Dünyanın en eski şehirleri
Antik çağlardan günümüze kadar uzanan bir yolculuk… Tarihin en derin izlerini taşıyan, medeniyetlerin yükselip düştüğü ve kültürlerin harmanlandığı en eski şehirler, insanlık mirasının en önemli parçalarından biri. Günümüzde modern kentleşme içinde varlığını sürdüren bu şehirler, köklü geçmişleriyle zamana meydan okuyor. Peki, hangi şehirler binlerce yıl boyunca insanlara ev sahipliği yaptı ve nasıl bir tarihi mirasa sahipler? DAMASCUS, SURİYE Damas, Suriye nin ve dünyanın en eski kesintisiz yerleşim yerlerinden biridir. M.Ö. 3000 yılında kurulduğu düşünülmektedir. Asya ve Afrika nın kesistiği noktada bulunması nedeniyle tarih boyunca önemli bir ticaret ve kültürel merkez olmuştur. Helenistik, Roma, Bizans ve İslam uygarlıklarının etkisi altında kalmış ve her biri şehre farklı dokular kazandırmıştır. Şehirde bulunan Ümeyye Camii, özellikle dikkat çekici bir yapı olup, Arap ve İslam mimarisine ilham kaynağı olmuştur. ERİHA (JERİCHO), FİLİSTİN Filistin’in Batı Şeria bölgesinde bulunan Erıha, yaklaşık 11.000 yıllık bir geçmişe sahiptir ve dünyanın en eski yerleşimlerinden biri olarak kabul edilir. Arkeolojik kazılar, şehirde M.Ö. 9000 yılına ait avcı-toplayıcı toplulukların izlerini ortaya çıkarmıştır. Antik dönemde büyük bir taş duvar ile çevrili olan Erıha, dünyanın bilinen en eski surlarına sahiptir. Şehir, bugün yaklaşık 20.000 kişiye ev sahipliği yapmaktadır. FAİYUM, MISIR Mısır daki en eski şehirlerden biri olan Faiyum, Nil Nehri nin batısında yer almakta olup M.Ö. 4000 yılına kadar uzanan bir tarihe sahiptir. Antik Çağ da Şhedet olarak bilinen bu şehir, Yunanlılar tarafından Crocodilopolis olarak adlandırılmıştır. Kent, eski Mısır tanrılarından Sobek e adanmış bir merkezdi. Bugün Faiyum, ticaret ve tarım merkezlerinden biri olup 433.000 kişilik bir nüfusa sahiptir. BEYRUT, LÜBNAN Beyrut, M.Ö. 3000 yılına kadar uzanan bir yerleşim geçmişine sahiptir. Antik Mısır kaynaklarında da adı geçen şehir, Roma döneminde büyük bir akademik merkez olmuştur. Orta Çağ da Venedikli tüccarlar için önemli bir liman kentiydi. Osmanlı Dönemi nde ticaret ve üretim merkezi olarak gelişmiş, Fransız sömürgesi altında ise modernleşme yaşamıştır. Bugün Beyrut un nüfusu yaklaşık 2.4 milyondur. BYBLOS, LÜBNAN M.Ö. 6000 yılında ilk yerleşimlerin başladığı Byblos, Önasya’nın en önemli ticaret merkezlerinden biri olmuştur. Fenike uygarlığının önemli bir kenti olup, antik Mısır la kereste ticaretinin merkezlerinden biriydi. Şehir, tarih boyunca Roma, Bizans ve Osmanlı egemenliği altında kalmıştır. ALEPPO, SURİYE M.Ö. 3300 yılına kadar uzanan bir geçmişe sahip olan Halep, Mezopotamya’nın en eski şehirlerinden biridir. Şehir, Amoriler, Hititler, Persler ve Osmanlılar gibi çeşitli uygarlıklar tarafından yönetilmiştir. Bugün Halep, 2.2 milyonluk nüfusuyla Suriye’nin en büyük ikinci şehridir. ATİNA, YUNANİSTAN Atina, M.Ö. 1200-1300 yıllarında Mykene uygarlığının bir parçası olarak ortaya çıkmış ve zamanla Antik Yunan dünyasının entelektüel ve siyasal merkezi haline gelmiştir. Şehir, Parthenon gibi anıtsal yapılarıyla ünlüdür ve bugün 3.15 milyon kişiye ev sahipliği yapmaktadır. PLOVDİV, BULGARİSTAN Plovdiv, Avrupa nın en eski yerleşimlerinden biridir ve M.Ö. 6000 yılına kadar uzanan bir tarihi vardır. Şehir, Thrac, Roma, Bizans ve Osmanlı egemenliği altında kalmıştır. Bugün Plovdiv, 350.000 kişilik bir nüfusa sahiptir. GAZİANTEP, TÜRKIYE M.Ö. 4000 yılından beri yaşamın sürdüğü Gaziantep, Hititlerden Osmanlı ya kadar çeşitli medeniyetlerin etkisi altında kalmıştır. Bugün 2.1 milyon nüfusa sahiptir. SUSA (SHUSH), İRAN M.Ö. 5000 yılına kadar uzanan Susa, Elam, Pers ve Part uygarlıklarının merkezi olmuştur. UNESCO Dünya Mirası listesindedir ve bugün yaklaşık 52.000 kişilik bir nüfusu vardır. Kaynak: How Stuff Works, Education World, Best Diplomats, Times Of India
Source: Habertürk
Ramazan ne zaman bitiyor? Son oruç hangi gün tutulacak?
Her sene fark zaman aralığına denk gelen Ramazan ayı bu yıl Mart ayına denk geldi. toplam 1 ay sürecek olan Ramazanın son günü merak edilmeye başladı. Peki, Ramazan ne zaman bitiyor? Son oruç hangi gün tutulacak? RAMAZAN NE ZAMAN BİTİYOR, ORUÇ HANGİ GÜN SON?Bu yılki Ramazan ayının son orucu 29 Mart 2025 Cumartesi günü tutulacak ve Ramazan ayı sona erecek.BAYRAM TATİLİ 9 GÜN OLUR MU?2025 Ramazan Bayramı arefesi 29 Martta idrak edilecek. 30-31 Mart, 1 Nisan günlerinde bayram kutlanacak. Halihazırda bayram tatili 3,5 gün olacak. Hafta sonu ile birleştirilmesi durumunda tatil süresi 4 güne tamamlanacak. Bayram tatilinin 9 gün yapılmasına yönelik henüz bir resmi açıklama bulunmuyor. Geçtiğimiz sene Ramazan Bayramı 10 Nisan Çarşamba, 11 Nisan Perşembe ve 12 Nisan Cuma günleri kutlanmıştı. Alınan kararla bayram tatili, hafta sonu ile birleştirilmiş ve kamu kurum çalışanları toplamda 9 gün tatil yapmıştı.
Source: Haber Merkezi
Tırnak işareti kullanıldığı yerler
Türkçede noktalama işaretleri sadece yazının akışını düzenlemekle kalmaz, anlamın derinliğini ve yönünü de belirler. Bu işaretler arasında yer alan tırnak işareti ( ), özellikle aktarımlarda, vurgulamalarda ve bazı özel kullanımlarda kritik rol oynar. Ancak çoğu zaman, tırnak işaretinin hangi durumlarda kullanılması gerektiği ya da nasıl kullanılacağı konusunda kafa karışıklığı yaşanabilir. Peki, Tırnak İşareti Kullanıldığı Yerler, Örnek Cümleler ve Konu Anlatımı: Tırnak İşareti Nerelerde Kullanılır? TIRNAK İŞARETİ NEDİR? Tırnak işareti (“ ”), yazılı anlatımda bir başkasına ait sözleri doğrudan aktarmak, özel olarak vurgulamak istenen ifadeleri belirtmek veya alıntı yapılan bölümleri ayırt etmek amacıyla kullanılan noktalama işaretidir. Genellikle çift tırnak olarak bilinse de, kullanım bağlamına göre tek tırnak işareti (‘ ’) şeklinde de tercih edilebilir. Tırnak işareti, bir metnin güvenilirliğini artırmak, okuyucunun dikkatini belirli ifadelere çekmek ve anlatımı daha anlaşılır kılmak için önemli bir rol üstlenir. Ayrıca edebi eserlerde, haber metinlerinde, akademik yazılarda ve sosyal medya içeriklerinde sıklıkla başvurulan bir araçtır. TIRNAK İŞARETİ NERELERDE KULLANILIR? Tırnak işareti, dil bilgisi kurallarına göre farklı amaçlarla kullanılabilir. En yaygın kullanımı, doğrudan alıntılarda karşımıza çıkar. Bir kişinin söylediği söz ya da yazılı bir metinden yapılan birebir alıntılar tırnak içine alınarak gösterilir. Bunun dışında, vurgulanmak istenen sözler ya da mecaz anlam içeren ifadeler de tırnak içine alınarak farklılaştırılır. Ayrıca kitap, makale, film veya sanat eseri adları yazılı metinlerde tırnak içinde sunulabilir. Tırnak işareti bazen ironi ya da şüphe belirten anlamlarda da tercih edilir. Örneğin, “dürüst” kelimesi tırnak içinde kullanıldığında, anlatıcının bu dürüstlükten şüphe ettiği ima edilir. Bu çok yönlü kullanım, tırnak işaretini anlatımın güçlü bir parçası hâline getirir. TEK TIRNAK İŞARETİ KULLANIMI Tek tırnak işareti (‘ ’), genellikle çift tırnak içinde yer alan bir başka alıntıyı göstermek için kullanılır. Bu yöntem, özellikle karmaşık anlatımlarda cümle içindeki alıntının daha net anlaşılmasını sağlar. Örneğin bir haber metninde, bir yetkilinin sözleri aktarılırken, o yetkilinin başka bir kişiden yaptığı alıntı tek tırnak içinde verilir. Bunun dışında, bazı yayın politikalarında ya da grafiksel tercihlerde çift tırnak yerine doğrudan tek tırnak da kullanılabilir. İngilizce gibi bazı dillerde, özellikle başlık ve kısa alıntılarda tek tırnak tercih edilirken, Türkçede asıl kullanım çift tırnak şeklindedir. Ancak içerik yoğunluğuna ve anlatım yapısına göre tek tırnak işareti, metnin anlam bütünlüğünü korumada etkili bir araç olabilir. TIRNAK İŞARETLİ CÜMLELERE ÖRNEKLER Tırnak işaretinin kullanımı ile ilgili örnek cümleler aşağıdaki gibidir: Öğretmen, öğrencilere “Başarı, istikrarlı çalışmanın sonucudur.” dedi. Gazeteci, röportajında “Bu olay, şehir tarihindeki en büyük dönüşüm olabilir.” ifadesini kullandı. Müdür, konuşmasında “Yeni projeye ‘Sıfır Atık’ adını verdik.” açıklamasını yaptı. Ali, “Babam her zaman ‘Azıcık aşım, kaygısız başım’ derdi.” diyerek gülümsedi. Editör, “Bu cümledeki ‘doğruluk’ kelimesi mecaz anlamda kullanılmış.” notunu düştü.
Source: Habertürk
Emine Erdoğan”dan “Kadir Gecesi” mesajı
Emine Erdoğan sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullandı:Bin aydan hayırlı bu kutlu gecede, ülkemizin, milletimizin ve tüm İslam âleminin Kadir Gecesi’ni tebrik ediyorum.Rabbim, dualarımızı kabul eylesin, mazlumlara ve mağdurlara umut, insanlığa huzur ve bereket nasip etsin. Gecemiz mübarek olsun.
Source: Gazetevatan.com
Senegalli gençlerden okyanus kıyısında ücretsiz iftar
Dakar”ın Yoff semtindeki plajda toplanan gençler, her gün kendi imkanlarıyla hazırladıkları iftarlıkları çevredekilerle paylaşarak birlikte oruç açıyor.
Akşam ezanına birkaç saat kala plajda bulunan bir kafenin önüne kurdukları tezgahta hummalı bir çalışma içerisine giren gençler, sandviç, kahve ve tatlı hazırlıyor.
Sadece oruç tutanların değil çevredeki turist ve gayrimüslimlerin de katıldığı etkinlikte neredeyse her akşam 30-40 kişi birlikte iftar yapıyor.
Etkinliğin organizatörlerinden 32 yaşındaki Seydina Ousmane, 2011″den bu yana Dakar”ın çeşitli bölgelerinde her ramazan ücretsiz iftar etkinlikleri düzenlediklerini söyledi.
Ousmane, başlangıçta çok küçük bir bütçeyle birkaç arkadaşıyla yola çıktıklarını, her ramazan sayılarının arttığını anlattı.
2019″dan bu yana da Yoff plajında iftar hazırladıklarını kaydeden Ousmane, “İftarımız herkese açık ve tamamen ücretsiz. Nasıl finanse ettiğimizi soran çok oluyor. Cebimizde ne varsa bir araya getiriyoruz. Bazen gelenler de katkı sunuyor ama bu konuda hiçbir zorunluluk yok. Bazen şeker bazen ekmek getirenler oluyor. Sayımız arttıkça bereketimiz de artıyor.” dedi.
Ousmane, Müridi tarikatının farklı ve aykırı yorumu olarak değerlendirilen Baye Fall hareketi mensubu olduğunun da altını çizerek, Baye Fall felsefesinin ardında daima Hakk”a ve insanlığa hizmet anlayışının yattığını söyledi.
“Senegal”in misafirperverliğini, ramazan ayının güzelliğini göstermeye çalışıyoruz”
İftar etkinliğinin sadece oruç tutanların değil, plajdaki turistlerin de ilgisini çektiğini vurgulayan Ousmane, şunları kaydetti:
“Bu mütevazi iftarlar birçok yabancıda oruç tutma merakına neden oldu. Birkaç akşam bizimle iftar yapan gayrimüslimler “yarın ben de oruç tutacağım” diyor. Ramazan ayını merak edip araştırıyorlar. Bu paylaşım ve birliktelik ortamını çok sevdiklerini söylüyorlar. (Gayrimüslimler) Çoğu daha önce hiç Müslüman bir ülkede bulunmamış. Her şeyin tamamen ücretsiz olmasına başta çok şaşıran oluyordu. Elimizden geldiğince hem Senegal”in misafirperverliğini hem de ramazan ayının güzelliğini göstermeye çalışıyoruz.”
Eşi Senegalli Demet Yakın Niang da her akşam etkinliğe katıldığını belirterek, “Bu iftar herkese açık. Bu beraberlik ortamını çok seviyorum. Turistler özellikle bu iftarları çok seviyor.” diye konuştu.
Dakar”da 3 aylık bir staj programı için bulunan Kanadalı Rosalie Girar da tanımadığı insanlarla aynı sofrayı paylaşmaktan çok keyif aldığını ve her akşam iftara katıldığını dile getirdi.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Gümüşhane”nin kök boya ile yapılan “Kelkit zilli kilimi” kadınlara emanet
Kökeni Orta Asya”ya dayanan “Kelkit zilli kilimi”nde makine ipi kullanılmadığı için koyun yünleri tercih ediliyor.
Yörede “iğ” adı verilen aletle yumak haline getirilen yünler, boyanmak üzere hazır hale getiriliyor.
Tamamen doğal bitki kökleri kullanılarak boyanan iplerde kimyasal katkı maddesi kullanılmadığından kilimlerin renkleri canlılığını sürekli koruyabiliyor.
Usta öğreticiler nezaretinde ilçe merkezinde açılan kurslarda eğitim alan kadınlar, geleneksel tezgahlarda ilmek ilmek dokudukları kilimi hem gelecek nesillere aktarıyor hem de aile ekonomisine katkı sağlıyor.
Kursiyer kadınlar ayrıca ölçüleri isteğe göre değişen kilimlerin yanı sıra yolluk, heybe, kırlent, duvar süsleri, nazarlık ve seccade gibi çeşitler ürünler de üretiyor.
Kelkit Halk Eğitim Merkezindeki kursiyerlerden 54 yaşındaki Zinnet Daşdan, AA muhabirine, 18 yıldır kilim dokuduğunu söyledi.
Daşdan, işini severek yaptığını belirterek, “Sabah geliyorum ve akşam saatlerine kadar örebilirsem devam ediyorum. İhtiyacımı da hemen hemen karşılıyorum. Ayda 1 kilim örüp ücretimi alıyorum. Evime katkı sağlıyorum.” dedi.
Kilim örmeye devam edeceğini dile getiren Daşdan, yöresel kültürün gençler tarafından devam ettirilmesi gerektiğini ifade etti.
Emine Kazancı da kursa katılarak yapımını öğrendiği kilimi 5 yıldır dokuduğunu ifade etti.
İnsanların severek yaptığı kilimi çok beğendiğini aktaran Kazancı, “Halk Eğitim Merkezinde zilli kilim kursları olduğunu duydum. Merak ettim ve dokumak istedim. Zilli kilimi çok beğeniyorum ve her gün severek dokuyorum. Bir ay içerisinde iki kilim dokuyabiliyorum.” diye konuştu.
Kazancı, tamamı kök boyanın kaynatılmasıyla elde edilen iplerde katkı maddesi kullanılmadığından renklerinin solmadığını, sürekli canlı kaldığını sözlerine ekledi.
Aynur Türkel de Kelkit zilli kilimine ilgi ve talebin güzel olduğuna değinerek, “Ayda bir kilim dokuyabiliyorum. Kendi paramı kazanmak, evime katkı sağlamak güzel bir duygu.” dedi.
“Herkese bu işi tavsiye ediyorum”
Aysun Arslan da evde oturmak yerine kilim dokumanın kendisini daha iyi hissettirdiğini belirtti.
Kurs ortamından duyduğunu memnuniyeti dile getiren Arslan, “Devletimizden Allah razı olsun. Bize bu katkıyı ve fırsatı veriyor, biz de yapıyoruz. Herkese bu işi tavsiye ediyorum. Evimize de katkıda bulunuyoruz.” diye konuştu.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Eleştirmen Necip Tosun, Rasim Özdenören”in kendi öykü dünyasını kuran bir yazar olduğunu anlattı
“Günümüz Öyküsü”, “Modern Öykü Kuramı”, “Öykümüzün Sınır Taşları” ve “Doğu”nun Hikaye Kuramı” adlı kitaplara imza atan Tosun, “Yedi İklim Dört Köşede Türkçenin Serüveni” başlıklı dosya haberi kapsamında Türk edebiyatının önemli isimlerinden Rasim Özdenören üzerine AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Özdenören”in Sezai Karakoç”la benzer kaygıları taşıyan bir edebiyatçı olduğunu belirten Tosun, Karakoç”un modern şiirde yaptıklarını, Özdenören”in öyküde gerçekleştirmeye çalıştığını söyledi.
Tosun, Özdenören”in edebiyat ve düşünce dünyasında Cahit Zarifoğlu, Alaeddin Özdenören, Erdem Bayazıt, Akif İnan, Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil”in içinde yer aldığı “Yedi Güzel Adam” ile birlikte anıldığına işaret ederek, usta yazarın hayatının Kahramanmaraş, İstanbul ve Ankara”da şekillendiğini aktardı.
“Özdenören”in edebiyat ve düşünce çizgisi, “Büyük Doğu”, “Diriliş”, “Edebiyat” ve “Mavera” dergileriyle şekillenir”
Yedi Güzel Adam”ın yolculuğundan bahseden Tosun, “Maraş”ta oluşan dostluk grubu önce İstanbul”a, ardından da Ankara”ya taşınır. O, bu arkadaş grubuyla ortak hareket eder ve birlikte bir düşünsel, edebi serüven yaşarlar. Rasim Özdenören”in edebiyat ve düşünce çizgisi ise “Büyük Doğu”, “Diriliş”, “Edebiyat” ve “Mavera” dergileriyle şekillenir ve yol alır. Bu dergilerde de yine dostlarıyla birlikte bulunur, bir başka dergiye yine birlikte geçerler. Birbirlerinin eksiklerini kapatır, birbirlerini besler ve tamamlarlar. Bu anlamda Rasim Özdenören”in kimliği, çevreyle oluşmuş bir kimliktir ve bu durum, onun ileride sıklıkla anılmasını ve tanınmasını sağlayacaktır.” diye konuştu.
Necip Tosun, Özdenören”in sanatsal olarak etkilendiği yazarların geniş bir yelpazeyi oluşturduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
“Onun öyküleri, Dostoyevski gibi katil ve suç teması etrafında gezinir. Özellikle hukukçu olması bu konularda daha da gerçekçi, derinlikli düşünceler üretmesi sonucunu doğurur. Yine bunun gibi o, pek çok konuşmasında John Dos Passos”un önemli bir romancı olduğunu, kendisinin de ondan etkilendiğini belirtir. Bunun yanı sıra William Faulkner”ın öykü ve edebiyat anlayışı arasındaki bir yakınlıktan söz etmek mümkündür. Bunu hem tema hem de biçimsel yaklaşım anlamında söyleyebiliriz. Tümüyle atmosfere yaslı, geri dönüş, bilinç akışı, sembolik anlatım teknikleri, her iki yazarın da ortak özellikleri olarak ortaya çıkar.”
“Özdenören”in ilk kitabı “Hastalar ve Işıklar”, 1950″nin varoluşçu öykü anlayışının yansımasıdır”
Franz Kafka ve Albert Camus”un da Özdenören”in etkilendiği isimler olduğunu söyleyen Tosun, şunları anlattı:
“Kafka öykülerinde, kalıplaşmış hayatın tutarsızlığını/saçmalığını ana tema olarak ele alırken, hayatın trajikliğini hatırlatmayı, dahası, sarsıcı bir uyarıyla sorgulamayı gündeme getirir çünkü mekanikleşmiş insan bunun ayrımında değildir. Dramatik yapı, modern hayattaki insanın yalnızlığı ve açmazları Rasim Özdenören”in öykülerinin temel yapıları arasındadır. Rasim Özdenören”in ilk kitabı “Hastalar ve Işıklar”, 1950″nin varoluşçu öykü anlayışının yansımasıdır. Onun pek çok öyküsü Jean-Paul Sartre”nin “Bulantı” ile Albert Camus”un “Yabancı”sının ortalaması gibidir. “Çok Sesli Bir Ölüm”, “Çarpılma”, “Çözülme” ise bu etkinin git gide azaldığı, daha doğrusu bir başka yönelime kaydığı kitaplar olur. Özellikle çok temel olayları (cinayet, ölüm vb.) flulaştırılıp bir atmosfer oluşturularak belirsizlik ve gizem içinde verilir. Camus ve Sartre”da olduğu gibi olayın olduğu andaki eylem değil de ondan sonraki durumlar, psikolojik gözlemler, bilinçaltı ve tasvirlerle aktarılır.”
Tosun, Özdenören”in yayınlanmış 13 öykü kitabının olduğunu ve modern öykünün yoğunluk, biçim sıklığı ve akışkanlık özelliklerini bilinçle uyguladığını belirterek, yazarın dünya görüşünün farklı olmasına karşın 1950 kuşağının yenilikçi çıkışıyla paralel öykü anlayışını benimsediğini ifade etti.
“1950”lerin öykü anlayışını belli düzeyin altına düşürmeden ısrarla, sabırla sürdürmüştür”
Rasim Özdenören”in öykülerinde dili simgesel, soyut kullanım alanında değerlendirdiğini aktaran Necip Tosun, “Yabancılaşmayı, ailedeki çözülmeyi öykülerinde ana izlek olarak işleyen Rasim Özdenören, 1950 kuşağının bunalım ve çıkışsızlık temasını, “yabancılaşma” ve “kutsaldan kopuş” olarak yorumlayarak öyküsünü bu tematik vurgu üzerine kurgular. Dolayısıyla biçimsel anlamda yaklaştığı bu kuşakla farkını “içeriksel” boyutta oluşturur. Geleneksel tutum örtüşmesi bağlamında Sezai Karakoç”un modern şiirde yaptıklarını, Özdenören öyküde gerçekleştirme peşinde olmuştur.” dedi.
Yazarın öykülerinde “ayrıntı”, “gösterme”, “iç monolog”, “atmosfer oluşturmak” gibi modern öykünün tüm imkanlarını etkin şekilde değerlendirdiğini dile getiren Tosun, şunları kaydetti:
“Onun metinlerinde coşkulu, lirik, şiirsel dil, öykü-şiir yakınlaşmasının iyi örnekleri olarak ortaya çıkar. Özellikle görüntünün gücü pek çok öyküde bir anlatım imkanı olarak kullanılırken, sinemasal, foto grafik anlatım öykülerinde baskındır. İncelikli, derinlikli gözlemler, ayrıntılarda yoğunlaşan yaklaşımlar ve görsel, şiirsel biçimsel yapılarla öyküleşerek kalıcı olmanın gereklerini yerine getirirler. Rasim Özdenören”in öykü anlayışında biçimsel anlamda ilk öyküsünden son öyküsüne kadar hiçbir değişim olmamış, “Hastalar ve Işıklar” ile öyküye en iyi yerden başlamış, son öykü kitabına kadar aynı anlatım tarzını, aynı bakış açısını sürdürmüştür. Tematik anlamda ise kitaplarda ortak temayı gözetmiş, yenilikçi, deneysel arayışlar içinde olmamış, 1950″lerin öykü anlayışını belli düzeyin altına düşürmeden ısrarla, sabırla sürdürmüştür.”
“Özdenören, küçük ayrıntıyla bütün hayatı özetleyen, temsil eden bütünlüğe ulaştırır”
Necip Tosun, Rasim Özdenören”in öyküsünü biricikleştiren en temel un-surun ayrıntıya verdiği önem olduğuna işaret ederek, şöyle konuştu:
“Öykücü, hayatı temsil edecek bir metin ortaya koyabilmek için öncelikle ayrıntının gücünden yararlanır. Ayrıntı önemlidir, zira öykü aslında ayrın-tı sanatıdır. Özdenören, küçük ayrıntıyla bütün hayatı özetleyen, temsil eden bütünlüğe ulaştırır. Öykü zaten bir ro-mandan farklı olarak, bir bütün olarak hayatı değil, bellekte yer eden, bizi sarsan bu sahneleri hikaye eder. Hayattan seç-me bir fotoğrafı aktarır ama bu fotoğrafın temsil yeteneği yük-sektir. Öykünün temel ayırıcı özelliklerinden biri, bu parçalı algıya denk düşmesidir. Öykü bir parçadır, kesittir, bu anlam-da darası düşülmüş bir hayattır. Daha kısa, yoğun, estetiktir. Aslında bir ayrıntının, hayatın tam da kendisine denk düşen bir kesitinin, fark edilmeyen bir özelliğinin açık edilmesidir. Hayatın bir ayrıntısını, gerçeğini öne çıkarıp anlatarak okura yeni keşif imkanı sunar.”
Tasavvufun konu ve malzeme olarak Türk edebiyatında işlendiğini belirten Tosun, bununla birlikte söz konusu ele alınışın çoğunlukla dışarıdan ve çarpıtılarak olduğunu dile getirdi.
Tosun, Özdenören”in tasavvufa yaslanan öykülerinin ise bu ele alıştan uzak olduğunu ve bu durumun Mustafa Kutlu ile birlikte Türk edebiyatında ilk defa ortaya çıktığını ifade ederek, “Özdenören, “Denize Açılan Kapı” kitabında, ağırlıklı olarak tasavvufu işler. Bu öykülerde, mevcut hayat tarzlarıyla mutluluğu yakalayamayan, yaralı, arayan insanların tasavvufla tanışmaları anlatılır. Yazarın ilk öykülerinden beri yakıp yıkan, çevreyle, aileyle çatışan kahramanlar, ruhlarındaki yangını söndürebilmek için bilinçsizce de olsa bağlanmayı seçerler. 1983″ten sonra öykü kitabı yayınlamayan Özdenören, 16 yıl sonra yayınladığı “Kuyu”da yine tasavvuf konusunu gündeme getirir. Bir uzun öykü olan bu eserde, bütün özelliğiyle tezahür eden tam bir Rasim Özdenören kahramanını görürüz.” açıklamasını yaptı.
“Onun amacı, çok katmanlı okumalara açık bir imge oluşturmaktır”
Rasim Özdenören”in dili bir araç olarak görmediğini söyleyen Tosun, “Metinlerinde dilin olanaklarını zorlar, araştırır. Bunu edebiyatın doğal işlevi olarak görür. Yoğun, çağrışımlı cümle peşindedir. Kuşkusuz bu da imge yaklaşımının bir sonucudur. Dilin değişen, gelişen yaşamı, anlam öbeklerini, kavramları kuşatabilmesi için yeni, riskli kelimeler kullanmaktan çekinmez. Onun imgesel yaklaşımı, şiirsellik arayışı, bazı çevrelerce dilinin kusurlu bulunmasına yol açar. Onun amacı, pek çok şeyin kavranıp yorumlanabileceği, çok katmanlı okumalara açık bir imge oluşturmaktır. İşte onun metinlerinde hissettiğimiz “yazma sancısı” bu imge yaklaşımından kaynaklanır.” ifadelerini kullandı.
Tosun, usta yazarın edebiyatın bir “dil olayı” olduğu gerçeğinden hareket ettiğini vurgulayarak, şu değerlendirmeyi yaptı:
“O, öykülerinde titiz dil işçiliği sergiler. Hikayenin ihtiyacı olan atmosferi oluşturmak, karakterin olabildiğince doğal ve bizatihi kendisi olması için öykülerini yerli yerine oturan kelimelerle oluşturur. İdeolojik kampların yürüttüğü kısır dil tartışmalarının dışında ama bir dil bilinci içinde davranır. Türk Dil Kurumu öncülüğünde ve özellikle 1970″li yıllarda bütün hızıyla süren öz Türkçe hareketine körü körüne bağlanmadığı gibi dildeki gelişime, açılıma karşı çıkan muhafazakar bir tutum içerisinde de değildir. Seçtiği, kullandığı bir kelime ile insanın ideolojik kampının tayin edildiği bu dönemde, kendi düşünce, edebiyat ortamına bile ters gelebilecek kelimeleri çekinmeden kullanır.”
“Kendi öykü dünyasını kuran bir yazardır”
Özdenören”in ölümü “avantür” bir durum olarak ele almadığını anlatan Tosun, usta yazarın öyküle-rinde daha çok ölümün insandaki düşünsel, zihinsel etkisini vurguladığını aktardı.
Tosun, Rasim Özdenören”in hikayelerinde, kendi seçimi ve isteği dışında halka dayatılan yeni yapılanmanın (Batılılaşmanın, yabancılaşmanın) bireyi nasıl açmazlara ve trajik sonlara sürüklediğini anlattığına işaret ederek, “Ne kendisiyle ne ailesiyle ne de çevresiyle uyuşamayan birey, kıstırılmış bir halde iç bunaltan bir karabasanı yaşar. Değişimin şoku onların bilinç kayması yaşamasına, giderek de hastalıklı hale dönüşmelerine neden olur. Özdenören, öykü serüveni boyunca tasvirlere, sembollere, dil arayışlarına yönelip biçimsel yanları ağır basan öykü anlayışı sergilemiştir. Ruhsal çözümlemelerindeki kuşatıcı gerçekçiliği dikkat çekicidir. Tasvir en önemli anlatım imkanlarından biridir ve simgesel soyutlamalarında tasvirlerden yararlanır. Tasvir, onun öykülerinde verilmek isteneni tamamlayan, bunu zenginleştiren ve anlamı derinleştiren bir görev üstlenir.” dedi.
Usta yazarın gelenekle olumlu temas yürüttüğünü kaydeden Tosun, sözlerini şöyle tamamladı:
“Rasim Özdenören, geleneğe bağlı bir kimlik içinde slogana, mesajcılığa ve kolaya kaçmadan, insanın ev-rensel yanlarını, kültürel, tarihsel birikimlerimizden de besle-nerek kabullenilebilir bir paydayla öyküleştirmiştir. Öyküde bireyin iç dünyasını, iç zenginliklerini öyküleştirirken, insanlık durumlarını olayların önüne koyarak, öykü sanatının ulaştığı imkanları değerlendirmiştir. Tasvir olayına geleneksel anlam-ları yanında değişik işlevler de yükleyen yazar, ayrın-tının önemini kavrayan öykücülerimizdendir. Rasim Özdenören, sanatının öncülerini tanıyan, onlardan çok şey öğrenen ama bütün bun-ların üzerine kendi öykü dünyasını kuran bir yazardır.”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Dzemaili”den Galatasaray”a büyük övgü
Galatasaray”ın eski futbolcusu Blerim Dzemaili, 2023 yılında aktif futbolculuk kariyerine son verdiğini duyurmuştu. İsviçreli oyuncu, kariyeri ve Sarı-Kırmızılılar hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Futbola olan bağlılığını, “Bizim zamanımızda ne telefon vardı ne de Playstation. Sadece futbol vardı. Her antrenmanı, her maçı büyük bir tutkuyla yaşadım. O yüzden futbol benim için sadece bir meslek değil, bir hayat biçimiydi” sözleriyle ifade eden Dzemaili, futbolu bırakma kararını ise zihinsel olarak tükenmeye başladığında verdiğini belirtti. “FAVRE BANA ÇOK ŞEY ÖĞRETTİ” Kariyerine FC Zürich”te başlayan Dzemaili, 2006 ve 2007 yıllarında İsviçre lig şampiyonluğu yaşadı. Genç yaşta takımdan ayrılmak istediğini ancak dönemin teknik direktörü Lucien Favre”nin kendisine sabrı ve alçakgönüllülüğü öğrettiğini dile getiren deneyimli orta saha, “Beni bir ay yedek bıraktı ve futbolda neyin önemli olduğunu anlamamı sağladı” dedi. “BOLTON EN BÜYÜK HATAM” 2007 yılında yaşadığı çapraz bağ sakatlığı, kariyerinin en zor anlarından biri oldu. “O dönemde zihinsel gücün, fiziksel yeterlilikten daha önemli olduğunu fark ettim. Rehabilitasyon sürecinde hep olumlu kalmaya çalıştım, fazladan antrenmanlar yaptım” diyen Dzemaili, aynı yıl Premier League ekibi Bolton”a transfer oldu. Ancak burada yalnızca bir maçta forma giydi. Bu kararı kariyerinin en büyük hatası olarak nitelendiren futbolcu, “Juventus ve Milan”dan teklif almıştım ama Bolton”un hocası çok ısrar etti. O gittikten sonra kimse ilgilenmedi” ifadelerini kullandı. “O ATMOSFERİ ASLA UNUTAMAM” İtalya”daki dönemi ise onun için adeta bir yeniden doğuş oldu. Torino”daki performansıyla dikkat çeken Dzemaili, burada futbola ve hayata bakış açısının değiştiğini söyledi. Ardından Parma ve Napoli formaları giyen oyuncu, özellikle Napoli”deki günlerini unutamadığını belirtti: “Napoli”de taraftar seni omuzlarında taşıyor. Roma”daki kupa finalini kazandıktan sonra şehirde sabaha kadar kutlama yaptık. O atmosferi asla unutamam.” “SNEIJDER”IN TOPLA YAPAMAYACAĞI ŞEY YOKTU” Napoli”de Marek Hamsik ile yakın arkadaş olan Dzemaili, onun için “Saha görüşü ve tekniği inanılmazdı” derken, kariyerindeki en özel takım arkadaşlarından birinin de Wesley Sneijder olduğunu vurguladı: “Topu Sneijder”e verdiğimde hep bir çözüm buluyordu. Topla yapamayacağı şey yoktu.” “GALATASARAY DÜNYANIN EN BÜYÜK KULÜPLERİNDEN BİRİ OLURDU” Sneijder ile yolları Galatasaray”da kesişen Dzemaili, 2014 yazında sarı-kırmızılı kulübe transfer oldu. Galatasaray günlerini unutamadığını söyleyen İsviçreli futbolcu, “Eğer Galatasaray başka bir ligde olsaydı, rahatlıkla dünyanın en büyük kulüplerinden biri olurdu. Taraftarın enerjisi inanılmazdı. Ev sahibi maçlardaki atmosferi hayatım boyunca bir daha yaşayacağımı sanmıyorum” dedi. “AVRUPA”DA FUTBOL DAHA TUTKULU” Galatasaray”daki kısa süren macerasının ardından yeniden İtalya”ya dönen Dzemaili, Genoa ve Bologna”da forma giydi. 2017 yılında ise Kanada”nın Montreal takımına transfer oldu. MLS”de oynadığı dönemi anlatırken Avrupa ile Amerika arasındaki farklara dikkat çeken Dzemaili, “Orada küme düşme olmadığı için baskı da yok. Avrupa”da futbol daha tutkulu ve rekabetçi” yorumunu yaptı. “SPORCUDAN ÇOK MARKA GİBİLER” 2020 yılında Çin”in Shenzhen FC takımına transfer olan Dzemaili, bu adımın maddi nedenlerle atıldığını açıkça dile getirdi. Ancak genç futbolcuların sırf para uğruna zayıf liglere gitmesini doğru bulmadığını belirten tecrübeli isim, sosyal medya ve marka algısının gençler üzerindeki olumsuz etkisine de dikkat çekti: “Genç oyuncular artık sporcudan çok marka gibi hareket ediyor. Ben herkese tavsiye ediyorum: Yeni bir dil öğrenin, kitap okuyun, kendinizi geliştirin. Sadece sahaya değil, kafanıza da yatırım yapın.” “TUTKUYLA BAŞLADIM, TUTKUYLA BIRAKTIM” Kariyerinin son durağı ise yeniden Zürich oldu. Burada iki buçuk sezon geçiren Dzemaili, 2022 yılında bir kez daha İsviçre şampiyonu olarak aktif futbolculuk hayatına son verdi. “Zürich”te başladım, Zürich”te bıraktım. Futbola tutkuyla başladım, tutkuyla da veda ettim” sözleriyle duygularını ifade etti. (Kaynak: Transfermarkt)
Source: Sporx.com