İki arada bir derede çelişkili günler yaşayacağız
Jüpiter ile Satürn arasındaki kare açı bu hafta gelişmek istediğimiz alanlarda bize sorumluluklarımızı hatırlatacak. Çelişkili duygular bize eşlik edecek ve etkisini tüm hafta boyunca hissedeceğiz. Hem hedeflerimiz doğrultusunda ilerlemek için arzu duyacağız hem de kısıtlanma duygusu yakamızı hiç bırakmayacak. Bu yüzden büyük kararlar almakta zorlanabiliriz.Bugün Ay 16.25 ile 22.07 arasında Başak burcunda boşlukta olacak, önemli işlere başlamak için de uygun değil. 22.07 itibariyle Ay, Terazi burcuna geçecek. İlişkilerde denge ve uyum arayacağız. Günün ilk yarısında detaylara takılabilir, ikinci yarısındaysa sosyal ilişkilerimize daha fazla odaklanabiliriz. Estetik ve güzellikle ilgili konularla ilgilenmek için de güzel bir akşam olacak.Yarın Ay, Terazi burcunda seyahat ederek ilişkilerimizde uyum ve denge arayışını vurgulayacak. Jüpiter ile Satürn arasındaki kare açı genişlemek istediğimiz alanlarda sorumluluklarımızı hatırlatıyor. Hem ilerleme arzusu hem de kısıtlanma duygusu aynı anda etkili olabilir. Bu yüzden karar almakta zorlanabiliriz. Bu gergin atmosfer 10 gün boyunca etkili olacak ve sabırla ilerlememiz gerekecek.Salı Ay, Terazi burcundaki yolculuğuna devam edecek ve günün ikinci yarısında boşluğa girecek. Bu süreçte belirsizlik hissedebiliriz. Venüs ile Şiron arasında sekstil açı oluşacak. Bu da bize ilişkilerimizde şifa bulma, duygusal yaralarımızı onarma fırsatı sunacak. Bu iki günlük etki, sevgi alışverişlerimizde birbirimizi daha iyi anlamamızı sağlayacak. Kırgınlıklarımızı, hassasiyetlerimizi rahatça dile getirebilir, daha anlayışlı olabiliriz.Çarşamba Ay sabah saatlerinde Akrep burcuna geçerek duygusal derinliği arttırıyor. Merkür ile Jüpiter karşı karşıya gelecek ve bu bizim abartılı tepkiler vermemize, gereksiz gerginlik yaşamamıza neden olabilir. 3 gün sürecek bu dönemde sözlerimizi dikkatli seçmeli, aşırı iyimserlikten veya eleştirel tutumdan kaçınmalıyız. İletişim kanallarımızı net, dürüst ama ölçülü bir şekilde kullanmaya özen göstermeliyiz.Perşembe Ay tüm gün Akrep burcunda olacak, duygularımız derinleşebilir, sezgilerimiz güçlenebilir. Merkür ile Satürn arasındaki kare açı iletişimde sorumluluk duygusunu, ciddiyeti ve kimi zaman kısıtlanmayı ön plana çıkaracak. Bu 3 günlük etkiyle düşüncelerimizi netleştirme, planlarımızı gözden geçirme ihtiyacı hissedebiliriz. Gereksiz laf kalabalığından kaçınıp disiplinli bir iletişim tarzı benimsemek faydalı olacak.Cuma Ay öğleden sonra Akrep’te boşlukta olacak. Ardından Yay burcuna geçerek enerjimizi daha iyimser bir hale getirecek. Venüs ile Uranüs arasındaki kare açı ilişkilerde beklenmedik gelişmeleri, özgürleşme ihtiyacını veya ani değişim rüzgârını getirebilir. Bu dönemde sabit kalıpları kırarak yeniliklere açık olmak ancak ani kararlar almamak yerinde olur. Beklenmedik fırsatlar veya sürprizler kapımızı çalabilir.28 Aralık Cumartesi Ay tüm gün Yay burcunda seyahat ederek özgürlük, neşe ve macera arayışımızı destekleyecek. Bu enerjiyle kendimizi daha keyifli, öğrenmeye açık, gezip görmeye hevesli hissedebiliriz. Yeni fikirler bulmak ve deneyimler yaşamak için uygun bir ortam var. İçsel coşkumuzu besleyecek aktivitelerle günü değerlendirebiliriz.BU HAFTA BURÇLARI NELER BEKLİYOR? Koç (21 Mart-19 Nisan)İçinizde gizli bir fren varmış gibi hissedebilirsinizBu hafta arkadaşlarınızla sosyalleşebilir, yeni sohbet konuları bulabilir ve birlikte kısa gezilere çıkabilirsiniz. Fakat eskiden güven veren duygusal kaynaklarınız şimdi size o kadar da sağlam hissettirmeyebilir. Bu çelişkili süreçte parlak fikirleriniz olabilir ama içinizdeki gizli fren sanki sizi engelliyormuş gibi gelebilir. Bu dönemde hem diliniz hem de zihniniz oldukça sabırsız ve provokatif olabilir.Boğa (20 Nisan-20 Mayıs)Bazı hayallerinizi ertelemek zorunda kalabilirsinizKaynaklarınızı büyütmek, gelirlerinizi çeşitlendirmek isteyebilirsiniz ama bir yandan arkadaşlarınızla ilgili sorumluluklarınız sizi yavaşlatabilir. Bu süreçte neleri gerçekten istediğinizi ve kimlerden destek görebileceğinizi yeniden gözden geçirmelisiniz. İletişimde dürüstlük ve netlik bugünlerde çok önem kazanacak. Bazı hayallerinizi de ertelemek zorunda kalabilirsiniz.İkizler (21 Mayıs-20 Haziran)Öfkenize hâkim olmazsanız işte büyük kriz çıkabilirKendinizi geliştirip kişisel imajınızı güçlendirmek isterken iş dünyası size daha disiplinli, sabırlı ve stratejik olmanızı dayatabilir. Risk almak veya dürtüsel davranmak için hiç de uygun bir hafta değil. Özellikle kariyerinizle ilgili konularda bazı hayal kırıklıkları, engeller veya sorunlar yaşayabilirsiniz. Eğer öfkenize hâkim olmazsanız işte büyük bir krizle karşılaşabilirsiniz.Yengeç (21 Haziran-22 Temmuz)Hafta boyunca bağışıklığınızı güçlendirinEğitim, seyahat, yabancı kültürlerle bağlantılarınızda yeni perspektifler kazanırken aynı zamanda neye inanıp inanmadığınızı sorgulayabilirsiniz. Hayal gücünüz ve gerçekler bir araya geldiğinde, derinlerde yatan korkularınız gün yüzüne çıkabilir. İnanç sisteminizi yeniden yapılandırmak isteyebilirsiniz. Hafta boyunca sağlığınıza ekstra dikkat etmenizde fayda var. Her şekilde bağışıklığınızı güçlü tutun.Aslan (23 Temmuz-22 Ağustos)Kim gerçek dost, kim geçici arkadaş anlayacaksınızSosyal anlamda hareketli bir hafta ancak finansal ve duygusal açıdan riskleri göz önünde bulundurmanız gerekebilir. Dostlarınızla fikir alışverişi yaparken derinlerdeki güvensizliklerinizi fark edeceksiniz. Bu süreçte içsel kaynaklarınızı sağlama alma ihtiyacı duyabilirsiniz. Kim gerçek dost, kim geçici yol arkadaşı daha iyi anlayacaksınız. Maddi anlamda da risk almak olumlu sonuç vermeyebilir.Başak (23 Ağustos-22 Eylül)Uyum yakalamak için daha hassas olmalısınızİş hayatında parlayıp başarı yakalama şansınız artıyor. Ancak özel ilişkilerinizde ve birlikte iş yaptığınız kişilerle uyumu yakalamak için daha hassas olmalısınız. Kişisel isteklerinizle karşınızdakilerin beklentileri arasındaki dengeyi sağlamak kolay olmayabilir. Bu dönemde ilişkilerdeki gerçekleri görüp hangilerinin sağlam, hangilerinin yüzeysel olduğunu anlayabilirsiniz.Terazi (23 Eylül-22 Ekim)Bedeninizin verdiği sinyalleri önemseyinBu süreçte gereksiz yüklerden kurtulmanız, gündelik yaşamınızı daha verimli hale getirmeniz gerekebilir. Böylece büyük düşünürken küçük ayrıntıları yönetebilmeyi de öğreneceksiniz. Hafta boyunca yurtdışı, resmi işler veya sınavlar konusunda sabırsız olabilir; her şeyin hemen hallolmasını isteyebilirsiniz. Bu konularda temkinli hareket etmelisiniz. Bedeninizin verdiği sinyalleri de dikkate alın.Akrep (23 Ekim-21 Kasım)Ortak gelirlerde sevimsiz sürprizler yaşanabilir Eskiden sizi mutlu eden aktiviteler bugünlerde eski tadı vermeyebilir. Aşkta sorumluluk bilinciniz gelişebilir ve iç dünyanızda bir dönüşüm yaşayabilirsiniz. Bu sürecin sonunda keyif ve disiplin, derinlik ve istikrar arasında daha sağlıklı bir denge kurabilirsiniz. Ortaklaşa işlerden elde ettiğiniz gelirler konusunda sevimsiz sürprizler yaşayabilirsiniz. Romantik ilişkilerde de beğendiğiniz sizi beğenmeyebilir.Yay (22 Kasım-21 Aralık)Ani ve dürtüsel çıkışlarınıza dikkat edin!Hem ilişkilerinizde ilerlemek, özgürleşmek hem de köklerinizi sağlamlaştırmak zorunda kalabilirsiniz. Ama bu çelişkili durum hayatınızda bir denge kurmanızı sağlayabilir. Ancak ilişkiler ve ortaklıklarda sabrınız ve tahammülünüz epey azalabilir. Ani ve dürtüsel çıkışlarınızı kontrol altına almaya çalışın. Bir kaşık suda fırtınalar koparmayın. Aile içinde bazı sağlık sorunları meydana gelebilir.Oğlak (22 Aralık-21 Ocak)İş ortamında sabırsız ve düşünmeden hareket etmeyinİşlerinizi daha verimli hale getirip üretkenliğinizi arttırmak isterken iletişimde daha dikkatli, ölçülü, net olmak zorunda kalabilirsiniz. Kelimelerinizi daha özenle seçip anlaşmazlıkları aşmaya çalışacaksınız. İş ortamında sabırsız ve düşünmeden hareket edebilirsiniz ama yapmamaya çalışın. Günlük işlerinizde sürekli değişen planlar sizi mental açıdan yorabilir.Kova (22 Ocak-18 Şubat)Maddi anlamda beklentilerinizi düşük tutunMutlu olacağınız aktivitelerle ilgilenirken ekonomik açından dengeyi tutturmakta zorlanabilirsiniz. Bütçenizi daha dikkatli yönetmek zorunda kalabilirsiniz. Bu sayede gerçek ihtiyaçlarınızı ve maddi sınırlarınızı daha iyi anlayabilirsiniz. Ani masraflar çıkabilir, maddi anlamda beklentilerinizi düşük tutmanızda fayda var. Kendinizi değersiz hissedeceğiniz ortamlardan da hızla uzaklaşın.Balık (19 Şubat-20 Mart)Baktınız ihale size kalacak, hemen uzaklaşınAile içinde bir sabır sınavı vermeniz gerekebilir. Ev içinde ilişkileri yönetmek bu hafta hiç de kolay olmayabilir. Sağlık sorunları ve kazalar başınızı ağrıtabilir. Evden taşınmak gibi bir durum söz konusu olabilir, bu da sizi strese sokabilir. Bu hafta kendinizi gereksiz yere eleştirmemeye çalışın. Taşıyabileceğinizden fazla sorumluluk almayın. Baktınız bir işin ihalesi size kalacak, hemen uzaklaşın.
Source: Dinçer Güner
Kritik sorular
BİRBİRİNE zıt tebliğler dolaşıyor. Birincisi, genel bir iyimserlik havası: Memleket kurtuldu. Oysa Suriye hiçbir zaman bir “vatan” olmadı. Bu coğrafyada yaşayan insanlar kendi kabileleri, soyları ve şehirleri içinde kimliklerini korudular. Ortadoğu tarihinin, ta “Ebla” ve “Mari Krallığı” gibi dönemlerden itibaren, parlak yerleri oldu. Ama o zamanlarda bile Suriye demek ya güneyden Firavunlar İmparatorluğu’nun, ya Hititlerin, ya da Asurlular gibi kuvvetlerin egemenliği demekti. Suriye, denizlere Fenikeliler gibi açılamadı; karalarda ticaret yaptı. Fakat her zaman bir imparatorluğun parçası oldu. Kendi fakirleştikçe imparatorlukları zenginleştirdi.İki dönem var ki Suriye, her şeye rağmen barış içinde yaşadı: Klasik Roma dönemi ve Rönesans’tan itibaren Osmanlı İmparatorluğu. Kim ne derse desin, yakın tarihin en barışçıl dönemlerinden biri, bazı bilgisizlerin aksine, en azından bir tüccar ile entelektüel burjuvazinin dönüştüğü bir dönemdi. Son asırda, Osmanlı ricali kadar Fransız döneminde de küçümsenmeyecek kadar devlet adamı, toplumu sürükleyen şahsiyetler yetiştirdi; Bereketzâdelerden Suphi Bey, cumhurbaşkanının kızı Zehra Halefoğlu ve Şükri el-Kuvvetli gibi… Şükri el-Kuvvetli’nin savaş sonrası Fransızlarla kurduğu Harb Okulu’nun askerî darbelerin kaynağı olduğu söylenir.Sınırların içinde yaşayan Suriye Nusayrileri tabii ki Arapça konuşuyor. Liderler Mişel Eflak’ın Baas Arap milliyetçiliğine çok bağlı görünse de aslında sadece kendilerine bağlılar. Ortadoğu’nun en eski kavimlerinden Aramiler ve Nabatiler gibi topluluklara dayanan bir Suriye halkı var. Bu kadar küçük bir coğrafyada, birbirinden bu kadar farklı motiflere sahip medeni üniteler pek görülmez. Bir de Suriye’nin kuzeyi var ki onun klasik medeniyetlerle ilişkisi, Ekrem Akurgal Hoca’nın birçok dile çevrildikten yıllar sonra Türkçeye kazandırılan “Doğu ve Batı – Mezopotamya: Yunan Sanatının Kaynağı” kitabında örnekleriyle anlatılıyor.SINIRLARIMIZIN GÜVENLİĞİNİ KORUMAK ZORUNDAYIZŞimdi Suriye sükûnet içinde mi ve neyi, nasıl bekliyor? Bu soruları önümüze koymalıyız. Nusayriler ile Hafız Esad hanedanının düşmanı kitleler arasında gerçekten sükûnet olacak mı? İkincisi, güney sınırlarımızın güvenliğini korumak zorundayız. Güvenlik dediysek süt ürünleri veren Golan Tepeleri’nden değil, üç neslin Türkiye Güneydoğusu’nda enflasyon teriyle kurduğu barajlar ve sulanan topraklardan bahsediyoruz. Hani şu son arazi rejiminden dolayı her önüne gelene sattığımız, bu arada İsrail şirketlerinin bile aldığı sulanan topraklarımızdan söz ediyoruz. Bu araziler bir şekilde geri alınmalı, topraklarımıza sahip çıkılmalı. Nihayetinde, Ortadoğu bölgesinin su kaynaklarını yönetmek ve sahiplenmek zorundayız.ORDULAR HAYDUTLA İŞ GÖRMEYİ SEVMEZ AMA… Bütün bunlar acaba 30 kilometrelik bir sınırla sağlanacak mı? Ayrıca, 30 kilometrelik bir hatla Akdeniz’e çıkmaya çalışanların o denize çıkma hakkı var mı? Hangi vesileyle? Halep ne olacak? Sınırlar ne olacak? Nereler korunacak? Nerelerin gözetim altında olması gerekiyor? Kolay mütalealardan ve propagandadan korunmalıyız. Haklı olmak, endişesiz olmayı gerektirmiyor. Ayrıca, haklı olanların seslerini de bastırmaya hazır bir dünya var. Amerika Birleşik Devletleri, kuzeydeki YPG gerillalarından vazgeçebilir mi?Aslında hiçbir düzenli ordu, haydut sürüleriyle iş görmekten hoşlanmaz. Ama hakikat şudur ki diplomatların, generallerin, devlet adamlarının ve tüccarların bile telaffuz edemeyeceği gerçekler var. ABD orduları, artık uzun zamandır İkinci Dünya Savaşı’ndaki “savaşçılarına” sahip değil.Emevi Meydanı’nda toplanan Suriye halkı, ülkenin özgürlüğü ve ‘yeni Suriye’ için temenniler içeren sloganlar attı.TEĞMENLERİNTERNET, çağdaş demokraside kaçınılmaz bir kullanım aracıdır. Ancak bunu mutlaka akıllı kişiler kullanacak diye bir şart yok; sabahtan akşama miskinliğine çözüm arayanlar da interneti kullanıyor. Daha kötüsü, organize edilmiş ve desteklenmiş tayfalar da var.Bugünlerde ordudan ihracı gündeme getirilen teğmenlerimiz hakkında, birtakım kendini bilmez kişilerin eleştiriyi aşan hakaretleri internet sayfalarını dolduruyor. Bu meseleyi pek takip etmememe ve sinirlenmek istemememe rağmen, üzücü bir şekilde olaylardan haberdar oluyoruz. Şu sıralar bu işi yapan kişiler yalnızca sefil değil, aynı zamanda büyük ölçüde karanlık kuvvetlerin, hatta dış güçlerin yönlendirdiği kimselerdir. BİZİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİTürkiye’nin coğrafyasında, tarihinde ve içtimai yapısında ordunun yerini tartışacak değiliz; ancak bu konu bizim için en önemli meseledir. Türk ordusunu zayıflatmayı ve mensuplarının moralini bozmayı hedefleyen her hareket, ister ahmak ve beyni çürümüş insanlar tarafından yapılsın, isterse başka bir niyetle görünsün, bu işlerin arkasında dış güçlerin olduğuna bu kritik günlerde hepimiz inanıyoruz. Bazı cürümlerin unutulmaz olduğunu herkesin bilmesi gerekir.MERKELANGELA Merkel’in hatıratını aldık. “Hürriyet” kelimesi üzerinde çok durmuş. İlginç bir insan. Fizikçi. Hamburg’da doğmuş, ancak babası Protestan Kilisesi’nin verdiği bir görev nedeniyle Berlin’e taşınmış. Protestan bir pastörün kızına verdiği disiplinle büyümüş. Bence Alman elit sınıfı içinde en mütevazı ve dengeli insan tiplerinden biri (Soyunun yarısı Polonyalı). Ursula von der Leyen gibi boş politikacı tiplerinden değil.YUNANİSTAN’IN HALİKitapta dikkatimi çeken iki bölüm üzerinde duracağım. İlk olarak, Yunanistan’ın iflas sinyalleri… Sevimli Türk dostu Yorgo Papandreu, borç ve faiz ödemelerinin milli gelir içindeki payının artmasından dolayı alarm veriyor. Bunun üzerine Avrupa Birliği’nin ilgili kurulu toplanıyor. Kurul üyeleri Yunanistan’a ihtiyaç duyulan paranın verilmesi gerektiğini savunuyor. Ancak bu paranın miktarı, neden ve nasıl verileceği gibi meseleler henüz tartışılmış değil. Anlaşılan o ki, Alman bürokrasisinin üstünlüğü bir kez daha kendini gösteriyor. Merkel, ilk toplantıya hazırlıklı giden tek lider. Nicolas Sarkozy, başlangıçta eli açık görünse de sonunda zıvanadan çıkıyor ve sokak ihtilali çıkacak diye bağırmaya başlıyor. Herkes paranın verilmesini istiyor, ancak bunun gerekçesi ve sonuçları konusunda kimse hesap yapma derdinde değil. Bu durum, Avrupa Birliği’nin zannedildiği gibi her şeyi güneşin altındaki ilahlar tarafından yürütmediğini gösteriyor. Çok canlı ve dürüstçe tarif edilmiş bir manzara. Bu kısım gerçekten dikkati çekiyor.GÖÇMENLER MESELESİİkinci dikkatimi çeken konu, göçmenler meselesi. Göç sorununun nasıl üzerimize yığıldığı ve vaat edilen paralar kitapta açıkça anlatılıyor. Ancak vaat edilen 3 milyar Euro’nun ne kadarının ödendiği belirtilmemiş. Bu da meselenin üzerinin örtülmesi gibi görünüyor. Bugünlerde AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen teyze tekrar bir miktar önerisiyle kelle pazarlığına geldi. İtalya başbakanı Meloni de faşizm arayanlar, Leyen’deki tavırlara ve pazarlık usulüne dikkat etmeli.Doğrusu, Merkel’in hatıratında Almanya’da Türk azınlıklarla olan ilişkiler, onların kurumları ve siyasi temsilcileri hakkında bazı bilgiler bekliyordum. Ancak bu konulara hiç değinilmemiş. Türk devlet yapısının ve devlet adamlarının uzun uzun değerlendirildiği bir bölüm de bulunmuyor.Bu eksiklikler Merkel’in kendi ihmalkârlığından mı yoksa Almanya’nın Türk azınlığına karşı ilgisizliği ve geleneksel Türkiye’ye bakış çizgisinden mi kaynaklanıyor? Bu, tartışmaya değecek bir konu.TEŞEKKÜRKOÇ Üniversitesi Hastanesi’nde bir ortopedik ameliyat geçirdim. Ameliyat ağır olmadı ama önemliydi. Başta Dr. İlker Eren ve Dr. Lercan Aslan olmak üzere tüm doktorlara, hemşirelere ve sağlık çalışanlarına teşekkür etmek benim için bir borçtur. Hastane her ne kadar hastane olsa da, doğrusu bazen kendimi evimde gibi hissediyorum. Tabii ki bu tür bir “ev ortamını” Allah bizden uzak tutsun.
Source: İlber Ortaylı
Televizyon sinemadan çok daha zor
◊ Nasıl bu kadar genç ve enerjik kalabiliyorsunuz?- 24 yaşındaydım, sahilde oturuyor düşünüyordum. Herkesin kendini bulmaya çalıştığı bir dönemdi. Hippi olayları yaygındı. ‘Ben kimim’, ‘nerede olacağım’, ‘ne yapacağım’ sorularına cevaplar arıyorduk. Dedim ki, ‘dostum, buradasın işte ve bütün mesele şu ki hayata ya korkunç, sıkıcı olarak bakacaksın ya da coşkulu bir meydan okuma olarak yaklaşacaksın…’ Ben hayatta sadece mizah arıyorum ve buluyorum… Çünkü diğer şekilde düşününce oldukça iğrenç olabiliyorum. Sanırım hayata karşı bakışımı dengeleyebildim. Düşünsene Rocky’den Rambo’ya geçiyorsun. Büyük bir ikilem.Bazı oyuncuları duyuyorum ‘Ah, evet, rol için birçok insanla çalıştım ruhumu çekip çıkardılar’ diye… Böyle şeyleri duyunca diyorum ki ‘aman Tanrım ya inandırıcısındır ya da değilsindir. Bu kadar.’ Oyunculuk dersinin sonu. Nokta. Kevin Costner bir kovboyu oynuyorsa bu Kevin Costner’dır. Bu yüzden o kadar çok sevilir. Ne demek istediğimi anlıyor musun? O bir karakteri canlandırmaya çalışmıyor. O karakterin ta kendisi oluyor.◊ Diziniz “Tulsa King”in 2’nci sezonu da çok sevildi. Televizyonun düşündüğünüzden daha zor olduğunu söylemiştiniz. Bir dizide çalışmanın sizin için en büyük kazanımı ne oldu?- Televizyon acımasız. Ama acımasızlık gerçekten içinizdeki en iyiyi ortaya çıkarıyor. Çoğu zaman film setindeyken şımartılmış hissederiz. Bunun yanı sıra birçok aktör ‘Ah, settler gerçekten zor’ derler. Sinema seti televizyona iş yapmakla kıyaslanamaz bir şey.Bir izci sloganı var, ‘hazırlıklı olun’ diye. Benim için sabah replikleri bilmeden sete gelmek büyük sorun. Ayrıca replikleri çalışmak ya da ezberlemek de onları öğrendiğiniz anlamına gelmiyor. İyi bir set için anahtar bu. Bizim sette herkes gerekli özeni gösteriyor.Geceleri prova yapıyoruz. İnsanların provadan sonra uyumasını seviyorum çünkü nedense bilinçaltına ait bir mekanizma olduğunu düşünüyorum.Ayrıca seti 15 dakika erken bitirmeye özen gösteriyorum. 20.00’de bitmesi gerekiyorsa 19.45’te bitiriyorum ve ‘Yarının provasını yapalım’ diyorum. Böylelikle ertesi gün sete kimse kaygıyla gelmiyor. Aksine déjà vu yaşayıp ‘ben bu sahneyi hatırlıyorum’ diyorlar.Bu benim televizyona iş yaparken alıştığım bir stil ve gerçekten işe yaradığını düşünüyorum.◊ Oynadığınız karakterlerin hangi nitelikleri kendinize katmak isterdiniz?- “Tulsa King”deki karakterim çok çok koruyucu, gerçi ben de bir dereceye kadar öyleyim. Bu yönünü alıp eklerdim. Dizideki rol bana çok benziyor. Dizide gangsterim ama aynı mizah anlayışım var. Herkes beni çok ciddi bir adam olarak algılıyor, aslında öyle değilim.Kariyerinizin bu döneminde, “Tulsa King” ile televizyonda elde ettiğiniz başarı hakkında neler söylersiniz? – Gerçekten oldukça özel. Şaşkınım aslında. Bu yaşlarda bir koyun iskelesinde oltayla oturuyor olacağımı sanıyordum. Bu anı yaşamak ve eşimle paylaşmak gerçekten muhteşem.FİLM İÇİN BİR ŞEHRE GİTTİĞİMDE İZOLE OLURUM, ODAMDAN ÇIKMAM◊ Dizide ilk sezon Oklahoma’daydınız, orada çekim yaparken set olmadığı zamanlarda ne yapıyorsunuz? Bulunduğunuz şehri keşfeder misiniz?- Odamdan çıkmam. Gerçekten çıkmam… Nedense, bir film için lokasyona gittiğimde çok izole olurum. Şehri turlamam. Sinemaya gitmem. Restorana gitmem… Oldukça sıradan olurum ve bir nevi enerji biriktirmeyi severim.Nadiren bir yerlere giderim. Bunun nedeni huysuz olmam değil. Sadece yenilenmenin tadını çıkarıyorum. Çünkü böyle olunca ertesi gün sette rol için çok daha fazlasına sahip oluyorsunuz.Dışarı çıkıp gezdiğinizde ya da konuştuğunuzda enerji harcamanız gerekiyor. Gevezelik enerji ister. İşteyken sosyalleşirseniz tüm enerji rezervinizi boşaltırsınız. Ama odanıza gidip 10 saat boyunca başka harika performansları izlerseniz ‘Ah, bunu denemek istiyorum’ dersiniz. Yeni rezervleriniz oluşur.Ben öyle yapıyorum ve hayatım boyunca bunu yaptım.İnsanlar, ‘Ah, Avrupa’da çekim yapmak harika olmalı’ diyor. Cevabım ‘Bilmiyorum. Odadan çıkmıyorum. Bu yüzden nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yok’ oluyor. Yemin ediyorum bu doğru.◊ Kendiniz için neyin işe yaradığını biliyorsunuz önemli olan da bu. Eğer sizin için işe yarayan şey buysa, neden olmasın…- Öyle, benim için işe yarayan bu. Sanki bir atlet gibi hissediyorum, ertesi gün oynamaya hazırlanmalıyım. Enerjimi ve coşkumu boşa harcayamam.Gerçi müzeleri seviyorum çünkü beni canlandırdığını hissediyorum, tüm kültürü ve sanatı içine çekiyorsun.Her şeyin tek adamlık iş olmadığını öğrendim◊ Oyunculuk dışında yapımcılık da yapıyorsunuz, kamera arkası deneyimleriniz hakkında neler söylemek istersiniz?- Önceden her şeyi tek başıma yapmaya çalışıyordum. Buna alışkınım. Yazıp yönetiyorsun, üretiyorsun. Ama artık her şeyin tek adamlık iş olmadığını fark ettim. Hepimiz sinemanın bir sanat formu olduğunu söylüyoruz, evet bir sanat formu. Ama sinemaya sanat demek konusunda çok fazla çelişkim var.◊ Neden?- Çok sanatsal bir şekilde yapılmış olsa bile, 500 kişiye ihtiyacınız var. Picasso’nun ‘Ah, evet, bu resmi 400 kişiyle birlikte çizdim’ dediğini hayal etsenize. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz? Sinema kolektif bir sanat biçimi. Kabloları tutan adamlardan lojistik için araçları kullananlara kadar herkes önemli. Onlar olmadan hiçbir şey olmaz.
Source: Barbaros Tapan
Gençliğinde Anadol”a duyduğu özlemini emeklilikte giderdi
Belediye emeklisi 62 yaşındaki Akpınar, gençliğinde Türkiye”nin seri üretilen ilk yerli otomobil markası olarak 57 yıl önce yollarda yerini alan Anadol”u satın alma hayali kurdu.
Yıllarca çeşitli nedenlerle bu hayalini gerçekleştiremeyen Akpınar, Anadol”a duyduğu özlemini emekli olduktan sonra giderdi.
Akpınar, 5 yıl önce satın alarak orijinalliğini koruduğu 1981 model Anadol marka otomobiliyle yolculuğun keyfini sürüyor.
“Anadol”a hayranım”
İsmail Akpınar, AA muhabirine, Anadol marka otomobile hayran olduğunu söyledi.
Akpınar, daha önce birçok marka ve model araç kullandığını ancak Anadol”un gönlünde farklı bir yere sahip olduğunu belirterek, “Arabayı alalı 5 sene oldu. Kendim boyattım arabayı. Bu rengi özellikle deneye deneye üzerinde buldum. Ön tarafındaki panjurun olduğu yerler orijinal olarak siyah yapılmıştı, orayı da boyattım.” dedi.
Aracının 1981 yılında üretilen A8 modeli olduğunu dile getiren Akpınar, şunları anlattı:
“Orta halli binek bir otomobil. Arabanın çürümesi yok, parçasında sıkıntı yok. Genelde klasik arabalarda parça bulma sıkıntısı var ancak bu yerli üretim olduğu için Türkiye”nin her tarafında Anadol parçası bulunuyor. Günümüz şartlarına uygun olmayan fren sistemini ve ön takımlarını değiştirdim. Onun dışındaki tüm parçaları ve özellikleri fabrikadan çıktığı gibi. Arabanın her şeyi orijinal. Döşemeleri dahi orijinal. Arabam daha 125 bin kilometrede.”
“Anadol sevgisi olanlar yanıma geliyor”
Aracının ilgi gördüğünü anlatan Akpınar, “Yollarda ya da bir yerde park ettiğimde Anadol sevgisi olanlar yanıma geliyor. Onlara araba hakkında bilgi veriyorum. A8 piyasada fazla bulunmadığından insanların dikkatini çok çekiyor. Zaten Bolu”da da 3 tane var. Görenler güzel olduğunu söylüyor ya da el hareketleriyle güzel olduğunu işaret ediyorlar.” diye konuştu.
Akpınar, Anadol marka otomobilleri diğerlerinden ayırdığını belirterek, “Anadol”a binmek bir ayrıcalık. Bu bambaşka bir araba. Her yeri fiber olan, çürümeyen, altında çelik şasi bulunan çok sağlam bir araba yapılmış.” diyerek sözlerini tamamladı.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Yeni asgari ücret rakamında sona doğru! İşte olası zam senaryoları
Doğrudan 7 milyondan fazla çalışanı, dolaylı olarak ise toplumun tamamını ilgilendiren yeni asgari ücretin belirlenmesine yönelik süreç devam ediyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ev sahipliğinde ilk toplantısını 10 Aralık”ta, ikinci toplantısını 16 Aralık”ta, üçüncü toplantısını ise 19 Aralık”ta yapan Asgari Ücret Tespit Komisyonu, dördüncü toplantısını bu hafta gerçekleştirecek. Salı veya çarşamba günü yapılacak son toplantıda, Komisyonun yeni asgari ücret rakamını belirlemesi bekleniyor. Gözler işverenin teklifinde TÜRK-İŞ”in mevcutta net 17 bin 2 lira olarak uygulanan asgari ücrete, önce yüzde 45 oranında enflasyon zammı uygulanması, ardından ortaya çıkacak rakama yüzde 20 refah payı eklenmesi talebinin ardından, gözler işverenin teklifine çevrildi. Asgari ücret işveren desteğinin bu yıl da artarak devam etmesini isteyen işveren tarafının, TÜRK-İŞ”in 29 bin 583 lirayı bulan talebine sıcak bakmadığı öğrenildi. Pazarlık sürecinde hükümetin yaklaşımı kritik öneme sahip olacak. Olası zam senaryoları TÜRK-İŞ”in zam talebi yüzde 74″lük artışa karşılık gelirken, kamuoyunda konuşulan bazı zam senaryoları dikkate alındığında, yeni asgari ücret için ortaya çıkan tahmini rakamlar yaklaşık olarak şöyle: “Yüzde 30 zamla net 22 bin 103 lira Yüzde 35 zamla net 22 bin 953 lira Yüzde 40 zamla net 23 bin 803 lira Yüzde 45 zamla net 24 bin 653 lira Yüzde 50 zamla net 25 bin 503 lira.” Asgari ücret nasıl belirleniyor? Asgari ücreti, yasa gereği işçi, işveren ve hükümetten beşer temsilci olmak üzere 15 kişiden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu belirliyor. Komisyon, yeni asgari ücret çalışmaları kapsamında aralık ayında belirlenen tarihlerde toplanıyor. Bakanlığın belirlediği üyelerden birinin başkanlık ettiği komisyon, en az 10 üyenin katılımıyla toplanıp oy çokluğuyla karar veriyor. Oyların eşitliği halinde ise başkanın bulunduğu tarafın çoğunluğu sağladığı kabul ediliyor. Mevcut asgari ücret net 17 bin 2 lira Asgari ücret, halen bir işçi için aylık brüt 20 bin 2 lira 50 kuruş, kesintiler düştüğünde net 17 bin 2 lira 12 kuruş olarak uygulanıyor. Asgari ücretin işverene toplam maliyeti, bir işçi için 23 bin 502 lira 94 kuruş. Bunun 20 bin 2 lira 50 kuruşunu brüt asgari ücret, 3 bin 100 lira 39 kuruşunu sosyal güvenlik primi, 400 lira 5 kuruşunu işveren işsizlik sigorta fonu oluşturuyor.
Source: Internet Haber