Kamu KKM’den kazançlı çıkmıştır

Kamu KKM’den kazançlı çıkmıştır

Okurlarımın kafasını karıştıran bir durum var. Ben, KKM (Kur Korumalı Mevduat) kamu zararı yaratmamıştır diyorum. Buna karşılık Sözcü dahil medyada “KKM’nin kamuya zararı trilyon lirayı geçti” diye haberler çıkıyor. Haberlerin kaynağı Merkez Bankası ve/veya Hazine olmak zorundadır. Aksi varit olsaydı, bu kurumlar “KKM’den zarar edildiği doğru değildir” diye bir açıklama yapardı. Koskoca Merkez Bankası ve Hazine zarar ettik derken ben hâlâ tek başıma “KKM kamuya zarar yaratmamıştır” diyorum. KKM zararı, MB bilançosuna veya bütçe gerçekleşmelerine bakarak değil, hesapla bulunur. KKM’de (ister DTH’den ister TL’den dönme olsun) kamu, güncel kurdan döviz almış ve güncel kurdan döviz satmıştır. Döviz fiyatları trend olarak arttığına göre “satış fiyatı alış fiyatından yüksek” olmuştur. Aradaki fark brüt kârdır. Brüt kârdan MB’nin veya Hazine’nin ödediği “kur-faiz farkı” düşülürse net kâr bulunur. Nokta. Ancak KKM’nin kamuya kâr mı zarar mı yarattığı hesabı bu kadar basit değildir. KKM, uygulanan “para-fiskal” politika açısından değerlendirilmelidir. Kaldı ki; merkez bankalarının misyonu kâr etmek değil, fiyat istikrarı sağlamaktır. Zaten “sıfır maliyetle” para yaratan ve bu parayla altın veya döviz alan ve daha sonra bunları satan bir kurumun kârı ile ticari bir firmanın kârı aynı şey değildir. KKM’in kamuya maliyet yüklememiş hatta gelir yaratmış olması, bunun her zaman uygulanacak doğru bir araç olduğunu kanıtlamaz. KKM olağandışı bir enstrümandır. Ama NAS diye hatırlanan bir maceranın çıkardığı yangının kuşatılmasında faydalı olmuştur.

DÇM İLE KKM İKİ BENZEMEZDİR

İki hafta önce KKM ve DÇM (Dövize Çevrilebilir Hesaplar) hakkında mastır tezi yazan bir bankacı beni ziyaret etti. Üç sorusu vardı. Birincisi DÇM hangi ihtiyaçtan ortaya çıkmış ve nasıl uygulanmıştı? İkincisi DÇM’ler ve KKM’ler arasında ne fark vardı. Üçüncüsü, herkes kamu kesimi KKM’den trilyon lira zarar etti derken, ben neye dayanarak zarar yoktur diyordum? Sanayi yöneticiliği yaptığım dönemde (1967-1978) DÇM yoluyla yurtdışından borç almıştık. DÇM sözde yurtdışında çalışan işçilerin tasarruflarını Türkiye’ye çekmek için tasarlanmıştı. Gerçek amaç ise “cari açığı” finanse etmekti. Döviz (deniz) bittiği için icat edilmişti. Denize düşenin yılana sarılması gibi bir şeydi. Sonunda ekonomimiz yılan sokmasından komaya girmişti. DÇM’de “kur garantisi” vardı. Kur ne kadar yükselirse yükselsin, Merkez Bankası, DÇM sahibine, vade sonunda, hesabın açıldığı günkü kurdan döviz satmayı taahhüt etmişti. Bu alınmaması gereken bir riskti. Nitekim risk gerçekleşti ve Türkiye 1978’de moratoryum ilan etti. KKM’de kur garantisi yoktu. Tasfiyesi kazanç yaratmıştır.

HAKSIZLIK ETMEK İSTEMEM

Türkiye’nin moratoryum ilan etmesine kadar giden dönemde izlenen “yasakçı” politikalar ekonomiyi çıkmaza sokmuştur. Ancak aynı dönemde, bizim dışımızda ama bizi kötü etkileyen iki olay cereyan etti. Birincisi Başkan Nixon’ın 15 Ağustos 1971’de ABD’nin “35 dolar getiren herkese 1 ons altın satma taahhüdünü” tek taraflı olarak kaldırmasıdır. Bu karar uluslararası finansmanda karmaşa yarattı. Belimizi büken esas sorun ise petrol fiyatındaki artıştı. 1971’de varili 3 dolar olan ham petrolün fiyatı 1978’de 15 dolara çıktı. Ama bizim ihraç mallarımızın dolar fiyatı 5 katına çıkamadı. Tüm ihracat gelirimiz petrol ithalatına yetmez olmuştu. Bu çıkmazdan 24 Ocak 1980 “serbestleştirme” kararlarıyla kurtulduk. Özal’ın deyişiyle bu bir transformasyondu.

SON SÖZ: Muhakemesiz, muhasebe olmaz.

Source: Ege Cansen