“Hasta Gündemi – Hastalıklar ve Durumlar Üzerine Son Gelişmeler”

Beyin sisi, alzheimer değildir!

Beyin sisi ne demek?

Zihniniz bulanık, dikkatiniz dağınık mı? Kafanız çalışmıyor gibi mi hissediyorsunuz? Bu durum, halk arasında “beyin sisi” (brain fog) diye adlandırılır. Tıpta buna “nörobilişsel bulanıklık” (cognitive dysfunction) denir. Beyin sisi bir hastalık değildir, ama ciddi bir belirti olabilir. Uyaranlara geç yanıt verme, kelimeleri bulmakta zorluk, aynı cümleyi tekrar tekrar okumak, kısa süreli hafızada zorlanmak gibi şikâyetlerle kendini gösterir.

Gözünüzden kaçan belirtiler

– Aynı cümleyi birkaç kez okumak zorunda kalmak.- İnsan isimlerini ya da kelimeleri hatırlamada zorlanmak.- Evde bir şey arayıp ne aradığını unutmak.- Televizyon izlerken konuyu kaçırmak- Konuşurken aniden durup cümleyi toparlayamamak.- Kolay sinirlenme, içe kapanmaBu belirtiler her gün olmuyorsa endişe etmeye gerek yok ama haftalık tekrarlar varsa altta yatan nedenin bulunması önemlidir.

İlk yapılacaklar

– Kan tahlili: B12, D vitamini, demir, TSH. (tiroit)- Uyku analizi: Uyku süresi ve kalitesinin değerlendirilmesi.- Kan şekeri ve insülin direnci testi.- Psikolojik değerlendirme: Depresyon ya da anksiyete varlığıBeyin sisi teşhisi için özel bir test yoktur. Belirtiler sorgulanır, nedenler ayıklanır. Gerekirse nörolojik değerlendirme yapılır.

Nedenleri düşündüğünüzden farklı olabilir

– 50 yaş üstünde beyin sisi yaşayanların çoğu “Herhalde yaşlandım” diye düşünür. Oysa tabloya neden olan sorunlar genellikle önlenebilir veya düzelebilir:1. Uyku eksikliği ve kesintili uyku.2. B12, D vitamini, demir gibi eksiklikler.3.Tiroid bezinin az çalışması. (hipotiroidi4. Depresyon ve anksiyete.5. İnsülin direnci ve gizli şeker.6. İltihaplı bağırsak sendromları. (gut–brain axis)7. Menopoz ve östrojen düşüşü8. COVID sonrası etkiler. (post-viral beyin sisi)Harvard Health’e göre özellikle menopoz sonrası kadınlarda hormon düşüşü, bilişsel algıyı etkileyerek “Beyin bulanıklığı”na neden olabiliyor. (Kaynak: Harvard Women’s Health Watch, 2022)

Beyin sisinin arkasındaki gizli eksiklikler

Çoğu kişi kelime bulamama, dalgınlık ve kafa karışıklığını sadece “yoğunluk” ya da “yaş” olarak yorumlar. Oysa basit bir kan testiyle saptanabilecek eksiklikler de beyin sisi yaratabilir:

Zihinde sis varsa dikkat!

– Alzheimer değil ama yaklaşıyor olabilir!- Sabahları kafanız çalışmıyor mu? Nedenini öğrenin.- Bu unutkanlık ‘yaşlılık’ değil, tedavi edilebilir bir durum.- Vitamin eksikliği mi, tiroid mi, yoksa depresyon mu?- Odaklanamıyor, kolay sinirleniyor, zor uyanıyorsanız…- Beyninizin freni çekik kalmış olabilir!- Uyuyorsunuz ama dinlenemiyor musunuz? Sorun gece değil gündüzde.- Beyin sisi ile demans arasındaki fark hayatınızı değiştirir.- İlaç mı? Bitki mi? Yoksa sadece yanlış kahve saati mi?- Bir testle zihinsel berraklığınızı ölçün.- Çinko eksikliği mi? Omega-3 mucizesi mi? Gerçekler burada.- Şeker, glüten, antidepresanlar… Beyin sisi dostu mu, düşmanı mı?- En çok 50 yaş üzerini etkiliyor, ama gençleri de sarıyor.- Zihniniz sisli, uykunuz yetersizse: Bu yazı sizin için.

Bunama mı, beyin sisi mi?

Aşağıdaki tablo farkı daha iyi anlatır:

Cleveland Clinic ne diyor?

Cleveland Clinic beyin sisini, “nöronlar arası sinyal iletiminde yavaşlama” olarak tanımlar. Yani fiziksel bir yorgunluk değil, zihinsel iletişim sisteminin yavaşlaması. Uyaranlara yanıt gecikir, bilgi işleme kapasitesi düşer, kısa süreli hafıza zayıflar. Hastalık değil ama uyarıdır. Uzarsa, “hafif bilişsel bozukluk” aşamasına geçebilir. Bu durum, ilerleyen yıllarda alzheimer riskini artırabilir. (Kaynak: Cleveland Clinic Brain Fog & Aging, 2023)

– Vitamin mi eksik, beyin mi yorgun? – Beyin sisine neden olan eksiklikler neler?- Hangi vitaminler, hangi düzeyde işe yarar?

Source: Haber Merkezi


10 maddede kene hakkında doğru bilinen yanlışlar

TÜRKİYE’DE YENİ BİR KENE TÜRÜ TESPİT EDİLDİKenelerin son kurbanı, Sivas’ın Gölbaşı köyünde yaşayan ve hayvancılıkla uğraşan 2 çocuk babası 38 yaşındaki Yavuz Vural oldu. Ayağına yapışan 3 keneyi çıkardıktan sonra rahatsızlanan Vural, yoğun bakımdaki yaşam mücadelesini kaybetti. Vural, bir ayda Sivas ve çevre illerde kene ısırmasına bağlı Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığı nedeniyle hayatını kaybeden 6. kişi oldu. Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2002 yılından bugüne kadar Türkiye’de görülen KKKA vakası 17 bin 132. Bu hastalardan 819’u ise hayatını kaybetti. Yani basit bir kene deyip geçmemek gerek!Dahası da var. Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Biyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Âdem Keskin, Japon meslektaşları ile yürüttükleri çalışma kapsamında Türkiye’de Uzak Doğu, muhtemelen Çin menşeili yeni bir kene türü belirlediklerini açıkladı. Türkiye’ye 3-4 yıl önce geldiğini düşündükleri Haemaphysalis longicornis türüne ilişkin ise şu bilgileri verdi: “Ülkemizdeki kene türü sayısı 56 oldu. Bu kene ise yüksek vektör potansiyele sahip, 30’dan fazla hastalık etkeni taşıdığı biliniyor. Bu proje kapsamında hem kenenin popülasyonunu izliyor hem de taşıyabileceği potansiyel patojenlerin varlığı ve yaygınlığı üzerine çalışmalar yapıyoruz.”SON 2-3 HAFTADIR SAHADAN YOĞUN VAKA HABERLERİ GELİYORAnestezist ve algoloji uzmanı Prof. Dr. Nebahat Bulut, sosyal medya hesabından birkaç gün önce İstanbul Sultangazi’de çekilen ve binlerce kenenin bir duvarda yürüdüğü videoyu paylaşmış ve acil önlem alınması gerektiği konusunda uyarılarda bulunmuştu. Aradım. Diyor ki: “Sağlık Bakanlığı, ‘kene sayısında artış yok’ açıklaması yaptı ama sanıyorum bu yıl ilkbaharın uzun sürmesi ve hava sıcaklıklarının da biranda artması sebebiyle uykudaki ve yumurtadaki keneler son 2-3 haftadır etkin oldu. Bu sebeple biranda büyük bir artış yaşanmış gibi hissediliyor olabilir. Özellikle kırsalda, bağ, bahçe, ormanlık alanlarda yaşayan, hayvancılık, avcılıkla uğraşan çok kişiden kene yoğunluğunun arttığına dair duyumlar almaktayız. Dolayısıyla bakanlığımızın, artış yok derken nasıl bir çalışma yapıldığını da şeffaflıkla paylaşması yerinde olur. Çünkü bu veriler ne tür önlemler alınması gerektiği açısından önemli.”KENDİ BAŞINA ÜREYEBİLİYOR“Keneler genellikle üreme eşeylidir. Tokat’ta Prof. Dr. Keskin ve ekibi tarafından yeni keşfedilen uzun boynuzlu kene türününse üremek için eşe ihtiyacı olmadığını biliyoruz. Kendi kendine üreyebiliyor. Bu da daha kısa zamanda daha çok kene üremesi demek. Dolayısıyla önlemleri buna göre de almalıyız.”SOKAK KÖPEKLERİNE DİKKAT“Bir de sokakta yaşayan, başı boş köpekler, tam da kenelerin sevdiği türden, sıcak kanlı ve omurgalı hayvanlar. Zira keneler besi hayvanlarının üzerine yerleşemiyorlar çünkü besi hayvanları yılda en az 2 kez ilaçlanıyorlar. Oysa özellikle de sokak köpeklerinin çoğunun aşıları, iç- dış parazitleri yok! Kulak çevresi ve tüylerin kısa olduğu yerlerde yoğun şekilde kene birikebiliyor. Dolayısıyla kene vakalarının önüne geçmek sadece kırsal alanların ilaçlanması ile mümkün olmaz, kene yayılımının durdurulması için köpekler özelinde de acil önlemler alınmalı.”ÇIPLAK ELLE DOKUNMAYIN ÖLDÜRMEYİN, PATLATMAYINSağlık Bakanlığı açıklamasında, “Türkiye’de kene yoğunluğunun önceki senelerden daha fazla olduğuna dair bir tespitimiz bulunmamaktadır. Bilinmelidir ki tüm kenelerde hastalık etkeni yok, yani her kene tutunan kişi hastalığa yakalanmaz. Kenelerden bulaştığı bilinen KKKA hastalığı ile mücadelemiz ise kararlılıkla sürmektedir” diyor. Peki nasıl korunacağız? Kene yapışırsa ne yapacağız?1- Kenelerin gizlendiği yerleri bilin. Keneler genellikle yerdeki yapraklar veya çimlerde bulunur. Bu nedenle çalı, çim, yaprak veya ağaçlara sürtünebileceğiniz yürüyüşlerde dikkatli olun.2- Keneler uçamaz, tırmanamaz. Yerden yürüyerek gelirler.3- Kene yönünden riskli; kırsal ya da ormanlık alanlar vs. giderken, mümkün olduğunca vücudu örten ya da kenelerin kolay görünmesini sağlayacak açık renkli kıyafetler seçin. Pantolon paçalarını çorapların içerisine sokun ve üstüne kene savar bantlar yapıştırın. 4- Kene yönünden riskli bölgelerden dönüldüğünde muhakkak duş alın. Duş esnasında vücudu (Kulak arkası, koltuk altları, kasıklar ve diz arkası dâhil) kontrol edin.5- Kene vücuda gömülmez. Ağzı deriye giren kenenin hastalık bulaştıran kısmı olarak bilinen gövdesi dışarıda kalır.6- Keneyi çıkarmak profesyonellik istemez. Eğer vücutta kene bulundu ise vakit kaybetmeden, uygun bir malzeme (cımbız, eldiven, bez ve naylon poşet gibi) ile keneyi çıkarın ve en yakın sağlık kuruluşuna başvurun.7- Vücuda yapışan keneyi öldürmeyin. Üzerine sigara basmak, kolonya dökmek gibi keneye zarar verecek işlemler yapmayın, patlatmayın.8- Vücuda tutunan veya hayvanların üzerinde bulunan keneleri kesinlikle çıplak el tutmayın.9- Kenenin ısırdığı kişinin “anında ölmesi” gibi bir durum söz konusu değildir. KKKA içinse en az 12-24 saat arası kritik.10- Hastalığa yakalanan kişilerin kan ve vücut sıvıları ile hastalık bulaşabildiğinden, hasta ile temas eden kişilerin gerekli korunma önlemlerini (eldiven, önlük, maske vb.) alması şarttır.

Source: Fulya Soybaş


Bir kene hikayesi: Adım kene, yapışırım bırakmam!

Bizim çok geniş bir sülalemiz var. Her biri birbirine komik çizgi film karakterleri gibiyiz. Sülalede birçok kişinin sadece kendi aramızda kullandığımız takma isimleri de var elbette. Bu isimlerin çoğunu annem bulur, öyle de güzel bulur ki kendi ismini bile unutursun.Mesela ortanca ablamın kıvırcık saçlarından dolayı lakabı uzun süre merinosdu. Sonra bir dönem fırtınalar estiren Shogun dizisindeki Japon Yoshii Toranaga karakterinin pantolonuna benzeyen bir pantolonu olduğu için uzun yıllar arkasından toranaga diye seslenildi.Ablalarım ve ben bize uygun görülen lakaplarımızla mutluyduk ama örneklerle yazamayacağım başka başka lakaplar da var sahiplerinin hoşlanmadığı, o yüzden ben, bana takılanları anlatacağım size…Çocukken hepimize takılan o isimler 40 yaşımızı aşsak da hâlâ kullanılıyor. Özellikle de bana takılanlar birilerini kızdırdığım zaman ağızlardan ışık hızıyla çıkıveriyor eski günlerdeki gibi…Sülalenin isim annesi sevgili annem herkese isimler taktı ama bana yaş aldıkça isim takmalara doyamadı. Ben bir dönem bacaklarımın zayıflığından dolayı ‘Felicità’ şarkısından esinlenerek “Feli-Çıta” olarak çağırıldım, sonra karalığımdan dolayı ‘kara marsık’, o zamanlar minyon olduğum için “mercimek”, sonra uzunca bir süre “Cıngıya” dendi arkamdan.O zamanlar diğer lakapları anlıyordum da bu cıngıryaya bir türlü anlam veremiyordum. Sonradan öğrendim anlamını. Yengeç yavrusuna denirmiş cıngırya, denizin dibindeki kumda yaşayan bir sağa bir sola hareket eden küçük yengeçlere benzetmiş beni…Ama bir müddet sonra canım anam bana öyle bir lakap buldu ki evlere şenlik… Kene… Evet evet yanlış duymadınız, annem kendi öz çocuğuna bu lakabı layık görmüştü.Uzun süre ‘cıngırya ve kene’ arasında gidip geldiler. Kimi sinirlendirsem ya da bir kavganın içine girsem hep kene dediler ama. Hem de böyle “keneee keneeee” diye uzatıp vurgu yaparak…Psikolog M. Berk Karaoğlu ile çocuklara lakap takma konusu ile ilgili haberler bile yaptık. Karaoğlu, “Çocuklarınıza lakap takmayın. Aşırı hassas ve alıngan olabildikleri bu dönemde düşünceleri, söyledikleri veya yaptıkları hakkında şaka yapmamaya da özen gösterin.” diyor ama maalesef benim için iş işten geçti 😊Ben de bıraktığı hasar var mı bilmiyorum ama ben lakaplarımı sevdim galiba ya…Annem çok güzel bir nokta atışı yapmış ve bana ve kişiliğime uyan bir lakap bulmuştu yine. Yani ona kızmıyorum bana böyle isimler taktığı için. Her biri ile ayrı ayrı gurur duyuyorum hatta…Tabii küçükken sinirleniyordum ama şimdi düşününce ben gerçekten de bir keneyim.Neden mi?Öyle kan emen, insanları sömüren bir yanım yok ama eğer biri beni kızdırırsa, sinirlenirsem, hele ki bi takarsam eyvah eyvah… İşte tam bir kene gibi zamanını kollar uygun ortamda yapışırım ve ayırabilene aşk olsun.Biri sıramı mı aldı, hakkımı mı yemeye çalıştı uygun bulduğum bir yerinden yakalar, ellerimle kenetlenir öylece sabit kalırdım. Bu kimi zaman ablalarım kimi zaman arkadaşlarım oluyordu. Bir keresinde ablama yapışmıştım da annemle babam zor ayırmıştı bizi. Öyle çekerek ayrılmıyordum ama ellerime çimdik atmak falan gerekiyordu.“Eğer vücudunuza bir kene yapışırsa dokunmayın, parçası içeride kalmasın, mutlaka bir uzmanı çıkarsın” derler ya, hah işte bu kene için de aynı şey geçerli. Ben de yapışınca dokunulmaması gereken bir keneyim, sinirim geçince ben kendim bırakıyorum zaten, sakin olun…Bir de inatçıyım, zorluklar karşısında kolay kolay yılmam, inat ederim, ben bunu hallederim diye, kene gibi tutunurum yani o inandığım şeye…Yani bu lakabı sonuna kadar hak ediyorum galiba…Çocukluğumda lakabımın kene olmasından mı bilinmez bana sevimli geliyor bu canlılar… İlgimi çektikleri için sürekli kene haberleri yapıyorum.Zaten ben görmesem bile arkadaşlarım da sürekli bu haberleri atıyorlar bana… Kene haberleri resmen üstüme kene gibi yapıştı desem yeri var.Mesela duydunuz mu şimdi yeni bir kene haberi gündemde.Ülkemizde yeni bir kene türü tespit edildi. 56. tür olarak Haemaphysalis longicornis adlı yeni bir kene türünün Türkiye”ye 3-4 yıl önce Çin’den geldiği ve 30″dan fazla hastalık etkeni taşıdığını düşünülüyor.Ben de hemen Yavuz Turan hocamızın kapısını çaldım ve merak ettiğim tüm soruları gönderdim kendisine ama bir soru zihnimde kaldı:Acaba bu 56 kene türünün içinde benim türüm de sayıldı mı ki?

Source: Sedef Batı


Obezite sadece kilo fazlalığı demek değil

Obezite akciğerden pankreasa, kemikten kalbe neredeyse bütün vücut sistemlerinde bozukluğa yol açan bir hastalıktır. 2013 yılında kendi başına bir hastalık olarak tanımlanmakla birlikte ‘immünometabolik’ denilen hastalık kümesiyle doğrudan ilişkilidir. Hem bağışıklık sistemi hem de metabolik-hormonal bozukluk ile seyreden hastalıkların listesi çok kabarık. Diyabet, hipertansiyon, yüksek kolesterol, damar sertliği, inme, kalp krizi, astım, yağlı karaciğer, safra taşı, hormonlarla ilişkili (meme, yumurtalık, prostat, kolon kanseri) birçok kanser türü bunlardan sadece birkaçı. Obezite, bağışıklık ve metabolik sistemi bozan bir hastalıktır.AKCİĞER HASTALIĞI OLARAK OBEZİTE Obezite hastalarında enfeksiyon nedeniyle ölüm oranının daha yüksek olduğu, solunum hastalıklarında daha sıkıntılı süreçler yaşadıkları ve tedavilere daha az yanıt verdikleri bilinmektedir:1. Göğüs kafesi içindeki yağ dokusu, dramatik şekilde artarak akciğerlere baskı yapmakta ve sıkışma tarzında solunum sıkıntısına neden olmaktadır. Obezite hastalarında görülen yüzeysel ve sığ soluk alıp verme uzun dönemde akciğerlerin sönmesine yol açar. Daha çabuk yorulma ile seyreder.2. Obezite hipoventilasyon sendromu ortaya çıkabilir. Bu sendrom, obezite nedeniyle gelişen beyinden gelen solunum sinyallerinin yetersizliği ile karakterize bir durumdur.3. Hastaların solunum kasları zayıflayabilmektedir.4. Obezite, astım benzeri şikâyetlere yol açıp, tıkanmaya yatkınlık oluşturmaktadır.Dolayısıyla içeriden solunum yolları, dışarıdan göğüs kafesi içindeki yağ baskısı sebebiyle obezite hastalarının akciğerleri hastalıklarla savaşı kaybetmeye yatkındır. Her obezite hastası, kendini kronik akciğer hastası olarak riskli görüp kışın enfeksiyonlardan kaçınmalı ve pnömokok gibi aşıları hekimi ile değerlendirmelidir.DİYET VE EGZERSİZ OLMAZSA OLMAZKilo vermek için kalori kısıtlaması sunan sürdürülebilir ve kişiye özel bir diyet şart. Popülist diyetlerin uzun dönemde (1 yıl) kilo verdirme konusunda birbirlerine bir üstünlüğü yoktur. Asıl mesele, kiloları tekrar geri almamaktır. Egzersiz ile metabolik hızı yüksek tutmak ve kilo verirken kas kaybetmemeye çalışmak çok önemlidir. Bununla beraber obezitenin bir hastalık olarak tedavisinden kaçınılmamalıdır. MULTİDİSİPLİNER TEDAVİ ŞART Obezite tedavi seçenekleri arasında diyet türleri, merak edilen yeni biyolojik ilaçlar, egzersiz reçeteleri, psikolojik terapiler, cerrahi olmayan endoskopik girişimler, kilo aldıran diğer hastalıklarla (uyku apnesi vb) mücadele, stres yönetimi ve sadece çok ağır durumlara saklanması gereken obezite cerrahisi bulunur.TÜRKİYE OBEZİTEDE AVRUPA BİRİNCİSİ Maalesef bu, birinci olmak isteyeceğimiz bir sıralama değil. Obezite ile hayat kalitemiz düşmekte ve ömrümüz kısalmaktadır. İş gücü kaybı ve sağlık harcamaları derken, ülke ekonomisine büyük bir darbe vurmaktadır. Normalde üretime katkısı ve dinamizmi ile övündüğümüz, diğer Avrupa ülkelerine oranla çok daha fazla olan genç nüfusumuzun avantajını da yitirmekteyiz çünkü obezite gençlerde de alarm vermektedir. Uzun dönemde ülkemize olan maliyeti, bugün konuştuğumuz en korkunç salgın hastalıklardan bile fazla olabilmektedir. Dolayısıyla bu istatistiği ciddiye alıp, acil eylem planları yapmalı, ülke olarak obeziteye savaş açmalıyız. Geleceğimizi obeziteye teslim edemeyiz. Eğitim programlarından, sağlık kampanyalarına kadar toplumun tamamına bu farkındalığı yaymak zorundayız. Ülkemizde hem Sağlık Bakanlığımız hem de obezite ve endokrinoloji meslek örgütleri çok değerli çalışmalar yapıyor. Türk Obezite Derneklerinin obezite tedavisine dair bu ay yayınladığı uzlaşı raporu ulusal çapta obezite tedavisini cesaretlendirecektir.MÜCADELE ÇOCUK YAŞTA BAŞLAMALI Çocukluk çağı obezitesi çok daha büyük bir problem, çünkü obezite ye maruziyet süresinin artması oluşacak hastalıkların sayı ve ciddiyetini de arttırıyor. Örneğin çocuklarda oluşan obeziteye bağlı şeker hastalığı 50’li yaşlarında şeker hastası olmuş birine oranla çok daha agresif seyrediyor, çok daha hızlı komplikasyonlara yol açıyor. Genelde büyüme hormonunun da etkisiyle komplikasyon hızı dörde beşe katlıyor. Obezite kronik ve enflamatuvar bir hastalık olduğu için bu çocuklarda gelecekte Multiple Skleroz (MS) gibi otoimmün hastalıkları da tetikliyor. Örneğin 123 bin kişilik İsveç çalışmasında, obezitesi olan çocukların ortalama 6 yıllık gibi kısa bir sürede bile Multiple Skleroz (MS) geliştirme riski normal kilolu çocuklara oranla iki katın üzerinde artıyor. Bu örnekler ve araştırmalar her geçen gün başka bir hastalığı kapsıyor ve obezitesi olan çocuklar için korkunç bir geleceğin habercisi oluyor. Bununla birlikte obezitenin tedavi edilebilir, çok daha önemlisi büyük oranda önlenebilir olduğunu bilmekteyiz. İşe çocuklarımızdan başlamalı ve onlara hayat boyu rehber olacak sağlıklı alışkanlıklar kazandırmalıyız. Hareketli yaşam ve spor, doğal ve dengeli beslenme kurallarını öğretmeliyiz. Dijital çağın sorunu ekran bağımlılığından korumalıyız.

Source: Dr.furkan Burak


Sağlık raporlarında dijital takip dönemi

Sağlık Bakanlığı, süresi 30 Haziran”da bitecek “engelli” ve “ilaç raporları”nın yenilenmesi amacıyla yeni uygulamayı hayata geçiriyor. Öncelikle süresi dolan rapor sahipleri, e-Rapor Sistemi üzerinden tespit edilip kısa mesajla bilgilendirilecek. Vatandaşların rapor sürekliliğini sağlamak adına başlatılan “Rapor Yenileme” süreci, Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) üzerinden yürütülecek. Buna göre yalnızca hastaların erişebileceği, özel bir klinik tanımlandı. “Rapor Yenileme” kliniğinden, yalnızca belirlenen T.C. kimlik numaralarına sahip vatandaşlar randevu alabilecek. 12 AYA UZAYACAK Kronik hastalığı olanların, daha önce geçerlilik süresi 30 Haziran”a kadar uzatılan ilaç raporları için 9 aylık, engelli bireylerin raporları içinse 12 aylık “Rapor Yenileme” takvimi oluşturuldu. Tüm hastaneler, “Rapor Yenileme” kliniği için MHRS”ye özel, randevu cetvelleri oluşturacak. Bu cetveller üzerinden 120 güne kadar ileri tarihli randevu planlaması olabilecek. Hastalar, randevu günü hastanelerde “MHRS Koordinasyon Birimi”ne gidecek. Bu birim, başvurunun niteliğine göre yönlendirme yapacak. Başvuru engelli raporu içinse Sağlık Kurulu”na, ilaç raporu içinse ilgili branş kliniğine kayıt sağlanacak. Raporlar yeniden düzenlenene kadar geçen sürede, mevcut raporlar ile işlem düzenlenebilecek. Ancak rapor yenileme dönemi sonunda yenilenmeyen raporlar geçerliliğini kaybedecek.

Source: Burcu Şen


Neden sabahları daha fazla hapşırıyoruz?

Yeni güne burun tıkanıklığı ve hapşırıkla mı başlıyorsunuz? Nedeni düşündüğünüzden farklı olabilir. ALERJİK RİNİT GRİPLE KARIŞTIRILMAMALI Sık hapşırma, burun tıkanıklığı veya akıntısı, öksürük, gözlerde yaşarma gibi belirtiler genellikle mevsimsel grip ya da soğuk algınlığı ile karıştırılır. Ancak bu belirtiler, alerjik rinitin de habercisi olabilir. Alerjik rinit, tedavi edilmediğinde ileride astım gibi daha ciddi solunum yolu hastalıklarına zemin hazırlayabilir. Bu nedenle ciddiye alınması gerekir. BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ VE ALERJİK TEPKİLER Bağışıklık sistemimiz, zararlı mikroorganizmalara karşı ilk savunma hattımızdır. Deri, burun ve ağız mukozası gibi bariyerler sayesinde zararlı maddelerin vücuda girmesi engellenir. Ancak alerjide bu bariyerler, aslında zararsız olan maddeleri tanımakta başarısız olur ve bu maddeler bağışıklık sistemini yanlış yönlendirir. Sonuç olarak kaşıntı, kızarıklık, göz yaşarması, burun akıntısı, hapşırık ve nefes darlığı gibi belirtiler ortaya çıkar. Fiziksel uyarıcılar ve stres gibi faktörler ise bu süreci daha da kolaylaştırabilir. SABAHLARI HAPŞIRMANIN NEDENLERİ Hapşırma, burun mukozasının tahrişine karşı vücudun verdiği doğal bir tepkidir. Bu refleksin iki aşaması vardır: duyusal (nazal) ve motor (solunum) yanıt. Sabahları art arda hapşırmak özellikle alerjik bireylerde yaygındır. Bunun nedenleri arasında şunlar yer alır: – Yatakta ve odada biriken toz akarları – Sabah saatlerinde yoğun olan polenler – Evcil hayvan tüyleri – Nem, rutubet ve hava sirkülasyonunun yetersiz olması – Burun akıntısı ve tıkanıklık – Burunda ve damakta kaşıntı – Kırmızı, kaşıntılı ve sulu gözler – Öksürük ve geniz akıntısı ÇOK HAPŞIRMA HANGİ HASTALIKLARLA İLİŞKİLİDİR? Sık hapşırmanın temelinde çoğunlukla alerjik rinit bulunur. Ancak şu nedenler de etkili olabilir: – Toz, küf ve hayvan tüyü alerjileri – Bazı ilaçların solunması (örneğin kortikosteroidler) – Soğuk algınlığı ve grip gibi viral enfeksiyonlar – Sinüzit ve diğer üst solunum yolu hastalıkları ALERJİYİ TETİKLEYEN FAKTÖRLER – Toz Akarları: Ev tozlarının içinde yaşayan bu mikroskobik canlılar özellikle yatak, halı ve mobilyalarda bulunur. Nefes darlığı, kaşıntı, burun tıkanıklığı gibi alerjik tepkilere neden olabilir. – Polenler: Özellikle bahar aylarında yoğunlaşan polenler, kıyafetlere ve saçlara yapışarak eve taşınabilir. Bu da gece ve sabah saatlerinde alerji krizlerine yol açar. – Evcil Hayvan Tüyleri: Hayvan tüylerine alerjisi olan kişilerde solunum sıkıntısı, gözlerde tahriş ve deri döküntüleri görülebilir. – Hamam Böcekleri: Hamam böceklerinin neden olduğu alerjilerde burun tıkanıklığı, öksürük, cilt döküntüleri ve kulak enfeksiyonları gibi belirtiler ortaya çıkabilir. HAPŞIRMANIN TEMEL NEDENLERİ – Alerjiler: Vücudun polen, toz veya hayvan tüyü gibi maddelere karşı aşırı duyarlılığı – Viral Enfeksiyonlar: Soğuk algınlığı ve grip – Sinüzit: Sinüslerin iltihaplanması – Çevresel Etkenler: Duman, parfüm, kimyasal buhar gibi tahriş edici maddeler SÜREKLİ HAPŞIRMA İÇİN TEDAVİ YÖNTEMLERİ – Antihistaminikler: Alerjik reaksiyonları baskılar. – Nazal Spreyler: Burundaki iltihaplanmayı azaltarak semptomları hafifletir. – İmmunoterapi: Vücudun alerjenlere karşı tolerans geliştirmesini sağlar. – Çevresel Önlemler: Yaşam alanlarının düzenli temizlenmesi ve alerjenlerden uzak durulması önerilir. KİMYASAL VE FİZİKSEL TETİKLEYİCİLER Karabiber, parfüm, tütün dumanı gibi maddeler alerjik tepki olmadan da burun mukozasını tahriş ederek hapşırmaya yol açabilir. Güneş ışığı da nazal refleksi tetikleyerek hapşırmaya neden olabilir. Bu tür durumlarda histamin salınımı olmadığı için antihistaminik ilaçlar etkili olmayabilir. Bunun yerine, steroid içeren nazal spreyler veya antikolinerjik ilaçlar önerilir. Görsel Kaynak: istockphoto/shutterstock

Source: Habertürk


Asker eğlencesi faciaya dönüşüyordu: 39 kişi hastaneye kaldırıldı

Olay, dün akşam saatlerinde Hacılar Meydanı Mahallesi”nde meydana geldi. Mahalledeki bir evde düzenlenen asker eğlencesine katılan davetlilere tavuklu yemek ikram edildi. Eğlencenin ardından mide bulantısı, karın ağrısı ve kusma şikayetleri yaşayan 39 kişi rahatsızlandı.

SORUŞTURMA BAŞLATILDI

Rahatsızlanan kişilerden bir kısmı ihbarla adrese sevk edilen sağlık ekiplerince Amasya Üniversitesi Sabuncuoğlu Şerefeddin Eğitim ve Araştırma Hastanesi”ne kaldırıldı. Bazı vatandaşlar ise kendi imkanlarıyla aynı hastanenin acil servisine başvurdu.

Hastaneye kaldırılan 39 kişinin sağlık durumlarının iyi olduğu öğrenilirken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

Source:


Kendi imkanlarıyla doğurduğu bebeğini çatıya bırakıp ölmesine neden olan anne tutuklandı

İZMİR”in Bornova ilçesinde, kendi imkanlarıyla doğurduğu bebeği çatı katına bırakıp, ölmesine neden olan anne F.İ. (20) tutuklandı, 4 şüpheli serbest bırakıldı.Olay, 6 Haziran günü Bornova ilçesinde meydana geldi. F.İ., iddiaya göre, nikahsız birliktelikten hamile kalarak evinin banyosunda kendi imkanlarıyla bir bebek dünyaya getirdi. F.İ., ailesinden sakladığı bebeği, beze sarıp çatı katında ölüme terk etti. Çatıdan gelen sesleri duyanlar, durumu 112 Acil Çağrı Merkezi”ne bildirdi. İhbarla adrese gelen polislerin bulduğu bebek, kaldırıldığı Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi”nde tüm müdahaleye rağmen kurtarılamadı.4 KİŞİ ADLİ KONTROLLE SERBEST KALIRKEN ANNE TUTUKLANDIAsayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliği, Suç Analiz Büro Amirliği ve Bornova İlçe Emniyet Müdürlüğü ekiplerince yapılan çalışmalar sonucunda, anne F.İ. ile Ş.İ. (51), İ.E.Ş. (40), A.İ. (22) ve S.İ. (16), yakalanarak gözaltına alındı. Polis merkezideki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen şüphelilerden anne F.İ. tutuklanırken, diğer 4 şüpheli ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı

Source: Ekim Devrim Manduz