (3 yıl zorunlu, 1 yıl isteğe bağlı) ve “2+2″ yıl (2 yıl zorunlu, 2 yıl isteğe bağlı) oldu.”2+2″ modeli görüşünü bildirenlerin oranı öğretmenlerde yüzde 34,5, yöneticilerde yüzde 32,5, öğrencilerde yüzde 38,9, velilerde ise yüzde 28,6 olarak belirlendi.”3+1” modeli görüşünü bildirenlerin oranı ise öğretmenlerde yüzde 18, yöneticilerde yüzde 14,7, öğrencilerde yüzde 31,4, velilerde ise yüzde 20 düzeyinde gerçekleşti.Araştırmada lise eğitiminde “4 yıl” zorunlu model ise çok düşük oranda desteklendi. Bu modele destek verenlerin oranı, öğretmenlerde yüzde 2,9, yöneticilerde yüzde 1,7, öğrencilerde yüzde 9,8 ve velilerde yüzde 8,8 olarak belirlendi.

Source: Dünya Gazetesi


Türkiye”de “4+4+4” eğitim sistemine yönelik saha araştırmasının sonuçları açıklandı

Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, “4+4+4” zorunlu eğitim sistemine yönelik öğretmen, öğrenci ve velilerin bulunduğu 36 binden fazla katılımcıyla yapılan araştırmada, liselerde “2+2” olarak adlandırılan 2 yıl zorunlu, 2 yıl isteğe bağlı eğitim modeli önerisinin ağırlıklı görüş olarak ön plana çıktığını bildirdi.

Yalçın, Memur-Sen Genel Merkezi”nde, “4+4+4” zorunlu eğitim sisteminin mevcut durumunu ve geliştirilmesi gereken yönlerini ortaya koymak amacıyla yaptıkları “Türkiye”de Zorunlu Eğitim Sistemi”ne Yönelik Saha Araştırması”nın sonuçlarını açıkladı.

Zorunlu eğitimin son 4 yılını kapsayan araştırmanın 36 binin üzerinde katılımcıyla yapıldığını vurgulayan Yalçın, 17 binden fazla öğretmen, 7 bini aşkın idareci, 5 binden fazla 11. ve 12. sınıf öğrencisi ile yine 5 bini aşkın velinin çalışmaya dahil olduğunu ifade etti.

“Sistemin son 4 yılının yeniden ele alınmasına ihtiyaç var”

Araştırmanın 81 ilin tamamında uygulandığını aktaran Yalçın, şöyle devam etti:

“Çalışmanın ortaya koyduğu gerçeklik şudur: “4+4+4″ zorunlu eğitim sistemimizin son 4 yılının yeniden ele alınmasına ihtiyaç var. Çalışmaya katılım gösteren öğretmen ve idarecilerin beklentilerini sorduğumuzda, yüzde 93″ünden fazlası, sistemin son 4 yılında değişim yapılması gerektiği yönünde görüş bildirdi. Öğrenciler açısından da benzer bir beklenti öne çıktı. Toplumun beklentilerine ve hayatın gerçeklerine göre son 4 yılın yeniden ele alınması bir beklenti olarak katılımcılar tarafından çok net olarak ortaya konulmuş durumda.”

Öne çıkan modeller 3+1 ve 2+2 oldu

Ali Yalçın, araştırmada, lise eğitiminin süresine ilişkin en fazla desteği alan iki seçeneğin öne çıktığına işaret ederek, şu bilgileri verdi:

“Son 4 yılın 2+2 şeklinde, yani 2 yıl zorunlu, 2 yıl isteğe bağlı ya da 3 yıl zorunlu, 1 yıl isteğe bağlı olmak üzere özellikle lise eğitimi kısmında seçenekler gündeme geldi ve burada katılımcıların 2+2 kısmında biraz daha ağırlık ortaya koyduğu gözüküyor. Onun için eğitim otoritelerinin, sosyal paydaşların, Milli Eğitim Bakanlığının, dolayısıyla tüm paydaşların bu konuyu yeniden ele almasına ihtiyaç olduğunu görüyoruz.”

Yalçın, konuşmasının ardından gazetecilerin 21. Milli Eğitim Şurası”nda zorunlu eğitim sisteminin gündeme gelmesine ilişkin sorusunu yanıtladı.

Sahanın beklentilerini yaptıkları araştırmalarla ortaya koymakla mükellef olduklarını vurgulayan Ali Yalçın, şu ifadeleri kullandı:

“Türkiye genelinde 430 bine yakın eğitim çalışanının yer aldığı bir örgütüz. Bu nedenle lise eğitimine ilişkin saha çalışmamızı kamuoyuyla paylaşıyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı da bu konuda benzer açıklamalarda bulundu. Artık bu alanda kapsamlı bir mutfak çalışmasına ihtiyaç var. Biz de bu nedenle araştırmamızı duyurarak eğitimin tüm paydaşlarının sürece dahil olmasını sağlıyoruz. Bundan sonraki aşamada herkesin görüşünü ifade etmesiyle süreç şekillenecektir.”

Türkiye”de Zorunlu Eğitim Sistemi”ne Yönelik Saha Araştırması

Eğitim-Bir-Sen tarafından 81 ilde yapılan araştırma, öğretmenler, okul yöneticileri, lise öğrencileri ve velilerden oluşan 36 bin 118 katılımcıyla gerçekleştirildi.

Katılımcıların il dağılımı, ülke nüfus yapısını ve kamu çalışanlarının coğrafi dağılımını yansıtacak şekilde dengelendi. En yüksek katılım İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerden oldu.

Araştırma, zorunlu eğitim sistemine dair sahadaki gerçek deneyimleri ve beklentileri bütüncül biçimde yansıtan ilk çalışmalardan biri olma özelliği taşıyor.

Araştırmanın önemli bulgularından biri, zorunlu eğitim süresine ilişkin yaygın değişim talebi oldu. Katılımcıların büyük çoğunluğu, mevcut 12 yıllık zorunlu eğitim süresini uzun bulduğunu belirterek sistemin yeniden düzenlenmesini istedi.

Öğretmenlerin yüzde 93,8″i, okul yöneticilerinin yüzde 97,1″i, öğrencilerin yüzde 78,5″i ve velilerin yüzde 78,8″i 12 yıllık mevcut zorunlu eğitim süresinin kısaltılması gerektiğini ifade etti.

Mevcut sürenin yeterli olduğunu düşünenlerin oranı öğretmenlerde yüzde 5,3, yöneticilerde yüzde 2,5, öğrencilerde yüzde 19,7, velilerde ise yüzde 19,6 olarak belirlendi.

Zorunlu eğitimin süresinin uzatılması gerektiğini savunanların oranı ise tüm gruplarda yüzde 2″nin altında kaldı.

Araştırmada, katılımcıların çoğu, zorunlu eğitim süresinin iş dünyasının beklentilerini karşılamadığını ve öğrencilerin iş hayatına daha erken atılmasını engellediğini belirtti.

“Zorunlu eğitim süresinin, toplum ve iş hayatının beklentilerine uygun olmadığı” görüşünü benimseyenlerin oranı öğretmenlerde yüzde 75,2, yöneticilerde yüzde 82,8, velilerde yüzde 58,9 olarak ölçüldü.

Sürenin öğrencilerin iş hayatına daha erken atılmasını zorlaştırdığını düşünenlerin oranı öğretmenlerde yüzde 83,7, yöneticilerde yüzde 90,2, velilerde yüzde 68,9 seviyesinde gerçekleşti.

Araştırmada, zorunlu eğitim süresinin uzunluğunun iş dünyasında ara eleman bulmayı zorlaştırdığı görüşü de öne çıktı. Bu görüşü paylaşanların oranı öğretmenlerde yüzde 87,8, yöneticilerde yüzde 93,1, velilerde ise yüzde 71,6 olarak belirlendi.

Araştırmada, zorunlu eğitim süresinin uzunluğunun okul terki riskini artırdığı görüşü de geniş kabul gördü. Bu görüşe katılanların oranı öğretmenlerde yüzde 70, yöneticilerde yüzde 78,9, öğrencilerde yüzde 67,2, velilerde ise yüzde 52,6 olarak kaydedildi.

Mesleki yönlendirme ve lise son sınıf üzerine görüşler

Katılımcılar, zorunlu eğitim süresi boyunca öğrencilerin meslek seçimlerine yeterince yönlendirilmediğini ifade etti. “Yeterli yönlendirme yapılmıyor” görüşünü paylaşanların oranı öğretmenlerde yüzde 66,6, yöneticilerde yüzde 71, velilerde yüzde 50, öğrencilerde ise yüzde 33 olarak kaydedildi.

Ayrıca, zorunlu eğitimin öğrencilerin sosyal ve duygusal gelişimlerini sınırlandırdığını düşünenlerin oranı öğretmenlerde yüzde 61,1, yöneticilerde yüzde 66,2, velilerde yüzde 61,8, öğrencilerde ise yüzde 77,2 oldu.

Araştırmada, katılımcıların büyük bölümü, lise son sınıfın yapısının değişmesi gerektiğini belirtti.

“Lise son sınıf öğrencilerinin son yıl okula devam etmesinin gereksiz olduğu” görüşünü paylaşanların oranı öğretmenlerde yüzde 83,6, yöneticilerde yüzde 84,7, öğrencilerde yüzde 75,9, velilerde ise yüzde 47,3 olarak belirlendi.

Lise son sınıfın üniversite hazırlık ya da kariyer planlama yılı olması gerektiğini belirtenlerin oranı, öğrencilerde yüzde 92,3, öğretmenlerde yüzde 90,4, yöneticilerde yüzde 88,8, velilerde ise yüzde 89,9 düzeyinde gerçekleşti.

Yeni lise modellerine yönelik beklentiler

Araştırmada, katılımcıların büyük kısmı, bireyselleştirilmiş, esnek ve modüler bir ortaöğretim yapısına destek verdi. Bu yapının uygun olduğunu belirtenlerin oranı öğrencilerde yüzde 83,7, öğretmenlerde yüzde 77,1, yöneticilerde yüzde 72,9, velilerde ise yüzde 65,5 olarak kaydedildi.

Araştırmada, lise eğitiminin süresiyle ilgili en fazla destek gören modeller “3+1” yıl (3 yıl zorunlu, 1 yıl isteğe bağlı) ve “2+2” yıl (2 yıl zorunlu, 2 yıl isteğe bağlı) oldu.

“2+2” modeli görüşünü bildirenlerin oranı öğretmenlerde yüzde 34,5, yöneticilerde yüzde 32,5, öğrencilerde yüzde 38,9, velilerde ise yüzde 28,6 olarak belirlendi.

“3+1” modeli görüşünü bildirenlerin oranı ise öğretmenlerde yüzde 18, yöneticilerde yüzde 14,7, öğrencilerde yüzde 31,4, velilerde ise yüzde 20 düzeyinde gerçekleşti.

Araştırmada lise eğitiminde “4 yıl” zorunlu model ise çok düşük oranda desteklendi. Bu modele destek verenlerin oranı, öğretmenlerde yüzde 2,9, yöneticilerde yüzde 1,7, öğrencilerde yüzde 9,8 ve velilerde yüzde 8,8 olarak belirlendi.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source: