İran’a saldırı hazırlığı mı? Neden?
Daha sular durulmadan Ortadoğu yeniden karıştırılmaya çalışılıyor. İsrail’in, İran’ın nükleer tesislerine yönelik “önleyici saldırı” hazırlığında olduğu yönündeki haberler art arda gelirken ABD’nin bölgedeki diplomatlarını çekmesi ve güvenlik uyarıları yapması bu olasılığı güçlendiriyor. Peki, bu gerilim gerçekten askeri çatışmaya mı evrilecek? İran’a yönelik olası bir saldırı kimin işine yarar? Ve bizi de ilgilendiren yönü ile “muhalefeti her yönü ile baskılayan, yargıyı sopa olarak kullanan, belediyelere el koyan 22 yıllık AKP iktidarının büyük bir toplumsal gerilim içine soktuğu” Türkiye, bu durumdan nasıl etkilenir? Önce şu noktayı açıklığa kavuşturalım: ABD Dışişleri Bakanlığı, 11 Haziran itibarıyla Irak’taki tüm diplomatik personelin büyük kısmını çekti, aynı günlerde Ürdün ve Bahreyn’de de benzer adımlar atıldı. Ancak bazı analistlere göre bu aynı zamanda Biden yönetiminin bölgeye bağımlılığı azaltma stratejisiyle uyumlu bir adım. Dolayısı ile acil bir tehdit algısı kadar, uzun vadeli yeniden yapılanmanın işaretleri olarak da okunabilir. İkinci nokta şu: İsrail ABD desteği olmadan da harekete geçebilir mi? İsrail basını (Haaretz ve Jerusalem Post), üst düzey İsrailli yetkililerin, “Tek taraflı harekete hazırız” söylemini dillendirdiğini bildiriyor. Ancak bu söylemin iç politikaya mesaj verme boyutu da var. İsrail, 1981’de Irak’taki Osirak reaktörünü, 2007’de Suriye’deki nükleer tesisi tek başına vurmuştu. Bu tür önleyici saldırılar tarihsel olarak İsrail’in askeri doktrinine uygun. Ancak ABD hava sahası, yakıt ikmali ve lojistik desteği olmadan bu çapta bir saldırının başarı şansı tartışmalı. SALDIRI KİMLERİN İŞİNE YARAR? Böylesi bir gerilim ortamı bazı aktörler açısından son derece işlevsel: – İsrail’deki sağcı hükümet, iç kamuoyundaki dikkati dağıtmak ve güvenlik kartını yeniden masaya koymak ister. – ABD’deki bazı Cumhuriyetçi çevreler ve silah lobileri, İran karşıtı tutumu seçim kampanyalarının merkezine yerleştirir. – Silah endüstrisi ve enerji tekelleri: Martin, Raytheon gibi savunma sanayi devleri, Ortadoğu’da kriz yaşandıkça silah satışlarının arttığını defalarca deneyimledi. Petrol fiyatları, çatışma ortamında hızla yükselir; bu da petrol ve doğalgaz şirketlerinin (ExxonMobil, Chevron, Aramco vb.) kârlarını katlar. – Radikal İslamcı veya Şii milis gruplar: Böyle bir saldırı, Şii eksenli milis örgütler için meşruiyet ve mobilizasyon fırsatı yaratır. – Rusya ve Çin gibi aktörler ise Batı’nın dikkatini Ukrayna ve Pasifik’ten Ortadoğu’ya kaydırarak stratejik alan kazanır. Çin “barışçı arabulucu” pozisyonunu daha fazla kullanma fırsatı bulur ve enerji tedarik zincirlerinde yeniden merkezi bir rol oynayabilir. İRAN NE YAPABİLİR? İran, doğrudan saldırıya uğramadığı sürece genellikle vekil güçleri kullanarak misilleme yapar. Ancak bu kez doğrudan nükleer tesislerin hedef alınması halinde, Tahran yönetimi açık karşılık vereceğini ilan etti. Bu da bölgesel savaş riskini artırıyor. İran’ın bu tehditleri caydırıcılıkla blöf arasında bir çizgide duruyor ama sonuç ne olursa olsun tırmanma kaçınılmaz. AKP İKTİDARI BUNU DA KULLANIR Türkiye, hem İran’la hem İsrail’le diplomatik ilişkilerini sürdüren az sayıda ülkeden biri. Ancak bu tarafsızlık, iç siyasetteki derin otoriterleşmenin gölgesinde başka bir anlam kazanıyor. Çünkü bu kriz ortamı, Türkiye’deki iktidar için bir “siyasal oksijen” işlevi görebilir. – Dış tehdit ve beka söylemi, Erdoğan iktidarının yıllardır kullandığı bir iç politika aracı. İran’a yönelik bir saldırı ve olası bölgesel çatışma ortamı: Türkiye’yi “kuşatma altındaki bir ülke” olarak sunmaya, güvenlik eksenli politikaları meşrulaştırmaya, muhalefetin “devlet çıkarlarına karşı duyarsız” olduğu algısını yaymaya yarar. Seçim dönemlerinde etkili olan bu söylem, muhalefetin manevra alanını daraltır, kitleleri etrafında yeniden toplanmaya zorlar. – Yeni bir göç dalgası korkusu, milliyetçi duyguların yeniden mobilize edilmesine hizmet eder. – Ekonomik krizden saptırma; yüksek enflasyon, döviz baskısı, işsizlik sarmalındaki ülkede “milli birlik” çağrılarıyla ekonomik sorunlar geçici olarak bastırılır. Medya, diplomasi, güvenlik ve ordu merkezli gelişmelerle iç kamuoyu yönlendirilir. Erdoğan yönetimi, “arabulucu lider” imajını kullanarak hem Batı hem Doğu nezdinde uluslararası meşruiyetini tazeleme şansı yakalar. Kısacası, bölgesel kriz, içeride baskıcı politikaları meşrulaştırma ve otoriteyi pekiştirme için kullanılabilir. Sonuçta ; tarihsel olarak Türkiye’de iktidar, her dış kriz ortamında iç baskıları artırmak ve otoritesini pekiştirmek için fırsatlar yarattı. İran’a yönelik olası bir saldırı ve bölgesel savaş senaryosu bu amaçla kullanılacaktır; şüpheniz olmasın. Bunları yazıyoruz çünkü zaten büyük bir kıskacın içinde olan muhalif kitlenin bunu önceden görüp hazırlıklı olması lazım.
Source: Özlem Yüzak
Rusya’da Türk işverenin yanında çalışacağım. Sigortalılık durumum nasıl olacak?
Soru: 2025 yılı temmuz ayı itibarıyla bir Türk işverenin Rusya’daki inşaat işyerinde çalışmaya başlayacağım. Sosyal güvenlik haklarım Türkiye’den mi devam edecek? Hizmetlerim hangi kapsamda hizmet sayılacak? Belirli bir ücret sınırlaması var mı? Bu konular hakkında bilgilendirme yapabilir misiniz? Şentürk K. Ülkemiz ile Rusya arasında sosyal güvenlik sözleşmesi bulunmamaktadır. Bu nedenle Rusya’da iş üstlenen bir Türk firmasınca çalıştırılmak üzere bu ülkeye gitmeniz halinde, 5510 sayılı kanunun 5. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi (5. mad./1-(g)) kapsamında sigortalı sayılmaktasınız. Bu fıkra kapsamında, ülkemiz ile sosyal güvenlik sözleşmesi olmayan ülkelerde iş üstlenen işverenlerce yurtdışındaki işyerlerinde çalıştırılmak üzere götürülen Türk işçilerinin, sigortalılık statüsü de 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi yani SSK olarak belirlenmiştir. Bu sigortalılarla ilgili olarak sosyal güvenlik hakları şu şekilde özetlenebilir: – Ülkemiz ile sosyal güvenlik sözleşmesi olmayan ülkelerde iş üstlenen işverenlerce yurtdışındaki işyerlerinde çalıştırılmak üzere götürülen Türk işçileri hakkında, kısa vadeli sigorta kolları ile genel sağlık sigortası hükümleri uygulanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, bu işçilerin yurtdışında çalıştıkları sürede kısa vadeli sigorta kolları ile genel sağlık sigortası primleri işverenleri tarafından ödenmektedir. Bunların uzun vadeli sigorta kollarına tabi olmak istemeleri halinde, isteğe bağlı sigortalı olmalarına imkân sağlanmış, bunlar için başlangıçta isteğe bağlı sigortalılık statüsü 4/b (Bağ-Kur) kapsamında sigortalılık olarak değerlendirilmiş, ancak 6111 sayılı kanunla, 5. mad./1-(g) bendi değiştirilerek, bu sigortalıların isteğe bağlı sigortalılık statüsünün 1/10/2008 tarihinden itibaren 4/a olarak belirlenmesi, yani bunların ödedikleri isteğe bağlı sigorta primlerinin SSK kapsamında hizmet olarak kabul edilmesi sağlanmıştır. – Mevcut durumda, isteğe bağlı sigortalı olmak için Türkiye’de ikamet etme şartı bulunmaktadır. Ancak 5510 sayılı kanunun 5. mad./1-(g) bendi kapsamında olup isteğe bağlı sigortaya devam etme hakkı olanlar için Türkiye’de ikamet etme şartı aranmamaktadır. – Kanunun 5. mad./1-(g) bendi kapsamında sigortalı olanlardan, aynı zamanda isteğe bağlı sigortaya devam edenlerin isteğe bağlı sigortalılıkları; yurtdışında çalışmaya başladıkları tarihten itibaren başlatılıp, yurtdışındaki çalışmalarının bittiği tarihten itibaren de sona erdirilmektedir. Bunlardan isteğe bağlı sigortalı olmak isteyenlerin yeniden talepte bulunmaları gerekmektedir. – 5. mad./1-(g) bendi kapsamındaki sigortalılardan yüzde 20 oranında isteğe bağlı sigorta primi tahsil edilmektedir. Bu kapsamdaki Türk işçilerini çalıştıran işverenler için prime esas kazancın üst sınırı 1/10/2014 tarihinden itibaren asgari ücretin 3 katı olarak belirlenmiş olup, işverenler sigortalıların kısa vade ve genel sağlık sigortası primlerini asgari ücretin 3 katı üzerinden ödemektedirler. Ancak isteğe bağlı sigorta primleri sigortalıların kendileri tarafından ödendiğinden, asgari günlük kazanç ile azami günlük kazanç arasında tercih edecekleri kazanç üzerinden isteğe bağlı sigorta primi ödeyebilmektedirler. – Yaşlılık aylığı almakta iken kanunun 5. mad./1-(g) bendi kapsamında yurtdışında çalıştırılmaya götürülen Türk işçilerinin almakta oldukları aylıkları kesilmeksizin, yurtdışında çalıştıkları sürede işverenlerince kısa vadeli sigorta kolları ile genel sağlık sigortası primleri ödenmektedir. Bunlar isteğe bağlı sigortalı olmamaktadır. – Kanunun 5. mad./1-(g) bendi kapsamındaki sigortalıların kanunun 41. maddesi kapsamında yaptıkları hizmet borçlanma süreleri 4/a yani SSK kapsamında hizmet olarak kabul edilmektedir. – Türk işçilerinden, isteğe bağlı sigortaya prim ödemeyenler yurtdışında iken ya da yurda döndükten sonra yurtdışında geçen söz konusu sürelerinden diledikleri kadarını 3201 sayılı kanuna göre borçlanabileceklerdir. 5510 sayılı kanunun 5. mad./1-(g) bendi kapsamındaki sigortalıların yurtdışında geçen çalışmaları da dahil olmak üzere, 1/8/2019 (dahil) tarihinden itibaren yurtdışı sürelerini borçlanmaları halinde, yurtdışı borçlanma süreleri 4/b yani BağKur kapsamında hizmet olarak değerlendirilmektedir.
Source: Nergis Şimşek
AK Parti”den İsrail”in İran saldırısına tepki
İsrail”in İran”a yönelik başlattığı saldırılar tüm bölgede endişe yaratırken, Türkiye”den de ilk tepki geldi. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “İsrail saldırısının hiçbir meşruiyeti ve gerekçesi olamaz. Bu barbarca bir saldırganlıktır.” dedi.
Ömer Çelik”in sosyal medya hesabından yaptığı açıklama şu şekilde:
“BÖLGEYİ ATEŞE ATAN BARBARCA BİR SALDIRI”
“İsrail İran”a saldırarak tüm bölgeyi ateşe atan vahşi ve barbar saldırılarına bir yenisini ekledi. Bu hukuksuz saldırıyı en güçlü şekilde kınıyoruz. İsrail saldırısının hiçbir meşruiyeti ve gerekçesi olamaz. Bu barbarca bir saldırganlıktır.
Cumhurbaşkanımızın Netanyahu hükümetinin soykırımcı eylemlerinin sonuçları konusundaki uyarılarına tüm dünya dikkat kesilmelidir.
Gazze konusunda İsrail”in soykırımcı faaliyetlerine karşı uluslararası baskı artmışken, İsrail bir kere daha gözleri soykırımcı eylemlerinden uzaklaştırmak için yeni bir saldırı başlattı.
“İSRAİL SALDIRGANLIĞI TÜM DÜNYA İÇİN TEHDİT”
ABD ile İran arasındaki müzakereler sürerken İsrail”in bu saldırıyı yapması, İsrail”in tüm diplomatik çabalara düşmanca davrandığını bir kere daha gösterdi.
İsrail saldırganlığı tüm dünya için tehdittir. Buna karşı tüm dünya ortak somut tedbirler almalıdır.”
Source: Devrim Karadağ