“Innovasyon ve Araştırma: Tarih ve Deneyimlerin Büyüleyici Buluşu”

Seve seve değil soya soya büyüyen sistem

Tarih, insan deneyimlerinin toplamından daha fazla bir şeydir. Sahi biz musibetlerden öğreniyor muyuz? Yoksa nasihatler gibi onları da kulak arkası mı ediyoruz? Çok değil, aylar önce “yenidoğan çetesi” ni konuştuk. Konu yalnız bebekler değildi. Sağlığın nasıl “sektör” olduğunu, insan yaşamının para için nasıl şekilden şekle sokulduğunu, “hasta olma” nın tedaviyle değil, maliyetle karşılandığını gördük. En çok da “Neden denetlenmiyor” sorusunu sorduk. Önce tavrımı söyleyeyim. Sağlığın bir insan hakkı olduğunu düşünüyorum. Zorunlu bir kamu hizmeti olması taraftarıyım. Haliyle niteliği yüksek tutarak devletleştirmeden yanayım. Bunun için de iktidardaki partilerin değil, düzenin değişmesi gerektiğinin farkındayım. Hadi diyelim bu düzende bile devlet bu bozuk sistemin agresif denetleyicisi olmalı. Dünyanın en piyasalaşmış rejimlerinde bile böyle. Konuya geleyim… BİR ÇÖZÜM BULUNDU Biliyorsunuz, Türkiye’de sağlık sistemi özel ile kamu arasında bir işbirliği ile yönetiliyor. Ancak hemen her skandalda gördüğümüz gibi “devletin malı deniz” felsefesi burada da işliyor. Diyelim anlaşmalı bir özel hastaneye gidiyorsunuz. SGK’lisiniz. Tedavinizin bir kısmını ya da tamamını SGK karşılıyor. Elbette gerçek “deniz” değil. SGK, sizin emeğinizden biriken primlerle oluşturulan bütçe sayesinde bunu yapıyor. SGK’nin 900 milyar lirayı aşan harcamaları içerisinde kimilerine göre milyarlarca liralık bir “sahte provizyon” kaçağı var. Yani “olmayan hasta varmış gibi” kurulan sistemle, milletin parası kimi özellere aktarılıyor. Devlet içindeki namuslu bürokratlar bu sorunları çözmek için seferber oldu. Bir proje geliştirildi. Ar-Ge çalışmaları TÜBİTAK tarafından yapıldı. TSE tarafından standartları yayımlandı. BTK ve KVKK’den görüş alındı. İçişleri Bakanlığı ve Nüfus Vatandaşlık İşleri (NVİ) tarafından ilgili yönetmelikler yayımlandı. Ortaya bir model çıktı. Bir kuruma giden kişinin, çip kart doğrulama ve parmak izi doğrulama ile “gerçek” olduğu doğrulanabilir hale geldi. Buna da Elektronik Kimlik Doğrulama Sistemi dendi. Üstelik sadece sağlık değil. Sistem, 2022 yılından bugüne tapu müdürlüklerinde, bazı bankalarda ve kimi noter işlemlerinde kullanılıyor. Bazı sahte kişiler bu sayede yakalandı. Arama motoruna konuyu yazdığınızda bir dizi “çökme” vakasının bu şekilde önlendiğini gösteren haberlerle karşılaşabiliyorsunuz. BİRİLERİ SİSTEMİ İSTEMİYOR SGK de pilot projenin 15 Ağustos 2024’te başlatılacağını duyurdu. Sonra tarih 15 Kasım 2024’e ertelendi. Sonra 2 Ocak 2025’e ertelendi. Elbette pilot uygulamayı geciktirmenin bir maliyeti oldu. Sonunda 2 Ocak 2025’te 33 hastanede pilot uygulama başladı. Bir aylık sürede provizyon taleplerinin yüzde 15’lere kadar azaldığı görüldü. Ankara’da böyleyse memleketin ücra bölgelerinde neler olur tahminleri yapıldı. Öyle ya, bir aşiretin aynı gün toplu halde MR çektirmesi mi dersiniz, bir sülalenin aynı gün dizi dizi tetkik yaptırması mı? Gözler her şeyi görmüştü. 24 Şubat 2025’te SGK bir duyuru yaptı. Sistemin tüm vakıf ve özel hastanelerinde 2 Nisan 2025’te başlatılmasına karar verildi. Ancak “nedense” sistemi istemeyen bazı özel hastanelerin direnişiyle, uygulama, bir kez daha, 1 Temmuz’a ertelendi. Kimi hastaneler de hazırlıklarını buna göre yaptı. SİSTEM İÇİN KAVGA VAR Fakat… Ankara kulislerinden sızan bilgilere göre bir el, sistemi yeniden ertelemek için harekete geçti. Hatta öğrendiğime göre, kimi hastane yöneticilerine bile “Ertelenecek” mesajı gitti. Örneğin 2022’de, tapu ile birlikte faaliyete geçse belki de yüz milyarlarca lirayı kurtaracak sistem, belli ki birileri tarafından istenmiyor. Olağanüstü bir yönetim kurulu toplantısıyla durumun yeniden görüşüleceği konuşuluyor. Dün SGK yönetimini arayarak süreci sordum. Özetle, bu yazının yazıldığı saatlerde “kavga” devam ediyordu. Umarım kamuyu savunan bürokratlar kazanır. SGK kulislerinde, yönetim kurulundaki Hazine Bakanlığı temsilcilerinin, yeniden erteleme sorulursa karşı oy kullanacağı söyleniyor. Sivil toplum örgütü temsilcilerinin çoğunluğunun ise toplantıya katılmayarak kararı devlete bırakacağı anlatılıyor. Haliyle belirleyici güç Çalışma Bakanlığı ve tabii SGK’yi temsil edenler olacak. Milyonlarca insan alın teri döküyor. Zenginlerden alınmayan vergi ve prim onların emeğinden toplanıyor. Sonra toplanan para, vurgunlarla servet sahiplerinin cebine akıyor. Ömür boyu çalışan insanlar, yaşayabilecekleri bir sosyal güvenlik rejimi isteyince de “Bütçemiz bu kadar” deniyor. Birileri havuzu gösterecekse, hesabını havuzu dolduranlar değil, altındaki deliği açık bırakanlar vermeli. Deneyimi yaratan, yaşama eylemi değil, ondan ders çıkarabilen insan aklının geleceğe atılmış adımlarıdır.

Source: Barış Terkoğlu