Erkan Can: Bizi çalışmak kurtarır Vanya Dayı -Çehov-
DERDİ DERT EDİNMEYİ ABİLERİMİZDEN ALDIK! – Sizin jenerasyon oyuncuların hep bir meselesi oluyor. Sizin var mı bir davanız, meseleniz?ERKAN CAN: Var tabii ki… Biz bu derdi dert edinmeyi bizim bir kuşak önceki abilerimizden aldık, babamızdan aldık. İdealler var. O idealler hiç bitmedi. Hala daha devam ediyor. Onlardan hiç taviz vermedik. – Dertlerin savuşturulduğu dönemde hala daha bunun endişesini taşıyor olabilmek çok kıymetli…ERKAN CAN: Bunu kaybetmemeye çalışıyoruz. Bunu kaybettiğimiz vakit boş bir torbaya döneriz. Tiyatronun zaten hep bir derdi vardır. Biz text seçimimizi ‘oyun ne anlatıyor’a göre yaparız. Her oyunun kendi içinde ayrı bir derdi, söylemek istediği, insanlara ve insanlığa anlatmak istediği dertleri olur. Derdin dışında bir de estetik anlatım var ki o da çok önemlidir. Oyunda önce edebiyat, sonra yönetmen, sonra oyuncu gelir. Önce metnin iyi olması gerekiyor, bir derdi olması gerekiyor. Biz de o derdi en estetik biçimde tiyatroda, insanlara kırmadan, dökmeden nasıl anlatırız? Bunu yapmaya çalışıyoruz. TİYATRO BİZİM PSİKOLOĞUMUZ – Sözün vücut bulduğu bir sanat yapıyorsunuz, ne kadar kıymetli. Mesleğinizde kaçıncı yılınız? Ve iş olmağı zamanlardaki bekleme bir oyuncu için zor olsa gerek, bu süreçlerin üstesinden nasıl geldiniz?ERKAN CAN: 50 yıl oldu. İş olmadığı zaman cepten yiyorsun. Özellikle son dönem dizilerden daha çok kazanıyoruz. Diğer işleri de tabii ki seçerek alıyorum ama tiyatroyu hiçbir zaman bırakmadım. Tiyatrodan gelen yevmiye çok bereketli olur, o hiç bitmez… Tiyatronun öyle bir durumu vardır. Tiyatroda nefes alıyoruz diye düşünüyorum. Tiyatro bizim psikolojimizi düzeltiyor, oyuncu olarak bizi iyileştiriyor. Tiyatro bizim için psikolog gibi, her akşam o sahneye farklı duygularla gidiyoruz. Hayatın içerisinden geçip o sahneye gidiyoruz. Oraya gidince oyundan başka hiçbir şey düşünmüyorum. Bu da bizim beynimizi çapaklardan temizliyor ve rahatlıyoruz. Tabii ki burada adrenalin önemli, o adrenalinle grip bile olsan, hasta bile olsan sahneye çıktığında unutuyorsun. Sahnede olmak trans hali gibi… – Peki siz “Erkan Can” ismini hangi temeller üzerinde kurgulamayı hedeflediniz? “Erkan Can” dendiğinde Türk seyircisinin ne düşünmesini istersiniz?ERKAN CAN: Hiç düşünmedim! Kendimi anlatmak çok zor. Tabii ki oturup kalkmamıza dikkat ediyoruz. Zaten gençliğimden beri böyle bir yapıdayım. – Tiyatro oyuncularının televizyonu öteleme gibi bir durumları var mı?ERKAN CAN: Çağ değişiyor, dijital çağda her şey çok hızlı değişiyor. Bundan 50 yıl önceki durumlarla aynı değil. O zamanlar telefon bile yoktu. Hep tiyatro ile haşır neşir olduk ve buraya kadar geldik. Haliyle değişiyor her şey. Bu duruma ayak uydurmak, öngörülü olmak gerekiyor. Gençleri dinlemek gerekiyor. Yeni nesil iki dakikada bütün bilgilere ulaşıp birbirlerine gönderiyor. Mesela WhatsApp… Ben bunları onlara yaptırıyorum. Yoldan tanımadığım çocuğu çağırıyorum, ona yaptırıyorum:) Bu arada da öğreniyorum. Çağa ayak uydurmak lazım (gülüyoruz). GEL BAKALIM SARI – Tiyatroya ilk adımınız nasıl oldu?ERKAN CAN: Uzun bir hikaye. Ben tiyatroya ortaokul döneminde Bursa Devlet Tiyatrosu’yla başladım. İlk 1974 yılında profesyonel olarak sahneye çıktım. Sigortam 77 yılında yapıldı çünkü devlet tiyatrosu sigortayı hemen yapıyor. O bana ileride büyük avantaj sağladı. Eğitim enstitüsünde okuyan abilerimiz bizim mahallede ev tutmuşlardı. Bizim orası Bursa”nın dışındaki Ertuğrulgazi Mahallesi… Yani ucuz meskenlerin bulunduğu, işçi ve memur ailelerinin kira ile ödediği belki de ilk mortgage sistemiydi. Biz de Bursa”nın dışında Değirmenlikızık köyü merasındayız, oralara büyük bloklar yapıldı. Kar yağdı mı ulaşım kapanırdı; ayılar, çakallar inerdi. Muhteşem güzel bir çocukluk geçirdik. Abilerimiz o dönemlerde tabii parasız briç oynarlardı. Hocalar oynar biz de onları izlerdik. Ben onlara Nejat Uygur’un Cafer Bey karakterinin, İtalyan filmlerini seslendiren Altan Erbulak ve Erol Günaydın’ın taklitler yapardım. Hocalık yapan abiler bir gün beni yanlarına çağırdı, “gel bakalım sarı” diye… “Bir dilekçe yaz, Devlet Tiyatrosu’nda kurslar var. Oraya gideceksin.” Hoca edasıyla emir kipi ile konuşurlardı; tatlı serttiler. -Kendi dilekçem hala evde durur, onları da Ali Sürmeli saklar, arşivcidir kendisi. Sınava girdim. Orada Kenan abi -Kenan Işık- vardı. Kendisi ilk hocamdır. Devlet Tiyatrosu’nda çok kıymetli hocalarımız vardı. Ufak tefek rollerden sonra 16 yaşında yevmiyeli profesyonel oyunculuğa başladım. Sanat okulu lise 2 terkim. Sürekli tiyatroya gidiyorum, bir de 80 öncesi boykotlardan dolayı devamsızlıktan kaldık. Gönlümüz tiyatroya kaydı, hep okuldan kaçıp tiyatroya giderdim. Bu arada birçok işin de çıraklığını yaptım. Bir çok işe girdim, çalıştım, seyrettim… Ayakkabı çıraklığından tut tamircilik işine kadar çalıştım. Bursa”da sanayi bölgesindeydik, orası otomotiv sanayinin Osmanlı”dan beri en gelişmiş yeridir. Göçmen yeridir, ticaretin döndüğü yerdir. – Sizde göçmenlik vardı değil mi?ERKAN CAN: Bulgaristan Osman Pazar Mecitliler köyünden 1877 yılında gelmişiz SOKAK ÇOCUĞUM – Halkı o kadar güzel analiz etmişsiniz ki inanın izleyiciye geçiyor bu.ERKAN CAN: Sokak çocuğuyum ben. Sokak dediğim bir hayat üniversitesidir. O dönem hep abilerimle birlikte dolaştım. O zamanlarda belli bir kültür ve kadim bilgiler vardı. İnsanlar ilkokul mezunu bile olsa bir eğitim düzeyi vardı; felsefi düşünceleri vardı. – Okumayı sever misiniz?ERKAN CAN: Tabii çok… Mesela şimdi oyuncu olmak isteyen gençlere “ne okuyorsun? Sait Faik’i biliyor musun?” diye soruyorum, “o ne abi?” diyorlar. Bu devirde hemen oyuncu olup hemen parlamak istiyorlar. Bir de benim babam öğretmen. Biz böyle gördük. Babam hiçbir zaman tiyatroya karşı çıkmadı. Oyunlarıma hep geldi, izledi. Okumadan hiçbir şey olunmaz. Sadece yetenek bir şey değildir. Yeteneği parlatacak, büyütecek temel sağlam olmalı. Bu da okumaktan, bilgili olmaktan geçiyor. GÜVEN’LE (KIRAÇ) PROGRAMIMIZDA OLDUĞUMUZ GİBİYİZ – Oyuncu arkadaşınız Güven Kıraç”la yaptığınız program ne kadar çok tuttu… Kurgu yok değil mi?ERKAN CAN: Hayır hiç kurgu yok. Gittiğimiz yerin özelliklerini bir gece evvel oturup çalışıyoruz. Şablonumuz kavuklu-pişekar, Karagöz-Hacivat gibi orta oyunu, tuluat yapıyoruz. O gün psikolojimiz neyse ona göre yol alıyoruz. Günlük hayatımızda biz Güven’le nasıl yaşıyorsak, birbirimize nasıl davranıyorsak aynısı programda da devam ediyor. BEN HAYIR DEDİKLERİMLE BU NOKTADAYIM – Çok severek yaptığınız rol hangisi?ERKAN CAN: Hepsi… Sevmediğini oynayamazsın. Oyuncu her rolü oynamaz. Dizileri bunların dışına koyuyorum. Onlar günlük yaşamdan, daha ticari. Ben seçmediklerimle bu noktadayım. “Hayır” dediklerimle buradayım. Oyuncu ona verilen rolü sevmeye çalışır. En kötü adam rolü bile olsa onun sevilecek bir tarafını bulur, çıkarır çünkü en nihayetinde insandır. Görünürde kötüdür ama onu kötü yapan sebeplerini sorup cevapları bulmak gerekiyor. – İşte oyuncuların da bu yüzden empatisi yüksek olsa gerek…ERKAN CAN: Herkesle ve sana verilen rolle empati kurmak durumundasın. – Herkesin içinde aslında potansiyel bir öteki var… Peki siz hangi özelliğinizi parlatmayı seviyorsunuz?ERKAN CAN: Onu da hiç düşünmedim:) (gülüyoruz). Ben sabah kalkarım “vira bismillah” derim ve yola çıkarım. Hayatın içine karışırız, “bakalım başımıza ne gelecek?” deriz. Biraz da geçmişten yaşam tecrübemiz var, olan duruma göre vaziyet alırız. İYİ BİR İZCİYİM – Az bilinen bir yönünüzden bahsedin desem?ERKAN CAN: Ben 40 senelik izciyim. İyi bir kılavuz izciyimdir. Bursa Uludağ İzcileri’ne bağlıyım. Uludağ”ı avcumun içi gibi bilirim. – Peki mesela Uludağ”da birisi kaybolsa onu bulabilir misiniz? İzciler orada devreye girebilir mi?ERKAN CAN: Girer, çünkü AKUT”un kurulması, sivil savunmanın kurulması, deniz izciliği, yangın gibi aklınıza gelebilecek her şey izcilikten çıkmıştır. Temeli izciliktir. – Doğayı, hayvanları seven birisiniz. Köpeklerle ilgili getirilen yasalar hakkında ne düşünüyorsunuz?ERKAN CAN: Bunların gerginlikle olmaması gerekiyor. İnsanların ortak bilinçle bir şeyler yapması gerekiyor. Sonuçta köpekler makine değil, ‘at hurdalıkta beklesin’ değil! Onlarla empati kurmak gerekiyor. Kediler de öyle. Kedileri kaldırdığında fareler basacaktır. Mesela gidin Londra”ya, kedi boyunda fareler var, orada olmayan ev yok. Doğanın bir dengesi var. Biz insanlar olarak bu dengeyi belki resmi kurumlarla belki sivil olarak ortak bir şeyler bulup düşünülürse, başka şekillerde çözülebilir. – Uzlaşmacı bir yapınız var?ERKAN CAN: Evet, uzlaşırım, sert değilimdir. Sabırlıyımdır, hiçbir zaman ilk saldıran ben olmam. TESPİHİM HEP YANIMDADIR – Tespih sürekli elinizde, hep kullanır mısınız?ERKAN CAN: Tespihim olmazsa kendimi eksik hissederim. Hep sağ cebimde durur. Beni sakinleştiriyor. Kehribar bütün negatif elektriğini alır ayrıca tespih sallanmaz ve ikişer tane çekilir. Bu aynı zamanda bize Hindistan”dan gelen bir hesap makinesidir. – Diyelim ki üç nesil yetecek kadar maddi durumunuz var. Yine de bu kadar çok çalışır mısınız?ERKAN CAN: Aynen devam ederim, kafamda yapacak çok projem var. KARAVAN TİYATRO – Neler bu projeler?ERKAN CAN: Yıllardır hayalim olan karavan tiyatroyu yapıyorum. Sait Faik”ten tek kişilik bir oyun koydum. Bilal Çatalçekiç oynuyor. Karavanla geziyoruz. Karavanın önüne seperatörlerimizi koyuyoruz. Orta oyun dekoru içinde orada Shakespeare de oynayacağım, Çehov da oynayacağım. Köy meydanında, kasaba meydanında… Bunu geçtiğimiz yaz yaptım. Ataşehir parklarda oynadık, Kastamonu”da oynadık. Hep söylerim “ben bunu Toroslar”da göçerlere de oynamak istiyorum”. Bu bir çadır tiyatrosu, bir kumpanya. Çok güzel geri dönüşler oldu. İZLENİMLERİM – İlk oldukça mesafeliydi; “eyvah, bu sohbet kısa sürecek galiba” dedim.- Aynı ciddi ifade durmadan şaşırtan espriler ve ters köşeler ile devam etti. Çok samimi bir sohbet oldu.- Meselesi olan, derinlikli ve insanı iyi tanıyan bir sanatçı.- Hayatı zorlamadan akışında yaşıyor gibi: Bir çok soruya “hiç düşünmedim” dedi ve “sabah kalkarım vira bismillah der, yola çıkarım; hayatın içine karışırım” diyen rahat biri.- Çok iyi bir izciymiş. İKİLİ SEÇENEKLERDEN BİRİNİ SEÇİN – Sıkılmak-Sabretmek: Sabretmek- Susmak-Konuşmak: Susmak- Dans Etmek-Oturmak : Dans etmeye bayılırım. İçimden gelirse masanın üstüne de, arabanın üstüne de çıkar dans ederim.- Klasik-Modern: Klasik- Dobra-Politik: Dobrayım ama kırmadan dökmeden söylerim. Ne söylediğin değil nasıl söylediğin önemli. Vücut dilinden tut bakışına kadar önemli. Belki çok iyi bir şey söylüyorsun ama altındaki niyeti de yine beden dilinden anlarsın.- Samimi-Mesafeli: Samimi mesafeliyim- Uykucu-Uykusuz: İşim varsa 3 gün, 5 gün uyumam; yoksa da 3 gün uyurum. Uykuyu severim. 50 senedir biz gece yaşıyoruz.- Kitap-Dergi: İkisi de- Doğa-Konfor: İkisi de- Kedi-Köpek: İkisi de… Benim 20 tane mahalle köpeğim vardı- Güneş-Yağmur: İkisi de- Çay-Kahve: Eskiden çok çay içerdim artık kahveye döndüm- Disiplinli-Rahat: Rahat görünürüm ama disiplinliyimdir. Kafamda her şeyi planlarım- Unutur-Affetmez: Affederim- Tatlı-Tuzlu: Hamurcuyum- Esprili-Ciddi: Esprili YÜZDE YÜZ – Senin için yüzde yüz tek gerçeklik nedir?: Samimiyet.- Yüzde yüz olmak istediğin yer neresi?: Ülkem.- Yüzde yüz güvendiğin kişi?: Eşim.- Yüzde yüz bilmek istediğin şey? (kimsenin bilmediği ve senin öğrenmek istediğin bir şey): Her şeyi merak ediyorum. Merak olmadan olmaz, öğrenemezsin. Şimdiki gençler merak etmiyor! Çok iyi gelen gençler de var ama bunların sayısı az. Köy enstitüleri kapandı ve böyle oldu, geçmiş olsun! KİMSİN? – Kimin beyninde olmak isterdin? -düşüncelerini merak ettiğin-: Mustafa Kemal Atatürk.- Kimin gözleriyle dünyayı görüp, algılamak isterdin?: Mustafa Kemal Atatürk.- Dünya çapında bir filmde oynayacak olsan bu hangisi olurdu?: Hiç düşünmedim! ‘Baba’ filmini biz arkadaşlarla ara ara oturur, sahnelerini, repliklerini, oyunculukları, sinematografisini konuşuruz. Ama ben kızımın babasıyım; en iyi o rolü oynamak istiyorum, iskele babası değiliz. NOKTALI YERLERİ DOLDUR – ….. çok iyi yaparım: Yelkenli bir teknede kaptanın yanında çok iyi bir tayfa olurum. Ayakkabıcının yanında iyi bir çırak olurum… Çok iyi izlerim; izlemeyi, seyretmeyi çok severim… Elimden iş gelir. – ….. hiç beceremem: Nasıl becerebilirim diye düşünürüm. Ben enseyi karartmam, bir izci enseyi asla karartmaz. – Çevrem beni ….. biri olarak tanımlar: Ağır abi gibi tanır. – Az kişi bilir ben ….. biriyim: Yakın arkadaşlarımın yanında olduğum gibiyimdir. – 20 yıl önceki haline döndün, ona ne öğüt verirdin?: “Bizi çalışmak kurtarır. Vanya Dayı” -Çehov-. – Hayat motton varsa nedir?: Durma, durursan düşersin! Fotoğraflar Aykut Uslutekin
Source: Gözde Yener Birman