Emeğin ve emekçinin bayramı 1 Mayıs kutlu olsun
Tüm vatan şehitleri ile birlikte ışıklar içinde yatsınlar. Unutmayalım… Hatırlatalım… Tıpkı eşsiz önder Atatürk gibi emeğe ve emekçiye saygı duymak insani bir duruştur.Noyan UMRUK(Türkiye’de sendikal hareket ne yaptı? Ne yapıyor? Ne yapmalı?) BEKLENEN İSTANBUL DEPREMİNDE GÖRÜLEBİLECEK OLASI ZARAR!..MARMARA Bölgesi büyük bir deprem tehdidi altındadır. Bu tehdit Marmara fayından ileri gelmektedir. Marmara fayı tümüyle deniz içinde ve yaklaşık 160 km uzunluğundadır. Beklenen depremin gerçekleşmesi durumunda Marmara Bölgesi genelde, İstanbul kenti de özelde ciddi bir şekilde etkilenecektir. (Kundak ve Türkoğlu, 2007) İstanbul özelikleri itibarıyla Marmara depremine hazır değildir. Halkın depreme dair farkındalığı, bilgisi, bilinci ve kültürü yoktur.Deprem öncesinde, sırasında ve sonrasında ne yapması gerektiğini bilmemektedir. Ev ve inşaat söz konusu olduğu zaman depreme duyarlı bir tepkisi yoktur. İmar ve iskan af ve barışlarını bizzat kendisi arzu etmekte ve sevinçle karşılaşmaktadır. Kentin yapı stoğu resmi ifadelere göre depreme dirençsizdir. Mekânsal Adrese Dayalı Kayıt Sistemi (MAKS) 2021 verilerine göre, İstanbul’da toplamda 1 milyon 448 bin 341 adet yapı birimi vardır. Bunların yaklaşık 255 bini 1980 öncesi, 538 bini 1980-2000 yılları arasında inşa edilmiştir.Bu yapıların yüzde 60’ı gecekondu mantığı ile yapılmış, yeterli mühendislik hizmeti almamış, kaliteli malzeme kullanılmamış, plan ve projesi sorunlu, imar ve iskân almamış yapılardır. Bu nedenle riskli yapı olarak kabul edilmektedir.İstanbul Büyükşehir Belediyesi çalışmalarına göre, İstanbul’da en az 100 bin riskli bina vardır. Bu binalarda yaklaşık 4 milyon kişinin yaşadığını düşünürsek (beş kat, iki daire ve her dairede dört kişi) bu kadar kişinin deprem esnasında can güvenliği yok demektir. Bu kabul edilebilir bir rakam değildir.Çağdaş dünya herhangi bir depremde anormal sayıda can kaybı veren bir ülkeye tefessüh etmiş kabul edemeyeceğimiz bir sıfattır. Nüfusu 17 milyona yaklaşan, deprem farkındalığı olmayan bu sorunlu kentin altyapısı, çevresi ve ekonomisi de depreme güvenli değildir. Amerika, Japonya ve daha birçok çağdaş ülkede olduğu gibi bir an önce bilinçli bir şekilde depreme hazırlanamadığı takdirde ülkemizin, beklenen Marmara depreminde 6 Şubat depremlerinden çok daha fazla yıkım ve can kaybına sahne olacağı aşikârdır. (Greer, 2012)(Prof. Dr. Naci GÖRÜR’ün, yurttaşlar ve İstanbul’a gönül vermiş herkes için hazırladığı şubat baskılı yeni el kitabından.)GÜNÜN SÖZÜPESTİSİTE DİKKAT!“Her yer pestisit ile dolu, yani zehir kalıntısıyla… Çare; karbonatla temizlenilebilir deniliyor. Küçük çocuklarımız kanser oluyor.”MESAJ PANOSU- CHP’nin ahlakında aileyle uğraşmak yoktur! CHP’nin dostluğu da düşmanlığı da merttir. Aileyle, kadınla, çocukla uğraşanlar namerttir! Özgür ÖZEL- FENERBAHÇE Beko Basket Takımı Koçu Sarunas Jasikevicius resmen bir filozof ve bilge çıktı. İnsanlığına sağlık koca yürekli adam. Kemal Şahin TALAN – FB kongre üyesi PKK / ÖCALAN HESABI PKK’yı feshediyoruz, tasfiye ediyoruz, lağvediyoruz. PKK Abdullah Öcalan’ı dinlemezse ne olur?PKK Abdullah Öcalan’ı dinlerse ne olacak?PKK’yı Kürtler feshetti.*PKK kendi kendisini tasfiye etmez ise Abdullah Öcalan, PKK’yı tasfiye ettiğini ilan etmelidir. PKK yöneticileri eğer PKK’yı feshedip lağvetmezse Abdullah Öcalan, PKK elemanlarına, PKK yöneticilerini dinlemeyin, silahlarınızla birlikte gelin TSK’ya teslim olun çağrısında bulunmalıdır. Galip İLHANER – StratejistBir şaman öğretisi şöyle der:DOĞADA hiçbir şey kendisi için yaşamaz.Nehirler kendi suyunu içemez.Ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez.Güneş kendisi için ısıtmaz.Ay kendisi için parlamaz.Çiçekler kendileri için kokmaz.Toprak kendisi için doğurmaz.Rüzgâr kendisi için esmez.Bulutlar kendi yağmurlarından ıslanmaz.Doğanın anayasasında ilk madde şudur:Her şey birbiri için yaşar!Birbiri için yaşamak, doğanın kanunudur…Eski çağlarda yürürlükte olan bir anlayıştı bu.Bütünlüğü anlatırdı, özü iki cümleydi:“Sen, biz olduğumuz zaman ben olurum.”“Ben, ben olduğum için sen, sensin.” Kam DAVUL İNGİLİZLER KÛT’ÜL-AMÂRE SAVAŞI’NDAN NİYE UTANIRLAR TARİHÇİLER tarafından İngilizlerin en ağır hezimetlerinden biri olarak kabul edilen Kût’ül-Amâre, yani bir İngiliz Ordusu’nu esir aldığımız Kût’ül-Amâre Zaferi’nin dün 109. yıldönümü idi… Bu öyle bir zaferdir ki bizim tarihlerimiz yazmaz, İngilizler de kendi tarihlerinden gizlemişlerdir.İtiraf ediyorum; Kara Harp Okulu’nda iki sene Harp Tarihi okuduk. Bir asker olarak benim bu şanlı zaferden haberim olmadı. Zira bahsedilmedi. Kût’ül-Amâre Savaşı, Türkiye’de 1952 yılına kadar Kut Bayramı adı altında kutlandı. Fakat Türkiye’nin NATO’ya girmesinden sonra Kût’ül-Amâre Savaşı unutturulmaya çalışıldı. İngilizlerin yaptığı büyük baskı sonucu bu büyük zafer ders kitaplarından bile çıkarıldı.Bu zaferin kahramanı Halil Paşa’nın kazanılan zafer üzerine 6. Ordu’ya yazdığı mesaj ne kadar kıymetidir.El hizmetini unutur, biz zaferimizi!..“Zaferlerimizi unutturan, yenilgilerimizi gözümüze sokan tarihçileri de onların yazdıkları tarihleri de reddediyoruz.”Özetle; tarihini unutma, unutturma.
Source: Yalçın Bayer
Alın terinin günü! İşçi ve emekçinin bayramı 1 Mayıs bir asırdan fazladır kutlanıyor
İşçilerin günlük çalışma süresinin düşürülmesi için verdiği mücadeleden doğan 1 Mayıs, dünyanın dört bir yanında bir asırdan fazladır emek ve işçi bayramı olarak kutlanıyor.
ÇALIŞMA SÜRELERİNE İTİRAZ DALGA DALGA YAYILDI
Avustralya”nın Melbourne kentinde 1856″da taş duvar ustaları ve inşaat işçileri yoğun çalışma süresinin günlük 8 saate düşürülmesi talebiyle iş bıraktı. İşçiler, taleplerini dile getirmek için 21 Nisan”da 1856″da Melbourne Üniversitesi”nden Parlamento Evi”ne kadar yürüdü.
Avustralya”nın ardından ABD”deki işçiler de işverenlerden 1884″te çalışma saatlerinin azaltılması talebinde bulundu. ABD”de günlük çalışma süresinin 12 saatten 8 saate indirilmesi için başlatılan mücadele, 1886″da kitlesel grevlerle yaygınlaşıp küresel bir nitelik kazandı.
1 MAYIS OLARAK BELİRLENDİ
Milletlerarası İşçi Kardeşliği Teşkilatının 1889″daki Paris Kongresi”nde, yılın bir gününün dayanışma amacıyla işçilerin ortak bayramı ilan edilmesi kararlaştırıldı. ABD”li sendikacıların önerisi üzerine o gün “1 Mayıs” olarak belirlendi.
O tarihten itibaren 1 Mayıs, dünyanın dört bir yanında “Emek Bayramı”, “İşçi Bayramı” ve “1 Mayıs Bayramı” gibi adlarla kutlanmaya başlandı.
İLK 1 MAYIS KUTLAMALARI
Osmanlı”da 1 Mayıs ilk kez 1911″de Selanik”teki tütün, pamuk ve liman işçileri tarafından kutlandı. İstanbul”daki ilk kutlama ise 1912″de yapıldı.
Cumhuriyet döneminde ise Sovyetler Birliği ile dostluk ilişkisi çerçevesinde 1 Mayıs 1922″de Ankara”da İşçi Bayramı olarak kutlandı. Resmi olarak kutlanması ise ilk kez 1 Mayıs 1923″te oldu.
KANLI 1 MAYIS
Taksim Meydanı”nda 1977″de düzenlenen 1 Mayıs programında, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler”in konuşması sırasında meydandakilere ateş açılması sonucu 37 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi yaralandı.
Bu olay da gerekçe gösterilerek 12 Eylül askeri darbesinin ardından 1 Mayıs, bayram olmaktan çıkarıldı ve kutlanması yasaklandı.
Darbecilerin resmi tatil olmaktan çıkardığı 1 Mayıs, yıllar sonra 2009″da “Emek ve Dayanışma Günü” adıyla tekrar resmi tatil ilan edilerek, coşkuyla kutlanmaya başlandı.
SENDİKALAR MEYDANLARDA OLACAK
Üzerine marşlar bestelenen, kitaplar yazılan, sinema filmleri çekilen 1 Mayıs, çalışanların sorun ve taleplerinin gündeme getirildiği en özel gün olma niteliği de taşıyor.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye”de de coşkuyla kutlanan 1 Mayıs kapsamında sendikalar farklı şehirlerde programlar düzenleyecek.
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü”nü İstanbul Kartal Meydanı”nda kutlayacak olan TÜRK-İŞ, gelir vergisi başta olmak üzere çalışma hayatının sorunlarını gündeme taşıyacak.
Geçen yıl 1 Mayıs”ı Türkiye”nin önemli sanayi şehirlerinden Kocaeli”de kutlayan HAK-İŞ, bu yıl ÇAYKUR işçileriyle dayanışmak için Rize”de kitlesel bir program düzenleyecek.
1 Mayıs”ı İstanbul”da çeşitli sivil toplum kuruluşu ve meslek örgütleriyle ortak kutlama geleneğini sürdüren DİSK ve KESK, bu yıl İstanbul Kadıköy”de olacak.
Memur-Sen ve Türkiye Kamu-Sen ise 1 Mayıs”ı Ankara”da ayrı meydanlarda kutlayacak. Memur-Sen Anıtpark”ta, Türkiye Kamu-Sen ise Kolej Meydanı”nda program düzenleyecek.
KAÇ İŞÇİ SENDİKALI?
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının iş kollarındaki işçi ve sendikaların üye sayılarına ilişkin Ocak 2025 istatistiğine göre, Türkiye”de 16 milyon 864 bin 733 işçiden 2 milyon 524 bin 547″si sendika üyesi.
Bu rakamlara göre işçilerde sendikalaşma oranı yüzde 14,97″sine düzeyinde bulunuyor.
Türk Metal Sendikası, sahip olduğu 293 bin 829 üyeyle tüm işçi sendikaları arasında ilk sırada yer alıyor.
Source: Ufuk Dağ
Öküz arabacıları grevi
Türkiye nin en zengin ormanlık alanlarına sahip olan bölgelerin başında gelen Düzce nin dağ köyleri ilk orman işçileri grevlerinden birine tanıklık etmişti. Bundan 65 yıl önce yaşanan dar zamanlar ı dün gibi hatırlayan emekli öğretmen Numan Gümüş, 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı nda Habertürk e konuştu. resim#1250003# Yıl 1960… 27 Mayıs askerî ihtilâlinin atmosferi her yerde hissediliyor. Maktalar (ormanda kesim yapılacak alan) üleşilmiş. Kesim postaları maktalarında kendilerine düşen damgalı ağaçların dibine çıkalı üç hafta olmuş. Ağaç kesimini köylüler balta, bıçkı elde, iki ayda bitirmişler, ormanda radyo dinleyip ihtilalden konuşarak. Ormanın altına beyaz köknar, kırçıl kayın tomrukları serilir. Öküz arabalarının teker, dingil, boyunduruk bakımları yapılmıştır. Besili öküzler nallanır, koşulur öküz arabalarına. Sökün ederler ormana. Çekime Mudurnu ve Bolu köylerinden gelenler de olur. Üvendireler elde çekim başlar kiraz ayının ilk günlerinde… OĞLANLAR EVERİLECEK, KIZLAR GELİN OLACAKTIR Eşkiyakayası, Madran yollarından salınır tomruk yüklü öküz arabaları. Şimşirlik ve Mehdi Bey depolarına yıkılır ilk yükler. Yeniden hareketlenir dere boylarında yollar. Günde bir sefer yapar arabacı. Öküzlerin güçlerine göre tabii. Kimi 1.5, kimi 2.5-3 metre mal sarar arabasına. Burmalar burulur; dingil başları katranlanır, asılır zavallı hayvanlar boyunduruklarına. Arabacıların kimi ıslık öttürür, kimi türkü söyler köyün başından aşağı inerken. Kazanılacak para ile oğlan everilecek, kız verilecektir, köylünün neşesi yerine gelir. 150 ARABACININ YAPTIĞI KRİTİK TOPLANTI Paranın değeri son iki yılda düşmüştür. Her şey pahalanmış. İki üç ayda kaza bela olmadan çekimden kazanılacak para yetmez hayat pahalılığına. İşletmeden çekim için fiyat farkı alınmalıdır. Konuşulur yüklemede, yıkmada ve yol boyunda. Eşkiyakaya düzünde yaklaşık 150 arabacı toplanır. Durum değerlendirilmesi yapılır. Aklı erenler fikirlerini söyler. Heyet kurulur beş kişilik. Karar alınır, şeflere söylenir. İşletme Müdürüne heyet gider. Kabul edilmez beş liralık fiyat farkı. ALELACELE 2 AT ARABACISI GETİRİLİR Tomruk çekimini bırakır arabacılar. Ormana çıkmazlar. Bozgunculuk yapılması ihtimâline karşı yollar kesilir. Başlar ilk arabacı isyanı. Pek bilinmez grev sözcüğü köylük yerde. İşletme Müdürlüğü, Bölge Şefliği iki at arabacısını bulur köy dışından çare olarak. Ormana getirir. Ormancıların korumasında yük sararlar, direnişi kıracaklar sözde. İki gün, iki sefer atçılar iner Şimşirlik deposuna. Kırdıklarını sanarlar öküzcülerin inadını. Ha çözüldü ha çözülecek köylü. Mırıldanmalar başlar. GECE YARISI GURURLA EVE DÖNERLER Gece yarısı at arabalarının arka koşumlarını Danik dere kenarına çeker beş kişi. Baltalar tekerlerin parmaklarını, keserler çatal ve dingilleri. Duyamaz sahipleri ile koruma ormancıları. Duydularsa bile belki dışarı çıkmaya cesaretleri olmaz ki! Cimlo Emrullah, Hasan, Bolat Ali, Hasan, Cin Hüseyin, Çamoğlu Ömer gece yarısı dönerler evlerine işlerini başarmanın gururu ile… MUTLU SON: GICIRTILAR ŞELALE SESİNE KARIŞIR Sabah olanda durum anlaşılır. Grev kırıcılar arabaların ön koşumlarını koşarlar atlara. Gidiş o gidiş… Orman İşletme Müdürlüğü, Kaymakamlık, Valilik, Köy İşleri Bakanlığı istenilen fiyat farkını kabul eder. Vahid-i fiyata (birim başına fiyat) artış yapılmıştır. Arabacılar daha bir şevkle, heyecanla çıkar maktaların altına. Sırt verilir, omuz atılır koca koca tomruklara. Burmalar daha bir güzel bağlanır tomrukları arabalara. Arabaların dingil gacırtıları deredeki suların şelale seslerine karışır. O yaz imeceler daha şen olur. Çobanlar kavallarını öttürür koca kayın ağaçların altında. Güzün düğünler şenlenir. Gelin alaylarında patlar silahlar ard arda. Davulların, zurnaların sesleri daha gür çıkar köylerde. Çocuklar coşku ile giderler okula. DEVRAN DÖNER KAMYONCULAR DEVREYE GİRER Öküz arabaları 1945 den 1970 li yıllara değin bir yaşam öyküsünün yükünü çeken tanıklıklardır. Yol vurulup Düzce ye kamyoncular türeyince, öküz arabacıların hükmü sona erer. Öküzler sahneden çekilir. Traktörler homurdayınca da işleri hepten biter çilekeş öküzlerin. Bir bir kesilir nallı ayakları tozlu yollardan. Garip kalır orman ve köyler, o güzelim hayvanlar bir daha dönmemek üzere yeşil vadilere veda eder. Kamyonlu yıllarda yaşanan trajedilerden bir tanesiyle devam edelim… 30 Haziran 1969 tarihli Cumhuriyet Gazetesi yazıyor: Düzce yakınlarındaki Derdin dağından tomruk çekiyorum. Bu dağın yolu berbattır. Üstelik o gün hava da yağışlı. Dağa çıkmak nispeten kolay. Ama inmek.. hele böyle tomrukla yüklü.. Allah korusun! Neyse, lafı uzatmayalım, tomrukları yükledik, işçiler de tomrukların üstüne çıktılar, yola revân olduk. Haa… söylemeyi unutmayayım, patinaj yapmayalım diye büyücek bir tomruğu da kamyonun arkasına bağladım. Bir süre güzel güzel indik. Bu yolda Samandıra denir bir viraj vardır. Tehlikeli, berbat bir virajdır. Meyillidir. Ve meyilin bittigi yerde uçurum başlar. Samandıra ya varmadan Nolur n olmaz, dedim. Bakarsın kayar ederiz, uşaklara bir şey olmasın . Tuttum indirdim isçileri “virajı geçeyim sonra çıkarsınız dedim. Ne iyi etmişim de indirmişim. Kamyon viraja girer girmez kaymaya başladı. Frene basarım, bana mısın demez. Yol çamur, kayıyoruz. Lamı cimi yok kayıyoruz uçuruma doğru… Kendi kendime: Oğlum Cemal, dedim. Gelmiştir ömrünün sonu. Et duanı, yum gözünü”. Duamı ediyorum ama gözümü yumamıyorum doğrusu. Ölümü kabullenmek kolay değil. Evde beni bekleyen çoluk çocuğum geliyor gözümün önüne. Son gücümle direksiyona hâkim olmaya çabalıyorum. Ama bütün ustalığım, bütün çabam para etmedi. Kamyon kaydı uçuruma doğru. Uçurumun üstünde havalandı… İşte o zaman kapadım gözümü. Kapadım ya, kapar kapamaz da kamyonun zınkkk… diye bir yere oturduğunu duydum. N oluyoruz deyip korkuyla açtım gözlerimi. Baktım kayın dalları giriyor pencereden içeri. Nerdeyiz Cemal? diye sordum kendime. Yerde miyiz? gökte mi? Bu gördüğün kayın mı? Yoksa tuba ağacı mıdır? Doğrulup bakacak oldum bir de ne göreyim! Kamyon uçurumun kıyısındaki koca kayının üstüne oturmamış mı? Ulu Tanrım öldürmeyince öldürmüyor. Bu uçuş sırasında kamyonun bir kapısı açılmış, minderler filân dışarı uçmuş, uçurumun dibini boylamış. Bunu gören işçiler, Cemal Ağa düştü deyi aşağılara inip, derede benceğizi aramaya koyulmuşlar. Sesleneceğim, sesleneceğim ya korkudan nefesim kurumus, sesim çıkmaz. Neyse, uşaklar aşağıda Cemal Ağa nın ne dirisini ne de ölüsünü bulamayınca yukarı çıkıp kamyonun içine bakmayı akıl etmişler. Ve baktıklarında da tabii, beti benzi atmış, sesi yitmiş Cemal Ağa yı direksiyonun başında kaykılmış gördüler. Bir ağaç indirip kamyon ile yol arasında köprü kurdular. Ve kulunuz, hiç kimseye ne ayı, ne de dayı demeden, bir cambaz misali o köprüyü geçip toprağa ayağımı basabildim. Kamyonu bu tehlikeli durumdan kurtarmak için bir vinç bulup getirmek için de tam iki hafta gerekti… ŞİMŞİRLİK İ YURT EDİNEN BİR YÖNETMEN Son sözü geçmişte bölgede çok önemli bir yer tutan Şimşirlik i yurt edinmiş usta belgesel yönetmeni Sezgin Türk e bırakmak istiyorum. Şimdiye kadar birbirinden önemli belgesellere imza atan Türk, yöreye damgasını vurmuş olan Dekovil Hattı nın (Fransızca decauville dar demiryolu hattı sözcüğünden) son durağında hayatını sürdürüyor. İzleyici ile buluşmak için gün sayan İstikamet Mazi DEKOVİL LE adlı belgesele de imza atan Türk, eskilerin deyişi ile söylersek Şimşirlik e olan ünsiyetini şöyle özetliyor: MAZİNİN DENEYİMİNİ GÜNÜMÜZE TAŞIMAK… Burası Şimşirlik; yani geçmişte Dekovil in geldiği son nokta. O zamanlar tomruk deposu olarak kullanılan alan. Bu alana çevre köylerden, ormanlık alanlardan kesilen ağaçlar sabahn öküz arabalarıyla getiriiyor, bu alana yığılıyor, buradan Dekovil le Düzce ye gidiyor. Bu alan 25 yıldır benim hayatımda. Tomruk deposu olarak kullanım bittikten sonra Orman Bakanlığı tarafından kiralanıyor. Abim bir alabalık çiftliği kurmak üzere burayı kiralıyor. Tabii o zamanlar tomruk deposu olarak kullanıldığı için, taşlık ve ağaç olmayan bir yerdi burası. Abim alabalık havuzları ve bu binayı yaptı, ağaçları dikti. Alana toprak döküldü, doğaya kazandırıldı. Yoğun bir emek yaşandı. Abimi 14 yıl önce kaybettik. Tabii ben ailemde bu emeği yaşadıktan sonra bu alanın geçmişine; yani 1945 li yıllara Dekovil in geldiği zamanlara gittiğimde çok daha yoğun emek gördüm. O zaman yollar yok, öküz arabaları ile getirilen tomruklar var. Tabii şu anda bu alan için duygularım çok derin. O zamanın deneyimini bugüne getirmek benim için gerçekten çok iyi hissettiğim bir şey. Zannediyorum Şimşirlik e ilişkin benim bir ödevimdi bu…
Source: Habertürk