Kaybedecek çok şeyimiz var

Kaybedecek çok şeyimiz var

Önümüzdeki iki yılda enflasyon tek haneye inemeyebilir, GSYH büyüme hızı artmayabilir. Gelir dağılımı pek düzelmeyebilir. Bunlara ben de katılıyorum. Ama böyle olursa kriz çıkar öngörüsüne katılmıyorum. Çünkü ortada iktisadi kriz tahminini destekleyen maddi olgular yok. Şu sıralarda benim zihnimi daha ziyade, Bahçeli’nin (pek tabii Başkan Erdoğan’ın bilgisi altında) başlattığı “Terörsüz Türkiye” girişiminin hüsranla bitip bitmeyeceği sorusu işgal ediyor. Nereden çıkardın şimdi bu hüsran lafını diye sorarsanız cevabım şudur: “Terörsüz Türkiye” sloganı, Öcalan’ın çağrısı üzerine “PKK’nın silah bırakıp, kendini feshedeceği” ümidiyle ihtiyatlı bir iyimserlik yaratmıştır. Bu olumlu beklenti, henüz yaygınlık kazanmadı. Ama süreç işledikçe bu da olacaktır. Kural olarak “beklentiler yükseldikçe, hüsrana uğrama ihtimali artar”. Çünkü hiçbir sonuç tarafların yükselen beklentilerini tatmin edemez.

Büyük ustamız Keynes’in vurguladığı gibi toplumların “hayvani ruhu” (animal spirit) pek çok krizin çözülmesinde başat rol oynamıştır. Hayvansal ruh, insanı yaşama bağlar. Bu güdüyle insanlar, şartlar ne kadar kötü olursa olsun, yaşamı ölüme tercih eder. İsrail karşısında yenilgiye uğramış Gazze’de veya iç savaş felaketi yaşamış Suriye’de, savaş bitti diye sıradan genç insanların zafer işareti yaparak arabalarla şehir turu atması “Hayattayım, yaşıyorum, yaşayacağım” duygusunun dışa vurumudur. Ben, askeri zafere değil, halkın refahına öncelik veren bir iktisatçı olarak “Terörsüz Türkiye” girişiminin “bona fides” ele alınmasından yanayım.

BEKLENTİLERİ DÜŞÜRMEK GEREK

Bu girişimin başarıya ulaşması için beklentileri şişirmek değil tam aksine düşürmek şarttır. Devletin PKK’dan, PKK’nın devletten talepleri vardır. Hakeza Türklerin Kürtlerden, Kürtlerin de Türklerden beklentileri vardır. Bunların çoğu birbiriyle kabili telif değildir. Dolayısıyla muhtemel mutabakat ancak tarafların bugünkü kırmızı çizgileri içinde ortaya çıkabilir. Herkes kendini buna hazırlamalı, kırmızı çizgilerini pembeleştirmelidir. PKK’nın yapacağı en büyük yanlış, “Terörsüz Türkiye” girişimini “silah bırakır, örgütü sureta feshedersek, hükümet taleplerimizi yerine getirecek” diye anlamasıdır. Aynı şekilde hükümet daha önemlisi muhalefet, Öcalan’ın çağrısını Türk halkına “PKK’nın kurucusu, yenilgiyi kabul etti, örgütünü teslim olmaya davet etti” diye anlatmamalıdır. Böylesi bir anlatım da süreci çıkmaza sokar. Esas çıkmaz, tarafların TBMM’deki toplantılara “proje gerçekleşmezse gerçekleşmesin, bizim kaybedecek bir şeyimiz yok” ruh haletiyle katılmasıdır. Kazanacak bir şeyi olmayanların bile her zaman kaybedecek çok şeyleri vardır.

DEMOKRASİ TALEBİ SONUNDA PARAYA ÇIKMASIN

Tek devlet, tek bütçe demektir. Eğer “demokratik” Kürtlerin kafasından, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki sınır kapılarında tahsil edilecek gümrük vergilerini merkezi hükümetle bölüşmek, bölgedeki HES’lerde üretilen elektrik enerjisini ulusal sisteme parayla satmak veya yine bölgeden çıkarılan petrolden yerel yönetimlere redevans ödenmesini talep etmek geçiyorsa, işimiz çok zor demektir. Yazının sonuna geldim ama “dış güçler” muhabbetine girmedim. Doğrudur. Dış güçler müdahil olmasaydı “Terörlü Türkiye” olmazdı. Dolaysıyla “Terörsüz Türkiye” projesi de olmazdı. Ancak çözüm dış güçleri değil iç güçleri ikna etmekten geçmektedir. Sürekli dış güçlerden yakınmak ve onların tezgahladığı komploları anlatmak zavallılıktır.

SON SÖZ: Zavallı, zevaldan kurtulamaz.

Source: Ege Cansen