Kanser hastasına artı 1 yaşama umudu! En çok klinik araştırma onkoloji alanında
ZİYNETİ KOCABIYIK – Yeni ilaçların, tıbbi cihazların ve diğer tedavi yöntemlerinin geliştirilebilmesi için gönüllü insanların katılımıyla gerçekleştirilen klinik araştırmaların kanser tedavisinin “olmazsa olmazı” olduğunu söyleyen Ankara Şehir Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ali Nahit Şendur “Özellikle bütün tedavi umutları tükenmiş hastalar için klinik araştırmalar çok değerli. Hastalara henüz onaylanmamış ama umut vadeden tedavilere erişim sağlıyor; yani onlara ‘artı bir şans’ veriyor” dedi.
ÇALIŞMALARA HASTA GÖNÜLLÜLER ALINIYOR
Kanserin hem dünyada hem Türkiye’de giderek büyüyen bir halk sağlığı sorunu olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Mehmet Ali Nahit Şendur, “Yaklaşık olarak tüm dünyada 14 milyon yeni kanser hastası var. Ülkemizde her yıl 240 binden fazla kişiye kanser teşhisi konuyor. Son 30 yılda 10 yıllık sağ kalım oranları yüzde 30’lardan yüzde 70’lere çıktı; birçok hastalıkta kişiselleştirilmiş tedavi seçenekleriyle hastalarımızın hayat süresi ve kalitesi tıbben ciddi biçimde arttı. Bu değişimi mümkün kılan, klinik araştırmalardır. Klinik çalışmalarda, onkoloji özelinde söyleyecek olursam, sağlıklı gönülden ziyade hasta gönüllüye gidiyoruz. O nedenle standart tedavi olmazsa olmazımız. Yani biz bir çalışma yaparken hastayı hiçbir zaman tedavisiz bırakmıyoruz. Standart tedavinin üstüne artı bir ne yapabilirim diye düşürüyoruz. Yani klinik çalışmaya katılan hastanın her zaman cebinde artı bir tedavi şansı da var. Ve bu şans bazen şifa getiriyor, bazen kür getiriyor. Kendi araştırmalarımızda da gördük ki klinik araştırmalara katılan hastalarımız klinik araştırmalara katılmayan aynı gruptaki hastalar göre daha iyi sonuçlara sahip” dedi.
KANSER TEDAVİSİNDE DEVRİM YAŞANDI
Bugün dünyada en çok klinik araştırmanın onkoloji alanında yürütüldüğünü ifade eden Prof. Dr. Şendur, son 10 yılda kanser tedavisinde bir devrim yaşandığını belirterek, “Benim öğrenciliğim sırasında kronik myeloid lösemi şifasız bir hastalıktı. Oysa bugün ilk faz 1 çalışmasına katılan hasta 30. yaşını kutladı. Bu hastalar, sağlıklı bireylerle aynı hayat süresine sahip. Akciğer kanseri gibi yaygın ve zorlu alanlarda bile elimizde artık onlarca onaylı ilaç var. 10 yıl önce elimizde sadece bir akıllı ilaç vardı. Bugün 40’ın üzerinde FDA’de onaylı ilaç var. İşte bu yüzden klinik araştırmalar çok değerli” dedi.
KLİNİK ARAŞTIRMALAR ÇOK GÜVENLİ
Klinik araştırmaların bir hayalle başladığını ancak bu hayalin tedaviye dönüşmesi için binlerce adımlık zorlu ve titiz bir çalışmanın sürdürüldüğünü aktaran Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve TÜSEB Türkiye Aşı Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Ateş Kara “Bir molekülün faz 1’den faz 3’e ulaşma oranı yalnızca binde 14’dür. Ruhsat alabilme oranı ise bin molekülde 1,5’tir. Bu veriler, klinik araştırmaların ne denli seçici, bilimsel ve güvenlilik odaklı bir sistem üzerine kurulu olduğunu çok net ortaya koyuyor. Bu sürecin temelinde gönüllülük var. Gönüllülerin katıldıkları çalışmadan dolayı bir yan etki yaşamaları ihtimali çok düşük” diye konuştu.
TEDAVİYE ERKEN ERİŞİM
Klinik araştırmaların birçok hasta için değerli bir umut olduğunu ifade eden AIFD Genel Sekreteri Dr. Ümit Dereli, “Bir yandan hastalara henüz piyasada bulunmayan ve maliyeti yüksek tedavilere erken erken erişim, belki de tamamen şifa fırsatı sağlarken diğer taraftan da sağlık sistemlerinin üzerinden önemli bir yükü de alıyor. Ayrıca klinik çalışmalar bilim gelişmeyi ve bilgi birikiminin oluşmasını da sağlıyor” dedi.
3.500 HASTA FAYDALANDI
Türkiye’nin klinik araştırmalar karnesi, Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AIFD) tarafından gerçekleştirilen “2024 Klinik Araştırmalar Yatırım Anketi” ile ilk defa gözler önüne serildi. AIFD Sağlık Politikaları Direktörü Dr. Ecz. Nihan Burul Bozkurt, “2024 yılına baktığımızda yatırım anketi sonuçlarına göre AIFD üyelerinin yaptığı yatırım 2023’e kıyasla yüzde 69 artarak 17 milyar TL’yi aştı. Bu gerçekten çok ciddi bir tutar ve yüzde 69 artış oldukça önemli. 2024 yılında aktif ülkemize yürütülen bizim üyelerimizce yürütülen klinik araştırma sayısı 645 olarak gerçekleşti. Bizim için en önemli kısımlarından birisi de bu araştırmalarla potansiyel yenilikçi tedavi yaklaşımlarına erişen gönüllü sayıları. Bunu ne kadar çok arttırabilirsek bizim için o kadar kıymetli. 2024 yılında klinik araştırma sayesinde yenilikçi ilaçlara potansiyel tedavileri erişen gönüllü sayısı da 3 bin 500 olarak gerçekleşmiş durumda. Ülkeler çok uzun klinik araştırmaları kendilerini çekebilmek için yarış yapıyorlar. Bu yarışta bizim de yerimizi almamız şart. AİFD tarafından hazırlanan ‘Türkiye İçin Klinik Araştırma Stratejisinin Faydaları’ raporunda sunulan 12 temel politika önerisinde, atılması gereken adımlar vurgulanıyor” dedi.
Source: Cüneyt Akçatepe
Gelişmenin düşmanı: Alışmak – Nusret Ertürk
Hastasının elinde bir ilaç gören doktor, sıkı sıkı uyarır: “Sakın onu kullanmayın alışkanlık yapar!” Hasta oralı değildir, bildiğini okur, “Doktor bey, bu ilacı 10 yıldır kullanıyorum. Alışkanlık yaptığını görmedim!” der. Gelişmenin en büyük düşmanı alışmaktır. Alışmak, kayıtsızlığın kapısıdır. Alışmanın, gözlerini kapatmak kadar uyuşturucu, uyutucu olduğunu çevremizde yaşananlardan görüyoruz. İktidar bastırıyor, günden güne Cumhuriyet kazanımlarının köküne kibrit suyu döküyor! Arkasından ne diyor; “Eski Türkiye yok artık! Alışacaksınız!” Meydanlara akan yüz binler ne diyor? Alışmayacağız! Türkiye bu sözü Murat Şeref Baba isimli bir teğmenin telgrafından anımsayacaktır. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, o makamdakine yakışmayacak işler yapıyor, Cumhuriyetin kazanımlarından ödün veriyordu. Örneğin Özal’ı şortla ve ayağında sandaletle asker denetlerken görebilirdiniz. Genç teğmen M. Şeref Baba, tüm bunları içine sindiremiyordu. 22 Şubat 1990 günü Cumhurbaşkanı Özal’a her cümlesi “alışamadım” ile biten uzun bir telgraf çeker. Orada birçok konuya alışamadığını dile getirir. Bir yerinde şunları yazar: “Yolsuzluğa, yobazlığa alışamadım. (…) Devleti dolandıranlardan hesap soran kamu görevlileri sürülürken, dolandırıcıların kahkahalarıyla mahkeme koridorlarını çınlatmasına alışamadım!” Kendisine ödül verilmesi gerekirken bu teğmenin başına gelmedik iş kalmadı. Soruşturmalar geçirdi, hapse atıldı M. Şeref Baba. Yasada yeri olmasa da “alışamadım” sözü suç sayıldı! Ancak pes etmedi; hukuk okudu, avukat oldu ve “alışamadım” sözünü bir onur bayrağı gibi taşıdı! Evimizin önünden geçen cadde üzerinde bir okul, bir de market var. Marketin arkasında bir başka okul bulunuyor. Üç ay kadar önce belediye işçileri geldiler kaldırımdaki kurumuş ağaçları kestiler. Ağaçları çevreleyen betonları kırdılar, öylece bıraktılar. Görür görmez oldukça rahatsız oldum. Sağlıklı bir insanın bile dengeyi sağlayıp geçmesi güç. Ama kaldırım üç aydır öyle duruyor! Oradan günde onlarca kişi gelip geçiyor. Birisi bile o durumdan rahatsız olup bir yetkiliye durumu bildirmedi! Belediyeye durumu ilettim, dolaylı olsa da yapıldı. Alışmamak için önce görmek, duymak, o durumdan rahatsız olmak gerekiyor. NUSRET ERTÜRK YAZAR
Source: Olaylar Ve Görüşler
Anne sütü satışı yasaklandı! İlk kez duyan şaşırdı: Anne sütü nasıl ve neden satılır?
Anne sütü satışı uzun yıllardır sosyal mecralar üzerinden gerçekleştiriliyor. Anne sütünün satılma nedeni ise sadece anne sütüne ihtiyaç duyan bebekler değil. Uzun yıllar önce anne sütünün kansere iyi geldiği, bazı tümörleri küçülttüğü yönünde birtakım haberler çıktı. Bunun ardından birçok kanser hastası özellikle de sosyal medya üzerinden anne sütü arayışına girdi. Bu durum iyi niyetle paylaşım yapanların yanı sıra umut tacirlerini de harekete geçirdi. Bazı sitelerden litresi dolar üzerinden fiyatlandırılarak süt satışı yapılmaya başlandı.‘BİLİMSEL BİR KANITI YOK’Kanser hastalarında anne sütü tüketmenin bilimsel bir faydası olmadığını belirten Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ali Nahit Şendur, hastaları şöyle uyardı: “Anne sütünün kanser hastalarının tedavi sürecinde olumlu bir etkisi gösterilememiştir. İlk yapılan araştırmalarda anne sütünün kanser tedavisindeki etkisi özellikle, tümör hücrelerine saldırı yapan insan alfa – laktalbumin üzerine odaklanmaktadır. Tek bir çalışmada mesane kanserli hastalara HAMLET (insan alfa laktoglobilin – anne sütü içeriği) verilmesi sonrası ve idrarda ölü kanser hücreleri tespit edildiği bildirilmiştir. Ancak anne sütünün klinik faydası gösterilememiştir. İlk çalışmalarda umut görülse de sonraki çalışmalar anne sütü proteininin anti – kanser özelliği hakkında umut verici konuşmak zordur. Bilimsel bir kesinliği olmamasına rağmen kanseri tedavi edici etkileri net olmayan anne sütü hakkında maalesef yeterli çalışma yapılmamaktadır. Anne sütünü kullanmalarını katkısı olmadığı için ve ek olarak annede bulunan toksik maddelerin ve enfeksiyonların kişiye geçme riski bulunduğundan önermiyoruz.”‘ENFEKSİYON TEHLİKESİ’Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Fatma Beşiroğlu Çetin ise anne sütü vermenin kan nakli kadar ciddi bir şey olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Son yıllarda yapılan çalışmalar anne sütü ile mesajcı RNA dediğimiz bazı genetik partiküllerin anne sütüyle bebeğe bolca geçirildiğini gösterdi. Bu da demek oluyor ki anne sütüyle beraber sütü veren anneden, alan bebeğe aslında bir genetik aktarım yapılıyor. Bunun uzun dönemde ne gibi etkileri olduğunu bilmiyoruz. Aynı zamanda anne sütüyle ciddi enfeksiyon bulaşları olabileceği için anne sütü vermenin gerçekten bir kan nakli kadar ciddi bir şey olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. Güvenliğinden emin olmadığımız, tanımadığımız, güvenmediğimiz hiç kimseden anne sütü bağışı almak ya da satın alma yapmak doğru değil.”Ticaret Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Bebekler için hayati öneme sahip olan anne sütü; bireyin sağlık durumu, beslenme alışkanlıkları ve geçmiş enfeksiyon öyküsü gibi birçok kişisel faktörden etkilenmektedir. Uygun koşullarda sağılmayan, taşınmayan ve saklanmayan anne sütünün tüketimi, bebek sağlığı açısından ciddi riskler barındırmakta ve doğrudan kamu sağlığını tehdit etmektedir” denildi. Bakanlık ayrıca yasağa uymayanlar hakkında 684 bin 214 TL’ye kadar idari para cezası uygulanacağını duyurdu.
Source: Gazetevatan.com
“Sağlığım yerinde”
Habertürk ten Nazif Şahin Karpuz un haberine göre; Kıvanç Tatlıtuğ, eşi Başak Dizer ile yakın arkadaşları Özge Özpirinçi – Burak Yamantürk çiftiyle birlikte bir doğum günü partisine katıldı. Basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Kıvanç Tatlıtuğ, yeni sezonda bir projeyle ekranlara döneceğini açıkladı. Tatlıtuğ; projeyle ilgili olarak; Şu anda sürpriz, fazla açıklayamam dedi. Komedi türünde bir projeye hazırlandığını söyleyen Kıvanç Tatlıtuğ, dijital platformlarda da yeni işlerle yer alacağını belirtti. Kurt Efe adında bir oğlu bulunan Kıvanç Tatlıtuğ, gazetecilerin; Babalıktan dolayı mı dinleniyorsunuz? sorusuna ise Biraz dinlenmek istedim yanıtını verdi. Öte yandan geçtiğimiz günlerde yıllardır uyku apnesi ile mücadele ettiğini ve tedavi gördüğünü açıklayan Kıvanç Tatlıtuğ, sağlık durumunun sorulması üzerine; Sağlığım gayet yerinde ifadelerini kullandı.
Source: Habertürk
Siirt”te halı sahada ölüm: 24 yaşındaki genç aniden fenalaştı
Kent merkezindeki bir halı sahada arkadaşlarıyla maç yapan Emrullah Furkan Özer (24), aniden fenalaştı. Arkadaşlarının ihbarı üzerine olay yerine 112 Acil Sağlık ekipleri sevk edildi. İlk müdahalesi halı sahada yapılan Özer, ambulansla Siirt Eğitim ve Araştırma Hastanesi”ne kaldırıldı. Kalp krizi geçirdiği belirlenen Özer, müdahaleye rağmen kurtarılamadı. Özer”in cenazesi, otopsi işlemlerinin ardından defnedilmek üzere ailesine teslim edildi. Olay, halı sahanın güvenlik kamerasınca kaydedildi.
Source: Internet Haber
Hepsini vatandaşa yedireceklerdi! Yaklaşık 2 ton bozulmuş et ele geçirildi, görüntü mide bulandırdı
Şanlıurfa İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, Şanlıurfa – Mardin karayolunun Karakuzu Karakolu uygulama noktasında kapalı kasa bir kamyoneti durdurdu. Kamyonette arama yapan ekipler, piyasa değeri 1 milyon 360 bin Türk Lirası olan 1 ton 700 kilogram ağırlığında mühürsüz büyükbaş hayvan eti tespit etti. Faturasız ve hijyen kurallarına aykırı taşınan etlere el koyan ekipler, hangi hayvana ait olduğunu belirlemek için numune aldıktan sonra geri kalan kısmını da imha etti.
Source: Gözde Nur Bayar
Kahreden olay kamerada! Yine genç yaşta! Yine halı saha!
Siirt kent merkezindeki bir halı sahada arkadaşlarıyla maç yapan Emrullah Furkan Özer (24), aniden fenalaştı. Arkadaşlarının ihbarı üzerine olay yerine 112 Acil Sağlık ekipleri sevk edildi. AMBULANSLA HASTANEYE KALDIRILDI AA daki habere göre ilk müdahalesi halı sahada yapılan Özer, ambulansla Siirt Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırıldı. KALP KRİZİ GEÇİRDİĞİ BELİRLENDİ Kalp krizi geçirdiği belirlenen Özer, müdahaleye rağmen kurtarılamadı. Özerin cenazesi, otopsi işlemlerinin ardından defnedilmek üzere ailesine teslim edildi. YÜREK YAKAN OLAY KAMERADA Olay, halı sahanın güvenlik kamerasınca kaydedildi. Görüntülere, Özer in bir anda kendisini yere bırakması ve arkadaşlarının ona koşup hayatta tutma mücadelesi yansıdı.
Source: Habertürk
Göründükleri kadar masum değillermiş: Bu 3 eşya sizi giderek hasta ediyor!
Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Saurabh Sethi, evlerde sıkça kullanılan kimi eşyaların beklenmedik riskler taşıyabileceği noktasında dikkat çeken uyarılarda bulundu. Evde masum gibi görünen ve çoğu kişinin elinin altına altında olan bazı eşyalar aslında uzun vadede sağlığımızı tehdit altına alıyor.KOKULU MUMLAR: HOŞ KOKU MASKESİ ALTINDA GİZLİ TEHLİKEGüzel koku yaydığı düşünülerek kullanılan kokulu mumlar, içerdiği ftalatlar nedeniyle sanıldığı kadar masum olmayabilir.Dr. Sethi, bu kimyasal maddelerin solunduğunda hormonal dengesizliklere ve solunum yolu hastalıklarına yol açabileceğini ifade ediyor.Alternatif olarak, doğal içerikli, kokusuz soya veya balmumu mumların tercih edilmesi öneriliyor.PLASTİK KESME TAHTALARI: MİKROPLASTİK TEHLİKESİMutfakların vazgeçilmezi olan plastik kesme tahtaları zamanla aşınarak yüzeylerinden mikroplastik parçacıklar bırakabiliyor.Bu parçacıkların gıdalara karışarak vücuda alınabileceğini belirten Dr. Sethi, uzun vadede bu mikroplastiklerin birikerek sağlık sorunlarına neden olabileceği konusunda uyarıyor.Daha sağlıklı bir seçenek olarak tahta kesme tahtalarının kullanılması tavsiye ediliyor.ÇİZİLMİŞ YAPIŞMAZ TAVALAR: SESSİZ KİMYASAL TEHDİDİYüzeyi çizilmiş yapışmaz tavalar, “sonsuz kimyasallar” olarak bilinen PFAS maddelerinin yemeğe karışmasına neden olabilir.Bu maddelerin yüksek tansiyon, kolesterol problemleri ve üreme sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olduğu biliniyor.Dr. Sethi, bu tür tavaların en küçük hasarında bile yenisiyle değiştirilmesini öneriyor. Güvenli alternatifler arasında paslanmaz çelik ve döküm demir tavalar öne çıkıyor.Sonuç olarak, günlük hayatımızda sıkça kullandığımız bazı eşyalar, uzun vadede farkında olmadan sağlığımıza zarar verebilir.
Source: Kübra Yılmaz
Hangi padişah nasıl vefat etti? İşte Fatih Sultan Mehmet”in ölümündeki sır…
Kanuni Sultan Süleyman’ın kokması nasıl önlendi?
Yıl 1566 Kanuni iyice yaşlanmış durumda.
Yine sefere çıkmaya hazırlanıyor. Kanuni Sultan Süleyman”da atalarından kalma gut hastalığı vardı. İstanbul”dan Sigetvar”a tam üç ayda geldi.
Source: