Sıcaklar sağlığınızı bozmasın
Yaz aylarıyla birlikte artan sıcaklıklar sağlığımızı olumsuz etkileyebiliyor. Bu nedenle alacağımız bazı önlemlerle ciddi sağlık sorunlarının önüne geçebileceğimizi hatırlatan İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Osman Erk, tavsiyelerini şöyle sıraladı:
Prof. Dr. Osman Erk
HAVUZU TERCİH ETMEYİN
Havuz sularıyla; tifo; hepatit; basilli ve amipli dizanteri; paratifo; göz, kulak ve burun enfeksiyonları ve genital mantar enfeksiyonu bulaşabilir. Özellikle Hepatit A ve B aşısı olmayanlar, ishal, sistit, açık yarası, genital enfeksiyonu olanlar ve adet dönemindeki kadınlar da havuza girmemelidir. Deniz suyu tuzlu olduğu için daha güvenlidir.
MİGRENE KARŞI ÖNLEM ALIN
Ani ısı ve nem artışları migren ataklarını da tetikler. Bu nedenle aşırı sıcaklarda bol sıvı tüketimi ve mecbur kalınmadıkça güneşe çıkılmaması migren ataklarını önleyebilir.
KALBİNİZE İYİ BAKIN
Sıcaklar kalp atış hızının hızlanmasına ve kan damarlarının genişlemesine yol açar. Kalp, daha hızlı kan pompalayarak vücut ısısını düzenlemeye çalışırken, genişlemiş damarlar da kalbin iş yükünü artırır.
Bu durumda vücudu aşırı yoracak faaliyetlerden, ağır egzersizlerden kaçınılmalı, hafif gıdalarla beslenilmeli. Yürüyüş, yüzme gibi sporlar yapılacaksa sabah saatleri tercih edilmelidir. Yüksek tansiyonu ve kalp yetersizliği olan hastalarda ilaç dozları yaz ayları için yeniden düzenlenmelidir. Ayrıca sıcaklar ve nemle birlikte artan su ve tuz kaybı yerine konulmazsa kanın koyulaşma ve pıhtılaşma eğilimi artar ve kalp krizleri tetiklenebilir. Bu riskin önüne geçmek için başta kalp hastası olan kişiler olmak üzere herkes bol su tüketmeli ve güneşten korunmalıdır.
YİYİP İÇTİKLERİNİZE DİKKAT EDİN
Bu aylarda besinler çok daha çabuk bozulur. Besin zehirlenmeleri, besin maddelerinde belirli bazı mikroorganizma ve zehirlerinin (toksin) bulunması sonucu ortaya çıkar. Et ve süt ürünleri, kümes hayvanı etleri, sosis, sucuk, dondurma, mayonez ve soslu yiyecekler, kremalı pastalar, bir süre açıkta kalmış deniz ürünleri, yumurta ve limonata gibi yiyeceklerle besin zehirlenmesi sıkça ortaya çıkar. Bu nedenle açıkta satılan besinlerden ve açık su kaynaklarından uzak durulmalıdır.
Zehirlenmelerde; bulantı, kusma, karın ağrısı, ishal gibi şikayetler sıktır. Vakaların yüzde 90’ında ateş yoktur. Ateşin yüksek olması ise çok ciddi bir zehirlenme tablosununa işarettir. Besin zehirlenmesi genellikle kendi kendini sınırlar ve 2-3 gün içinde iyileşir.
SUSUZLUK TESTİ YAPIN
Sıcaklarda terlemeyle birlikte çok fazla su ve elektrolit kaybedilir. Artan sıvı kaybıyla idrar miktarı azalır ve idrarımızda bulunan bazı atık maddelerin (kalsiyum oksalat, bilirubin vs) yoğunluğu artar.
Yavaşlayan idrar akımı hem enfeksiyonlara hem de böbrek taşlarına zemin hazırlar.
Bu soruna karşı susamadan su içmek, bol sıvı tüketmek ve idrar rengini kontrol etmek gerekir. Çünkü koyu idrar rengi az sıvı tükettiğimizin göstergesidir.
GÜNEŞLE MESAFELİ OLUN
Güneş elbette D vitamini almak için çok önemli ancak bunun için günde 15-20 dakika güneşlenmek yeterli. Avuç içlerinizi 20 dakika güneşe tutarak D vitamini alabilirsiniz.
Ancak fazlası zararlı. Çünkü güneş çarpması ve cilt kanseri riski artar. Yaşlılar, çocuklar, kronik hastalığı olanlar riskli gruba girerler. Yüksek ateş, tansiyon düşüklüğü, şiddetli baş ağrısı, bulantı, kusma, huzursuzluk ve sonuçta şuur kaybı ortaya çıkabilir. Kişi hemen serin bir yere alınmalı, düz yatırılmalı ve ayakları kaldırılarak soğuk kompres uygulanmalıdır. Hastaya asla ateş düşürücü verilmemelidir. Kişide şuur bulanıklığı ortaya çıkmışsa hemen hastaneye ulaştırılmalıdır. Cilt kanserine karşı süre ve yüksek dozda ultraviyole ışınlarına maruz kalınmamalı. Yani güneş ışınlarının etkisinin yoğun olduğu saatlerde (11.00-16.00 arası) güneşten kaçınılmalı.
KLİMALARDAN UZAK DURUN
Klima sisteminde biriken bakteri, mantar, polenler ve toksinler ortamdaki havayı yoğun olarak kirletirler. Zatürrenin bir türü olan lejyoner hastalığı, klimalardan gelen su damlacıklarının solunmasıyla bulaşan bir akciğer enfeksiyonudur.
‘Legionella pneumophila’ adlı bakteri neden olduğu hastalık; otel, hastane ve ofis gibi kalabalık alanlarda bakterinin bulaşmasıyla ortaya çıkar. Akciğerlere zarar veren ve genel olarak antibiyotik tedavisi uygulanan bu hastalık, tedavi edilmediği takdirde hayati tehlike yaratır.
Dolayısıyla sıcaklarda klimalardan kaçınılmalı, pencere açma, duş alma gibi doğal serinleme yolları tercih edilmelidir.
Ayrıca klimalı ortamlarda bulunulacaksa klimanın üflediği hava ile direkt temastan kesinlikle kaçınılmalıdır. Öte yandan klimaların filtreleri düzenli olarak temizlenmeli ve değiştirilmelidir. Klimanın ideal ısısı da 21-24 derece olmalıdır.
Source: Nazan Doğaner Halici
Gençler arasında ciddi artış var… HIV testi farkındalık haftası
DAMGALANMA VE AYRIMCILIĞA UĞRAMA KORKUSU ÇOK YAYGIN“20 yıldır aktif olarak bu enfeksiyonu takip eden bir hekim olarak, 20 yıl önce yıllık yeni vaka sayısı beş yüzleri geçmezken bu sayının son 6-7 yıldır 5-6 binlere çıktığını, en az 10 kat arttığını ve son vaka sayılarına bakarak katlanarak artmaya da devam edeceğini söyleyebilirim.” Türkiye’deki durumun fotoğrafını çeken kişi, Enfeksiyon Hastalıkları, Klinik Mikrobiyoloji uzmanı Prof. Dr. Hayat Kumbasar. Peki ama dünyada hızla azalırken bizde neden artıyor?BATI’NIN KONUSU OLARAK GÖRÜLDÜProf. Dr. Kumbasar, net konuşabilmek için kapsamlı çalışmalara ihtiyaç olduğunu belirterek, bir yorum olarak şunu söylüyor: “Dünyada pik yaptığı dönemler boyunca bizde, HIV ile yaşayan kişi sayısı hep sabit kaldı. Dolayısıyla bu, hep Batı’nın konusu olarak görüldü, ‘Bizde olmaz’ dendi, eğitim ve farkındalık çalışmaları bu sebeple düşük kaldı, toplum bilinci oluşamadı. Birincisi bu. Yeri gelmişken toplumumuzda HIV özelinde, damgalama ve ayrımcılığın fazla olduğu ve çoğu kişinin de bu nedenle test yaptırmaya çekindiğini de eklemeliyim. Son yıllarda işe giren, evlenen, seyahat eden, ameliyat olan vs. birçok kişiden mecburi istendiği için test yapılanların sayısı 20 yıl önceye göre memnuniyet verici düzeyde, hızla arttı. Bu da ikinci sebep olabilir. Çünkü bir anda bu kadar çok test yapılması tanı alan kişi sayısını da hızla arttırdı. Bir başka deyişle, geçmişte belki de bu kadar az sayıda HIV ile yaşayan yoktu da tanı alabilen az sayıda kişi vardı denilebilir.”EVLİ VE TEK EŞLİ KADINLARDA ARTIYORCinsiyet olarak kadınlar da mı yoksa erkeklerde mi daha sık görülüyor? Yanıtı şu: “Erkeklerde görülme oranı yüzde 75-85, kadınlar yüzde 15-20 bandında. Erkekler içinde ‘erkeklerle seks yapan erkekler’ (MSM) de var. Ancak HIV, sadece belirli bir gruba indirilemeyecek kadar yaygın; toplumun her kesiminden, her yaştan insanda görülmekte. Kadınlarda seks çalışanlarında daha sık görüldüğü gibi yanlış bir düşünce var. Oysa enfeksiyonun görüldüğü kadınların yüzde 90’ı evli ve tek eşli. Genelde eşlerinden bulaşıyor. Kadınlar, bilinçlendirilmeye en fazla ihtiyacı olan hedef gruplardan.”HIV NASIL BULAŞIR“HIV pozitif bir bireyle sarılmak, öpüşmek ya da aynı kaptan yemek, aynı tuvalete girmek gibi yani toplum içinde birlikte yaşamaya engel olacak bir bulaşma şekli yok! Yüzde 95, korunmasız her tip cinsel temasla bulaşan bir enfeksiyon. Bunun dışında kan nakli, enjektör paylaşımı, steril olmayan tıbbi ekipman kullanılması gibi kan yoluyla ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde HIV pozitif bir anneden, doğum sırasında veya emzirme yoluyla bebeğe de bulaşabilir.”“Erken tanı ve en kısa sürede tedavi alınması ise sadece kişiyi değil toplumu da korur, bulaş azalır. HIV pozitif bireyler tedavi aldıkları, bu tedaviyi düzenli sürdürdükleri sürece ve de tedavide 6 ay sonunda hedeflenen sonuca ulaşıldığında HIV’i artık cinsel yolla bulaştırmaz olurlar. ‘B eşittir B.’ ‘Belirlenemeyen eşittir Bulaş(tır)mayan’ diyoruz buna. Bu kişiler, evlenebilir, çocuk sahibi olabilirler. Uzun, kaliteli yaşayabilir ve HIV’i bulaştırmadıkları için sosyal hayatlarına da devam edebilirler.”YAYILIMI DURDURMAK İÇİN FARKINDALIĞIN ARTTIRILMASI ŞARTPozitif-iz Derneği Kurucu Üyesi Çiğdem Şimşek, Türkiye’de son 20 yılda HIV ile yaşayan kişilerin sayısının hızla artarak, 50 bine yaklaştığını söylerken, “Ancak” ile şu parantezi açıyor: “Biz, sahada çalışanlar olarak biliyoruz ki bu sayı buzdağının sadece görünen kısmı. Tanı almamış kişilerle gerçek sayı çok daha yüksek. Özellikle ergenlerde ve genç yetişkinlerde artış trendi söz konusu.”Peki neden ergenler ve gençler? Diyor ki: “Birincisi, kapsamlı ve bilimsel temelli cinsellik eğitimi yok. Gençler HIV’in ne olduğu, nasıl bulaştığı, nasıl korunabileceklerini okulda öğrenemiyor. Doğru bilgiye erişimleri olmadığı gibi cinsellik de konuşulamaz görülüyor. Korunmasız cinsel ilişkiye de daha rahat girebiliyorlar çünkü ‘bana bir şey olmaz’ düşüncesi çok yaygın. İkincisi, toplumsal damgalama çok güçlü. Test yaptırmaktan, danışmanlık almaktan, hatta HIV hakkında konuşmaktan dahi çekiniyorlar. Üçüncüsü de koruyucu sağlık hizmetlerine erişim yetersiz. Temas Öncesi Profilaksi (korunma amaçlı ilaç) gibi modern yöntemlere erişim hâlâ yok. Ve dördüncüsü devletin bu konuda önleyici politikaları yetersiz. Avrupa ülkeleri aktif kampanyalar, ücretsiz test olanakları ve hedef gruplara yönelik çalışmalar yürütürken, Türkiye’de bu konularda neredeyse sessizlik hâkim.”NEREDE TEST YAPTIRABİLİRİM“Türkiye’de kamu hastaneleri, toplum sağlığı merkezleri ve bazı üniversite hastanelerinde HIV testi yapılabiliyor ama buralarda kimlik bilgileri istenebiliyor. Ancak İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Mersin, Diyarbakır ve Bursa’da belediyelere bağlı anonim test merkezleri var. Bu merkezlerde ise kimlik sorulmuyor, test tamamen ücretsiz yapılıyor, danışmanlık hizmeti veriliyor ve sonuçlar da gizli tutuluyor. Bir de evde yapabileceğiniz test kitleri var. Fakat ‘yanlış sonuç çıkar ve kişi psikolojik olarak bunu kaldıramayabilir’ endişesi ile Türkiye’de yasak. Oysa evde test demek mahremiyetin korunması, ‘ismim duyulacak mı’ endişesini de aşmak demek.”
Source: Fulya Soybaş
Genetik kaderinizi yeniden yazın
Ancak bilim dünyası son yıllarda bu inancı temelden sarsacak veriler ortaya koyuyor. Kısacası potansiyel olarak kötü genlerle dünyaya gelmiş olmanız o genleri durduramayacağımız ya da en azından etkilerini azaltamayacağınız anlamına gelmiyor. Evet, genetik altyapımız bize bir harita sunuyor. Ama o haritada hangi yollara sapacağımız, nerede durup nerede hızlanacağımız ve hatta bazı tehlikeli yolları tamamen pas geçip geçmeyeceğimiz büyük ölçüde bizim seçimlerimize bağlı. İşte bunu bize gösteren gelişme ise modern tıbbın en umut verici alanlarından biri olan Epigenetik. Bu her şeyi değiştiren alan, sahip olduğumuz genlerin aktivitelerinin kontrolüyle ilgileniyor ve bizlere sağlığın sadece bir kader meselesi olmadığını, büyük ölçüde yaşam tarzımızdaki seçimlerle de şekillendiğini gösteriyor. Kısacası genetik kaderiniz ne kadar güçlü olursa olsun, sağlıklı alışkanlıklarla bu kaderi değiştirebilir, hatta baştan yazabilirsiniz.GENETİK KADERİ DEĞİŞTİREN SAĞLIKLI ALIŞKANLIKLARSon yıllarda yapılan araştırmalar bizlere gösteriyor ki; beslenme şeklimiz, ne kadar hareket ettiğimiz, nasıl uyuduğumuz, stresle başa çıkma yöntemlerimiz gibi yaşam tarzı tercihlerimiz, genetik mirasımızdan çok daha güçlü belirleyiciler. Özellikle söz konusu kronik hastalıklar olduğunda sağlıklı alışkanlıklar, genetik mirasımızın ötesine geçerek daha uzun, daha sağlıklı bir yaşam sürmemizi sağlayabiliyor. Yani, genetik yatkınlık bir başlangıçtır, sonuç değil. Peki, genetik kaderimizi değiştirebilmek için yaşam tarzımıza hangi sağlıklı alışkanlıkları dahil etmeliyiz? İşte sağlığınızın kaderini değiştiren ve uzun vadede iyileştiren 4 önemli alışkanlık…GENLERİNİZE DOST SOFRALAR KURUNSağlıklı bir yaşamın temeli, doğru beslenmeden geçer. Mesela genetik olarak obeziteye yatkın olabilirsiniz ama bu sizin kaderiniz değil. İşlenmiş gıdalardan, fast food tarzı yemeklerden ve şekerli içeceklerden uzak durmak ve bunların yerine sebze, meyve, tam tahıllar, sağlıklı yağlar ile yeterli protein içeren dengeli bir beslenme düzenine geçmek vücudunuzu korur. Ayrıca brokoli, zerdeçal ve yeşil çay gibi daha birçok besin gen ekspresyonunu olumlu etkileyerek iyi genleri aktive edebilmektedir. Bu nedenle uzun ve kaliteli bir ömür geçirebilmek için öncelikli olarak yediklerimize çok dikkat etmeliyiz. Ayrıca bu tür beslenme tarzına geçerek sadece kronik hastalıklara karşı değil, aynı zamanda kanser gibi ölümcül hastalıklara karşı da kendinizi daha iyi koruyabilirsiniz.HAREKET ET, YAŞLANMADüzenli fiziksel aktivite, sadece kilo kontrolü için değil, aynı zamanda hücresel düzeyde genlerinizin çalışmasını da etkiler. Aslında egzersizin faydaları saymakla bitmez. Vücutta dolaşan hormonları dengelemek, metabolizmayı hızlandırmak, bağışıklık sistemini güçlendirmek, kalp sağlığına, yüksek tansiyon, tip 2 diyabet gibi hastalıklara iyi gelmek ve genetik olarak zayıf olan bazı alanları güçlendirmek gibi daha birçok faydası vardır. Haftada en az 150 dakika orta düzeyde egzersiz, bu etkileri başlatmak için yeterli. Birçok araştırma, düzenli fiziksel aktivitenin, ayrıca kanser ve depresyon gibi hastalıkların riskini azalttığını göstermektedir. Mesela her gün sadece 30 dakika yürüyüş yapmak, beyin sağlığınızı da güçlendirebilir. Eğer hareketsiz bir yaşam tarzı benimsemişseniz, biraz egzersizle bile büyük farklar yaratabilirsiniz.GENETİK ONARIMIN SESSİZ MUCİZESİ: UYKUGenetik faktörlerin yanı sıra uyku alışkanlıkları da sağlığımız üzerinde büyük etkiye sahiptir. Çünkü uyku, sadece yorgunluk hissini gidermekle kalmaz; aynı zamanda bedenin ve beynin kendini onardığı, genetik düzeyde kritik işlemlerin gerçekleştiği eşsiz bir süreçtir. Uyurken yalnızca enerji depolamayız; aynı zamanda hücrelerimiz DNA onarımı yapar, bağışıklık sistemi güçlenir, hormonlar dengelenir. Kısacası, her gece vücudumuz kendi laboratuvarında gizli bir iyileşme seansı düzenler. Araştırmalar, kronik uykusuzluğun vücuttaki stres yanıtını artırdığını, bu durumun da iltihapla bağlantılı genleri aktive ettiğini gösteriyor. Bu da diyabet, kalp hastalıkları ve bazı kanser türleri gibi genetik yatkınlıklarımızı tetikleyebilecek hastalık riskini artırıyor. Yani kötü uyku, genetik mirasınızı bir “risk planına” dönüştürebilir.GÖRÜNMEYEN GENETİK TETİKLEYİCİSİ: STRESGünümüz dünyasında stres neredeyse kaçınılmaz bir gerçek. Ancak işin asıl tehlikeli yanı, stresin yalnızca zihinsel bir yük olmaktan çıkıp hücresel düzeyde genlerimizi etkileyen bir tehdide dönüşmesidir. Evet, doğru duydunuz: Sürekli stres altında kalmak, bazı hastalıklara genetik yatkınlığınızı artırabilir. Çünkü kronik stres, vücudun “savaş ya da kaç” tepkisini yöneten kortizol hormonunun uzun süre yüksek seviyelerde kalmasına neden oluyor. Bu durum da bağışıklık sistemini baskılayan ve inflamasyonu artıran genlerin aktif hale gelmesine yol açıyor. Uzun vadede bu genetik değişiklikler, kalp hastalıkları, tip 2 diyabet, depresyon ve hatta bazı kanser türleri gibi ciddi sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir. Elbette ki, günümüz şartlarında stresten tamamen uzak bir hayat sürmek pek kolay değil ancak onu etkili bir şekilde yönetmeyi öğrenmek zorundayız. Aksi takdirde, stres zamanla bizi içten içe tüketebilir.
Source: Buğra Adil Buyrukcu
Soykırımcı İsrail 10 hastaneyi hedef aldı! Gazze”de sağlık sistemi çökme noktasına geldi
İsrail ordusu, Gazze Şeridi”nde 19 Ocak”ta yürürlüğe giren ateşkesin ardından 18 Mart sabahı şiddetli saldırılarına yeniden başladı.İSRAİL SON BİR HAFTADA GAZZE”DE 10 HASTANE VE KLİNİĞİ HEDEF ALDIİsrail”in Haaretz gazetesinin yayımladığı habere göre, İsrail ordusu, geçen hafta boyunca Gazze Şeridi”nde en az 10 hastane ve kliniğe saldırı düzenledi.Bu saldırılar sonucu söz konusu sağlık merkezleri tamamen ya da kısmen hizmet dışı kaldı ve Gazze”deki sağlık sisteminin üzerindeki yük daha da arttı.Geçen hafta Han Yunus”taki Avrupa Hastanesi”ne düzenlenen saldırı, İsrail”in Gazze”deki askeri saldırılarını genişletme kararının başlangıç noktası oldu.İsrail ordusu, 17 Mayıs”ta Gazze”yi kalıcı olarak işgal edeceği “Gideon Savaş Arabaları” ismini verdiği kara saldırısına başladığını duyurmasının ardından, Gazze”nin çeşitli bölgelerindeki sağlık merkezleri yoğun saldırılara maruz kaldı.Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), geçen hafta Gazze”de sağlık merkezlerine yönelik 28 saldırı gerçekleştirdi. Bu, savaşın başlangıcından bu yana sağlık tesislerine yönelik tüm saldırıların yaklaşık yüzde 4″üne tekabül ediyor.Gazze Sağlık Bakanlığı”na göre, bölgede halihazırda yaklaşık 400 bin kişi tıbbi hizmete ulaşamıyor.İsrail ordusu ise Hamas mensuplarının hala bazı hastaneleri sığınak olarak kullandığını iddia ederek saldırılarını meşrulaştırmaya çalışıyor.DSÖ, 23 Mayıs”ta yayımladığı açıklamada, Gazze”de aylardır süren İsrail saldırılarının sağlık sistemini çökme noktasına getirdiğini belirtmişti.Açıklamada, Gazze”deki hastanelerin yüzde 94″ünün ya ciddi şekilde hasar gördüğü ya da tamamen yıkıldığı ifade edilerek, şu anda Gazze”deki 36 hastaneden yalnızca 19″unun, o da kısmen hizmet verdiği bilgisine yer verilmişti.DSÖ, hastanelerin asla askerileştirilmemesi ve hedef alınmaması gerektiğinin altını çizerek, geçen hafta 4 büyük hastanenin, saldırılar, tahliye emirleri ve artan çatışmalar nedeniyle kapatılmak zorunda kaldığını kaydetmişti.İsrail ordusu, 7 Ekim 2023″te başlattığı saldırılardan bu yana Gazze”deki sağlık altyapısını sistematik şekilde hedef alarak çoğunu hizmet dışı bıraktı. Bu durum, binlerce hasta ve yaralının hayatını tehlikeye attı.İsrail”in 7 Ekim”den bu yana Gazze Şeridi”ne düzenlediği saldırılarda yaklaşık 17 bin 492″si çocuk, 11 bin 979″u kadın olmak üzere 53 bin 901 Filistinli öldü, 122 bin 593 kişi yaralandı.Enkaz altında halen binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.05:42 İsrail ordusu, geçen hafta boyunca Gazze Şeridi”nde en az 10 hastane ve kliniği hedef aldı00:01 Birleşik Arap Emirlikleri”nin (BAE) Gazze”ye gönderdiği 23 tır insani yardımın, İsrail güçlerinin kontrolü altındaki bölgelerde yağmalandığı belirtildi
Source: Www.star.com.tr
Çatıdaki fareleri kaçırmak için bütün apartmanı zehirledi
Apartmanı saran duman nedeniyle 4 kişi hastaneye kaldırılırken, panikle balkonlarına çıkan binadakiler itfaiye tarafından merdivenle kurtarıldı. Olay, saat 18.00 sıralarında kent merkezi Bedestenlioğlu Mahallesi Derbent Caddesi üzerindeki Oğulkent Sitesi F Blok’ta yaşandı.
Apartmanda yaşayan 2 kadın, fareleri uzaklaştırmak için çatı katında kükürt yakarak duman çıkarmaya çalıştı. Kadınların, kükürtün üzerine ispirto da döküp yakmasıyla çıkan duman tüm binayı sardı. Apartman sakinleri nefes almakta zorlanarak panikle balkonlara çıktı.
Durumun 112’ye bildirilmesi üzerine olay yerine polis, Tokat Belediyesi İtfaiye ve sağlık ekipleri sevk edildi. İçeride mahsur kalan vatandaşlar itfaiye merdiveniyle kurtarıldı. Dumandan etkilenen 4 kişi kentteki çeşitli hastanelere kaldırılırken; sağlık durumlarının iyi olduğu öğrenildi. Fareleri kaçırmak için kükürt ve ispirtoyla duman çıkaran iki kadın ise polis merkezinde ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı. Olayla ilgili inceleme başlatıldı.
Source:
Gazze’de 4 yaşındaki çocuk yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybetti
Filistin Sağlık Bakanlığı, Gazze”de 4 yaşındaki Mustafa Yasin’in yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybettiğini açıkladı. Gazze Şeridi, İsrail’in yoğun saldırıları ve insani yardımları engellemesi nedeniyle açlık ve kıtlık felaketine sürükleniyor. İsrail ablukası nedeniyle insani krizin derinleştiği Gazze Şeridi’nde gıda, temiz su ve temel sağlık hizmetlerine erişimin sistematik olarak engellenmesi, özellikle çocuklar ve yaşlılar başta olmak üzere sivillerin hayatını tehdit ediyor.Filistin Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Gazze şehrinden 4 yaşındaki Mustafa Yasin’in yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybettiği bildirildi.”Gıda ve su Gazze”ye ulaşmadığı sürece çocuklar arasında daha fazla ölüm göreceğiz”Mustafa Yasin’in cansız bedenini taşıyan Gazze Sivil Savunma Sözcüsü Mahmud Basal, “Bu çocuk, Gazze Şehri”nden bir evladımızdı. Gazze Şeridi’nde açlıktan hayatını kaybetti. Bu çocuk, İsrail’in uyguladığı abluka nedeniyle Gazze’ye gıda, su ve insani yardımın girişine izin verilmemesinden dolayı açlıktan can verdi. Bu, açlıktan ölen ilk çocuk değil. Gazze”deki kıtlık sebebiyle birçok çocuk yaşamını yitirdi. Gıda ve su Gazze”ye ulaşmadığı sürece çocuklar arasında daha fazla ölüm göreceğiz. Bu küçük çocuk ne yaptı da ölümle cezalandırıldı? Yaşamalı, sevinçle büyümeliydi ama İsrail işgali onu bu neşeden mahrum bıraktı” dedi.Basal, uluslararası toplumu ve kuruluşları Gazze Şeridi’ndeki insani krizi durdurmak için harekete geçmeye çağırdı.Gazze Medya Ofisi’ne göre, şu ana kadar en az 58 Filistinli yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybetti.
Source: Dünya Gazetesi