Biz seni anladık Nihat abi
Dünya delilerin cehennemidir. Bilanço okumayı öğrenenler, ihaleleri takip edenler, annesinin uygun bulduğu kızla evlenenler akıllıdır. Düzenin, ahlakın, inancın kurallarının ötesine geçenler delilikle sınanır. İşte bu yüzden bilinmeyen kıtaları keşfetmeye çıkana, atomu parçalamaya yeltenene ya da dev düşmanlarla mücadele etmeye karar verene D eli misin derler. 1956 yılının Nisan ayında Trabzon”da doğdu. Doğduğu gün bilinmiyor. Babası Maçkalı Şoför Sabri , Volkan Konak “ın köylüsü. Annesi Erzurumlu Saliha Hanım. Çocukluğu Trabzon Gülbahar mahallesinde geçti. Dördü aynı anne-babadan, toplam 13 kardeşlerdi. Birlikte büyüdüler. Kara kuru bir çocuk olduğu için lakabı Gara idi. Trabzon Ticaret Lisesi”nde Daktilo bölümünde okudu. İlk yazılarını daktiloyla yazdı. On parmak değil yirmi parmak, ayaklarıyla da daktilo kullanabiliyordu. 17-18 yaşına kadar en büyük tutkusu futboldu. Sonra siyaset… Ülkücü harekete katıldı. Alparslan Türkeş, daktilo yeteneği nedeniyle onu ülkücü yayınlara yönlendirdi. Yayıncılığı da orada öğrendi. Siyasi nedenlerle yarım bıraktığı okulun ardından Hacettepe”de Sağlık İdaresi bölümüne girdi ve bitirdi. Üniversite yıllarında Ulucanlar Cezaevi karşısında bir evde yaşadı. Evin sorunu, gerçek bir kapısının olmamasıydı. Kapanmıyor, kilitlenmiyordu. Haliyle, gelen kişi çalmadan girebiliyordu. “Cezaevinden kaçan eve girerdi” diye anlatırdı o günleri. Dört kardeşinden üçü Fransa”ya yerleşti. Ona da “gel” dediler. Ama vatanımdan ayrılamam diye hep reddetti. Abisi yoksulluk çekmesin diye ona döviz yollardı. O parayı aldığı gibi kilolarca muz alır, her gün gittiği kahvedekilere dağıtırdı. 12 Eylül sonrasında ülkücü hareketten ayrıldı. Düzenle kavga eden ulusalcı bir çizgi izledi. Antiemperyalist fikirleri öne çıktı. Ayağı hep yurduna bastı, fikirleri toprağından beslendi. ‘YAZARLIK BU KADAR ŞEBEKLEŞMEMELİ’ Dokuz yıl memurluk yaptı. Önce Sağlık bölümü mezunu olması nedeniyle bir hastane yönetti. Ardından yazarlık yeteneği onu Kültür Bakanlığı”na taşıdı. Memurluk ona dar geldi. Gazeteciliğe başladı. Milliyet gazetesinde spor sayfaları yaptı. Fanatik Trabzonsporluydu. Kulübün onur üyesiydi. Sayfalarda, sevdiği Trabzonsporlu oyuncuların, maç sonrası 3 olan puanını 5 yaptığını gülerek anlatırdı. Çeşitli dergilerde yazıları yayınlandı. Ofli Hoca kitabının ardından Leman”da yazmaya başladı. Ben dahil bütün Türkiye onu Leman’la tanıdı. Sert, uzun, edebi yazılarıyla, doksanlı-ikibinli yıllarda, gençlerin idolü oldu. Leman yazarlığı uzun yıllar sürdü. 2005 yılında kısa bir süre Akşam”da köşeyazarı oldu. Aynı anda Leman”da da yazıyordu. Engin Ardıç “la kavgası Akşam günlerini bitirdi. Merak edenler için anlatayım…. İstanbul”un plajları açılınca, şehrin elitleri, “donla girenler oluyor” diye tepki gösteriyordu. Leman ise “denize donla da girilir” fikrindeydi. Bunun için Caddebostan”a “donla denize girme eylemi” koydu. Engin Ardıç, “Ey Türk Lümpeni Titre ve Donunu Giy” başlıklı bir yazıyla Leman”a hakaret etti. Bir sürü hakaret değil ama yazıdaki Apoculuk suçlaması Nihat Abi”nin kanına dokundu. Tek bir yazıyla gazeteden istifa etti: “Ama şimdi o cesur, o lafını esirgemez Nihat Genç ’in söyleyecek lafı yok. Bu kadar alçakça iftira karşısında elim ayağım titriyor. İnsanlık bu kadar kötü olmamalı. Yazarlık bu kadar şebekleşmemeli. Ben onurlu bir çocuk olmak için yazar oldum. Nasıl olmuşum, olmamışım mı, ne demişim, kitaplarımdadır.” Yalnız Akşam değil… Aynı yıl kitaplarını çıkaran İletişim Yayınları ile de yolları ayrıldı. Boğaziçi Üniversitesi”nde yapılan Ermeni Konferansı”nı Akşam gazetesinde ‘Kazmalar ve Maşalar’ başlıklı yazısıyla eleştirdi: “Biz, 1. dünya savaşı bitti diyoruz, bitmedi diyorsanız, bir daha gelin, öyle uyduruktan demokrasi, özgürlük, aydınım, lafları yemiyor artık.” İletişim Yayınları, bu yazının ardından 12 yıl kitaplarını bastığı Nihat Genç”in kitaplarını artık yayınlamayacağını söyledi. TİYATROCU NİHAT GENÇ Devir kumpas davalarının olduğu devirdi. Liberallerle, FETÖ”cülerle, iktidar yandaşlarıyla tabii bu arada muhalefetteki kimi isimlerle de sert yazılarla kavga etti. Hikayeleştirici üslubu, duygusal konuşmaları, coşkulu anlatımları onu televizyonlara taşıdı. SkyTv, AvrasyaTv, HalkTv, Ulusal Kanal programlarıyla ulusalcı kitlelerin sevgilisi oldu. Birlikte mücadele ettiğimiz dönemdi. Nihat Abi, o günlerden Sakarya Savaşı’ndan bahseder gibi bahsederdi. Kendisinin de tam sayısını bilemediği 40 civarında kitap yazdı. Tanıyanlar bile bilmez, iki tiyatro oyunu var: Çiçekleri Sarıkız”a Yedirdim ve Gavara. Gavara, Mahir Günşıray tarafından sahneye konmuştu. Trabzon”da ‘boş muhabbet” ya da “osuruk” anlamına gelen Gavara”da, Nihat Genç hikayeciliğini konuşturmuş, Anadolu”nun erkeklik hallerini sünnetten askerliğe kadar anlatmıştı. Günşıray”ın Hakkari”deki gösteriminde oyun dekorunun farklı yerlerinde bulunan sarı-kırmızı-yeşil renkler polisin tuhaf şüphesine neden olmuş, oyun dekoru gözaltına alınmış, oyun yasaklanmıştı. Nihat Genç o gün televizyona bağlanıp ağzına geleni söylemiş, aslında televizyonculuk öyküsü öyle başlamıştı. NİHAT ABİ’NİN KAHVELERİ Ben de Nihat Abi ile şahsen bu yıllarda tanıştım, editörü oldum. Günlerce kapanıp bir yazıya çalışır ve sabah çok erken saatte yollardı. Genelde sarı dolmuşta yakalanırdım. Bazen yazıları 20-30 sayfaya ulaşırdı. ‘Seri halinde bölerek yayınlayalım’ derdim, ‘hayır’ derdi. ‘Yazı uzun, ara başlık koyalım’ derdim, ‘hayır’ derdi. Yazım hatalarının bile düzeltilmesini istemezdi. Yazısı yayına girmeden evden çıkamaz, ‘10 dakikada girer mi’ diye sorardı. Bu nedenle çoğu zaman sarı dolmuş koltuğunda bilgisayarı açıp Nihat Abi’nin yazılarını yayına hazırlardım. Yazıda bir sorun olursa diye verdiği sabit bir telefon vardı. Aradığımda bir Ankara kahvesi çıkar, kahveci “Nihat Abi telefon” diye çağırırdı. O yıllarda Nihat Abi”nin gidildiğinde bulunduğu Ankara kahveleri olduğunu öğrendim. Kahveler, siyasi konuşmaların, halka dokunmanın, muhabbetin mekanlarıydı. Eşiyle de bir kahvede, Sakarya Çay Ocağı”nda tanışmıştı. NİHAT ABİ’NİN YARATICI KÜFÜRLERİ Yıllarca yazdı, anlattı, kitap çıkardı. Para bilmezdi. Borçlarını hiç alamazdı. O yüzden yayıncılar, televizyoncular ona hep borçlu kaldı. Tek varlığı oturduğu eviydi. Güzel küfür ederdi demiyorum. Güzel sövgü üretirdi. “Memleket Singapur kerhanesine döndü” lafını ondan öğrendim. Ünlü liberal yazarla polemik yaparken “gergedan götü suratlı adam” demişti. Google”a “gergedan götü” yazıp sövdüğü adamın suratıyla karşılaştırıp benzerliğe bakmıştık. İktidar yandaşı yazara “Kore lideri traşlı herif” demiş, cuk diye oturtmuştu. Sövgü onun edebiyatının üretken bir parçasıydı. “Ettiğim küfrü bir daha etmem” diyecek kadar kendine güvenirdi. Yazılarından kaldırılmasını, noktalanmasını istemezdi. Gerekirse yargılanmayı kabul ederdi. Hakimlere, küfrün dilin zenginliği olduğunu anlatmaya çalışırdık. Duyguları aklının çok önünde giderdi. Bazen öfkeyle başladığı cümleyi hüzünlü gözyaşıyla tamamlardı. Bazen çok övdüğü kişiyi, birkaç gün sonra yerin dibine batırırdı. Bu yüzden çok hayalkırıklığı yaşadı. Çok ihanete uğradı. Çok kavga etti, hatta kendisiyle bile… Elbette çok da insan kırdı, yaraladı. Bazı insanların ise onda sonsuz kredisi vardı. SAÇAKLI AĞACIN HAYALİ Ankara’ya çok bağlıydı. Binalarının, sokaklarının, esnaflarının hikayelerini bilirdi. Kuğulu Park’ta ağaçları tanır, tek tek anlatırdı. Bir gün yürürken bir ağacın karşısında durduk. Dalları yere sarkan ağacı gösterdi. O ağaçla ilgili bir film sahnesi gibi kurduğu hayali anlattı. Biliyorum, o hayal hiç gerçekleşmedi. Nihat Abi, son yıllarında etrafında bulunan ve sadece iktidarın hedefindeki kişilere saldıran kimi adamlar yüzünden haksızlığa uğradı. Onlarla özdeşleştirilip yaftalandı. Oysa hiç de öyle değil… Bir masa düşünün: İktidar bir muhalefet öbür tarafında, kamu müteahhitleri bir belediye reklamcıları öbür tarafında, yandaş medya bir genel merkez medyası öbür tarafta… Nihat Abi neredeydi derseniz, o masanın kendisiyle kavgalıydı. Masayı devirmek, ayaklarını kırmak istiyordu, olmadı. Bunun için geçen yıl aynı duygusallıkla Cumhuriyetçi Vatanseverler Partisi adında bir parti bile kurdu. Geçenlerde, biz televizyonu bıraktıktan sonra konuşmuştuk. Duyunca nasıl umutlandığını, hasta yatağından kalktığını anlattı. Yaptığımız ona göre tam Nihat Gençlik hareketti. Son olarak 28 Mayıs’ta konuştuk. Artık sesi çıkmıyordu. Yine de kalkıp mücadeleye devam edeceğine inanıyordu. Sonrasını… Biliyorsunuz… Kanser, ailesinin genetik hastalığıydı. Annesi 52 yaşında kanserden ölmüştü. Yazdıkça içine çektiği sigara, genetik hastalığını besledi. Gara bedenini eritti. Geriye öfkesiyle bir aslan yelesi gibi savrulan saçları kaldı. Yaşamın huzursuzluğunun kaynağı anlaşılamamaktır. Koca insanlık, tersine akan aklı taşıyan küçücük bir bedeni koyacak yer bulamaz. ‘Deli misin’ derler, oysa deli inadı ve öfkesi kuleleri yıkar, dağları devirir. Nihat Abi… Elindeki çikolatalarınla seslendiğin gibiyiz: Pehlivannn, Terkoğluuu, Şahinnn, Fethiii, Canerrr, Samiii, Merttt, Hakannn, Erdemmm, Furkannn… Aklın kalmasın: Biz seni anladık! Biz… Seni… Anladık…
Source: Barış Terkoğlu
İsrail komandoları bekliyor, özgürlük filosu gidiyor… İnsanlığın son 16 saati
Belki de insanlığın zaferini kutlayacağız.Çünkü saat 12.00 sıralarında…Özgürlük filosunun Gazze sularına ulaşmasına sadece 160 mil kaldı.Girit’i geçtiler.Mısır karasularına girdiler.Saat 11.42…Brezilyalı Thiago Avila gemiden şu mesajı gönderiyor:“Güneş doğdu ve biz bir insanlık koridorundayız; İsrail’in tehditlerine rağmen Madleen gemisinde ruhlar çok yüksek, İsrail medyasından aldığımız habere göre üç özel kuvvet birimi (S -16, S-6 ve S-3) 80 komando deniz ve hava desteğiyle konuşlandırılmış. Hepsi savaş suçu işlemek için bekliyorlar. Bu saldırıyı elbette durdurma şansımız var.”Avila bu konuşmayı yaparken, Gazze’ye 160 mil kala Avrupa Parlamentosu Milletvekili Yasemin Acar elinde Filistin bayrağıyla teknenin önüne çıkıyor…Özgürlük, cesaret ve insanlığın sesini yükseltiyor…BEKLE BİZİ GAZZE GELİYORUZ…Avila devam ediyor:“Onlara değer vermiyoruz. Sahip oldukları tek şey bombaları, şiddetleri ve nefretleri. Geri kalan her şeye biz sahibiz. Dayanışmamız ve umudumuz var. Sevgimiz var. Ve milyarlarca insandan oluşan küresel bir topluluğumuz var. Onlar da kalplerinin derinliklerinde açlıktan ölen çocukları, hastaneleri, barınakları, okulları bombalamanın yanlış olduğunu biliyorlar.Evet yanlış olduğunu biliyorlar.Neslimizin en büyük savaşını yaşıyoruz ve artık hepimiz için bir adım atma zamanı geldi.Mütevazi ve küçük teknemizde şiddet içermeyen insani görevimiz ilerlemeye devam ediyor.Bekle bizi Gazze…Geliyoruz.”MADLEEN’İN ANLAMIÇok soruldu…Gazze’ye giden Madleen gemisinin adı ne anlama geliyor?Madleen, Filistin’de yaşayan bir kadın balıkçının adıdır. Bu sefere onun adı verilmiştir.BU GECE BİZE UYKU YOKArkadaşlar;Ben bu satırları yazdığım saatlerde, Madleen gemisi Mısır karasularına girmişti.Geminin yelkenle ortalama saatte 6-10 mil hızla gittiğini düşünürsek.160 mil, 16-26 saat demektir.Ancak tahmin ediyorum; geminin oraya varışı güneşin doğuşuna denk getirilecektir.Çünkü bu özgürlük ve insanlık filosunu izleyen milyonlarca insan ne olduğunu görmelidir.DÜNYANIN HER YERİNDEN DESTEK MESAJLARI YAĞIYORGreta, Liam, Yasemin, Thiago ve insanlık adına Madleen gemisiyle Filistin’e ve insanlığa yelken açan 12 cesur yürek için dünyanın her yerinden destek mesajları yağıyor.Sosyal medyada inanılmaz bir destek var.Hepimiz nefesimizi tutmuş bu geceyi ve günün ilk ışıklarını bekliyoruz.Ben bu yazıyı yazıyorum.Ama belki de yayınlandıktan hemen sonra bir saldırı olabilir.Bekliyoruz, bekliyorum. Yarın Hürriyet internetteki köşemden bütün gelişmeleri aktarmaya, bütün kalbimle destek vermeye devam edeceğim.İSRAİL’E DE BİR MESAJIM VARİsrail’in demokrat halkı. Biliyoruz ki çoğunuz bu katliamı onaylamıyor.7 Ekim günü Hamas’ın saldırısını hiçbirimiz desteklemedik. Tam tersine çoluk çocuğu sivilleri hedef alan bu saldırıyı lanetledik.Ama şimdi İsrail Hükümeti, Filistin halkına tarihte görülmemiş bir soykırımı ve katliamı yaşatıyor.Çocuklar, kadınlar, siviller ya açlık ve hastalıkla ya da bombalarla ölüyor.50 bini aşkın ölümden sözediyoruz.Sivil ölümü konuşuyoruz.İsrail Hükümeti;Bak sana Türkiye’de, demokrasiye, hukuka inanmış, her türlü radikalliğe karşı bir yazar olarak sesleniyorum.Türklerin tarihte Yahudilere verdiği desteği herkes bilir.Ama biz Türkler mazlumu görünce dayanamayız.Sana en sakin halimle ve bütün kalbimle sesleniyorum.Aklın varsa bizi karşına alma.İnsanlığın bu sesine kulak ver.Ve bütünüyle insani duygularla ve yardım maksadıyla Gazze’ye gelen bu Madleen gemisine saldırma…Bir daha ve bütün kalbimle söylüyorum.İnsanlığı karşına alma.
Source: Fatih Çeki̇rge
Eğitime atanmış değil adanmış bir hayat
Hollanda’da yaşayan Ali Yağcı, 1958 yılında Karaman’da dünyaya geldi. İlkokul, ortaokul ve liseyi burada okuduktan sonra 1980 yılının güz döneminde Konya Selçuk Eğitim Enstitüsü’nü bitirdi. Öğretmen olma hayaliyle mezun olduktan sonra Hollanda’da yaşayan gurbetçi bir ailenin kızıyla evlendi. Hemen ardından 12 Eylül darbesi yaşanınca öğretmen olarak atanamadı. 1981’de Hollanda’ya taşınan Yağcı, atama beklediği günleri yurtdışında geçirdi; bir süre turizm sektörüyle ilgilendi, daha sonra seyahat acentesi kurdu. Öğretmenlik hayali suya düşen Ali Yağcı, eğitime olan tutkusunu turizmcilik ve koleksiyonerlikle birleştirerek Karaman’da bir ilkokul müzesi açmaya karar verdi. 1989 yılından bu yana ahşap kalem kutuları, kalemtıraşlar, abaküsler, alfabe kitapları, yardımcı ders afişleri, haritalar, karneler, kara tahtalar gibi ilkokul düzeyinde kullanılan her türlü eğitim araç gerecinin bulunduğu 35 bin eğitim materyali topladı. 29 Ekim 2023’te yani Cumhuriyetin 100’üncü yılında da eğitim tarihi müzesini açtı. ‘ÖĞRETMENLİK KUTSAL’Ali Yağcı müzenin öyküsünü şöyle anlattı:“Önce Hollanda’daki örneklerini, sunum yöntemlerini inceledim. Müzenin ilk materyali 1989 yılında aldığım bir abaküs oldu ve onu diğerleri izlemeye başladı. Yıllar içinde müzayedeleri, ikinci el eşya dükkânlarını, taşımalı olduğu için kapatılmış okulları gezerek binlerce materyal topladım. Müzemizde, yer darlığı nedeniyle sahip olduğumuz 35 bin eserden 7 binini sergileyebiliyoruz. 1650’li yıllardan Osmanlı dönemine ait bir alfabemiz var ve en eski eser olarak bunu söyleyebilirim. Kurşun kalem koleksiyonumuzda 5 bin parça var. Sergilediğimiz eğitim materyallerinin yanında; eski bir öğretmenler odası, müdür odası, sıbyan mektebi, iptidai mektebi, Cumhuriyet dönemi, maarif salonu ve Hollanda sınıflarını da ziyaretçiler için oluşturduk. Bir Avrupa ülkesiyle mukayesesinin yapılabilmesi için Hollanda sınıfı açtık. Ben 1980 ihtilali zamanı atansaydım ve yurtdışına gitmeseydim belki de ben de o binanın bir öğretmeni olacaktım. Bizim kültürümüzde öğretmenlik kutsal bir meslek. Her ne kadar diplomasını alıp öğretmenlik yapamamış olsak da eğitime kıyısından köşesinden dokunmuş olmak benim için çok önemli. Müzeye gelen öğrencilere rehber eşliğinde eğitim tarihini öğretmiş oluyoruz. Bu da bana öğretmenliğe yakın bir tatmin duygusu sağlıyor.” TARİHİ BİNAYI YENİDEN CANLANDIRDIMüzenin bulunduğu Gazi Kültür Sanat Merkezi binasının temelinin 1923 yılında atıldığını belirten Ali Yağcı, “1927 yılında ise öğretime başlayıp ilk mezunlarını 1935 yılında vermiş. TBMM’nin ilk binasının yapıldığı tarzda Avusturyalı mimarlar tarafından yapılmış tarihi bina 1980’lerin başına kadar okul olarak kullanıldı. Sonra bir tadilat gördü ve 2015’e kadar ilkokul olarak kullanılmaya devam etti. Karaman Mektebi, Karaman İlkokulu, Gazi İlköğretim Okulu daha sonra Gazi Mustafa Kemal İlkokulu isimleriyle yıllarca hizmet vermiş bu bina 2015’te ihtiyaçları karşılayamadığı için kapandı. Bu okul Karaman için, İstanbul’daki Kabataş Erkek Lisesi, Galatasaray Lisesi gibiydi. Biz başvurduğumuzda metruktu. İl Milli Eğitim Müdürü Mehmet Çalışkan’ın katkıları ve desteğiyle bina müzeye tahsis edilmiş oldu” dedi. Gözden Kaçmasın Kazaya diplomasi zırhı Haberi görüntüle
Source: Beyazıt Şenbük
İşte doğanın 30 yılı
Yılan, çıyan, çekirge, kurbağa, çakal ve çok sayıda kuştan oluşan 100 bine yakın fotoğraf arşivi biriktiren Ali Çitak, üniversite öğrencileri ve akademisyenlerin de araştırmalarına katkı sunmaya başladı. 15 YIL AYNI AĞACIN ALTINDAUzunköprü’de, Bülbül Korusu’nda bir ağacın altında tam 15 yıl fotoğraf çektiğini söyleyen Ali Çitak şöyle konuştu: “Orası tam anlamıyla yaban hayatının bir göstergesiydi benim için. Meşe ağacının tam ortasında eski ağaçkakan yuvası vardı. O eski ağaçkakan yuvasına her sene değişik başka kuşlar gelip yuva yapıyordu. 15 yıl boyunca o ağacın altında çakallar, porsuklar, tilkiler, tavşanlar, yılanlar, kuşlar çektim. Var olan değerlerimizi kaybediyoruz, amacım geleceğe bir belge bırakmak.”
Source: Hurriyet.com.tr
Köylüler tesadüfen keşfetti! Mağara içine girince gerçek ortaya çıktı, asla değişmiyor
Gümüşhane kent merkezine 17 kilometre mesafede, Torul ilçesine bağlı Cebeli köyü sınırları içinde yer alan ve damla taşı oluşumları bakımından zengin Karaca Mağarası, yerli ve yabancı ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Adını bulunduğu mahalleden alan Karaca Mağarası, beyaz renkteki sarkıt ve dikitleri, sütunları, perde damla taşları, traverten havuzlarıyla 12 ile 17 derece arasındaki sıcaklıkla ziyaretçilerini karşılıyor. İstanbul”dan gelen Rıdvan Polat, AA muhabirine, Gümüşhane”nin tarihi ve kültürel zenginliklerini görmek istediklerini söyledi. Gümüşhane”de gezilecek yerler arasında bulunan Karaca Mağarası”nı ziyaret ettiklerini ifade eden Polat, Karaca Mağarası”na ilk defa geldik. Burada atmosfer çok güzel. Kesinlikle herkese tavsiye ederim. diye konuştu. Gülten Polat da Karaca Mağarası”nın kendilerini büyüleyici bir atmosferle karşıladığını belirterek, Muhteşem bir yer. Dışarıdaki hava sıcak ama burası çok serin. Kış mevsiminde burası nasıl oluyor diye merak ettim. Herkese tavsiye ederim. Geldiğim için çok mutlu oldum. dedi. Elif Ayar ise mağarayı merak etmesine karşın ilk defa geldiğini ifade ederek, görülmeye değer bir güzelliğe sahip olduğunu söyledi.
Source: Gazetevatan.com
“Üstadımdan özür diliyorum”
Habertürk ten Ferit Tuğluk un haberine göre; İrem Derici, Kurban Bayramı nın ikinci günü Alaçatı daki bir mekânda sahneye çıktı. Öncesinde basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Derici, Yaz sonunu açmış bulunuyoruz. İlk Alaçatı konserimiz… Bundan sonra inşallah Happy Hour larda buluşuyoruz. Geçen bir fotoğraf gördüm Çeşme gecelerinde; Berkay, Murat Boz ve İbrahim Büyükak, bu üçü yan yana geliyorsa yaz gelmiştir. Kendi sahnemden sonra Alaçatı gecelerine çıkacağım sizlere malzeme vereceğim. Uzun zamandır sizlere malzeme vermiyorum dedi. SELÜLİTLERİMİ ÇEKTİĞİNİZ İÇİN DENİZE GİRMİYORUM Denize girmeye pek niyetli olmadığını söyleyen şarkıcı, daha sonra Selülitlerimi ve zamanla pörsümüş etlerimi çektiğiniz için girmiyorum. Son iki senedir spor ve kardiyo yapmıyorum. Benim sporum sahnem diyerek kendisini tenha yerlerde suya daldırıp çıkartıyorum. İşin şakası 14 yıldır bol bol çekilmiş bir dünya fotoğrafım var. Hiç umurumda değil diyerek gazetecilere takıldı. ONA KURBAN OLURUM Bir süredir Melih Kunukçu ile aşk yaşayan İrem Derici, sevgilisinin sorulması üzerine; Ona kurban olurum. Onun da yarın Çeşme de bir sahnesi var. O yüzden ben bir gün daha Çeşme de kalarak onu izleyici olarak izleyeceğim diye konuştu. ÖZÜR DİLEDİ Öte yandan İrem Derici, Galatasaray’ın Yenikapı daki şampiyonluk kutlaması öncesinde polemik yaşadığı Coşkun Sabah’tan özür diledi. Dua Lipa nın kutlama gecesi için 3.5 milyon dolar talep etmesi üzerine vazgeçilince, Hayaller Dua Lipa, hedefler Coşkun Sabah mı? sözleriyle konuyla dalga geçen şarkıcı; O benim büyüğüm, ağabeyim birazcık üstüne alındı. Özür diliyorum Coşkun ağabeyden bırakın o benim büyüğümdür. Bayramdır, büyüğümden üstadımdan özür diliyorum. Beni biliyorsunuz her şey ağzımda kalbimde kötülük yok dediği de doğru hiç bir marş Aşığım Sana şarkısı gibi olamaz ifadelerini kullanarak Coşkun Sabah a zeytin dalı uzattı.
Source: Habertürk
Bolu”da 100 yıllık ilginç gelenek: Kapı kapı gezip bunu yapıyorlar…
Bolu”nun Göynük ilçesine bağlı Bölücekova köyünde yaklaşık 100 yıldır yaşatılan gelenekte, köyün gençleri tarafından oluşturulan deve figürü ile kapı kapı dolaşılarak bayram havası yaşatılıyor. Gençler, uzun kumaşlar ve özel kıyafetlerle deve görünümü kazandırdıkları kostümün içinde gizlenerek köy halkının karşısına çıkıyor. PARA VE YİYECEK TOPLUYORLAR Evleri tek tek dolaşan gençler, hem eğleniyor hem de para ve yiyecek topluyor. Toplanan paralar bayramda gençlerin hep birlikte eğlenmesi için kullanılıyor. Kurban Bayramı”nda Bölücekova gençleri tarafından yapılan bu gelenekte, gençler doyasıya eğlenirken, ortaya renkli görüntüler çıktı. Yüzyıllık geçmişe sahip bu gelenek, köydeki birlik ve beraberliği pekiştirirken, çocuklardan yaşlılara herkesin ilgi odağı oluyor.
Source:
Kırgız yazar Aytmatov, “Cengiz Aytmatov, Türk Dünyası”nın Geleceği” forumu ile anılacak
Türkiye ve diğer Türk devletlerinden bilim adamlarını, siyasetçileri ve sevenlerini bir araya getirecek forumun açılışı, 10 Haziran”da Kırgızistan Bilimler Akademisi”nde yapılacak ve 11 Haziran”da Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi”nde (KTMÜ) devam edecek.
Foruma, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli”nin himayelerinde bu yıl şubat ayında Türk kültürünün gelecek nesillere aktarılmasını sağlamak amacıyla Ankara”da kurulan Cengiz Aytmatov Enstitüsü”nün Başkanı ve MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İlyas Topsakal da katılacak.
Cengiz Aytmatov Enstitüsü Başkanı Topsakal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bir dizi resmi görüşmeler yapmak ve yazarın anma etkinliklerine katılmak için Kırgızistan”da bulunduklarını söyledi.
Topsakal, yazarın ilk anma etkinliğinin 10 Haziran”da Ata-Beyit (Baba Evi/Babaların Mezarlığı) olarak adlandırılan Ata-Beyit Ulusal Tarih ve Anıt Kompleksi”ndeki yazarın ve babasının mezarı başında yapılacağını belirtti.
Cengiz Aytmatov Enstitüsü”nün ilk etkinliğinin Bişkek”te seçilmesinin önemli olduğunu vurgulayan Topsakal, anma etkinlikleri kapsamında 10-11 Haziran tarihlerinde “Cengiz Aytmatov, Türk Dünyası”nın Geleceği” forumu düzenleneceğini anlattı.
“Enstitümüzün Bişkek”teki faaliyeti önceliklidir”
Topsakal, MHP Genel Başkanı Bahçeli”nin himayelerinde kurulan Cengiz Aytmatov Enstitüsü”nün Bişkek”teki faaliyetinin öncelikli olduğunu söyledi.
Türkiye’den ve diğer Türk devletlerinden birçok bilim, sanat ve iş insanının bir araya geleceği forumun, Türk dünyasının geleceğine ilişkin büyük vizyona destek olacağına işaret eden Topsakal, “Bu sadece büyük düşünürün ölüm yıl dönümünde anılması değildir. Onun Türk dünyasına ve geleceğe ilişkin olarak ortaya koyduğu prensiplerin de desteklenmesidir.” diye konuştu.
Talas eyaletinin Şeker köyünde 12 Aralık 1928″de dünyaya gelen Aytmatov, Mayıs 2008″de Rus televizyon kanalının belgesel çekimleri için gittiği Tataristan”ın başkenti Kazan”da rahatsızlanmış, tedavi için götürüldüğü Almanya”da 10 Haziran”da vefat etmişti.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Kurbanlık danayı merdivenlerden beşinci kata çıkarmaya çalıştılar
Kurban Bayramı yaklaşırken, bazı vatandaşların kurbanlık hayvanları şehir içinde taşıma yöntemleri tepkilere neden oluyor. Son olarak sosyal medyada paylaşılan bir görüntü, kısa sürede gündem oldu. HAYVANI 5. KATA ÇIKARMAYA ÇALIŞTILAR Görüntülerde iki kişinin kurbanlık bir danayı apartmanın merdivenlerinden 5. kata çıkarmaya çalıştığı görülüyor. Merdivenlerden çıkarılmak istenen dana, hem kendisi için hem de çevresi için büyük risk oluşturdu. “BU İBADET DEĞİL EZİYET” Hayvanın yaşadığı stres ve çektiği zorluğu görenler “Bu ibadet değil eziyet”, “Hayvana yazık değil mi?”, “Bu şekilde kurban kesilmez” şeklinde yorumlar yaparak duruma tepki gösterdi.
Source: Haberler
Topkapı Sarayı kapısında Mazlumların, zulme uğrayanların sığınağı yazıyor mu? 500.000 TL”lik soru
Oktay Kaynarca”nın sunduğu Kim Milyoner Olmak İster”de 500.000 TL değerindeki, Osmanlı Devleti döneminde inşa edilen hangi yapını ana giriş kapısı üzerindeki kitabede ” Mazlumların, zulme uğrayanların sığınağı” yazılıdır? sorusunun cevabı araştırılıyor. OSMANLI DEVLETİ DÖNEMİNDE İNŞA EDİLEN HANGİ YAPINI ANA GİRİŞ KAPISI ÜZERİNDEKİ KİTABEDE ” MAZLUMLARIN, ZULME UĞRAYANLARIN SIĞINAĞI” YAZILIDIR?A: Sultan Ahmed CamiB: DarülacezeC: Topkapı SarayıD: Rumeli HisarıCevap: CTOPKAPI SARAYI NE ZAMAN İNŞA EDİLDİ?Topkapı Sarayı, İstanbul’un Fatih ilçesinde yer alan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun 15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar yönetim merkezi olan tarihi bir saraydır. 1460’larda Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirilen saray, hem mimari hem de kültürel açıdan önemli bir eserdir.
Source: İbrahim Turna
Fenomen dizinin hayranları “kendi gününde kendi mekanında” birincilik için yarışıyor
Bir dönem perşembe günleri adeta sokakların boşalmasına neden olan dizideki çoğu karakterler, popülerliğini yıllar geçse de asla kaybetmedi.
Çeşitli platformlarda yayınlanması ve internet ortamında kısa videolarının yoğun ilgi görmesi nedeniyle kendine yeni hayranlar da edinen dizinin sahnelerinin çekildiği mekanlar popüler hale geldi.
Türk televizyonlarının unutulmayan bazı dizilerinin hayranları için ödüllü bilgi yarışmaları düzenleyen girişimci Enes Sağlam, Kurtlar Vadisi için de harekete geçti.
Sağlam, dizinin hayranlarını, Kurtuluş Şakirağaoğlu”nun canlandırdığı “Duran Emmi” karakterinin sahnelerinin çekildiği, Salacak sahilinde bulunan mekanda bilgi yarışması için bir araya getirdi.
Dizinin “yayın günü ve saatine” denk getirilen yarışma ayda bir kez yapılıyor.
Yarışmaya takımlar halinde katılanlar, hoparlörden verilen dizi müziği eşliğinde istişare halinde son kez birbirlerinin bilgilerini test ediyor.
Organizasyonun düzenleyicisi, dizinin çeşitli sezonlarından replikler, isimler ve olayları dikkate alarak hazırladığı 40 soruyu yarışmacılara yöneltiyor.
Her sorunun ardından verilen kısa sürede baş başa verip ortak cevap belirleyen yarışmacılar, bunu rakiplerine göstermeden masada duran beyaz tahtaya yazıyor.
Sürenin sonunda tahtalar aynı anda havaya kaldırılarak cevaplar gösteriliyor. Kafedeki görevliler, doğru ve yanlış cevapları takımların hanesine yazıyor.
Görevliler, tüm soruların sorulmasının ardından yarışmanın kazananlarını ve dereceye girenleri belirleyip açıklıyor.
Birinci olan takıma başarısından dolayı gram altın veriliyor.
“Yeni diziye başlamak yerine çoğu kez diziye baştan başlamışlığımız var”
Yarışmayı birincilikle bitiren takımda yer alan Furkan Yıldırım, AA muhabirine, etkinlikte kazanmalarını yıllardır süregelen bir alışkanlığına borçlu olduklarını söyledi.
Yıllarca “Bu diziyi ezberledin, hala niye izliyorsun?” şeklindeki baskılara maruz bırakıldıklarını anlatan Yıldırım, “Bu nedenle emeklerimizin karşılığını aldığımız için mutluyuz, gururluyuz.” dedi.
Aynı takımda yer alan Erhan Ertan, en gururlu anlarından birini yaşadıklarını dile getirdi.
Daha önce yarışmaya iki kez daha katıldıklarını aktaran Ertan, şunları kaydetti:
“Birinde tekrar katılmaya hak kazandık, birinde dördüncü olduk. O hırsla bilgi birikimimizi yeniden tazeleyip geldik. 97 bölümü arkadaşlarla aramızda bölüştük, notlar çıkararak bu süreci iyi çalışmayla atlattık. Yeğenimiz oldu, onu bile ihmal ederek çalışmalarımızı sürdürdük. Bu galibiyeti de ona armağan ediyoruz. Birbirimize çalıştığımız yerlerden sorular sorduk, bilemediğimiz yerlerde birbirimizi fırçaladık. Üniversitede mimarlığı kazandığımda bile bu kadar gururlu değildim.”
Emir Harun Erken, bu yarışmaya çok iyi hazırlandıklarını, hayatı boyunca çıkarmadığı notları bu etkinlik için hazırladıklarını, emeklerinin karşılığını birinci olarak aldıklarını ifade etti.
Arkadaşı Ufuk Yıldırım ise “Eskiden beri Kurtlar Vadisi”ni çok seven insanlarız. Türkiye”ye damga vurmuş bir dizi. Yeni diziye başlamak yerine çoğu kez diziye baştan başlamışlığımız var. Yıllarca bu birikim kafamızda oluştu, bu yarışmayı görünce kendimizi denemek istedik.” diye konuştu.
“Elif Eylül” ismini dizinin hayranı babası koydu
Yarışmaya katılan üniversite öğrencisi Elif Eylül Sarı, ismini Kurtlar Vadisi hayranı olan babasının dizideki bir karakterden etkilenerek koyduğunu anlattı.
Sarı, kendisinin diziyi ancak bu yıl izlediğini, bilgileri hala taze olduğu için yarışmaya katıldığını söyledi.
Yarışmaya Zonguldak”tan katılan İsmail Çaylı, diziyi 2003 yılında izlemeye başladığını, yayınlandığı saatte maç dahi izlemediğini belirtti. Çaylı, günlük hayatta arkadaşlarıyla birbirlerine diziden repliklerle şakalar yaptıklarını da dile getirdi.
Yarışmacılardan Hüseyin Rahmi Demirli, çalıştığı yerde işini yaparken sürekli arka planda bu diziyi izlediğini aktardı.
Bu nedenle repliklerin çoğunu bildiğine dikkati çeken Demirli, “Karakterlerin hareketlerine, o sahnenin her detayına hakimim. Arkadaşlar, replik soruları gelince bana bırakırlar. Bu kadar hayran olduğum başka bir dizi yok. Dizinin tekrar başlamasını isterim ama o tadı verir mi, bilmiyorum. Her sene 8 Nisan”da Çakır”ın ölüm yıl dönümünde anmasını yapıyoruz.” dedi.
“Buraya gelenlerden de diziyi 10-15 kez izleyenler olduğunu biliyoruz”
Yarışmayı düzenleyen Enes Sağlam ise Kurtlar Vadisi”nin ayrı bir hayran kitlesi olduğunu belirtti.
Diğer dizilerin yarışmalarının farklı mekanlarda yapıldığını ancak Kurtlar Vadisi”yle ilgili yarışmayı “kendi mekanında kendi gününde” yaklaşık 100 kişilik grupla gerçekleştirdiklerini dile getiren Sağlam, yarışmaya gelemeyenlerin sosyal medyadan mesaj attıklarını, bazılarının soru da gönderdiğini anlattı.
Sağlam, “Belli bir kitle hemen hemen her yarışmaya geliyor. Etkinlik sonunda sorular hakkında birbirilerine yorumlar yapıyorlar. Yarışmadan önce de “Hangi sorular çıkabilir?” diye birbirlerine soruyorlar. Her etkinliğe farklı sorular hazırlıyoruz.” şeklinde konuştu.
Dizinin oyuncularının ve senaristinin bile olayları unutmuş olabileceğinin altını çizen Sağlam, “Buraya gelenlerden de diziyi 10-15 kez izleyenler olduğunu biliyoruz. Etkinliği yaptığımızda bir yarışmacımız vardı, çalışırken bile kulaklıkla diziyi dinlemeye devam ediyordu. En son onu yarışmaya dahil etmemeye başladık. Gelip cevaplıyordu ama sıralamaya almıyorduk.” ifadelerini kullandı.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Yusuf dedenin kömürlükte ürettiği kemanların melodileri dünyada duyuluyor
Asıl mesleği dökümcülük olan Kaplangil, ilkokul 3″üncü sınıftayken kitaplarda gördüğü resimler ve köy düğünlerinde incelediği kemanlardan etkilenerek bu enstrümanı yapmaya karar verdi.
Evinin kömürlüğünü atölyeye çevirerek döküm teknikleri ve el becerisini keman yapımına aktaran Kaplangil, 50 yılı aşkın süredir ürettiği yaklaşık 50 kemanı, Almanya, Fransa, Avusturya ve Hollanda başta olmak üzere Avrupa ülkelerindeki ve Türkiye”deki müzisyenlerle buluşturdu.
Yıllarca sabır ve tutkuyla ürettiği kemanları şekillendiren Kaplangil, atölyesinde müzik aleti yapımında kullandığı makineleri de kendisi ortaya çıkardı.
Sağlığı el vermediği için artık keman yapamayan 4 çocuk, 8 torun sahibi Yusuf Kaplangil, müzik aletlerini dünyanın dört bir köşesine gönderdiği için kendisiyle gurur duyuyor.
400 yıllık kemanı onardı
Alınca Mahallesi”nde yaşayan emekli döküm ustası Kaplangil, AA muhabirine, keman yapımını eğitim almadan deneme yanılma yöntemiyle öğrendiğini söyledi.
Keman yapımının yanı sıra tamir işlerini de yaptığını belirten Kaplangil, “Atölyemde 400 yıllık kemanın sapını koruyorum. O kemana yeni bir sap yapıp takmıştım. Sapları, ağacı kesip çiğden yapardım. Sap değişimi, yay yenilemesi, her türlü tamiri yapardım. Adresime tamir için de gelenler çok olurdu.” dedi.
Kaplangil, yaklaşık 50 günlük çalışmayla tamamlanan kemanın büyük emek istediğini vurguladı.
Önceleri geceleri de atölyede çalıştığını anlatan Kaplangil, “Rahmetli eşim, “Saat geç oldu, gelmiyor musun?” derdi. Dört tahtayı yapıştırmakla olmuyor bu iş. Severek yapmak gerekiyor. Ruhun ve zihnin iyi bir keman sesi aldıysa, o sesi bulana kadar defalarca denersin. O sesi yakalayabilmek için çok emek verdim.” diye konuştu.
Sanatçılar kemanlarına hala hayran
Keman yapımı sayesinde çok sayıda sanatçıyla tanıştığını belirten Kaplangil, şöyle konuştu:
“10 yıldır keman üretmiyorum ama hala telefon edip, “Senden keman almıştık, çok memnunuz, çok güzel sesi var.” diyenler oluyor. Benim kemanlarımın sesi çaldıkça açılıyor, kullandıkça daha da güzelleşiyor. TRT Ankara Radyosu”ndan kemaniler gelip benden keman almıştı. Bir tane eczacı kızım var, kaç sene geçti hep arar, “Senin yaptığın kemanı elimden hiç bırakamıyorum.” der.”
Kaplangil, keman siparişi için hala arandığını dile getirerek, “Sağlıklı olsam hala yapardım. Boş duramam, yıllarca çalışan insan duramaz. Bu işi zorla değil, severek yaptım ama her şeyin bir sonu var. 91 yaşındayım, yapamıyorum ama biraz iyi olsam hemen başlarım.” şeklinde konuştu.
Türkiye”de keman ustalarının sayısının azaldığına dikkati çeken Kaplangil, bugüne kadar onlarca çırak yetiştirmesine rağmen incelikli ve sabır gerektiren yönü nedeniyle bu işi sürdüren kişi sayısının az olduğunu sözlerine ekledi.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Annesini doğumda kaybeden Meryem, koruyucu ailesinin “en özel” çocuğu oldu
Ereğli ilçesinde yaşayan 45 yaşındaki Sarıcaoğlu, 22 yıl önce eşini kaybettikten sonra o dönem 1 yaşında olan kızını yalnız büyüttü.
Kızının kardeş isteği üzerine bir çocuğun koruyucu ailesi olmak için adım atan Sarıcaoğlu, Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne başvurdu.
Sarıcaoğlu, bir süre sonra 7 yıl önce annesini doğumda kaybeden 2 yaşındaki Meryem”in koruyucu ailesi oldu.
İkinci bir kız çocuğunu daha bağrına basmak istiyor
Sonradan zihinsel engelli olduğu tespit edilince Meryem”i daha da çok sahiplenen Sarıcaoğlu, AA muhabirine, annesini doğumda kaybeden çocuğa anne sevgisini tam anlamıyla vermek için elinden geleni yaptığını söyledi.
Meryem”in diğer kızı gibi olduğunu anlatan Sarıcaoğlu, “Bir çocuğun hayatına dokunmanın daha güzel olacağını düşündüm. Nasip olursa belki ikinci kızımız da gelecek. Tekrar kayıt olduk. Kalabalık bir aile olacağız inşallah.” dedi.
“O bizim evladımız, onu her haliyle kabul ediyoruz ve sürekli ilerliyoruz”
Sarıcaoğlu, Meryem”e koruyucu anne olurken özel çocuk olduğundan kimsenin haberdar olmadığını belirterek, şöyle konuştu:
“Dört yıl sonra fark ettim. Zihinsel anlamda geriden geliyoruz ama duruma geçici bir süreç olarak bakıyoruz. Eğitime başlayacağı dönem, doktordan rapor almamız gerekti. Özel gereksinimli bir çocuk olduğu raporu verildi. O bizim evladımız, onu her haliyle kabul ediyoruz ve sürekli ilerliyoruz. Yaşıtlarından 5-6 yaş geriden geliyor ama sosyal anlamda zeki bir çocuk. Belki bu sevgiden, ilgiden ve aile ortamı olmasından kaynaklı. Benim için çok değerli. Meryem iyi ki hayatımıza girmiş. Çok zorluklar yaşasak da o bizi mükemmel insan yapma yolunda götürüyor. Bir insanın bu dünyaya bırakabileceği en büyük yatırım bir çocuk yetiştirmek. Bütün çocuklar bizim. Meryem”i ben doğurmamış olabilirim ama ben onun annesiyim. Diğer kızımdan farkı yok.”
İnsan yetiştirmenin toplumdaki en önemli değerlerden biri olduğunu vurgulayan Sarıcaoğlu, her çocuğun bir yuvası olmasını çok istediğini kaydetti.
“Meryem”siz bir hayatı düşünemiyorum”
Sarıcaoğlu, daha fazla çocuğa faydalı olmayı arzu ettiğine değinerek, şunları kaydetti:
“Bu çocuklar da bizlere bir şeyler katıyor. Meryem bizi geliştiriyor. Özel durumunun bizim de gelişimimiz açısından artıları var. O gelişiyor, biz gelişiyoruz. Meryem”siz bir hayatı düşünemiyorum. Sosyal bir çocuk. Girişken, sevecen, herkesle çok iyi ilgilenen bir çocuk. Ablasını çok seviyor. Meryem başka bir Esra”yı, başka bir anneyi ortaya çıkarttı. Beraber resim, yazı çalışmaları yapıyoruz, oyunlar oynuyoruz. Evimiz müstakil olduğu için birlikte bahçeyi ekip, dikiyoruz. Engelli çocuğa koruyucu annelik yapmak eşsiz bir duygu. Meryem için en büyük hayalim, bensiz hayatına devam edebilecek bir olgunluğa kavuşması. Mutlu bir çocuk olsun.”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source: