İklim değişiyor, alerjenler derinleşiyor: Soluduğumuz havada neler var?

İklim değişiyor, alerjenler derinleşiyor: Soluduğumuz havada neler var?

Alerjik hastalıklar sadece doğaya hassas bireylerin değil, kent yaşamına sıkışmış milyonların da sağlığını tehdit eden küresel bir meseleye evriliyor.Bu değişimin detaylarını Ege Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özlem Göksel ve ekibinden Uzm. Dr. Ecem Ay ile Uzm. Dr. Eda Aslan dikkat çekici verilerle ortaya koyuyor.HAVANIN GÖRÜNMEYEN YÜKÜSoluduğumuz hava bugün yalnızca oksijen değil. Bahar aylarında ağaç ve çimen polenleri, yaz sonu ve sonbaharda ise yabani ot polenleri atmosferde giderek daha uzun süre kalıyor.Prof. Dr. Göksel’e göre iklim değişikliğiyle birlikte polen mevsimi artık 20 ile 30 gün daha uzun sürüyor. Bu uzama alerjik rinit, astım ve konjonktivit gibi hastalıkların yalnızca süresini değil, şiddetini de artırıyor.Uzm. Dr. Ay, özellikle kent içi hava kirliliğiyle birleşen polenlerin bağışıklık sisteminde daha güçlü alerjik yanıtlar oluşturduğunu belirtiyor. Polenler artık doğanın masum bir işareti değil! Kentsel hava kirliliğiyle etkileşim halinde sağlığı tehdit eden kompleks bileşenlere dönüşmüş durumda.EVLERDEKİ ELERJEN DEPOLARIAlerjen tehdidi yalnızca dış ortamla sınırlı değil. Uzm. Dr. Aslan, ev içi yaşam alanlarının da birçok görünmez alerjenle dolu olduğunu vurguluyor. Halılar, yataklar, perdeler, klima filtreleri ve nemli duvar yüzeyleri ev tozu akarları ve küf sporları için ideal yaşam alanları. Üstelik ‘doğal’ olduğu sanılan oda kokuları, aromaterapi yağları ve temizlik ürünleri de uçucu kimyasal bileşenleriyle güçlü tetikleyicilere dönüşebiliyor.HEPA filtreli hava temizleyicileri, düzenli temizlik ve havalandırma sistemlerinin bakımı gibi önlemler ev içi alerjen yükünü azaltmak için hayati öneme sahip.ARTIK BİR MESLEK HASTALIĞISanayi toplumunun modern iş kolları yeni alerjen kaynaklarını da beraberinde getiriyor. Kuaförlerde saç boyalarında bulunan parafenilendiamin (PPD), temizlik personelinin sık kullandığı kuarterner amonyum bileşikleri ya da fırıncıların karşılaştığı buğday tozları… Tüm bu maddeler yalnızca geçici semptomlara değil, kalıcı solunum yolu hastalıklarına neden olabiliyor.Uzm. Dr. Ay, “Mesleki alerjenler hastanelerde sık karşılaştığımız vaka türlerinden biri haline geldi” diyerek, işverenlerin ve çalışanların bu konuda bilgilendirilmesinin önemine dikkat çekiyor.KİRLİ HAVA, SAVUNMASIZ VÜCUTŞehirlerde artan ince partikül madde yükü solunum yollarının doğal bariyerlerini zayıflatıyor. Prof. Dr. Göksel’in aktardığı güncel araştırmalar, dizel egzoz partikülleriyle birleşen polenlerin bağışıklık sistemini daha güçlü uyardığını ve alerjik reaksiyonların şiddetini katladığını gösteriyor. Bu bulgular yalnızca bireysel önlemler değil, ulusal düzeyde hava kalitesi politikalarının da yeniden ele alınması gerektiğini ortaya koyuyor.SONUÇ: ALERJİ BİR KADER DEĞİLTüm bu veriler ışığında artık şunu çok net söyleyebiliriz: Alerji yalnızca doğaya duyarlılık değil, modern yaşamın dayattığı çevresel ve endüstriyel koşullara karşı bağışıklık sistemimizin verdiği karmaşık bir tepki. Ancak bu durum bir kader değil.Bireysel farkındalık, çevresel kontrol, koruyucu önlemler ve politika düzeyinde hava kalitesi iyileştirmeleriyle bu süreci yönetmek mümkün. Unutmayalım: Alerjiyle yaşamayı değil, onu yönetmeyi öğrenmeliyiz. Çünkü bu artık sadece bir sağlık meselesi değil, bir yaşam biçimi tercihi.

Source: Bülent Katarci