“Kültürel Etkinlikler: Astronomi Gözlemleri, Sanat Veda ve Kadın Girişimciliği”

6 gezegenin yan yana sıralanması Bitlis”te görüntülendi

Bitlis”te doğa ve uzay severler; Satürn, Venüs, Neptün, Uranüs, Jüpiter ve Mars”ın aynı hat üzerinde dizilmesini izlemek ve görüntülemek için teleskoplarının başına geçti. TARİHİ GÖRÜNTÜ Yıllar sonra ilk kez Satürn, Venüs, Neptün, Uranüs, Jüpiter ve Mars aynı hat üzerinde hizalandı. Doğa gözlemleri ve astrofotoğrafi çalışmaları yapan Dr. Cihan Önen, nadir rastlanan doğa olayını görüntüledi. Önen, 2025 yılının Ocak ayı sonları ve Şubat ayının ilk haftalarının gezegen gözlemleri için uzay severlere kaçırılmayacak fırsatlar sunduğunu belirtti. “MERKÜR HARİÇ HEPSİNİ GÖZLEMLEDİK” Önen, “Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün olmak üzere bu altı gezegen akşamın ilk saatlerinde gökyüzünde görünmektedir. Merkür hariç, diğer gezegenleri gözlemleme fırsatımız oldu. Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn, çıplak gözle karanlık bir ortamda parlak bir nokta gibi görünürken, Uranüs ve Neptün için dürbün veya teleskop gibi optik cihazlara ihtiyaç duyulmaktadır. EKSİ 10 DERECEDE GÖZ KAMAŞTIRICI GÖRÜNTÜ Karanlık çöktükten sonra, özellikle ilk saatlerde gezegenleri gözlemleme şansımız daha yüksek oldu. Uzay severler olarak, bu muazzam gök olayını kaçırmamak için dürbün ve diğer optik cihazlara sarılıp eksi 10 dereceyi bulan sıcaklıkta bu yılın göz kamaştırıcı gökyüzü olayına tanıklık ettik” dedi.

Source: Haberler


Cumhurbaşkanı Erdoğan”dan Etem Çalışkan için taziye mesajı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımında, “Dün vefat haberini üzüntüyle aldığımız, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü sahibi, kaligrafi sanatının usta ismi Etem Çalışkan”a Allah”tan rahmet niyaz ediyor; ailesine, sevenlerine ve tüm sanat camiamıza başsağlığı dileklerimi iletiyorum.” ifadelerini kullandı.

Source: Internet Haber


Cemre ne zaman düşüyor?

Cemre düşmesi şubat ayı itibariyle sorgulanıyor. 2025 yılına girilmesiyle birlikte cemre düşme tarihleri vatandaşların ilgisini çeken konular arasında yer aldı. Peki, Cemre ne zaman düşecek? 2025 yılı cemre düşme tarihleri. 2025 CEMRE DÜŞME TARİHLERİ Halk takvimi ve inanışına göre, kasım günlerinin 100. gününden 5 gün sonra cemrelerin düşmeye başlıyor. Cemrenin birer hafta aralıkla havaya, suya ve toprağa düştüğüne inanılıyor. Üç tane olan cemrenin birincisi havaya (19-20 Şubat), ikincisi suya (26-27 Şubat) ve üçüncüsü de (5-6 Mart) toprağa düşer. CEMRE NEDİR? Cemre , Türk kültüründe ve bazı Orta Doğu kültürlerinde baharın gelişini müjdeleyen bir meteorolojik ve kültürel olayı ifade eder. Geleneksel inanışa göre, baharın başlangıcında üç cemre düşer. Bu cemreler sırasıyla havaya, suya ve toprağa düşerek, doğanın uyanışını ve ısınmasını simgeler.CEMRE HAKKINDA BİLGİ Havaya Düşen Cemre: İlk cemre, genellikle Şubat ayının sonlarında, havanın ısınmaya başlamasıyla düşer. Bu dönemde hava sıcaklıklarının artmaya başlaması, kışın soğuk ve sert geçişinin sona ermesi olarak kabul edilir. Suya Düşen Cemre: İkinci cemre, genellikle Mart ayının başlarında suya düşer. Bu, akarsuların ve göllerin buzlarının erimeye başlaması, suların ısınması anlamına gelir. Toprağa Düşen Cemre: Üçüncü ve son cemre, Mart ayının ortalarında toprağa düşer. Bu dönemde toprağın ısınması, bitkilerin yeşermeye başlaması ve tarımsal faaliyetlerin artmasıyla ilişkilendirilir. Cemre düşmesi, esas olarak Anadolu da ve bazı Türk topluluklarında baharı karşılamak ve doğanın yeniden doğuşunu kutlamak için kullanılan geleneksel bir kavramdır. Bilimsel bir temeli olmasa da, halk arasında mevsim geçişlerini anlamlandırmada önemli bir rol oynar.

Source: Habertürk


İŞKAD’ın paneli, Türk iş dünyasını Adana’da bir araya getirdi

GERGİN: “CAM TAVANLARI KIRMANIN ZAMANI GELDİ”Panelin açılış konuşmasını gerçekleştiren İŞKAD Yönetim Kurulu Başkanı Süheyla Gergin, “Cam tavanları kırmanın zamanının geldiğini ve hatta geçtiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum. Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyetler seviyesine ulaşılmasının yegane unsurunun kadınlar olacağını haykırmak istiyorum. Kadın; bilinci, aklı ve toparlayıcı, yönlendirici gücü nedeniyle ekonomiye ve sosyal yaşama, siyasete, insan ve hak ve özgürlüklerine doğrudan ve dolaylı katkı sunmak için her alanda var olmalıdır” dedi.“KADIN DAHA ÇOK VAR OLMALI”Gergin, Kadınlar tarlada, sanayide, sağlıkta ve sporda hep var olmuştur. Kadınların ekonomide, siyasette ve sosyal hayatta daha fazla yer almasının en büyük güvencesi, adil, kapsayıcı ve şeffaf yönetimlerdir. Bugün burada yine kadın, yine girişimcilik modelleri, yine çağdaş Türk kadınını konuşacağız. Yeni yönetim olarak kadın ve gençleri de içine alacak Avrupa Birliği projeleri ile ayrıca Adana”nın kültürel dokusunu Türkiye ve dünyaya tanıtmakla ilgili gerek Kültür ve Turizm Bakanlığı gerek belediyeler gerekse sivil toplum kuruluşları ile iş birliği içerisinde olup İŞKAD’ın çıtasını her platformda yükseltme arzusundayız. Tabii ki bu çalışmalar neticesinde gençlerimize ve kadınlara istihdam olanağı sağlama girişimleri oluşacaktır. İŞKAD’ın ekonomi ve girişimcilikteki olmazsa olmazlarından biri de budur” diye konuştu.CİNSİYET EŞİTLİĞİ ŞARTAdana Sanayi Odası Genel Sekreteri Veli Oğuz ise konuşmasında, kadınların ekonomik ve sosyal hayata katılımının sadece bir eşitlik meselesi değil, aynı zamanda kalkınma ve refah meselesi olduğunun altını çizdi. TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez de, sürdürülebilir kalkınmanın toplumsal cinsiyet eşitliği ile mümkün olacağına ve kadınların iş gücüne katılımının artırılmasının kalkınmanın en önemli itici gücü olduğuna inandığını ifade etti. 2024 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’na göre Türkiye’nin 127. sırada yer aldığını belirten Sönmez, kadınların iş gücünde daha fazla yer alması gerektiğini vurguladı. Adana”nın sanayi ve tarım alanındaki potansiyeline değinen Sönmez, bu potansiyelin yeşil dönüşüm ve sürdürülebilir kalkınma adımlarıyla tam anlamıyla gerçekleşebileceğini belirtti. Çukurova SİFED Yönetim Kurulu Başkanı Berman Mantı ise, ekonomik bağımsızlığın kadınlar için büyük önem taşıdığına dikkat çekerek, güçlü kadınların güçlü toplumlar yaratacağını söyledi.PROF. DR. AÇIK: “KADINLARIN ÖNÜNDEKİ ENGELLER KALDIRILMALI”TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve İş Dünyasında Kadın Başkanı Prof. Dr. Yasemin Açık da, kadınların karar alma mekanizmalarındaki temsiliyetinin artırılmasının sürdürülebilir kalkınma için kritik öneme sahip olduğunu belirtti. TÜRKONFED olarak kadın girişimciliğini desteklemek adına çeşitli projeler yürüttüklerini ifade eden Açık, “Girişimde Kadın Gücü” projesiyle sekiz binden fazla kadına ulaştıklarını vurguladı. Kadınların önündeki engellerin kaldırılmasını toplumsal dönüşümün bir gereği olarak değerlendiren Açık, yeşil, dijital ve toplumsal dönüşümün iş dünyasının geleceğini şekillendirdiğini söyledi.PANEL GERÇEKLEŞTİAçılış konuşmalarının ardından Ekonomik ve Sosyal Yönüyle İş Dünyasında Kadın konulu panele geçildi. Moderatörlüğünü GİŞKAD Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Ayferi Tuğcu’nun üstlendiği panelde, İŞKAD Yönetim Kurulu Başkanı Süheyla Gergin, Mersin GİŞKAD Yönetim Kurulu Başkanı Mürvet Beydağı ve Hatay KAGİD Yönetim Kurulu Başkanı Çiğdem Kıral konuşmacı olarak yer aldı. Panelin ardından, etkinlik soru-cevap bölümü ile sona erdi.KİMLER KATILDITürk iş dünyasını bir araya getiren ve ADASO Sakıp Sabancı Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen panele ADASO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Erdoğan Şire, Türk İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez, İŞKAD Yönetim Kurulu Başkanı Süheyla Gergin, Mersin Girişimci İş Kadınları Derneği (GİŞKAD) Yönetim Kurulu Başkanı Mürvet Beydağı, Hatay Kadın Girişimciler Derneği (KAGİD) Yönetim Kurulu Başkanı Çiğdem Kıral, TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve İş Dünyasında Kadın Başkanı Prof. Dr. Yasemin Açık, TÜRKONFED Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Kış, Çukurova Sanayi ve İş Dünyası Federasyonu (ÇUKUROVA SİFED) Yönetim Kurulu Başkanı Berman Mantı, Adana Sanayi Odası Genel Sekreteri Veli Oğuz, çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi ve iş insanı katıldı.

Source: Erdal Fernergiz


Gerçekten yaşıyor muyuz? Kendinize sormanız gereken ilk soru…

Geçtiğimiz hafta, Fransa”nın başkenti Paris”te bir seminer programı ve ney dinletisi için bulunuyordum. Her şehir kendine has bir ruh taşır ama Paris bu konudaki en müstesna şehirlerden biri. Seminer programımız, içten ve samimi bir atmosferde geçti. Katılımcıların ilgisi, gözlerindeki ışık, ruhumuza dokunan o derin sorular… Sadece konuşmak ve öğretmek değil, birlikte büyümekti asıl olan. Ve tam da bu yüzden, her seminer sonunda kendimi biraz daha zenginleşmiş hissediyorum. Seminer sonrası Paris”in o meşhur soğuk ve yağmurlu sokaklarına attım kendimi. Islak kaldırımlar, ışıl ışıl parlayan eski taş binalar, bir köşede yağmura aldırmadan keman çalan bir müzisyen… Ve birden, zihnim yıllar öncesine, pandeminin o belirsiz ve zorlu günlerine kaydı. O zamanlar, yine bir etkinlik için Paris”teydim. Ancak dönüş günüm geldiğinde Türkiye sınırlarını kapatmıştı. Ne zaman dönebileceğimi bilmeden, bu şehirde kalakalmıştım. O günleri hatırlıyorum da… Paris”in sokakları bomboştu. Normalde her köşesinde turistlerin fotoğraf çektirdiği Eyfel Kulesi”nin önü bile sessizdi, neredeyse hayalet bir şehir gibiydi. Louvre müzesinin önünde kimse yoktu. Kaldırımlar bana aitti. Koca şehir, tüm ihtişamıyla önümdeydi ama içinde yalnız ben vardım. ZAMAN SAATLERLE ÖLÇÜLMEZ İnsan yalnız kaldığında, kendi sesiyle tanışır. İşte ben de o günlerde kendi sesimi daha yakından duydum. Kendi içimdeki sessizliği, korkularımı, umutlarımı… Günlerce süren belirsizliğin içinde, zamanın anlamını yeniden düşündüm. Ne kadar hızlı akıp gittiğini, ne kadar kıymetli olduğunu… O günlerde anladım ki zaman, sadece saatlerde ölçülen bir kavram değil, bizim nasıl anlam kattığımıza bağlı olarak değişen bir gerçeklikti. Ve şimdi, o günlerin üzerinden tam beş yıl geçmiş. Dile kolay… Beş yıl! Kendi hayatımıza şöyle bir dönüp baktığımızda bile, ne kadar çok şeyin değiştiğini görebiliyoruz. Pandeminin getirdiği korkular, endişeler, kapanan kapılar… Ama aynı zamanda, içimizde açılan yeni kapılar, öğrendiğimiz dersler, kendimizle olan yolculuğumuz. Zaman… Tıpkı bir nehrin akıp giden suları gibi, hiç durmadan önümüzden akıp gidiyor. Ve biz, bu akış içinde ya farkında olarak yaşayacağız ya da zamanın ellerimizden kayıp gitmesine seyirci kalacağız. Çünkü zaman, geri dönüşü olmayan tek sermayemizdir. Her saniye, bir daha asla yaşayamayacağımız bir hikâyedir. Ve işin güzelliği şurada: O hikâyeyi nasıl yazacağımız tamamen bizim elimizde. Paris”in yağmurlu sokaklarında yürürken, zihnimde bu düşünceler dönüp duruyordu. Pandeminin o zorlu günlerinde hepimiz zamanın kıymetini bir kez daha anladık. Ama unutmamamız gereken şu: Zaman sadece zor günlerde değil, her an kıymetlidir. Bugün, şu anda, bu satırları okurken bile zaman akıp gidiyor. Ve biz, o zamanı nasıl değerlendireceğimizi seçme özgürlüğüne sahibiz. O yüzden, lütfen bugünü kıymetlendirin. Hayatın her anını dolu dolu yaşayın. Ertelediğiniz o telefon konuşmasını yapın. Sevdiklerinize sarılın. Kalbinizden geçen ama bir türlü söyleyemediğiniz o cümleyi dile getirin. Çünkü zaman, bize verilen en büyük hediyedir. Ve bu hediye, bir kez daha geri gelmeyecek. Bugün, şu anda, bir an durun ve zamanın nasıl aktığını hissedin. Belki de içinizde bir şeyler hareketlenecek, belki de yeni bir karar alacaksınız. Ve kim bilir, belki de hayatınızın en güzel anları tam da şu anda başlamaktadır. Ve belki de, en önemli soru şu: Bugünden geriye dönüp baktığınızda, bu zamanı nasıl hatırlamak istersiniz? Hayatınızı erteleyerek mi, yoksa her anını bilinçle yaşayarak mı? HAYAT BİR BEKLEYİŞ DEĞİL Bizler çoğu zaman hayatı gelecekte yaşanacak bir şeymiş gibi algılıyoruz. “Bir gün şunu yapacağım, bir gün şuraya gideceğim, bir gün içimden geçenleri cesurca söyleyeceğim…” Ama o “bir gün” hiç gelmeyebilir. Çünkü hayat, sadece içinde bulunduğumuz andan ibaret. Gelecek belirsiz, geçmiş ise çoktan şekillenmiş bir hikâye. Ve biz, hikâyemizi yazarken çoğu zaman kalemi başkalarının eline bırakıyoruz. Toplumun beklentileri, başkalarının ne düşüneceği, içimizdeki o sessiz korkular… Ama unutmamalıyız ki, en büyük gücümüz şu anda. Şu anı nasıl değerlendirdiğimiz, hayatımızın yönünü belirleyen en büyük etken. Zamanın içinde kaybolmak yerine, onu bilinçli bir şekilde yaşamak… İşte gerçek uyanış bu! Bugün kendinize şu soruyu sorun: “Gerçekten yaşıyor muyum?” Yoksa sadece bir şeylerin olmasını mı bekliyorum? Hayat bir bekleyiş değil, bir keşif yolculuğudur. Ve her an, keşfedilmeyi bekleyen yeni bir dünya gibidir. O yüzden, bugünü ertelemeyin. Sevdiklerinize sıkı sıkı sarılın. Bir kahve molasında kendinizle baş başa kalın. Yağmurlu bir günde sokağa çıkın ve yağmuru hissedin. Ve en önemlisi, zamanın akıp gittiğini fark edin. Çünkü zaman, bir nehir gibi akıyor… Ve biz, o nehrin içinde yol alan yolcularız. O yüzden, her anın kıymetini bilin. Çünkü hayat, yaşandığında güzelleşir.

Source: Hakan Mengüç