“Gıda ve İçecek Dünyası – Sağlıklı Tarifler, Yerel Lezzetler ve Dikkat Edilmesi Gerekenler”

Yerli ve milli Türkiye gururu…

Hem de çok zor.*Çünkü markalaşma serüveni, uzun bir dönemi içine alıyor.*Ve o dönem içinde hiç tökezlememeniz gerekiyor.*O yüzden Türkiye’nin yüz akı haline gelmiş, yurtiçinde ve yurtdışında ülkemizi hakkıyla temsil eden markaları fazlasıyla önemsiyorum.*Hele hele üretimin içinde gıda gibi hassas bir ürün varsa, markalaşmanın önemi katmerleniyor.*Bunları niye anlattım?Çünkü geçenlerde Ekici Peynir’in kaptan köşkünde bulunan Burçin Ekici ve Elçin Ekici Öztürk’le bir araya geldim.*Çok güzel bir sohbet oldu.*Hem markanın hikayesini ilk ağızdan dinledim, hem de sektörün içinde bulunduğu duruma objektif tutma fırsatı buldum.*Açıkça söylemeliyim ki; Ekici markasının dünya pazarında bu denli büyüdüğünü bilmiyordum.*Tamam, markanın Türkiye’deki etkisi herkesin malumu ancak Çin’de, ABD’de Türk peyniri yendiğini de bilmiyordum kardeşim.*Sağ olsun Ekici ailesi marka konusundaki cehaletimi güncel rakamlarla giderdi.*Ekici Peynir, 2024 yılının ilk yarısında özellikle ABD ve KKTC pazarlarında kayda değer bir büyüme sağlamış.*Yıl sonunda ise ABD pazarında yüzde 100 büyüme gerçekleştirmiş.*Şu anda, Almanya, Belçika, Bulgaristan, Irak, Suudi Arabistan, BAE, Kuveyt, Ürdün, Libya, Afganistan, Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan ve Malezya’ya ihracat yapıyorlarmış.*Yani yüzde 100 yerli ve milli bir marka, neredeyse dünyanın her köşesine Türk peynirini götürmüş.*Hikayenin gerisini Burçin Bey, anlatsın:PEYNİRİ SEVDİRDİK“İhracat serüvenine Körfez ülkelerinden başladık. Elbette rekabet çok fazlaydı. Mısır ve İran gibi üreticilere yakın bir bölge olması zorluk derecesini artırdı. 2021 yılında ise Amerika ihracatını başlattık. Bu pazar inanılmaz hızlı gelişiyor. Geçen yıl yüzde 100 büyüme oranına ulaştık. Amerikalı Türk peynirini tanımaya ve sevmeye başladı.AVANTAJI KAYBETTİKÜrünü tanıtma ve sevdirmede sorun yok ancak kur konusunda sıkıntılarımız var. Üretim maliyetlerimiz sürekli artarken maalesef döviz kuru sabit kalıyor. Bu da ihracat alanındaki rekabet gücümüzü etkiliyor. Son dönemde rakiplerimize karşı fiyat avantajını tamamen kaybettik. Çünkü fiyat istikrarını sağlayamıyoruz. İnanın, sırf pazarımızı kaybetmeyelim diye maliyete bakmadan ürün göndermek zorunda kalıyoruz. Bu sorunun hızla çözülmesi gerekiyor.” *İhracata yatırım yapan kiminle konuşsam kur makası gündeme geliyor.*Elbette bu konu son derece önemli.*TÜROFED, AKTOB ve BAİB bu sorunu yüksek sesle dillendirmeye devam ediyor.*Çözüm nasıl sağlanır inanın orasını ben de bilmiyorum.2025 HEDEFİNDE AVRUPA VARElçin Hanım ise 2025 hedeflerinden bahsederken Avrupa pazarına dikkati çekti ve şunları söyledi: BEYAZ PEYNİR ÇOK SEVİLİYOR“Zorluklar elbette var. Ama her şeye rağmen mücadelemiz devam ediyor. Hangi ülkeye girersek girelim beyaz peynirimiz kısa sürede 1 numaraya yerleşiyor. Avrupa’da büyümek bizim için önemli bir hedef. Özellikle İngiltere ve ABD pazarında yayılmak istiyoruz. Daha makineleşmiş bir fabrika hayalimiz de var. Bunun için gelişmeye, yenilenmeye, üretmeye devam edeceğiz.” *Hedefler, zorluklar bir yana…*1957 yılında Ereğli’de başlayan bir üretim, 1979 yılında Antalya’ya oradan da dünyaya yayılıyor.*Neresinden bakarsanız bakın ortada büyük bir başarı var.* Patron elbette ki kazanıyor.*Ama bana kalırsa asıl kazanan Türkiye.*Bunu da altını kırmızı kalemle çizerek bir yere not etmek lazım…BU NASIL FABRİKA?Ben peyniri bugüne kadar sadece sofrada gördüm.*Üretimden, fabrikadan zerre anlamam.*Ama Burçin Bey’le fabrikayı gezerken iki konu dikkatimi çekti.Hijyen Teknoloji*Her yer bembeyaz, pırıl pırıldı.*Öyle makineler vardı ki zannedersiniz gezdiğim fabrikada otomobil üretiliyor.*Şaştım kaldım, bir o kadar da gururlandım…

Source: Salim Uzun


Sessiz ‘istila’

Ah… Ne istila… Hem çaresiz hem de ölümsüz bir vakıa; kuşaktan kuşağa geçen… Meraklandınız, biliyorum… Türlü türlü şeyler geldi aklınıza şimdi… Kiminiz salgın hastalık dedi içinden, kiminiz içimize sızan düşman, bazısı da dedi şeytan. Kimisi iç, kimisi dış güçlerden şüphelendi… Bazıları komünistleri, bir kısım emperyalistleri, kimileri de kapitalistleri suçladı. Birileri uzaydan istila derken, diğerleri üç harfliler ya da Ye’cüc Me’cüc dedi… Oysaki, bildiğiniz gibi değil aslında… Ne dost, ne düşman, ne kardeş, ne amca, dayı oğlu… Ne de karşı komşu… Ne kanlı, canlı… Ne saçlı başlı… Ne de gözü yaşlı… Ne etten, ne de kemikten. Ne tahtadan, ne demirden… Ne yer altından ne üstünden, ne de semadan, fezadan. Öyle bir işgal, istila ki sormayın… Ne gönül yarası, ne ekmek parası… Ne sefanın, ne de cefanın müptelası… Öyle bir istila ki… Ne göz görür, ne kokusu çıkar, ne de kulak duyar… Ne ele gelir, ne de akla… Ne laftan anlar, ne sözden… Ne de kötekten… Bir istila ki; ne suda boğulur, ne ateşte yanar ne de kılıçtan geçirilir… Ne zehir işler, ne kurşun, ne de lazerden ışın… İçten içe sinirlendiniz değil mi? Sadede gel neymiş bu lanet şey söyle artık diye de söylendiniz… Sizsiniz desem… Farkında olmadığınız… Benliğinizi sessizce istila eden tüketme ve tahrip etme hırsınız.PLASTİK GERGİNLİKBu haftaki giriş yazımın hem başlığı hem de içeriğine ilham kaynağı olan Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi, Dr. Öğretim Üyesi, performans sanatçısı ‘Tuğba Çelebi’nin, Mira Koldaş Sanat Galerisi’nde 15 Şubat’ta başlayan ‘İstila’ isimli sergisi oldu. Yakından ilgiyle takip ettiğim sanatçının; içeriğini, insan atıklarından oluşturduğu enstalasyon ve resimleri, günümüz insanının şuursuzca harcadığı doğanın çığlıklarını yansıtıyor. Sergiden öylesine etkilenmişim ki gece gördüğüm rüyalarımı da istila etmiş. Doğanın gerçekten attığı çığlığın sesini duyarak uyandım… Meğerse farkında olmadan bir kâbusa uyumuşum. Uyandığımda insanlığımdan utanmış bir duygu yüklenmişti ruhum. Tüketim çılgınlığına kapılmış, uzuvları çoğunlukla plastikleşmiş insanların; tükettikleri tek kullanımlık eşyalarla birlikte dünyayı işgal edişine tanık olmuştum…YAYLADAN SOFRAYA ‘SARVİZAN’ KAHVALTISITam bir yıl önce açıldığında gidip yiyecekleri tatma fırsatım olmuştu. Hem restoranı açan eltiler; Ferahi ve Sonnur hanımlara hem de mutfaktaki şefleri Celal Usta’yla birlikte geleneksel yöntem ve malzemelerle pişirdikleri yiyeceklerin doğallığına hayran kalmıştım. Bu sefer kahvaltıya gittim, kahvaltıda servis edilen bal hakiki kestane balı ve Hemşin’in ‘Zuğa’ köyünden. Likapa’yı (Yaban mersini) Ferahi Hanım gidip yayladan toplayıp getiriyor ve reçel yapıyor. Tereyağı ve kahvaltı ile muhlama ya da kuymakta kullanılan peynirlerin hepsi İspir’e bağlı ‘Hodaçur Yaylası’ndan geliyor. Bir tek, Ayaş domatesinden hazırladıkları menemen, Ankaralı diyebilirim. Butik ve kısıtlı sayı olunca hafta sonları çok kalabalık oluyor. Ferahi ve Sonnur hanımların eşleri Rüştü ve Ercan beyler desteğe geliyor. Çocukları Dilara, Mustafa, Enes ve Mete de gelip hem geleneksel yemekleri hem de doğal aile dayanışmasını öğreniyorlar. Adını Rize’ye bağlı Hemşin’in eski isminden alan, doğallığın kokusunu fazlasıyla duyumsayacağınız ‘Sarvizan’a gitmenizi öneririm.THE JUNIOR COFFEEZincir kahve dükkânları mantar gibi açıla dursun benim gönlüm her zaman olduğu gibi, butik kahve dükkânlarında. Çoğunlukla aile işletmesi olan bu kahvecilerde pişen kahve ve tatlıların hakikatten hem lezzeti hem de hatırı oluyor. Geçen gün sevdiğim dar sokaklardan birine girince, aslında sokak değil apartman arası geçiş diyebiliriz. Kıtır ve Padam Kafe’nin olduğu ara geçiş dersem hatırlarsınız. İşte oradan geçerken rastladım yeni açılan Junior Coffee dükkânına. Meğerse tanıdıklarmış… Kennedy Caddesi’ndeki Kennedy 41 isimli butik aile dükkânının şubesiymiş. Genç işletmeci çift Ege ve Kemal, anneleri Kıvanç Hanım’la birlikte hem kahve-tatlı pişiriyor hem kendi elleriyle sandviç hazırlayıp salonda çalışıyorlar. Sandviçler şahane… Merhaba demeye gidin derim.

Source: Aziz Devri̇mci̇


Sahur ve iftar uyarısı! Uzmanlardan ramazan reçetesi

Ramazan’ın yaklaşmasıyla birlikte sahur ve iftar hazırlıklarını planlamaya başladı. Gün boyu sürecek oruç sürecinde vücudun ihtiyaç duyduğu enerjiyi sağlamak için sahurda doğru besinlerin tüketilmesi büyük önem taşıyor. Aynı şekilde iftarda da mideyi yormayacak, sağlıklı ve dengeli bir beslenme düzeni oluşturulması gerekiyor. Medipol Acıbadem Bölge Hastanesi’nden Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ertuğrul Okuyan, Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Yılmaz Bilgiç, İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Esra Demir ve Medipol Mega Üniversite Hastanesi’nden Diyetisyen Asya Naz Al, Ramazan ayında sağlıklı beslenme konusunda önemli uyarılarda bulunarak, oruç tutan bireylerin dikkat etmesi gereken noktaları sıraladı. KRONİK HASTALAR MUTLAKA HEKİMİNE DANIŞSIN Kronik kalp yetersizliği olan ve sürekli ilaç kullanmak zorunda olan ve genel durumu bozuk olan hastalarımızın oruç tutmasını uygun bulmadıklarını dile getiren Medipol Acıbadem Bölge Hastanesi’nden Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ertuğrul Okuyan, “Yeni geçilmiş kalp krizi olan, kontrolsüz yüksek tansiyonu ve kontrolsüz şeker hastalığı olan hastalarımızın oruç tutmasını uygun görmüyoruz. Ritim bozukluğu, kalp kapak hastalığı gibi nedenlerle ciddi kan sulandırıcılar kullanan hastalarımız var. Çünkü sahurla iftar arasındaki süreç değişken olduğu için ilaçları etkin dozda alamayabiliyorlar. Ya ilaç çok fazla geliyor ya miktarı yetersiz geliyor. Belli saatlerde ilaca çok maruz kalmış oluyor, belli saatlerde az maruz kalmış oluyor. Bu da hastalarımızın sağlığını olumsuz yönde etkileyebilir. O nedenle kronik hastalığı olanların ve kronik düzenli ilaç kullanması gereken insanlarımızın mutlaka oruç öncesi, oruç tutma uygun olup olmadığı açısından bir hekimine danışmasında fayda var” diye belirtti. MİDE SORUNLARINA DİKKATRamazan ayı boyunca yeme alışkanlıklarının değiştiğinin altını çizen Medipol Acıbadem Bölge Hastanesi’nden Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Yılmaz Bilgiç, “Yeme alışkanlıkları değiştiği için, normal yeme rutin programımızın dışına çıktığımız için Ramazan ayında, buna bağlı gastrointestinal sistemde bazı problemler de ortaya çıkmaktadır doğal olarak. Bunlar yapılacak küçük yeme değişiklikleriyle tamamen düzelebilen değişikliklerdir. Oruç sırasında çok uzun süreli oruç tuttuğumuzda, uzun süreli aç kaldığımızda mide asiti artar. Ramazan ayında yememize, içmemize dikkat etmemiz lazım. Ramazan ayında iftarda muhakkak çorba yenilmeli. Çorbayla salatanın beraber yenilmesi ve iftarla sahur arasında ara öğünlerin yenilmesi önemlidir. Hızlı ve aşırı derecede bir yemek yemektense sahura kadar bir veya iki tane küçük ara öğünlerle bunun takviye edilerek yapılmalıdır” dedi. HAMUR İŞİNDEN UZAK DURULMALISahur ve iftarda ağır gıdalardan kaçınılması gerektiğini dile getiren Medipol Acıbadem Bölge Hastanesi’nden İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Esra Demir, “Sahur ve iftarı ağır gıdalardan arındırılmış bir şekilde yapalım. Özellikle işlenmiş gıdalardan sahurda ve iftarda hazır yiyeceklerden uzak durmanızı tavsiye ediyorum. Sahuru atlamamamız gerekiyor. Sahur bizim için çok önemli bir öğün. Nasıl ki günün içerisinde kahvaltımız çok önemli, sahur da bizim için çok çok önemli. Çünkü sahurda aldığımız yiyecekler gün içerisinde bize enerji verecektir, bizi zinde tutacaktır. Ama sahurda yağlı yiyeceklerden, kızartmalardan, hamur içlerinden uzak durmanızı öneririm. Çünkü bunlar gün içerisinde kan şekerimizi düzensiz arttıracak ve sonrasında da düzensiz insülin salgılanmasına neden olarak reaktif hipoglisemi dediğimiz yemek sonrası şeker düşüşünü yaşatacaktır. Oruçlu olduğumuz için de tekrardan bir şeker alımı olmayacağı için hipoglisemin şikayetlerimiz çok olabilir. O yüzden sahurda proteinden zengin, sağlıklı karbonhidrat şeklinde tercih etmenizi öneririm” şeklinde konuştu. DENGELİ TABAK ŞART!Medipol Mega Üniversite Hastanesi’nden Diyetisyen Asya Naz Al, Özellikle Ramazan dolayısıyla iki öğüne düşen beslenme modelimizde protein eksikliklerinden dolayı kas kayıpları ortaya çıkıyor. Bu nedenle aslında mutlaka tabaklarımızda proteine yer vermemiz gerekiyor. İftarda et, tavuk, balık veya yeşil mercimek gibi kuru baklagillerden fayda alabiliriz. Yine mutlaka tabaklarımızda sebze, özellikle haşlanmış sebzeler olabilir ya da salata şeklinde sebzeleri tercih edebiliriz. Mutlaka sebze ve proteini tabaklarımıza eklememiz gerekiyor. Ramazan”da dikkat etmemiz gereken en önemli şeylerden biri aslında su tüketimi. Su tüketimi bizim için çok önemli çünkü vücut bütün gün aslında 15-16 saat kadar susuz kalıyor. Özellikle su tüketimimizi iftar ve sahur arasına yayarak yani ne sahurda bir anda su tüketimine yüklenmek doğru ne de iftarda yüklenmek doğru” diyerek sözlerini tamamladı.

Source: Internet Haber


Papatya Çayı Nasıl Demlenir? 1 Bardak Suya Ne Kadar Papatya Konulur, Kaynatılır Mı?

Doğada kendiliğinden yetişen papatyalar, sadece görünüşleriyle değil, sundukları faydalar ve hoş aromalarıyla da dikkat çeker. Papatya çayı, sıcak suyla birleştiğinde kendine özgü bir tat ortaya çıkarır ve özellikle sakinleştirici etkisiyle tercih edilir. Ancak papatya çayını tam kıvamında demlemek, lezzetini ve etkisini artırmak açısından önemlidir. Papatya çayı nasıl demlenir, 1 bardak suya ne kadar konulur, kaynatılır mı gibi sorular lezzetli bir çay içebilmek için gerekli sorulardır. Papatya Çayı Nasıl Demlenir? Papatya çayı, en iyi lezzetini ve etkisini koruyabilmesi için doğru demleme yöntemiyle hazırlanmalıdır. Demleme sırasında kullanılan suyun sıcaklığı, papatyaların miktarı ve süzme aşaması çayın aromasını doğrudan etkileyebilir. Gerekli Malzemeler: 1 bardak (200-250 ml) içme suyu 1-2 çay kaşığı kurutulmuş papatya çiçeği Bal veya limon (isteğe bağlı) Adım Adım Papatya Çayı Demleme: Suyu kaynatın ve birkaç dakika dinlendirin. Papatya çayı, çok yüksek sıcaklıkta demlendiğinde acılaşabilir. Bu nedenle su kaynadıktan sonra 1-2 dakika dinlendirilmeli ve yaklaşık 80-90°C sıcaklığa gelmesi beklenmelidir. Papatyaları demliğe veya bardağa koyun. 1 bardak su için 1-2 çay kaşığı kurutulmuş papatya çiçeği yeterlidir. Daha yoğun bir tat isteyenler miktarı artırabilir. Sıcak suyu papatyaların üzerine dökün. Papatyaların sıcak suyla temas ederek aromasını bırakması için üzerini kapatın. Demlenme süresi yaklaşık 5-10 dakika olmalıdır. Daha uzun süre bekletmek çayın tadının acılaşmasına neden olabilir. Süzerek bardağa alın ve isteğe bağlı olarak tatlandırın. Bal veya limon ekleyerek çayın lezzetini artırabilirsiniz. 1 Bardak Suya Ne Kadar Papatya Konulur, Kaynatılır Mı? Papatya çayının lezzetli ve dengeli olması için kullanılan miktarın doğru ayarlanması önemlidir. Fazla papatya kullanıldığında çayın tadı yoğun ve acı olabilir, az kullanıldığında ise etkisi zayıflayabilir. 1 bardak (200-250 ml) su için 1-2 çay kaşığı kurutulmuş papatya çiçeği yeterlidir. Yoğun bir tat isteyenler 2,5 çay kaşığı kullanabilir. Poşet papatya çayı kullanılıyorsa, 1 adet yeterlidir. Papatya çayı doğrudan kaynatılmaz. Kaynar suyun içinde uzun süre kaynatmak, çayın içerisindeki faydalı bileşenlerin bozulmasına ve tadının acılaşmasına neden olabilir. Papatyalar su kaynadıktan sonra eklenmeli ve demlenmeye bırakılmalıdır. Kaynar suya doğrudan atıldığında, papatyalar yanabilir ve istenmeyen tatlar ortaya çıkabilir. En iyi sonuç için suyu kaynattıktan sonra birkaç dakika bekletip 80-90°C”ye düştüğünde papatyalar eklenmelidir.

Source: Sabah


Üç peynir markası daha ifşa oldu: Peynire margarin eklemişler

Türkiye”de üretilen ve satışa sunulan gıdaların güvenilirliği tartışma konusu olmaya devam ederken, Tarım ve Orman Bakanlığı”nın yayınlandığı “Taklit ve Tağşiş Yapılan Gıdalar” listesi güncellenmeyi sürdürüyor. 26 Şubat tarihli eklemelerde listeye çok sayıda zeytinyağı üreticisi dahil edilirken, zeytinyağında en sık rastlanılan hilenin tohum yağı kullanımı olduğu belirtildi. İfşa edilen ürünlerin büyük bölümünün market, internet ve şarküteri üzerinden satışının yapıldığı öğrenilirken, söz konusu firmalara mevzuatta belirlenen oranda para cezası işlemi uygulandı. Listede dikkat çeken bir diğer nokta ise, süt ve süt ürünlerinde başvurulan hileler oldu.

PEYNİRE MARGARİN KATMIŞLARBakanlığın daha önce yayınladığı listelerde de yer alan ve Bursa”nın Osmangazi ilçesinde üretim gerçekleştiren Moni Süt ve Süt Ürünleri şirketi, Özlüce markasında 2 farklı hile yöntemine başvurdu.Denetimlerde firmanın ürettiği kaşar peynirlerinde “süt yağı” yerine “bitkisel yağ” kullandığı ortaya çıkarken, ağrıca yağ oranının yasal sınırların altında kaldığı ve etiket üzerinde yanlış beyanda bulunulduğu belirtildi.

AZ YAĞLI PEYNİRİN BİLE YAĞINI ÇALMIŞLARAmasya merkezli ZEKİ KULOĞLU SÜT VE SÜT MAMULLERİ SAN. TİC. LTD. ŞTİ. tarafından üretilen Zeki Kuloğlu marka kaşar peynirlerinde ise yağ oranının düşük olduğu öğrenildi. Bakanlık, ELMAS SÜT ÜRÜNLERİ HAYV. BES. GIDA NAK. SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ. tarafından üretilen ve Lokma markasıyla satışa sunulan “Az yağlı taze peynir” ürünlerinin dahi yağ oranının belirtilenin altında kaldığını aktardı.

Source: Derleyen: Mustafa Balcı


Paketin üzerinde yazanlar yalanmış! Bakanlık, vatandaşı kandıran markaları tek tek ifşa etti

Tarım ve Orman Bakanlığı, “Taklit ve Tağşiş Yapılan Gıdalar” ile “Sağlığı Tehlikeye Düşürecek Gıdalar” listesini güncellemeye devam ediyor. Bu güncellemeler; zeytinyağı iddiasıyla tohum yağı satışı yapan firmaları tek tek ifşa ederken, beş peynir markasının paket üzerindeki iddialarının gerçeği yansıtmadığını ortaya koydu. PEYNİRLERİN YAĞ ORANLARI DÜŞÜK Zeytinyağına tohum yağı, peynirlerde ise yağ oranlarının düşük olduğu belirlendi. Lokma, Zeki Kuloğlu, Tarım Dünyası, Boyacıoğulları Ömür ve Özlüce gibi peynir markalarının hile yaptığı tespit edildi. Hile yapılan zeytinyağı markaları ise şöyle: ÖzlüceÇağlarca Gold Ayvalık Yeni Vakıf Gurme Dalından Ayvalık Gemlik Gerçek Gemlik Ayvalık Yeni Ayvalık Grand Yayla Gold Efe Ayvalık Birlikİşte yayınlanan o liste

Source: Haberler


Bursa”da Kent Lokantası ve Genç Kafe”nin yeni şubeleri açıldı

Bursa Osmangazi Belediyesi, şehirdeki ikinci Kent Lokantası”nı Soğukkuyu Mahallesi’nde açtı. Ayrıca, Genç Kafe’nin üçüncü şubesi de aynı mahallede açıldı.
Bugüne kadar 200 bin kişiye hizmet veren şehirdeki ilk kent lokantası Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın’ın öncülüğünde açılmıştı. Kent Lokantası, asgari ücretliler, dar gelirli vatandaşlar, emekliler ve öğrenciler için sağlıklı ve uygun fiyatlı yemekler sunuyor.
Genç Kafe de açıldı

Osmangazi Meydanı ve Soğanlı Millet Bahçesi”nden sonra üçüncü şubesini Soğukkuyu Mahallesi’nde açan Genç Kafe, gençlere sadece kahve içme imkanı sunmakla kalmıyor, aynı zamanda ders çalışabilecekleri, sosyalleşebilecekleri ve kültürel etkinliklere katılabilecekleri bir ortam sağlıyor.
Başkan Aydın: “Bursa’nın kalbinde hizmetlerimize devam ediyoruz”
Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın, açılışta yaptığı konuşmada, Kent Lokantası ve Genç Kafe’nin Bursa’ya önemli bir katkı sunduğunu belirterek, bu mekanların vatandaşlar için önemli bir rahatlama alanı oluşturduğunu söyledi. Aydın, “Osmangazi Belediye Başkanı olarak Bursa’nın kalbinde hizmetlerimize devam ediyoruz. Kent Lokantası ve Genç Kafe, özellikle ekonomik şartların zorlaştığı bu dönemde, vatandaşlarımız için nefes aldıracak yerler olacak” dedi.

Ayrıca, Ramazan ayında Kent Lokantası”nda iftarlar düzenleneceğini ve Genç Kafe’nin iftardan sonra açık olacağı müjdesini verdi. Başkan Aydın, “Kent Lokantası ve Genç Kafe ile Osmangazi ve Bursa için hayırlı işler yapmaya devam edeceğiz” diyerek, bu tür projelerin artırılacağına dair açıklamalarda bulundu.
Soğukkuyu Mahalle Muhtarı Ali Taştan’dan da destek verdi
Soğukkuyu Mahalle Muhtarı Ali Taştan, konuşmasında Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın’a teşekkür etti. Taştan, “Bu park, atıl durumda iken Erkan Başkanımızın girişimleriyle yeniden hayat buldu. Bu sadece başlangıç. Başkanımızın, mahallemiz ve ilçemiz için daha pek çok güzel projeye imza atacağına inanıyoruz. Her zaman yanında olmaya devam edeceğiz” dedi.
Başkan Aydın ilk servisi yaptı
Konuşmaların ardından Kent Lokantası ve Genç Kafe’nin açılış kurdelesi kesildi. Başkan Erkan Aydın, açılışın ardından önlüğünü giyerek, Kent Lokantası’nda kazan başına geçerek ilk servisi yaptı. Ardından, Genç Kafe’ye geçerek vatandaşlara kahve ikramında bulundu.

Kent Lokantası ve Genç Kafe’nin yeni şubeleri, özellikle düşük gelirli vatandaşlar ve gençler için önemli birer sosyal alan olmayı hedefliyor. Söz konusu mekanlar, Osmangazi ve Bursa’nın dört bir yanındaki insanlara, sağlıklı ve ekonomik gıda ile kaliteli bir kahve deneyimi sunuyor.

Source: Dünya Gazetesi


Tavuk etini işte bu yüzden sakın yıkamayın

Çoğu kişi tavuk yemekleri yaparken çiğ tavuğu önce yıkıyor. Fakat bu durum doğru bilinen yanlış alışkanlıklardan biri. Hijyen açısından gerekli olduğu düşünülse de zararlı bir alışkanlık. Singapurlu Dr. Samuel Choudhury, bu alışkanlığın beklenenden daha fazla zarar verebileceği konusunda uyarıda bulunuyor.

Çiğ etin yıkanmasının sanılandan daha güvenli olmadığını ifade eden Dr. Choudhury, bu yaygın alışkanlığın aslında tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini söylüyor. Tavuğun yıkanmasının bakterilerden arınacağı düşüncesinin yaygın hatalardan biri olduğunu aktaran Dr. Choudhury,” Çiğ tavukla temas eden herkes aynı derecede şanslı olmayabilir.” dedi.

SALMONELLA VİRÜSÜ BARINDIRIYOR

2019 yılında yapılan bir araştırmada da çiğ tavukları musluk altında yıkayan kişilerin, salmonella gibi zararlı bakterileri mutfakta yayma riskini artırdığını ortaya çıkmıştı.

BAKTERİLER DİĞER GIDALARA DA BULAŞIYOR

ABD Tarım Bakanlığı (USDA) tarafından gerçekleştirilen çalışmaya göre, çiğ kümes hayvanlarını yıkamak bakterilerin diğer gıdalara bulaşmasına da neden olabileceği ortaya konuldu.

Mutfakta bulunan herkesin bu bulaşmadan etkileneceği belirtildi. Dr. Choudhury, su sıçramalarının tezgâh, lavabo ve çevresindeki diğer mutfak gereçlerini kirletebileceğine dikkat çekiyor. Ona göre, tavuğu lavaboda yıkamak, bakterilerin 80 cm”ye kadar yayılmasına sebep olabilir ve bu da meyve, sebze ve diğer gıdaların kontamine olmasına yol açabilir.

Dr. Choudhury, çoğu insanın çiğ tavukla temas ettikten sonra ellerini yeterince uzun süre ya da doğru şekilde yıkamadığını bu hatanın enfeksiyon riskini artırdığını vurguladı.

ÇİĞ TAVUK ETİ NASIL YIKANMALI?

Dr. Choudhury”ye göre, en iyi yöntem tavuğu doğrudan 75 dereceye ulaşana kadar pişirmek. Bu sıcaklıkta pişirilen tavukta bakteri kalmayacağını ifade eden Dr. Choudhury, bunun için ekstra temizlik işlemlerine gerek duyulmayacağın söyledi. Eğer tavuğun haşlanması tercih edilirse kaynatılan suyun kesinlikle dökülmemesi gerektiğini de ekliyor.

TAVUĞU DEĞİL ELİNİZİ YIKAYIN

Dr. Choudhury, tavuğu değil aksine ellerin yıkanması gerektiğinin altını çiziyor. Singapurlu doktor, ayrıca tavuğu suyla da yıkamak istemeyenleri içinde kağıt havluyla bu temizliğin sağlanabileceği önerisinde de bulundu.

Source: Haber Merkezi


Starbucks, Mart ayında menüsünden bazı içecekleri kaldırıyor: Tam listeyi görün!

Satışları artırmak ve müşterilere öncelik vermek amacıyla yeni CEO Brian Niccol, Seattle merkezli kahve zincirinin “Starbucks”a geri dönmesine” yardımcı olacağını söylediği değişiklikler yaptı.

usatoday”ın haberine göre Niccol’un liderliğinde, Starbucks açık kapı politikasını tersine çevirerek yeni ve geri dönen kahve dükkanı olanaklarını tanıttı. Ayrıca, bu hafta menü yenilemesi ve işten çıkarmaların da geleceği belirtildi.

Starbucks, geçen ay menü tekliflerini “optimize etmeye” başlayacağını ve bunun sonucunda mali yıl sonuna kadar hem içecek hem de gıda kalemlerinde yüzde 30″luk bir azalmaya ulaşmayı hedeflediğini açıkladı.

4 Mart”tan itibaren, birkaç Frappuccino harmanlanmış içecek de dahil olmak üzere “daha az popüler” içeceklerin bir seçkisi Starbucks menüsünden kaldırılacak. Kaldırılacak olan içeceklerin tam listesi ise aşağıda yer alıyor.

İçecekler üç ana nedenden dolayı menüden kaldırıldı: ya yaygın olarak satın alınmıyorlardı, ya yapımı karmaşıktı ya da menüdeki diğer içeceklere benziyorlardı.

Üretimi sonlandırılacak içecekler arasında Royal Breakfast Latte, White Hot Chocolate ve çeşitli Frappuccino karışımlı içecekler de bulunuyor.

Starbucks sözcüsü Erin Stan”e göre tam liste şöyle:

Espresso FrappuccinoKahve Vanilya FrappuccinoJava Chip FrappuccinoBeyaz Çikolatalı Mocha FrappuccinoChai Kremalı FrappuccinoKaramel Kurdele Çıtır Kremalı FrappuccinoÇift Çikolatalı Parçacıklı Kremalı FrappuccinoÇikolatalı Kurabiye Kırıntısı Kremalı FrappuccinoBeyaz Çikolatalı Kremalı FrappuccinoBeyaz Sıcak ÇikolataKraliyet İngiliz Kahvaltısı LatteBuzlu Matcha LimonatasıBal Badem Sütü Düz Beyaz

Source: Haber Merkezi