“İstanbul’un Kutsal Mirası: Eyüp Sultan Camii ve Nusayrilik’in Derinlikleri”

Eyüp Sultan Camii”deki ağacın hikayesi…

Eyüp Sultan Camii, İstanbul un tarihi yarımadasında inşa edildiği günden bu yana, Osmanlı dan günümüze pek çok önemli olaya tanıklık etti. Bu kutsal caminin bilinmeyen yönleri sizlerle. EYÜP SULTAN KİMDİR? Eyüp Sultan Hazretleri (Hz.Halid bin Zeyd Ebû Eyyub el-Ensârî), hicret sırasında herkesin Hz. Muhammed’i (S.A.S.) evinde ağırlamak istediği zamanlarda, Peygamber efendimizin devesi Kusva nın Eyüp Sultan Hazretleri nin evinin önünde diz çökmesinden ötürü bu şerefe nail olmuş sahabedir. Eyüp Sultan Hazretleri, Hz. Muhammed’in (S.A.S.) söylemiş olduğu “İstanbul elbette fetih olunacaktır; onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir” müjdesine nail olabilmek için 90’lı yaşlarında olmasına rağmen at üzerinde İstanbul kuşatmasına katılmıştır. Ve kuşatma sırasında hayatını kaybetmiştir. EYÜP SULTAN IN KABRİ NASIL BULUNDU? Kendisi sağlıklı olan herkesin Allah yolunda savaşa katılması gerektiğine inanıyordu. 90 lı yaşlarında katıldığı ikinci İstanbul kuşatması sırasında ölmüştür. Vasiyeti üzerine İstanbul surlarının dibine gömüldüğü söylenir. İstanbul un Fethi den sonra Akşemsettin keşif yoluyla mezarını buldu. MİHMANDAR LAKABI NEREDEN GELİYOR? Lakabı, Mihmandar-ı Nebevi ya da Mihmandar-ı Resul yani Peygamber Mihmandarı. Mihmandar, eskiden saraylarda bulunan ve önemli kişileri en iyi şekilde ağırlamak için görev yapan kişiye denir. EYÜP SULTAN CAMİİ NE ZAMAN YAPILDI? Eyüp Sultan Camii, İstanbul un fethinden 5 yıl sonra 1458 yılında inşa edilmiştir. Camiden önce yanında inşa edilmiş olan Eyüp Sultan Hazretleri nin Türbesi nin yer alması bu caminin önemini vurgulamaktadır. Külliye yapısı olarak inşa edilen camii, İstanbul’un Haliç kıyısının ucundaki Eyüp semtinde bulunmaktadır. Arapların İstanbul’u kuşatması sırasında şehit olan ve İslamiyet i ilk kabul edenlerden biri olan Hz. Eyyub El-Ensari’nin kabrinin bulunduğu yerdedir. Caminin inşasına karar verilmesiyle ilgili bir rivayet de bulunur. Söylenenlere göre İstanbul fethedildikten sonra bir gün padişah Mehmet akıl hocası Akşemseddin’e Eyüp Sultan’ın mezarını sormuş. Akşemseddin de “Karşı yakadaki tepenin eteğinde nur görüyorum, orayı kazınca beyaz mermer çıkacak” şeklinde yanıt vermiş. Tam da Akşemseddin’in gösterdiği yer kazıldığında Haz-a kabri Halit İbni Zeyd yazılı beyaz mermer bir kabir bulunmuş. Baş ve ayak ucuna iki fidan dikilmiş, ardından padişahın emriyle bölgeye çeşmeler ve yapılar, inşa edilmiş. EYÜP MEZARLIĞININ TARİHSEL GELİŞİMİ Eyüp semti gibi Eyüp Mezarlığı da adını, Emevilerin 7. yüzyılda Konstantiniye’ye (İstanbul) düzenlediği başarısız seferde (674–78) sancaktarlık yapan ve İstanbul surları önünde şehit düşen Ebu Eyyûb el-Ensarî’den (r.a.) alır. Ebu Eyyûb el-Ensarî’nin (r.a.) türbesinin burada bulunuşu ve halkın ona yakın gömülme isteği Eyüp Mezarlığı’nın meydana gelişine neden olmuştur. İstanbul’daki en büyük İslam mezarlıklarından biri olan Eyüp Mezarlığı’nda padişahlar, sadrazamlar, şeyhülislamlar, vezirler, kumandanlar, hanım sultanlar, saray mensupları, din, tasavvuf, ilim, fikir, sanat adamları, şairler ve halktan kişiler gömülmüştür. Eyüp Mezarlığı, Haliç kıyılarından, Karyağdı Bayırı’na, tepedeki sırtlara ve oradan da Edirnekapı surlarına ulaşmıştır. Edirnekapı ile Alibeyköy’e ulaşan yolların çevresindeki mezar taşları da Eyüp Mezarlığı’nın uzantısıdır. EYÜP SULTAN MEZARLIĞI NDA KİMLERİN MEZARI VAR? Eyüp Mezarlığı’nda ve yakın çevresinde Abdurrahman Paşa, Âdile Sultan, Alaeddin Ali Çelebi, Ayas Mehmed Paşa, Bulak Mustafa Paşa, Cafer Paşa, Çifte Gelinler (Çifte Gelenler), Defterdar Nazlı Mahmud Çelebi, Dukaginzade Mehmed Paşa, Ebu’d-Derda, Edhem, Ferhad Paşa, Feridun Ahmed Paşa, Şair Fitnat Hanım, Zübeyde Fıtnat Hanım (şair) Hacı Beşir Ağa, Hafir, Hançerli Sultan, Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa, Hatice Canan Hanım, Hubba Hatun, Hüsrev Paşa, İzzet Efendi, Ka’b, Karabaş Ahmed Efendi, Kırımî Hüseyin Efendi, Lala Mustafa Paşa, Lala Hüseyin Paşa, Mahmud Ağa, Mahmud Celaleddin Efendi, Mehmed Çelebi, Mihrişah Valide Sultan, Mirimiran Mehmed Paşa, Nakkaş Hasan Paşa, Pertev Mehmed Paşa, Siyavuş Paşa, Sokollu Mehmed Paşa, V. Mehmed (Reşad), Şah Sultan, Şeyhülislam Uryanizade Ahmed Esad Efendi ve Zal Mahmud Paşa türbeleri vardır. EYÜP SULTAN CAMİ NİN MİMARİ ÖZELLİKLERİ Eyüp Sultan Camii nin ilk inşa edildiği zamanki mimari özellikleri tam olarak bilinememektedir. 1766 yılında gerçekleşen depremde bu yapı çok büyük hasar görmüştür. Caminin onarımının istenmesine karşılık yapı temeline kadar yıkılmış ve 1215 yılında tekrar inşa edilmiştir. Daha sonraları 1823 yılında düşen yıldırım ile minareler büyük zarar görmüştür. Eyüp Sultan Camii son onarımını Adnan Menderes in talimatıyla görmüştür. Bugünkü caminin sahnı, sekizgen bir kasna-ğa oturan 17,5 m çapındaki bir kubbeyle örtülüdür. Bu kasnak birbirlerine kemerlerle bağlanmış altı serbest sütuna ve mihrap duvarının içinde kalan iki ayağa oturmaktadır. Ana kubbe kasnağın sekiz yanından birer yarım kubbeyle çevrilmiştir. Kubbeyi taşıyan sütunla-rın volütlü başlıkları, giriş kapısının dilimli kavsarasıyla ona benzer biçimde bezenmiş altın yaldızlı mihrap bunlardan bazısıdır. Eyüp Sultan Camii nin Eyüp Meydanı yönündeki dış avlusu yine barok tarzında yapılmıştır. Batıda ve güneyde bulunan iki kapıdan giriş sağlanmaktadır. Dış avlunun kuzeyinde, içinde birçok ünlü kişinin meza-rının bulunduğu hazire; ortasındaysa, üzeri sekiz sütuna oturan kubbeli bir saçakla örtülü mermer şadırvan yer alır. Yapının ortadasındaki iki ulu çınarın, mezarı bulduğu sırada yerini belirtmek için Akşemseddin’in diktiği iki çınar dalından yetiştiğine inanılmaktadır. Bu ağaçların üstünde bulunduğu set alçak bir taş duvarla çevrili-dir. Duvarın üstünde bir metal şebeke dolanmakta ve yapının dört köşesinde ise zarif birer barok çeşme yer almaktadır. Caminin son cemaat yeri revakları avlunun doğu ve batı duvarları boyunca da devam eder; dördüncü (kuzey) duvarın hemen arkasında, tam ortada Eyüp Sultan Türbesi yer almaktadır. EYÜP SULTAN CAMİİ İÇİNDEKİ ESERLER 1. METAL CİNSİ MALZEMEDEN YAPILMIŞ ESERLER 269 no’lu envantere kayıtlı Eyüp Sultan Hazretlerinin sandukasının etrafında bulunan gümüş şebeke, bir sanat şaheseridir. Üzeri tamamen ayet ve hadis yazılı bu eser, gümüş üzerine altın ve yaldızlı üretilmiş olup, bu bakımdan eşsiz bir eserdir. Yine Peygamber Efendimizin mübarek “ayak izi”ne ait gümüş çerçeve de manevi olarak çok önemli bir eserdir. Bu ayak izini, Sultan I. Mahmud Topkapı Sarayından getirerek Türbeye hediye olarak sunmuştur. Türbe sancaklarına ait üzeri hat yazılı, gümüş “alem” de çok önemli ve güzel bir eserdir. Bezmialem Valide Sultan’ın türbeye hediye ettiği yedi kollu gümüş avize de üzerinde bulunan Osmanlıca kitabesiyle dikkat çekmektedir. Yine, türbeye hediye edilen gümüş şamdan ve üzerinde bulunan gümüşten “Kelime-i Tevhid” yazılı mum süsü de önemli eserler arasındadır. Eyüp Sultan Türbesini ziyaret eden önemli şahsiyetlerin türbeye vakfetmiş olduğu elliye yakın gümüş askı ve kandiller, desenleri-şekilleri ve üzerlerine kazılı olan vakıf kitabeleriyle her biri çok önemli eserlerdir. Yine metal eserlerden, şifa dualarının yazılı olduğu taslar ve maşrapalar da diğer önemli eserlerdendir. 2. AHŞAP CİNSİ ESERLER Eyüp Sultan Türbesi’ne vakfedilmiş sedef, bağa işlemeli flato ve oymalarla süslü çeşitli rahleler de Eyüp Sultan Türbesine vakfedilmiştir. Bunlar arasında yan yana Kur’an okumak için imal edilmiş sıra rahleler ilgi çekici ünik eserlerdendir. Yekpare sedeften işlemeli Sakal-ı Şerif kutuları da göz dolduran ahşap türbe eserlerindendir. 3. KUMAŞ CİNSİ MALZEMELER Eyüp Sultan Türbesinde çok miktarda ipek kumaş üzerine gümüş simlerle işlenmiş dival işi (Maraş İşi) eserler mevcuttur. Bu eserlerin en önemlisi Eyüp Sultan Hazretlerinin sandukasının üzerine örtülmüş olan Kisve -i Şerif adı verilen sanduka örtüsüdür. Bu eserin üzerinde Eyüp Sultan Hazretlerini ve Sahabe ve Ensar’ı öğen Hadis-i Şerifler yazılıdır. Bu eser kendi başına bir şaheserdir. Bu guruptan eserler, Kademi Saadet dolabı örtüleri ,bayraklar, sürre torbası, Kabe-i Şerif Kuşak yazısından bir parça, Üzeri hat yazısıyla süslü kumaşlar, Sehpa örtüleri v. b. gibi örtüleri sayabiliriz. SÜNNET ÇOCUKLARI NEDEN EYÜP SULTAN A GÖTÜRÜLÜR? Sünnet olacak çocuğa beyaz takım, pelerin, fes veya sarık ve önüne çapraz takılan “maşallah” yazılı kuşaktan oluşan geleneksel sünnet kıyafeti giydirilmesi de adetten. Sünnet günü çocuğun arkadaşlarıyla birlikte arabaya ya da arkadaşlarının faytona ve sünnet çocuğunun da ata bindirilmesi de geleneklerden. Bu şekilde çocuklar davul zurna eşliğinde sokak sokak gezdirilir. Düğün öncesi özenle seçilmiş düğün davetiyeleri eş, dost ve akrabalara dağıtılır. Eski geleneklerde çocuğun sünnetten bir hafta önce giydirilip eş, dost akrabaya giderek el öpmesi ile sünnet daveti yapılırdı. Eski adetlerden olan sünnet öncesi kurban kesilmesi geleneği, günümüzde de zaman zaman yerine getiriliyor. İstanbul’daki sünnet adetlerinden biri, bugün de halen devam eden, sünnet çocuğunu düğün öncesi Eyüp Sultan’a götürmek ve dua okumak. Sünnet çocuklarının Eyüp Sultan a ziyarete götürülmesi tamamen eski bir gelenektir. EYÜP SULTAN CAMİİ NDEKİ AĞACIN YAŞI VE GİZEMLİ HİKAYESİ Eyüp Sultan Camii nde bulunan doğu çınarı ağacı tam 751 yaşında, gövde çapı 295 cm ve uzunluğu ise 14 metredir. Osmanlı tarihinde günlük olayları kaydeden Vak a-i Nüvis lere göre İstanbul kuşatmasının en sıkıntılı günleridir. Uzayan kuşatmanın getirdiği gerginlik hem genç sultanı hem de devlet erkanını etkilemektedir. Yeniçeri moralini yükseltmek ve kuşatmanın uzatılmasından hoşnut olmayan serasker ile vezirlerin huzursuzluğunu gidermek için bir olay düşleyen padişahın aklına Eyüp El-Ensari gelir. İstanbul un Araplar tarafından kuşatılması sırasında şehit düşen ve İslam alemi için değerli olan bu muhterem zatın yattığı yer, haçlı seferleri sırasında tahrip edilerek kaybedildiği için o sıralar bilinmemektedir. Bu kabrin bulunmasının asker üzerinde iyi bir etki bırakacağına inanan Sultan Mehmet, hocası Akşemsettin en kabrin yerini belirtmesini ister. Akşemsettin, kabrin yerini kimi mistik belirtiler yardımıyla saptar ve bulduğu yere iki çınar fidanı dikerek padişaha haber verir. Hocasının sezgilerinden emin olmak isteyen Sultan, Silahtarağa yı yanına çağırarak dikilen fidanın yerini değiştirmesini ve sökülen yere kendi yüzüğünün bırakılmasını emreder. Emir harfiyen uygulanır. Ertesi gün, bir bölüm devlet erkanı ile olay yerine gelen padişah, Akşemsettin den kabir yerini kendisine göstermesini ister. Akşemsettin hiç tereddüt etmeden ilk bulduğu yere gider ve çınar fidanının dikili olduğu yere bakmaksızın Kabrin yeri burasıdır der. İnancını pekiştirmek isteyen padişah Emin misin hocam? diye üstelemesi üzerine Sultan ın kuşkusunu hisseden Akşemsettin Elbette eminim, işte burada toprak içinde bir yüzük görüyorum, iki kulaç derinde de mezar taşı görüyorum der. Olay karşısında tüm şüphesi yok olan padişah, fidanı gerçek yerine diktirmek ister ancak Akşemsettin Bırakın çınar yerinde kalsın. Orası da kutsal bir mahaldir. Eyyüp El-Ensari orada gasledilmiştir diyerek cevap verir. EYÜP SULTAN CAMİİ GİRİŞ KAPISINDA NE YAZAR? Eyüp Sultan Camisi nin avluya giriş üst kapısında bir kitabe mevcut. Üst tarafta Maşallahu Teala; altta ise Nahl suresi 32. ayeti olan Selâmun aleykum udhulul cennete bimâ kuntum ta melûne yazıyor. Manası ise, Size selâm olsun. Yapmış olduğunuz güzel işlerin mükâfatı olarak girin cennete demektir. EYÜP SULTAN CAMİ NE NASIL GİDİLİR? Eyüp ilçesinde bulunan cami ve türbeye ulaşım oldukça kolaydır. Metrobüs hattıyla, Edirne Kapıya gelinmesi ve daha sonra Eyüp yönüne giden otobüse binilmelidir. Eyüp durağında indiğinizde, Haliç kıyısı tarafında Cami ve türbeyi görebilirsiniz. Anadolu yakasından gelecek kişiler, Eminönü son duraktan kalkan Eyüp seferli otobüslere binebilirler. Şahsi aracıyla gitmek isteyenler Edirnekapı dan Gaziosmanpaşa tarafına doğru giderken Eyüp çıkışını kullanıp, yön levhalarını takip ederek Eyüp Sultan Camii ve Türbesi ne ulaşabilirler. Görsel Kaynak: shutterstock/istockphoto/İHA

Source: Habertürk


Ergün Yıldırım yazdı… Nusayrilik: Sır Cemaati

Nusayrilik İslam-Şia, Hristiyanlık, Zerdeüştlük ve Maniheizm gibi unsurlardan meydana gelen senkretik bir inanç. 19. Yüzyılda Tarsus”a gelen seyyah Theodore Bent, “Gizem Dini: 19. Yüzyıl Osmanlı Çukurova”sında Nusayri Alevileri Üzerine Bir Saha Araştırması” adlı çalışmasında cemaati anlatır. Gizli ayinlerinden, şeyhlerinden ve toplumla olan ilişkilerinden bahseder. Tarihçiler, seyyahlar, dinler tarihçisi, sosyologlar Nusayrilar hakkında birçok bilgiye sahip. Nusayrilik, dokuzuncu yüzyılda yaşayan Muhammed B. Nusayr tarafından geliştiriliyor. Şia”nın aşırı batıni yorumu olan Gulat olarak değerlendiriliyor. Muhammed B. Nusayr sonrasınd, El-Hasibi önemli bir şahsiyet. Kurucu imam. Nusayrilik inancına ilişkin Mecmu”u adıyla kitap yazar. Kitap, cemaatin kutsal metni kabul ediliyor. Kur”an-ı Kerimi taklit eder. Nusayrilik, din sosyolojisi açısından sır tarikatı-mezhebi özelliklerine sahip. Bu açıdan agnostik tarafı baskındır. Tanrının hakikat doğasının ilhamla yoluyla sır olarak Muhammed B. Nusayri”ye ulaştırıldığına inanılıyor. Sır, şeyhe Tanrı tarafından verilir. O da bu sırrı herkesle paylaşmaz. Sırrı taşımak, onu gizlemek ve gerektiğinde onun için ölümü göze almak gerekir. Sır, dinsel topluluğun var oluşunun en önemli tarafıdır. Nusayri cemaatinde 18 yaşına gelen erkeğe sır teklif edilir. Sır, hayatı pahasına korumak adına belli ritüeller, yeminler ve törenler eşliğinde verilir. Sırrın gizliliği esastır. Yüzyıllarca sır olarak devam eden inanç, zamanla gün yüzüne çıkar. Bunu açıklayan bazı insanlar cezalandırılır. Nitekim Nusayri din âlimi Adanalı Süleyman Efendi, Hristiyanlığa geçerek kaynaklarını gün yüzüne çıkarıp yayınladığı için katledilir.Sır, iki temel özellikten kaynaklanıyor. Birincisi senkretik inanç, genel toplum tarafından heretik özellikleri nedeniyle hoş karşılanmaz, büyük tepkilere neden olur. Bu durumda inanç kendisini sıra çevirerek gizler. Kendisini korur, güvenceye almaya çalışır. İkincisi ise sır, gizemdir. Ezoterik olmanın getirdiği cazibeyi içermektedir. Nitekim Grek ve Helen dönemlerinde de bu tür dinsel gruplar var. Sır dinleri ve sır tapınakları farklı toplumlarda görülmektedir. Böylece takiyye de sır inançlarına mahsus bir yöntem olarak gelişir. Gizemli ve gizli inançlarda bulunur.Nusayriliğin diğer önemli yönü ise hulul, yani Tanrının insanda bedenleşmesi ilkesi. Tanrı, Hz. Ali”de bedenleşir! Hz. Ali, Tanrı insan haline gelir. Bütün sırlara vakıftır. Onun sözleri ve yaklaşımları kutsal, mutlak ve masumdur. 12 imamla sürüp gelir. Hatta sonrasında Nusayri şeyhlerle bu sırlar devam eder. Yedi devirle beraber bedenin Tanrısallığı yeniden yaşar. Yedi devir, yedi dirilişi, yedi bedenleşmeyi, yedi yaşamayı anlatır. Burada ruh göçü (reenkarnasyon) görüşü hâkimdir. Her sırra aşikâr olan yedi defa tekrar farklı bedenlerle dünyaya gelir. Nusayriler, kutsal metinlerinin Mekke Mina”da, Kuran”dan önce indiğine inanırlar. İmamlarının bu metinlerle hareket ettiklerini düşünürler. Elbette bu metinler tarih içinde oluşmuş ve eklemelerle devam etmiştir.Kuran-ı Kerimi kabul ediyorlar. Ancak yorumlarken aşırı öznel(batıni) bir tutum içerisindedirler. Kur”an”ın ayetleri keyfi bir şekilde açıklanır. Hristiyanlık, Zerdüştlük ve Maniheizm gibi inançlarla sentezlenir. Nitekim Tanrının Hz. Ali”de bedenleştiği yaklaşımı, Hristiyanlıktaki Tanrının Hz. İsa”da bedenleşmesinin aynısıdır. Bazı oryantalistler de Nusayrilerdeki bu yönlere bakarak Hristiyanlıkla bağ kurmuş. Hatta misyonerlik faaliyetlerinde bulunmuşlar. Örneğin 1880″lerin başında, Mersin Amerikan Protestan Kız Mektebi, 20-25 kızı Lazkiye”den getirerek onları Hristiyan yapmaya çalışırlar. Nusayrilik, Arap Aleviliği olarak da bilinir. Çünkü bu inancı savunanlar Arap. Alevi adı özellikle Fransızların işgaliyle beraber kullanılır. Kendi içlerinde apayrı inanç-etnik topluluğu meydana getirirler. Bu açıdan da Türkiye”de çoğunluğu oluşturan Türkmen Aleviliğinden farklılaşırlar. Nitekim beraber yaşamazlar, etkileşime dayalı ilişkileri de yoktur. Kendi başlarına ayrı bir dini-etnik kimliği temsil ederler.

Source: Ergün Yildirim