İnsanlığın sınavı
Dünyaya egemen olmaya çalışan günümüz imparatorluğunun tek kutuplu bir gelecek hülyasının yarattığı vahşi bir gerçeklik var insanlığın aynasında. Bu gerçeklik, dünyayı “Tanrı’nın (‘para’nın anlayalım) krallığı” na dönüştürme tutkusunun günümüzdeki aktörlerinin masalarındaki projelerin uygulanmasıyla sürüyor. Günümüzde emperyalizmle onun imparatorluk düşlerinin gerçekleştirilmesinin önünde engel olduğunu düşündüğü ülkeler arasında süren savaş, ilk çağlardan beri süregelen sömüren-sömürülen, ezilen-ezen, yoksul-zengin, mazlum-zalim arasındaki savaşın günümüzdeki görüntüsüdür. PROJENİN ODAĞI Yaşadığımız topraklar, BOP denilen emperyalist projenin odağında yer alıyor. Bu projenin gerçekleştirilmesi için ABD emperyalizmi, finans kuruluşları, çokuluslu şirketleri, ordusu, silahlarıyla dünya egemenliğini gerçekleştirme politikalarındaki adımlarını atmaya önce gözünü diktiği ülkenin siyasetinde etkili olacak işbirlikçilerini yaratarak başlıyor. “Demokrasi” ve “seçimler” projenin ilk kurbanları oluyor ve birçok ülkede “seçimlerle gelen krallar” denilebilecek yöneticiler “büyük işbirlikçiler” olarak sahnede yerini alıyor. Bu figürler, “İşbirlikçinin de işbirlikçiye gereksinmesi vardır” gerçeğiyle ülkelerinde uygun kişileri aramaya başlıyor. Fonlarla, projelerle besledikleri kimilerinin taşeronlaştırılmasıyla devam eden süreçte istenilen özelliklere sahip olanları devşirmeye başlıyor. Bunlar, dağılan Arapların petrol milyarderleri, Sovyetler Birliği’nin yeni ülkelerindeki oligarklar, birçok ülkedeki ihale milyarderleri, etnik ve dinsel kümelenmeler, mafya ve bunlarla iç içe olan ideolojisi ne olursa olsun (radikal İslamcı, Siyonist, faşist fark etmez) yeni hizmetlere hazır olduğunu işaret edenlerdir. Ülkelerde yeni partiler kurdurulur, var olan bir parti bölünür ya da ele geçilir, muhalefet çeşitli yöntemlerle etkisizleştirilir. Medyada, güvenlik ve istihbarat kurumlarında, üniversitede, hukukta, kültürde kısacası yaşamın her alanında, her kurumunda bu politikaya hizmet etmeye hazır olan “akil adamlar” (akıl karıştırıcılar) en uygun işbirlikçiler olarak hizaya sokulur ve başka alanlarda yeni işbirlikçiler yaratılması için adımlar atılır. HÂLÂ UMUT İNSANDA Yaşama biçimimizle ilgili düzenleme emperyalizmin dayatması olarak ülkemize de karabasan oluyor: Sahte delil, gizli tanık, kumpas, hukuksuzlukla yurtseverlere gözdağı, ulusal egemenliğin yerini alan dinsel bağnazlık adımları… Bu gidişe dikkat çekmek için “Yeni Dünya Düzeni” ve “Türk-İslam Sentezi” ne karşı yazdıklarımdan oluşan, adını Nâzım Hikmet ’in “Ve güneş doğarken hiç umut yok mu/ Umut umut umut/ Umut insanda” dizeleriyle biten “Umut” şiirinden aldığım Umut İnsanda (1997) adlı kitabımda, onun “Büyük İnsanlık” şiirinden şu dizeler de vardı: “Büyük insanlık gemide güverte yolcusu/ tirende üçüncü mevki/ şosede yayan/ büyük insanlık./ Büyük insanlık sekizinde işe gider/ yirmisinde evlenir/ kırkında ölür/ büyük insanlık./ Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter/ pirinç de öyle/ şeker de öyle/ kumaş da öyle/ kitap da öyle/ büyük insanlıktan başka herkese yeter./ Büyük insanlığın toprağında gölge yok/ sokağında fener/ penceresinde cam/ ama umudu var büyük insanlığın/ umutsuz yaşanmıyor.” Büyük insanlığın düşleriyle emperyalist tutkuların savaşı da diyebiliriz yaşadığımıza. Yok edilmeye çalışılan insan onurunu, insanlaşma kavgasının büyük sevdalılarından Hayyam selamlasın: “Varlığın hem anlamı hem amacıyız biz/ Akıl gözünün cevheriyiz biz/ Dünyanın her yanı yüzüğün halkasıysa/ Yüzükteki taş biziz, taştaki nakış biziz…”
Source: Öner Yağcı