Eyvah eyvah!

Eyvah eyvah!

Memlekette bir koro var: Türkiye”nin imajı kötü, 3. Dünya ülkeleriyle birlikte anılıyoruz, diplomatik prestijimiz zayıf… Dünyanın (daha çok Batı”nın) bizi nasıl gördüğüyle yatıp kalkıyor bu koro. Uluslararası medyada Türkiye hakkında çıkan her eleştiriye anında tepki veriyorlar. Sürekli bir biçimde “imajımız zedeleniyor” tekrarlarıyla bunu ulusal bir kriz havasına dönüştürme arayışındalar.

Hatta Türkiye hakkındaki eleştirileri bazen cılız bularak, Batı”yı bile dillerine doladıkları oluyor. Bu kesimin, Batı”nın Türkiye”yi nasıl değerlendirdiğini gerçekten anlayıp anlamadığını merak ediyor insan. Peki, bu kronik “imaj ezikliği” nereden geliyor? Büyük ölçüde zihinsel sömürgecilikten. Kendilerini Batı’nın bakış açısıyla değerlendirme hastalığından. Batı onaylamadan mutlu olamama takıntısından.

Günümüz Dünyasında itibar, ne kadar haklı ya da ahlaklı olduğunuzla değil, ne kadar güçlü olduğunuzla belirleniyor. Öyle olmasaydı hırsızlıkta, sömürgecilikte soykırımda, darbe sevicilikte, işgalde, katliamda seviye atlamış ülkeler, dünyanın en prestijli vitrinlerinde poz vermezlerdi. Uluslararası sistemde güçlü, etkili, itibarlı olarak temsil edilmezlerdi. Oyunun kuralı maalesef böyle: Ahlâkınızla değil, gücünüzle imaj yaratıyorsunuz ve sadece güçlüyseniz kendi imajınızı yönetme hakkına sahipsiniz.

Gerçek bu iken hâlâ, olaylara bu ülkelerin gözünden bakmaya doyamayanlar, bunların kaşında-gözünde keramet arayanlar, pozisyonunu buna göre belirleyenler var. Bu arkadaşlara, bu arenada imajın PR ajanslarıyla şekillenmediğini (merhum Erbakan hocanın, “hastaya kızılmaz, mikroba kızılır” anlayışıyla) tekrar tekrar anlatmak gerekiyor.

Türkiye bugün bir irade ortaya koyduğunda veya kendi çıkarını öncelediğinde, dışarının huzursuz olmasını anlayabiliyor insan. Anlaşılamayan içimizdeki kötü imaj tellallığı, trajikomik imaj endişesi, özgürlüğünü zincirinde arayan zihinlerin bahaneleri. Bu tespitler, eksiklerimizi gidermenin, daha iyi iyiye gitmenin, yanlışlarımızdan ders almanın yollarına kafa yormayalım anlamına gelmiyor. Sahte vicdan narkozlarıyla, örgütlü yalan ve sahtekârlık endüstrilerinden, cinayet şebekelerinden, sömürgecilerden medet bekleme saflığına kapılmayalım manasında.

Dünya haklıyı değil, güçlü olanı dinliyor. İmaj dediğimiz şeyi; sevgimizi, hayranlığımızı, bugün artık ikiyüzlülüklerini saklama gereği bile duymayanlara pazarlayarak değil, kendi gücümüzü inşa ederek, kendi yolumuzu çizerek oluşturabiliriz. İyi çocuk olarak var olmanın hayrını göremediğimiz ortada.

Türkiye güçlü olma yolunda. Sadece kendisi için değil, tüm mazlumlar için. İnşallah bu sefer yarım kalmaz. Vebali çok ağır. Bunu Batı gibi demokrasiyi, hukuku, ahlâkı, adaleti, insanlığı, dünyanın geri kalanı için bir kenara bırakarak da yapmıyor. Kendi içinde dahi Batı”dan daha demokratik tespiti kesinlikle abartı değil.

Bugün Türkiye”nin içinde Türkiye aleyhine yürütülen hiç bir faaliyeti, Batı ülkelerinde, o ülkenin aleyhine yürütemez, denemeye bile kalkamazsınız. Diktatörlüğün 50 tonuyla damgalanan bir iktidar döneminde, tehditler, hakaretler, küfürler havada uçuşuyor!
İstibdat diye etiketlenmeye çalışılan bir devirde, nasıl oluyor da her yıl yeni bir muhalefet partisi kuruluyor? Ya da değişen dozlarda, kaç muhalif televizyon, gazete, yorumcu, sosyal medya kullanıcısı var? Bu kanallar aracılığıyla bir günde kaç kaç muhalif mesaj dolaşıma giriyor? 1 milyon? 10 milyon?

Bir de dikta rejimi altında büyüdükleri halde protesto kültürünü en üst düzeyde geliştirmeyi başarabilmiş gençlerimiz var. Biraz akıllılık edip yaratıcı protesto eylemlerini yapay zekâya taşıyarak ondan rejimin adını tahmin etmesini isteseler, sorun kendiliğinden çözülecek. Özlemini duydukları Avrupa”nın hatta Amerika”nın güvenlik ve ceza sistemiyle tanışmaları mümkün olsa keşke! Allah korusun diyelim.

Batı, Batı diye ağlaşanlar, Batı”nın yarı yolda bırakmayacağı hiç bir kesimin, hiç bir kişinin, hiç bir değerin olmadığını bilmeliler, bugünden değilse bile geçmişten bilmeliler. Sonrasında içi tamamen boş veya sanrıdan ibaret olan prestij ve imaj nakaratlarıyla Türkiye”nin paçalarından asılmayı bırakmalılar. Bir taraftan geri kalmışlık türküleri çağırırken diğer taraftan buna neden olanlara serenat yapmak garabetinden kurtulmalılar. Gerçekten güçlü bir devlet özlemleri varsa tabi.

İmaj, sadece güçlü olanın ayrıcalığıdır; özgüvenle başlar, güçle büyür, bağımsızlıkla kalıcı olur. Gerisi, Batı’yı memnun etmeye çalışanların romantik dramalarından ibarettir.

Prof. Dr. Hakan Aydın / Haber 7

Source: Hakan Ayd